Giriş yapmadınız.

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

1

29.08.2003, 05:58

Mezhepler hakında

bilindiği gibi 4 hak mezhep vardır bunlar
hanifi
şafii
maliki
hanbeli

bizler farkında olmadan bu dört mezhebin çıkarmış olduğu Kur-an ve hadislerden kaydeleri zaman zaman uyguluyoruz mesela hanifiye göre dişe dolgu yaptırma yasak ama şafii ye göre değil midye meselesi gibi şafii ye göre Hz ımam şafii "denizden babam da çıksa yerim" mecazi ifadeyle söylemiş tabiki bunların ilmen dayandıkları meselerdir. ama hanifide ise bu mekruh gurubuna giriyor midye bizlerde bundan istifade ediyoruz ben mesela midye yiyorum şimdi benim konumum ne hanifiyim diş dolgumda var yani anlatmak istediğim şu 4 mehzebin her konuda ortaya farklı konumları oluyor ama hepside konum itibariyle değişiyor yukarda verdiğim kendimden bir örnekti ben açık söyleyim 4 mehzebede amel ediyorum bunu bilen bukonuda uzman olan arkadaşlar açıklma getirisinler bilgileri ışığında aslında çok hadise var anlatılacak zaten 2. ve 3. mehdilerin gelmesiyle 4 mezhep birleştirilecek zaten teknolojiyle birlikte bir çok sorunlarla karşı karşıya kalınmakta bu konu cidiğidir şimdiden araştırma yapan arkadaşlarıma bu önemli problemi çözümyolu bulmalarında ve hepimize sağlıklı bidatsız çalışma olmasını arzu ediyorum hatalarım içinde düzeltilmesini Hak tan ve sizlerden talebediyorum

2

27.10.2003, 23:42

peki hak mezhepten kasıt nedir? örneğin ailesi şii olan bir müslüman ciddiyetle ve büyük bir muhabbetle aşkla tasavvuf yolunda hak yolunda yürüyor..o kişi hak mezhebinde değilmidir?
teşekkür ederim

3

28.10.2003, 01:27

cevap

Slma arkadaslar,
degindiginiz konular cok kapsamli meseleler. bu acidan simdilik Süleyman kösmenenin toparlama fikirlerini alinti yapma faydalidir.
Daha sonra tekrar bu konuda yavas yavas ilerleyebilirz.
Acizane SemiNur2003



1.Bölüm
Mezhep, kelime olarak “gidilen yol, benimsenen tarz, tercih edilen usûl, seçilen metot, takip edilen anlayış, tutulan görüşler zinciri, taraf olunan meslek, açılan ve iştirak edilen çığır” mânâlarındadır. Her dinde, her inanç gurubunda, her sistemde farklı mezheplerin, muhtelif mesleklerin ve alternatifli tercih biçimlerinin bulunması insan aklının, yaratılışının ve fıtratının bir gereğidir. Nitekim insan, farklı tercihler ve alternatifler içinden kendisine en uygun olanı, kendi fıtratı ile en uyumlu olanı ve kendi derdine en iyi çare olanı daha rahat arayıp bulabilmektedir.

Dînimizin içindeki hak mezhepler, eğer bir konuda birleşmişlerse baş göz üstüne. Eğer birleşmemişlerse, farklı birer tercih ve alternatif sunuyorlar demektir. Her ne kadar bir çoğumuz bilerek bir mezhebi seçmiş değilsek de, toplum ve medenî anlayışımız olarak karakterimize ve mîzaç alt yapımıza uygun tercihin yapılmış olması bize ancak kolaylık sağlamıştır. Tercihimizi değiştirmemiz de mümkün şüphesiz. Bir mezhepten diğerine her zaman geçiş yapabilmekteyiz. Yeter ki hak mezhep olsun, yeter ki doğru meslek olsun. ıslâm’ın dört mezhebinin de hak olduğunda ise aslâ şüphemiz yoktur. Geçiş için, geçmek istediğimiz mezhebin görüş ve içtihatlarını öğrenmemiz ve bununla amel etmeye karar vermemiz yeterlidir.

