Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

41

05.08.2004, 07:28

şimdi Ali el kari şerhi şifa denilen eser acaba Kadı Iyaz ın şifa adlı eserinin şerhi mi?

Eğer Kadı Iyazın şifa adlı eseri ise size bu eser hakkında bilgiler vereceğim , bakalım ne kadar bu bilgilere itimat edeceksiniz.?

Ayrıca bu eserler ikinci kaynak eserlerdir. Eğe rikinci kaynak eserleri kabul etsem , risalei Nur da kabul ederim , zira bu hadis orada da geçiyor. Ben elimizde mevcut bulunan hadis kitaplarında böyle bi hadis var mı diye soruyorum.

Ali El Kari nin Mesela Fıkhı Ekber şerhi bir okuyun bakalım , orada neler yazıyor neler. Haşa Allahın bazı evliya tarafından görüldüğünü yazan bir adamın kitapbına ben ne derece itimat edebilirim. şimdi Ali El Kari dediyse doğru mu demiştir.

Hadis kitaplarında geçmez.

42

05.08.2004, 07:30

hangi şerh bilmiyorum ama yukarıda gördüğün üzere el-Aclunî'nin kitabında da var,

43

05.08.2004, 07:35

Aclunin Keşful Hafasında olduğunu bilmiyordum. Açıkçası Aclunin bunu nasıl kitabına aldığına şaşırdım.

Sanırım o da bir kaynak vermiştir herhalde. Hangi kaynağa dayanarak verdiğini eğer öğrenebilireniz memnun olurum.Ben araştıracağım.

Ama dediğim gibi hadis kitaplarında olmayan bir hadisi neye dayanarak yazablir kitabına anlamak mümkün değil.

44

05.08.2004, 07:38

belki diğer hadis alimleri de manasından dolayı bunu almaktan çekinmişlerdir,

Üstad bunun manasını açıklamış bir oku istersen,

45

05.08.2004, 07:40

http://www.yeniasya.com.tr/2004/06/30/yazarlar/suleymankosmene.htm
Süleyman KÖSMENE

Sahih hadis ölçüleri




Diyarbakır’dan Zeynep BERHUNî: “Hadis hocalarımız ‘Sen olmasaydın Ben âlemleri yaratmazdım’ hadis-i kudsîsinin sıhhatinden şüphe ediyorlar. Olabilir mi? Sahih hadisi uydurma hadisten nasıl ayırt edeceğiz?”

Sahih hadisleri uydurma sözlerden ayırmak için Hadis Usûlünce bir takım ölçüler belirlenmiştir. Bunları kısaca özetleyelim:

1- Sahih hadis Kur’ân-ı Hakîm’e aykırı olmaz. Peygamber Efendimiz’in (asm) mübârek ağzından çıktığında şüphe olmayan bir söz Kur’ân ile çelişmez. Eğer çelişiyorsa bu söz uydurmadır. Bilindiği gibi, Peygamber Efendimiz (asm) vahye tabidir. Kur’ân-ı Hakîm’i hem tebliğ etmiş, hem açıklamış, hem hükümlerini uygulamıştır. Eğer hadis diye bilinen bir söz Kur’ân’a veya sahih hadislere aykırılık teşkil ediyorsa o hadisin uydurma olduğuna hükmedilir. Meselâ, “Kötü ahlâklı olmak affedilmeyecek bir günahtır” sözü uydurma bir rivâyettir. Çünkü bu rivâyet Kur’ân’ın, “Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındakileri dilediği kimse için affeder”1 âyetine aykırıdır.

2- Sahih hadis, diğer sahih hadislerle çelişmez. Eğer hadis diye bilinen bir söz sahih hadislerle çelişiyorsa, bu sözün uydurma olduğu kabul edilir.

3- Sahih hadis akıl, sağ duyu ve tecrübe ile kazanılmış bilgiler ile çelişmez. Eğer hadis diye bilinen bir söz akıl, sağduyu ve tecrübe ile elde edilen bilgilere ters düşüyorsa bu sözün hadis olmadığına hükmedilir.

4- Sahîh hadis târihe ve tarihî olaylara ters düşmez. Hadis diye bilinen bir sözde anlatılanlar tarihî gerçeklere uygun değilse, bu sözün uydurma olduğu kabul edilir.

5- Sahîh hadis güvenilir hadis kitaplarında yer alır. Hadis âlimleri, hadis toplama işinde kılı kırk yarmışlar, çok hassas ölçüler içinde çalışmışlardır. Uydurma sözleri sahih hadislerden ayıklamak için hadis ilmi içerisinde ayrıca Cerh ve Tadil ölçüleri belirlemişler, bu ölçülerle hadis rivâyet edenlerin kimliklerini, kişiliklerini ve rivâyet ettikleri hadisleri çok ince ve duyarlı elemelere tabi tutmuşlar; sahih olduğu konusunda şüphe ettikleri hadisleri kitaplarına almamışlardır.

6- Sahih hadis genellikle birden fazla sahabenin rivâyetleriyle bir bütünlük oluşturur. Bir çok kişinin rivâyet etmesi gereken meşhur bir olayı bir kişinin rivâyet etmesi o hadisin zayıf veya uydurma olduğunu gösterir.

7- Sahih hadislerin lâfzında veya mânâsında bozukluk bulunmaz. Hadis diye bilinen bir söz eğer lâfız veya mânâ itibariyle bozukluklar içeriyorsa bu hadisin uydurma olduğu var sayılır.

8- Sahih hadisleri rivâyet edenlerin râvîler zinciri güvenilir kimselerden oluşur. Râvîler zincirinde güvenilmeyen bir kimsenin bulunması o hadisin Hazret-i Peygambere (asm) ulaşıp ulaşmadığı konusunda şüphelere sebep olur. Böyle hadisleri hadis âlimleri süzüp çıkararak kitaplarına almamışlardır.

Bu ölçüleri hadis diye bilinen her söze tatbik etmek hiç şüphesiz hadis kürsülerinin işidir. Bizim burada herkese önereceğimiz daha kolay bir yol vardır: Bir hadisin sahih olup olmadığını anlamak için, hadisin, güvenilirliği konusunda emin olduğumuz büyük hadis âlimlerinin kitaplarında yer alıp almadığına bakmamız yeterlidir. Eğer yer alıyorsa sahih kabul ederiz. ımam Malik bin Enes, ıbn-i Hibban, ıbn-i Hüzeyme, Dârekutnî, Ebû Dâvûd, Ahmed bin Hanbel, ıbn-i Mâce, Tirmizî, Neseî, Buhârî, Müslim, Dârimî, ve sonraki dönem âlimlerinden ımam-ı Suyutî, ımam Nevevî, Aclunî, Aliyyü’l-Kârî sahih hadis derleyip toplamakta ehliyet sahibi oldukları ümmetçe kabul edilmiş âlimlerdir. Bu âlimlerin sahihlik ölçülerinde kitaplarına aldıkları hadisleri bu âlimlerin içtihatlarına itimad ederek sahih bilmemizde hiçbir sakınca yoktur.

Diğer yandan, Kur’ân âyetlerinin müteşabih kısmı olduğu gibi, hadislerin de müteşabih kısmı vardır. Âyetlerin ve hadislerin müteşabih kısımlarını doğru yorumlamak gerekiyor. Üstad Saîd Nursî Hazretlerinin ifâdesiyle müteşabih âyet ve müteşabih hadisleri ya doğru yorumlamak, ya da teslim olmak şarttır.2

şüphesiz müteşabih âyet veya müteşabih hadisleri doğru yorumlamak ise bir ehliyet meselesidir. Herkes doğru yorumlama ehliyetine sahip olmayabilir. Öyleyse bir müteşabih âyetin veya bir müteşabih hadisin bir âlim tarafından akla ve sağ duyuya uygun şekilde yorumlandığını gördüğümüzde bu âyete veya bu hadîse bu yorum ışığında itibar etmemizde bir sakınca olduğu söylenemez. Sözgelimi Bediüzzaman Hazretleri, bir müteşabih hadis olan “Dünya, öküz ile balığın üzerindedir” hadisine akıl ve mantık çerçevesinde yorumlar getirerek, bu hadise “uydurmadır” diyenlere çok güzel ve hakikatli bir cevap vermiştir.3