Kur’ân, ortaya bir temel ve ana şablon koymuş; bu şablondan Peygamber Efendimiz (asm) bir ıslâmiyet çıkarmış ve bunu yaşamıştır. Biz, Kur’ân’ın hükümlerine “farz” demekteyiz. Allah Resulü (asm) bu hükümleri hayata geçirirken, vahiyden aldığı işâretlerle bir şablon da kendisi çizmiştir ki, buna da sünnet diyoruz. Gerek yer yer Kur’ân’ın hükümleri, gerekse Resul-i Ekrem Efendimizin (asm) yaşadığı ıslâmiyet, alternatif tercihlere kapı açacak bir genişlik içindedir. Bu genişlik ise sadece kolaylık ve rahmet olmuştur [...]
Allah’ın, Kur’ân’da sadece temel hükümleri beyan etmekle yetinişi ve çok detaylı bir şablon çizmeyişi, bizim için rahmetten ve kolaylıktan ibâret bir ılâhî tasarruftur şüphesiz. Çünkü çok detaylı bir şablon çizilmiş olsaydı; bütün incelikler, bütün detaylar, bütün teferruâtlar Kur’ân’da bulunsaydı, bu defa bütün detaylar da “farz” olacaktı, yani kesin ılâhî emir olacaktı. Ve biz buna güç yetiremeyecektik. Meselâ, abdestin, namazın, orucun, zekâtın, haccın sünnetleri, müstehapları, mendupları ve âdâbı “farz” olsaydı, içinden çıkabilir miydik? Peygamber Efendimizin (asm) farz olur endîşesiyle terâvih namazını pek fazla mescitte kılmayışının hikmetini düşünelim.
Peygamber Efendimiz (asm), birer kurtuluş reçetesi olan farzları yaşarken, “olabilecek alternatifleri” de bilfiil yine kendisi göstermiştir. ışte hak mezhepler, içtihatlarını bu alternatiflere dayandırmışlardır. Demek, hak mezheplerin içtihatları arzî değil, semâvîdir; kişisel görüş değil, Kur’ân’a ve sünnete uygundur.
Meselâ Kur’ân’da “tuvaletten gelmek ve kadına dokunmak” birer abdest veya teyemmüm sebebi sayılır.2 Tuvaletten gelmek konusunda ihtilaf yoktur. Fakat “kadına dokunmak” fiilini mezhepler tartışmışlardır. Bu nasıl bir dokunuştur ki, daha sonra temizlenmeyi gerektirmektedir? Peygamber Efendimizin (asm) uygulamalarına bakmışlardır. Görmüşlerdir ki, Allah Resûlü (asm) kadınlara karşı tutum ve davranışlarında oldukça titiz ve oldukça saygındır. Kadınları rahatsız edici ve taciz edici hiçbir hareketi tasvip etmemiş, tecâvüze meydan verecek bütün kapıları kapamıştır. Allah Resûlü (asm) kişinin bütün hulûs-u kalbiyle Allah’a yönelmesini istemiştir. şâfiî Mezhebi bu “dokunuş” ibâresini, böyle bir “sıkı tedbir” fiiliyle birleştirmiş ve kadına dokunulduğunda abdestin bozulacağı hükmüne varmıştır.

Fakat aynı âyetlerde cünüplükten de bahsedilmesi ve Peygamber Efendimizin (asm) bazen kadınlarına el temasında bulunduğu halde namazına devam etmesi Hanefî Mezhebini farklı bir içtihada yönlendirmiştir. Bu mezhebe göre, bu âyetlerde geçen “dokunma” ibâresi “cinsel temas” demektir. Nitekim normal el değmelerinde Peygamber Efendimiz (asm) kimi zaman yeniden abdest almamıştır.3 Öyleyse, normal dokunuşlarda bu mezhebe göre abdest bozulmamaktadır.

Üstad Bedîüzzaman’ın ifâdesiyle her iki görüş ve içtihada da insanlık ihtiyaç duymaktadır. Nitekim, bazı hassas mîzaçlı insanlara “normal dokunuş” zarar verebilmektedir. ışte onlara şerîat şâfiî Mezhebi diliyle demiştir ki: “Abdest bozulur; temas etme!” Toplum içinde yaşayan, medenî bir tabiat kazanmış olan ve kendini muhafaza edebilen bir kısım insanlara ise şeriat, Hanefî Mezhebi diliyle ruhsat vermiştir.4

Dipnot:
1- Enbiyâ Sûresi, 21/107;
2- Nisâ Sûresi, 4/43; Mâide Sûresi, 5/6;
3- Nesâî, Tahâret, 120; 121; Tirmizî, Tahâret, 63;
4- Sözler, s. 448.1