Bahsettiğiniz “Levlâke=Sen olmasaydın” hadisini Suyutî, El-Leâli’l-Masnûa 1/272’de; Aliyyü’l-Kârî, El-Esrâru’l-Merfûa 295 ve 296’da; Aclunî, Keşfü’l-Hafâ 2/164’te kaydetmişlerdir. Bu hadisi ımam-ı Nevevî, El-Ezkâr s. 15’te kayda almış ve izah etmiş; Aclunî, Aliyyü’l-Kârî, ıbn-i Teymiye, Mevlânâ Câmî, Ahmed-i Cezerî, Mevlânâ Hâlid, ımam-ı Rabbânî ve nihâyet asrımızda Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri bu hadisin değişik açılardan izahlarını yapmışlardır. Hadis; “çekirdek-ağaç-meyve” misaliyle Risâle-i Nur’un değişik yerlerinde anlaşılır, güncel ve çağdaş bir üslûp içinde izah edilmiştir.4 Bunu da yarın işleyelim inşaallah.

Dipnotlar:

1- Nisâ Sûresi: 48; 2- Sözler, s. 315; 3- Lem’alar, 14. Lem’a, s. 93; 4- Bakınız: Sözler, s. 72, 215; Mesnevî-i Nûriye, s. 24, 38, 99; Lem’alar, s. 329

30.06.2004

E-Posta: fikihgunlugu@yeniasya.com.tr

46

05.08.2004, 07:45

http://www.bediuzzaman.net/kulliyat/1752.html#_edn1
Emirdağ Lâhikası (1) - Mektup No: 123 -s.1752
Hem meselâ [1] beyanında "Bu hitap zahiren Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma müteveccih ise de, zımnen hayata ve zevilhayata râcidir" fıkrası, tâdile muhtaçtır. Çünkü, küllî hakikat-ı Muhammediye (a.s.m.) hem hayatın hayatı, hem kâinatın hayatı, hem ısm-i Âzamın tecellî-i âzamının mazharı ve bütün zîruhların nuru ve kâinatın çekirdek-i aslîsi ve gaye-i hilkati ve meyve-i ekmeli olmasından, o hitap doğrudan doğruya ona bakar. Sonra hayata ve şuura ve ubudiyete onun hesabına nazar eder.

Hem meselâ, felsefeye temas eden bazı cümleler, "Mürur-u zamanla kabuk bağlamış, sonra toprağa inkılâp etmiş, sonra nebatat husule gelmiş, sonra hayvanat vücuda gelmiş" gibi tâbirler, îcad ve hilkat-i ılâhî noktasında felsefîdir ki, Risale-i Nur'un san'at ve icad-ı ılâhî cihetindeki beyanatına münasip düşmüyor.

Kardeşim Abdülmecid,

Her neyse, bu küçücük kusurla beraber, sen, haşir hakkında, Nur'un emsalsiz hüccetlerinden tam ve mükemmel bir ders alıp, Eski Said'in mümtaz bir şakirdi olduğun gibi, inşaallah Risale-i Nur'un dahi mükemmel bir şakirdi ve dikkatli bir muallimi olacağına kuvvetli bir hüccettir. Ben müsait bir vakitte bazı kelimeleri ya ıslah ve tâdil ederek "Haşir Meselesine Bir ızahlı Haşiye" namında Lâhikaya dercetmek için senin gibi Nurdan tam ders alanlara göndereceğim. Sen evlâtlarınla beraber Fuad, hergün dualarımda ve mânevî yanımda bulunuyorsunuz. Ve senin şimdi vazife-i resmiye cihetiyle çocuklara Kur'ân-ı Azîmüşşânı okutmanı bütün ruh u canımla tebrik ediyorum. Bin bârekâllah derim.

Hem civarınızda, hem memlekette bütün dost ve akrabalara selâmımı tebliğ ediniz. şimdi Zülfikar-ı Mucizât ve Asâ-yı Mûsâ mecmuaları teksir makinasıyla iki merkezde tab edilmesinden sen bütün kuvvetinle ve tashih cihetinde güzel kaleminle ve dikkatli ilmin ile tam alâkadar ol.

Kardeşiniz Said Nursî

[1] "Sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım." Ali el-Kâri, şerhü'ş-şifâ: 1:6; el-Aclunî, Keşfü'l-Hafâ: 2:164.




konuyla birinci dereceden ilgili değil, arama yaparken şöyle bir link de buldum,
http://www.menzil.net/fikih/tasavvuf.htm

47

05.08.2004, 07:55

Öncelikle yazı için teşekkür ederim.

Ama yazı sahibinin çok geleneksel bir hadis bilgisine sahip olduğu analşılıyor.

Zira iki sahih hadis çelişmez demiş eğer çelişirse diğeri uydurmadır demiş.
Ama hadiste nesh olayını pek bilmiyor sanırım. Yani diğeri nesh ediliş olabilir. Veya biri özel bir şahısa örnek olarak verilmiş olabilir.
Ayrıntılı bilgi için bknz. ıbni kayyım el cevziye. Hadiste nesh.

Ayrıca hadis kitaplarında geçen her hadisi doğru kabul etmek gerekir demiş.
Bu da çok geleneksel bir yaklaşım , zira buhari ve müslimde dahi zayıf hadisler olduğu herkeseçe bilinir.
Aynı şekilde Ahmed ibni Hanbelde de zayıf hadisler vardır.

Hadisler Kuran bütünlüğüne göre değerlendirilir. Öylece sıhhat kazanırlar.

Geleneksel yöntemi uygulayan alimlerimizin hatası ; hadisleri genelde metin tenkidine uğratmamaışlar , sadece rivayaet kısmı ile ilgilnemiş, ve böylece hata yapmışlardır.

Ayrıca Ebu Hureyre nin rivayetlerine çok dikkat edilmesi gerekir. Zira Hz.Aişe annemiz onu bir çok defa hadileri yanlış anladığı ve aktardığı için ikaz etmiştir.
bknz. Zerkeşi , Hz.Aişenin sahabee yönelttiği eleştiriler.

Yukarıda bahsi geçen alimlerimiz değerli alilerimizdir. Allah hepsindenr azı olsun.

Ama b onların hatasızlığını göstermez. Zira bir ımamı Suyutinin Hassais adlı kitabına bakınız nasıl hatalar göreceksiniz.

Peygamber efendimizi aşırı yüceltmek için nasılda Hrsitiyanlarla yarışa girdiklerine şahit olacaksınız.

Orada Peyagmberimzin ölmediğini kıyamete kadar yaşayacağını ve dünya üzerinde gezdiğini söyleyen bir kişinin kitabına aldığı herşeyi doğru kabul etmemi beklemeyin benden.
Aynı şey diğer alimlerimiz iinde geçerlidir.
Ali El kari Allahın görüldüğünü söylemiş , kardeşim şişmdi ben bu alimin her söylediğini nasıl doğru kabul edebilirim ki.

48

05.08.2004, 07:58

madem Ebu Hüreyre (r.a.) den laf açıldı bir yazı aktarayım,

ebu hureyre 1-

ebu hureyre en çok hadis rivâyet eden meşhur sahâbîdir.

öncelikle ebu hureyrenin asıl ismini kimse bilmiyordu nereden geldiği bile meçhüldü aç ve açıkta bir insandı sözüne bakalım;

Ne sebeple Ebû Hureyre diye künye edindiğini kendisi şöyle açıklamıştır: "Bir kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı Ebû Hureyre (kedicik babası künyesiyle çağrılır oldum (ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarâbâd 1376/1956, I, 32).

Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip müslüman olmuştur (H. 7/M. 629) (ez-Zehebî, a.g.e., aynı yer). O tarihten itibaren Hz. Peygamber'in vefâtına kadar ondan ayrılmayan bir sahâbîsi olmuş, kendisini onun hizmetine adamıştır. Hizmet süresi yaklaşık dört yılı buluyordu (ıbn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII, 108,113).

Ebû Hureyre, Rasûlullah (s.a.s.)'in mescidinde sadece ibadet ve ilimle meşgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen siması idi. Hz. Peygamber'i büyük bir muhabbetle sevmiş, onun sünnetine uygun olarak yaşamış ve manevî yüce mertebelere erişmiştir (ıbn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110).