2.Bölüm
Allah’ın farz olan emirleri ile sâir emirlerindeki öncelik derecelerini ancak Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatından bulup çıkarabiliriz. Bunun için de Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatını amel bakımından büyük bir duyarlılıkla incelememiz gerekir. ışte mezhepler bizim yerimize bunu yapmışlar; Peygamber Efendimizin (asm) yaşadığı hayatı ve amellerini büyük bir titizlikle ele almışlar, incelemişler, tasnif etmişler; içinden Allah’ın kesin emirleri olan farzlar ile vâcipleri ve sünnetleri bulup çıkarmışlar; bize yaşanır bir ıslâmiyet bırakmışlardır. Bu bakımdan, mezhepler bizim için büyük bir kolaylık unsuru ve rahmet vesîlesi olmuştur. Biz, doğuştan kendimizi içinde bulduğumuz bu yaşanır dîn için, bugün, mezhep imamlarına ancak duâ borçluyuz.
Öyleyse, amel mezheplerini, kökü bin dört yüz sene öncesine dayanan birer “fıkıh enstitüsü” bilmeliyiz. Bu enstitülerden birisine tâbi olmayı da “zorunluluk” saymalıyız. Çünkü dîni başka türlü doğru yaşamamıza imkân yoktur. Çünkü dînimizin öz kaynakları olan âyetler ve hadisler üzerinde “amel” hususunda en fazla alın teri harcayan ve titiz çalışmalar yürüten kurumlar, amel mezhepleridirler.

Bizim bugün, amellerimizdeki farzları, vâcipleri, sünnetleri yerli yerine oturtmamız ve doğru amel yapmamız mezheplerin bu titiz çalışmaları ile mümkün olmuştur. Mezheplerin titiz çalışmalarını görmezden gelerek, Peygamber Efendimiz’in (asm) yaşadığı ıslâmiyet’e bin dört yüz sene sonra bugün, biz ulaşmaya kalksaydık, doğru ıslâmiyet’i bulamazdık. Çünkü ulaşamazdık. Ulaşsaydık da amel etmeye dönük doğru bir tasnif yapamazdık. Hepsini yaşamaya kalktığımızda ise, altından kalkamazdık!
şu halde, ıslâm dînini doğru yaşamak için amel mezheplerinden birine bağlanmamız şarttır. Mezhebe bağlılık ise “tam” olmalıdır. Biraz ötekinden, biraz berikinden mantığı ile “doğru amel”i bulamayız. Zarûret varsa her mezhepten yararlanmamız mümkündür. Ancak zarûret yoksa, bir mezhebe bağlanmalı, o mezhebin hükümleri ile amel etmeli ve bununla yetinmeliyiz. ımama uyan birisinin Fâtiha sûresini okuması hususunda bağlı bulunduğumuz mezhebin hükmü, görüşü ve içtihadı ne ise, bizim bununla amel etmemiz gerekir ve azimet olarak bize bu yeterlidir.

Süleyman KösmeneFıkıh Köşesi - www.fikih.info

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

4

26.02.2004, 14:08

bu konu çok muhim yukarıdaki yazıyı pek okuyamadım müsait olduğumda okurum

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

5

26.02.2004, 18:52

sisin verdiğiniz kaynak pek açıklayıcı değil ama yinede saolun aşağı yukarı biraz yakın..

ilk örnek verdiğim hadiseleribi birçok mesele var.. Üstad zaten mezhepleri çok güzel bir belagat üzere açıklamış.. şu zamanda birtek mezheple malesef ihtiyacları karşılamıyor.. zaten şeriat geldiğinde bu değerli mezhepler umumen 1 olacak çünki köy yaşamıyla şehir yaşamın arasında bir fark kalmadı ve diğer ekolojik dengelerde öyle

6

27.02.2004, 02:25

Bir tek mezhebin ihtiyaci su zamanda karsilamadigini iddia ediyorsunuz.

Bunu hangi allame sifatiniza dayanarak söylediniz efendim, sayin yesghost ?

Ve seriat dediginizi biraz aciklarmisiniz, neyi kast ediyorsunuz ?

Tesekkürler

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

7

27.02.2004, 12:45

Hâtime kaynak SÖZLER s.485
Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtem-ül Enbiya'dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç kalmıştır. Evet nasılki mevsimlerin değişmesiyle elbiseler değişir, mizaçlara göre ilâçlar tebeddül eder. Öyle de, asırlara göre şeriatlar değişir, milletlerin istidadına göre ahkâm tahavvül eder. Çünki ahkâm-ı şer'iyenin teferruat kısmı, ahval-i beşeriyeye bakar. Ona göre gelir, ilâç olur. Enbiya-yı salife zamanında, tabakat-ı beşeriye birbirinden çok uzak ve seciyeleri hem bir derece kaba, hem şiddetli ve efkârca ibtidaî ve bedeviyete yakın olduğundan, o zamandaki şeriatlar, onların haline muvafık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir. Hattâ bir kıt'ada bir asırda, ayrı ayrı peygamberler ve şeriatlar bulunurmuş. Sonra âhirzaman Peygamberinin gelmesiyle, insanlar güya ibtidaî derecesinden, idadiye derecesine terakki ettiğinden, çok inkılabat ve ihtilatat ile akvam-ı beşeriye birtek ders alacak, birtek muallimi dinleyecek, birtek şeriatla amel edecek vaziyete geldiğinden, ayrı ayrı şeriata ihtiyaç kalmamıştır, ayrı ayrı muallime de lüzum görülmemiştir. Fakat tamamen bir seviyeye gelmediğinden ve bir tarz-ı hayat-ı içtimaiye de giymediğinden, mezhebler taaddüd etmiştir. Eğer beşerin ekseriyet-i mutlakası bir mekteb-i âlînin talebesi gibi, bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyeyi giyse, bir seviyeye girse; o vakit mezhebler tevhid edilebilir. Fakat bu hal-i âlem, o hale müsaade etmediği gibi, mezahib de bir olmaz.
Eğer desen: Hak bir olur; nasıl böyle dört ve oniki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?
Elcevab: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır; şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır, tıbben vâcibdir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine, az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine,

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

8

27.02.2004, 12:47

zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mubahtır. ışte hak burada taaddüd etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: "Su yalnız ilâçtır, yalnız vâcibdir, başka hükmü yoktur."
ışte bunun gibi, ahkâm-ı ılahiye mezheblere hikmet-i ılahiyenin sevkiyle ittiba edenlere göre değişir, hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i ılahiyenin tensibiyle ımam-ı şafiî'ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten köylülüğe ve bedeviliğe daha yakın olup cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzât dergâh-ı Kadıyy-ül Hacat'ta kendi derdini söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında Fatiha'yı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. ımam-ı A'zam'a ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka itibariyle, ıslâmî hükûmetlerin ekserisi, o mezhebi iltizam etmesiyle medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum namına söyler; umum kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî Mezhebi'ne göre imam arkasında Fatiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.
Hem meselâ, madem şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu ta'dil edip nefs-i emmareyi terbiye eder. Elbette ekser etbaı, köylü ve nim-bedevi ve amelelikle meşgul olan şafiî Mezhebi'ne göre "Kadına temas ile abdest bozulur, az bir necaset zarar verir." Ekseriyet itibariyle hayat-ı içtimaiyeye giren, nim-medenî şeklini alan insanlar, ittiba ettikleri mezheb-i Hanefîye göre "Mess-i nisvan abdesti bozmaz, bir dirhem kadar necasete fetva var."
ışte bir amele ile bir efendiyi nazara alacağız. Amele, tarz-ı maişet itibariyle ecnebi kadınlarla ihtilata, temasa ve bir ocak yanında oturmaya ve mülevves şeylerin içine karışmaya mübtela olduğundan; san'at ve maişet itibariyle, tabiat ve nefs-i emmaresi meydanı boş bulup tecavüz edebilir. Onun için, şeriat onların hakkında, o tecavüzata sed çekmek için, "Abdest bozulur, temas etme; namazını ibtal eder, bulaşma" manevî kulağında bir sadâ-yı semavî çınlattırır. Amma o efendi, namuslu olmak şartıyla âdât-ı içtimaiyesi itibariyle, ahlâk-ı umumiye namına, ecnebi kadınlara temasa mübtela değil, mülevves şeylerle nezafet-i medeniye namına kendini o kadar bulaştırmaz. Onun için şeriat, mezheb-i Hanefî namıyla ona şiddet ve azimet göstermemiş; ruhsat tarafını gösterip, hafifleştirmiştir. "Elin dokunmuş ise, abdestin bozulmaz;

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

9

27.02.2004, 12:49

hicab edip, kalabalık içinde su ile istinca etmemenin zararı yoktur. Bir dirhem kadar fetva vardır." der, onu vesveseden kurtarır. ışte denizden iki katre sana misal.. onlara kıyas et. Mizan-ı şa'ranî mizanıyla, şeriat mizanlarını bu suretle müvazene edebilirsen et.

s485,486,487
sözlerden kaynak veriyorum iyi okunduğunda nedemek istediğim anlasınız

10

27.02.2004, 13:01

Sayın Yesgost kardeş;


sizin yazılarınızı dikkatle takip ediyorum.Üstadı ve Nurları okuduğunuzu söylüyorsunuz, ama yazılarınıza çok önemli bir prensibi gözden kaçırıyorsunuz.