2-

ımam şâfii'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre kendi dönemindeki hadis nakledenlerin içinde hafızası en sağlam olanıdır (ıbn Hacer, el-isâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, Mısır 1328, IV, 205). Hz. Peygamber ile nisbeten kısa sayılabilecek bir süre birlikte olmasına rağmen, onun hadislerini bu kadar büyük bir sayıda elde edebilmesinin sırrı ve sebebleri şöyle açıklanabilir:

a) Birinci sebep: Hz. Peygamber ile sık sık görüşmesi ve ona hiç çekinmeden her çeşit sorular sormasıdır (ıbn Hacer, a.g.e., IV, 206).

b) ıkinci sebep: ılme olan tutkunluğu ve Hz. Peygamber'in ona bildiğini unutmaması için dua buyurmasıdır. El-Hâkim en-Nisâbûrî, Müstedrek'te (111, 50 şu haberi vermektedir: "Bir adam Zeyd b. Sâbit'e gelerek ona bir mesele sordu. O da Ebû Hureyre'ye gitmesini söyledi ve şöyle devam etti; çünkü bir gün ben, Ebû Hureyre ve bir başka sahâbî Mescid'de oturuyorduk, dua ve zikirle meşgul idik. O sırada Hz. Peygamber geldi, yanımıza oturdu; biz de dua ve zikri bıraktık. Buyurdu ki: 'Her biriniz Allah'tan bir dilekte bulunsun. ' Ben ve arkadaşım, Ebû Hureyre'den önce dua ettik, Hz. Peygamber de bizim duamıza âmin dedi. Sıra Ebû Hureyre'ye geldi ve şöyle dua etti: 'Allah'ım, senden iki arkadaşımın istediklerini ve de unutulmayan bir ilim dilerim.' Hz. Peygamber bu duaya da âmin dedi. Biz de, 'Ey Allah'ın Rasûlü, biz de Allah'tan unutulmayan bir ilim isteriz' dedik. Hz. Peygamber, 'Devsli genç sizden önce davrandı' buyurdu.


c) Üçüncü sebep: Ebû Hureyre'nin büyük sahâbîlerle görüşmesi, onlardan birçok hadis alması ve bu sayede ilminin artıp ufkunun genişlemesidir (ıbn Hacer el-Askalâni, el-isâbe, IV, 204).

d) Dördüncü sebep: Hz. Peygamber'in vefâtından sonra uzun süre yaşamış olmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber'den sonra kırkyedi yıl yaşamış, hadisleri halk arasında yaymakla meşgul olmuştur (Muhammed Ebû Zehv, el-Hadis, ve'l-Muhaddisûn, Kahire 1958, 134).

Bütün bunların neticesinde Ebû Hureyre, Sahâbe içerisinde hadisi en iyi bilen, hadis almada ve rivâyet etme hususunda diğerlerinden daha üstün bir duruma gelmiştir. Onun rivâyet ettiği hadisler, diğer sâhâbilerde veya birçoğunda dağınık halde bulunuyordu. Bu yüzden onlar Ebû Hureyre'ye başvuruyor, hadis rivâyetinde ona dayanıyorlardı. ıbn Ömer, onun cenaze namazında, ona Allah'tan rahmet dileyerek, "Hz. Peygamber'in hadisini müslümanlar adına muhâfaza ediyordu" demiştir (ıbn Sa'd, Tabakât, IV, 340). Buhâri, 'Ebû Hureyre'den 800 kadar sahâbe ve tâbiîn âlimleri hadis rivâyet etmişlerdir' diyor (ıbn Hacer, a.g.e., IV, 205).

Kendisinden beşbinüçyüzyetmiş dört hadis gelmiş, bunlardan üçyüzyirmibeş tanesini Buhâri ve Müslim müştereken, doksanüç tanesini yalnız Buhâri, yüzseksendokuz hadisini de yalnız Müslim Sahîh'lerine almışlardır (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 134).

Ebu Hureyre, asırlar boyunca tetkik ve tenkid konusu olmuştur. Gerek Doğu dünyasında gerek Batı dünyasında Ebû Hureyre hakkında ileri geri konuşulmuştur. Bunun sebebi, keyif ve arzulara karşı gelen dine yönelik hile ve tuzakları sonuçsuz bırakan bir kısım hadislerinden kurtulmak istenmesidir. Bu hücumlar ya yalan ve zayıf rivâyetlere, ya da bazı sahîh hadislere dayanır. Fakat bu tür sahîh hadisleri de doğru-dürüst anlayamazlar, bu yüzden de kendi arzuları doğrultusunda yanlış yorumlara başvururlar.-uğursuzlukla ilgili hadis gibi- (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 153; el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