çünkü "Edipler edepli olmalı" tarzında mühim bir prensip var.

yukarıda arkadaşımız bir kaynaktan bir bölüm aktarmış. siz çıkıp "pek açıklayıcı olmamış" gibi alaycı bir tavırla meseleye yaklaşıyorsunuz.

biraz tevazu ve edep lütfen...

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

11

27.02.2004, 23:52

şeriat nedir? kelime manası şudur ...

doğru yol hak din yolu kısacası Allah'ın hukuk düzeni ilahi hüküm ve kuralları demektir...

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

12

27.02.2004, 23:56

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""

Sayın Yesgost kardeş;


sizin yazılarınızı dikkatle takip ediyorum.Üstadı ve Nurları okuduğunuzu söylüyorsunuz, ama yazılarınıza çok önemli bir prensibi gözden kaçırıyorsunuz.

çünkü "Edipler edepli olmalı" tarzında mühim bir prensip var.

yukarıda arkadaşımız bir kaynaktan bir bölüm aktarmış. siz çıkıp "pek açıklayıcı olmamış" gibi alaycı bir tavırla meseleye yaklaşıyorsunuz.

biraz tevazu ve edep lütfen...


ben edebsiz ne kelime kulanmışım ayrıca madem edebli değilim size göre bunu özelden söylesenizde şu şu sebelerden dolayı sizin konuşmalarınızı beğenmiyorum neden demiyorsunuzda aşikar söyleme lüzumu hisediyorsunuz?

bu tür meseler özelden haledilir

13

28.02.2004, 01:27

Sayin yesghost, yukarida verdiginiz kaynaklari kabul etmek aklin geregi.

Bu kaynakta dört mezhebin farkliliklariyla nasil Hak oldugunun ispati yapilmistir.

Ancak sizin söyleminizdeki :

Alıntı sahibi ""yesghost""

şu zamanda birtek mezheple malesef ihtiyacları karşılamıyor.. zaten şeriat geldiğinde bu değerli mezhepler umumen 1 olacak


anlayisini veya yorumunu hangi cümleden cikardiniz.
Yoksa her mezhebin ayni gecerlilige sahip oldugunu mu söylemek istemistiniz?


Seriatin manasini karistirmadan Lügate (YeniAsya, 2001 s.1235) bakalim:

Seriat:
1.Dogru yol
2.Büyük ve genis cadde
3.Allahin emri, Ilahi kanun
4.Allah tarafindan peygamber vasitasiyla bildirilen, Ilahi emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi
5.Ayet ve hadislerle, kiyas, icami ümmet ve büyük mezhep imamlarinin ictihadlari üzerine kurulan Islam kurallari,
6.Kurani Kerim

27.Sözün Hatime bölümünde (yukardaki kaynak) Bediüzzaman hz. ilk cümlesi söyle:
Asirlara göre seriatlar degisir.
Burda kullanilan seriat kavrami konu itibariyla 4 nolu ifadelere muvafik düser. Cünki Bediüzzaman hemen devaminda su cümleleri kullaniyor:
Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir (Hz. Musa, Hz.isa,Hz.Zebur gibi)

Hâtem-ül Enbiya'dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır,
Bu dört cümlede seriatin kullanim amaci dahada barizlesiyor, cünki Hatemül Enbiyadan sonra seriati kübrasi demesi yukradaki 4 nolu definisyonu gerektiriyor :

yani Allah tarafindan peygamber vasitasiyla bildirilen, Ilahi emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi hatemül Enbiyadan sonra tamamlanmistir; cünki muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır
Demektirki baska seriat gelmicektir, veya tamamlanmicaktir. Tamamdir.

Evvela bu noktada anlasmamiz gerekiyor galiba.

Mezheplerin farkliklarini ancak bundan sonra devam tartisabilirz,
efendim Vslm.

(Bu münazarayi dakik mütaala etmemiz, acele etmeden, hepimizin icin faydali olacaktir.)

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

14

28.02.2004, 03:04

bir arkadaşımız özelden çok farklı bir açıklama ile vurguladığı için şeriatı ufak ve anlaşılır tarzda aktardım...

sizinle bukonuda bir zıtlaşmamız olmadı konu mezheblerle alakalı şeriatın değişmesiyle değil şeriat tevhidde değişmez teferuata değişir yani ilk açıklamadaki örnekler farzlar değil.. buraya kadar emfikirsek mesele yok demektir..

asıl mesele hatimede izahı yapılmış lütfen dikatli okuyun...

Alıntı

27.Sözün Hatime bölümünde (yukardaki kaynak) Bediüzzaman hz. ilk cümlesi söyle:
Asirlara göre seriatlar degisir.

evet bu değişim islam sonrasıda olmuştur ispat edinderseniz diyer müceditleri örnek verebilirim mesela mevlana burda değişiklik ihtiyaca binaendir ve budeğişiklikler devam edecektir yani burdan yenibir dinmi çıkıyor sorusu olabilir yanıtı hayır... bu değişiklikler beşer tarafından olmamıştır bizat Allah kontrolünde gerçekleşmektedir.. bir örnekte Risale nur dur.. Risale-i NUr beşer ilmi değildir üstadın eseride değildir.... şimdilik bukadar yanlız müzakerde lütfen farklı konularda olmamaya dikat edelim eğer bende farklı konuları açarsam ikaz ediniz

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

15

28.02.2004, 03:43

mezheblerle alakalı bir örnek gerçi Üstad vermiştir.. fakat ben biraz farklı izah etmek istiyorum Kur-an tevsirleri var fakat manevi tevsirler müstesna olarak ayıralım her asırda manevitevsir neden yazılmış beyan edilmiş oysaki 1 manevi tevsir kafi gelebilirdi ama öyle değil..

insanlar her asırda sorunları farklı olduğu gibi ihtiyaçlarıda farklı olmakta burda ALLAH'ın apaçık bir merhametini görmekteyiz ve her asırda rahmeti mücedidler vasıtasıyla bu sorun ve problemleri ihtiyacları gidermektedir ve insan mantığıda gelişmektedir diğer asırlarda insanlarda çok ileri seviyede akıl sahibi değilerdi alimler müstesnadır.. ama şimdi ufak bir çocuk öyle bir sual soruyorki ikna olmak istiyor bizlere 2 seçenek kalıyor ya ilahi tevsirlerin vermiş olduğu hakikatleri izah edicez yada sus böyle düşünme diyip kesicez hata dövebilirzde.. bu bir çare değildir o sualin cevabını alamadığında ise bu büyüdüğünde ateist konumunda görürüz ve bu asırda iman çok zedelenmiş hem siyasetle hem fen le hemde felsefede bu yetmiyormuş gibi bidatlar var yani problemler çok.. bundan kurtulmanın yolu ilim öğrenmektir.. bu hal hem şehirde hemde köyde geçmektedir şimdi mehzeplerin oluşum tarihine bakıldığında tarihlerini şuan hatırlamıyorum ama konum itibariyle birçok meseler var ve artık ihtiyac vermez olmuşdurumda örnek hanifi mezhsebinde kiralamak mülkü yasaktır kiralamazsınız ama hanbeli mezhebinde bir hadisten çıkan hakikatle kiralana bilinir hale gelmiş bu vermiş olduğum örnek bir arkadaşım tarafından izah edilmiştir... daha doğrusu bu asırda burdan ruhsat alıcan ordan ruhsat alıcan ancak kendini düzlüğe sokabilirsin

vermiş olduğum bu sözlerdeki kaynağı çok iyi okursanız ancak anlıyabilirsiniz

not bunu daha evel yazmıştım lütfen data problemi var forumda bu arızayı giderin mesajlar yüklendi sanılıyor oysaki yüklenmemiş

16

28.02.2004, 03:55

Insanlar kavramlar üzerinde ittifak edemezler ise münazaralar bosadir.

Seriat kavrami ve Üstadin malum cümlede kullandigi seriat kavrami su Seriati Garra dedigimiz degismez seriattir. Ancak Peygamberler ile aktarilan, Hz,Muhammed ile de sona eren sabit, tegayyür etmez seriati Garradir. Bu yüzden Üstad Asirlara göre degisir demesini gecmis icin kullanmis olamsi gerek, cünki Hz. Muhammedden sonra Seriati Garra (ana seriat) degismeyecektir. (anlastik sanirim)

Bundan sonra degisen ise teferuattir diyor zaten Bediüzzaman. Yani Seriatin kendisi ve teferruati iki ayri boyuttur. Seriatin dahilinde Tevhid var ise, ASIRLARA GÖREN degisen TEVHID hakikati degil, buna inanma yollari ve isbat metodlari vs. teferuattir. (bu noktada anlastik sizinde yazdiginiz gibi)

Mezhepler ise Hz.Muhammedden sonra olusan teferruattir. Imamlar zaman ve mekana uygun Seriati Garrayi (ana seriat) yorumlamislar. iste sizde cok örnek verdiniz bu konuda: Abdestin kan ile bozulmasi bir mezhebe ait iken, digerinde yoktur vs.. Sanirim bu konudada hemfikir olabiliyoruz.


Dolayisiyla iddia ettiginiz nedir su ifadelerde sayin yesghost, tekrar soruyorum:
şu zamanda birtek mezheple malesef ihtiyacları karşılamıyor.. zaten şeriat geldiğinde bu değerli mezhepler umumen 1 olacak

1. cümlenizde, bir mezhebden ziyade hepsine dahil olarak hayatinizi ancak helal dairedemi gecirebileceginizi söylemek istediniz?
Verdiginiz kiralama örnegini (acikca söylürum) anlayamadim.
Ama galiba bu konuyla alakali.

2.Cümleniz, mezheplerin umumen 1 olmasi, bir sürü ????????

simdiye kadar yazilan her kelimenin yazilmasi gerektigine inaniyorum. Cünki yanlis anlasilmak kadar kolay bir sey yok bu ortamda.
Vslm

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

17

28.02.2004, 16:56

Alıntı

Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtem-ül Enbiya'dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır.


burda şerihatın özü yani TEVHıD ıNANCINI kastedmiyor. insanların kapesitesine göre dizaynvar onu söylemektedir son peygamberin gelmesiyle bu kapesite bir tutulmuş ve bundan sonrada tefarruat kısmı ortaya çıkmış aslında tefarrut her zaman vardır..

Alıntı

Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç kalmıştır.

üstad burda net ifade etmiş bir derece olmadığı için insanların farklı ihtiyaclarını göstermek için bu ifadeyi yine çok net söylemiş

Alıntı

Evet nasılki mevsimlerin değişmesiyle elbiseler değişir, mizaçlara göre ilâçlar tebeddül eder. Öyle de, asırlara göre şeriatlar değişir, milletlerin istidadına göre ahkâm tahavvül eder.


burda asırlara göre şeriatlar değişir demesi yine teferruat kısmını işaret ediyor ve burda ekolajik dengeye göre değişmesindende bahsediyor bölge ve halkın ihtiyaçları vs..

Alıntı

Çünki ahkâm-ı şer'iyenin teferruat kısmı, ahval-i beşeriyeye bakar. Ona göre gelir, ilâç olur. Enbiya-yı salife zamanında, tabakat-ı beşeriye birbirinden çok uzak ve seciyeleri hem bir derece kaba, hem şiddetli ve efkârca ibtidaî ve bedeviyete yakın olduğundan, o zamandaki şeriatlar, onların haline muvafık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir. Hattâ bir kıt'ada bir asırda, ayrı ayrı peygamberler ve şeriatlar bulunurmuş. Sonra âhirzaman Peygamberinin gelmesiyle, insanlar güya ibtidaî derecesinden, idadiye derecesine terakki ettiğinden, çok inkılabat ve ihtilatat ile akvam-ı beşeriye birtek ders alacak, birtek muallimi dinleyecek, birtek şeriatla amel edecek vaziyete geldiğinden, ayrı ayrı şeriata ihtiyaç kalmamıştır, ayrı ayrı muallime de lüzum görülmemiştir.


burda ise çok net ifade ile anlatılmış aynı asırda aynı zamanda birden fazla peygamberin farklı ortamlarda farklı şeriatla insanların kapesitesine göre ilaç olunmuş.. fakat bu son peygamberin gelmesiyle bu fark ortadan kalkmış yani tek bir şeriat ortaya çıkmış nedeni algılama idrak etme hareketleri bir olduğundan

Alıntı

Fakat tamamen bir seviyeye gelmediğinden ve bir tarz-ı hayat-ı içtimaiye de giymediğinden, mezhebler taaddüd etmiştir.


şimdi burda ise mezheplerin neden çok olduğunu izah ediyor oda farklı ihtiyaçların olduğunu ve aynı seviyede olmadığından hayat biçimlerinde yine ihtiyaç söz konusu olduğundan çok mezheplerin olmasını gerektrdiğini söylüyor burda Üstad aynı asırda aynı zamanda olan peygamberlerin konumunu örnek göstermiş daha iyi anlaşılsındiye bu mezhepler konusunda çokça misaler vermiştir

Alıntı

Eğer beşerin ekseriyet-i mutlakası bir mekteb-i âlînin talebesi gibi, bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyeyi giyse, bir seviyeye girse; o vakit mezhebler tevhid edilebilir.


burda yine çok açık ifade ediyor eğer insanların çoğu aynı şartlar altında olsaydı hayatlarındaki zorluk ve rahatlık yaşambiçimleri aynı olsaydı mezheblerin bire iner bileceğini işaret ediyor bunu iyi anlamak için se mezheblerin neden çıktığını iyi anlamakla olur...

Alıntı

Fakat bu hal-i âlem, o hale müsaade etmediği gibi, mezahib de bir olmaz.


burda ise Üstad yaşadığı döneminde böyle bir halin olmadığını yani mezheblerin şimdilik çok olması gerek tiğini ama ileride ise bu çokluk yerine bir mezheb olabileceğini ifade eder...


yukarıdaki misaller vermiş bu misaler mezhepberin ne konumda olduğunu ilk baştan başlayıp son aşamasına kadar izah etmek için misaler verilmiş konu mezheplerdir şeriat değil hem bu arda şeriatin dersinide başka açıdanda vermiş konumunu buda ayrı bir ders veriyor Üstadımız ama asıl konu mezheblerdir

yesghost

Stajyer

  • Konuyu başlatan "yesghost"

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

18

28.02.2004, 17:04

MEZHEP TAKLıDı RAHMETTıR bu konuya göz atmanızı tavsiye ederim konuyla alakalıdır

19

29.02.2004, 00:14

slma.

Düsünce sisteminizi yukardaki ayrintili tarzda beyan ettiginiz icin tesekkürler. Anlasildiniz.

Ben allame degilim. Ancak su cümlede
Eğer beşerin ekseriyet-i mutlakası bir mekteb-i âlînin talebesi gibi, bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyeyi giyse, bir seviyeye girse; o vakit mezhebler tevhid edilebilir.Fakat tamamen bir seviyeye gelmediğinden ve bir tarz-ı hayat-ı içtimaiye de giymediğinden, mezhebler taaddüd etmiştir. (27.Söz, Hatime)

istikbal icin verilen bir müjde mesaji göremiyorum. Bir milletin kac firkaya ayrildigini artik sayamaz iken, Islamiyetin kac yüz firkaya sahip oldugunu aciz benligimizle az cok tartabilirken, nasil olacakta onca milletler ihtiyaclarini BIR haline getirecekler (Allahin takdiri mevzu disi). Bir arap milletinde kac müslüman firka var ? Bunlarin bir gün birlesegini ümit etmenin faydasi ne ? Bu kadar önemlimi mezhep farkliligi? Üstad yukardaki cümlede EDILEBILIR ifadesini kullanmis. Bu da benim icin EDILECEK manasini tasimaz. Ayrica ETMISTIR diyor, eger Üstad son asrin son müceddidi ise, o zaman ETMISTIR demesi, istikbalinde degismezligini ifade eder. Kiyamete bes kala Ilayi kelimetullahin yükselisinde dahil olabilirsek ne ala.

Yukarida verdiginz linkte Herkes istedigi zaman istedigi mezhebe uyabilir mesaji bulunmuyor. Aksine Insanin bir mezhebe dahil olurken bütün islerini yapmasini gerektigini yaziyor. Zaruretler haric. Böylede bir sahsin dört mezhebe istedigi sekilde dahil olmasi muvafik düsmüyor. Zaruret haric elbet.

NaCizane.Yani Allahu alem.Benden bu kadar.
Münazaraniz icin tesekkürler.
VSLM

20

29.02.2004, 06:52

Alıntı sahibi ""yesghost""

MEZHEP TAKLıDı RAHMETTıR bu konuya göz atmanızı tavsiye ederim konuyla alakalıdır

Tavsiye ettiğiniz sitenin ne kadar güvenilir olduğunu aşağıdaki karşılaştırmadan anlayabileceğinizi ümid ediyorum.

Tavsiye ettiğiniz site: Cevşen sahih değildir! diyor.
http://www.dinibilgiler.org/BirBileneSoralim/DuaninOnemiveCesitliDualar/CevsenDuasiHakkinda.htm

www.Cevsen.de sitesi: Duâda Cevşen’in misli yoktur! diyor.
http://www.saidnursi.de/cevsen/cevsen_hakkinda/cevsen_hakkinda_anasayfa.html

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir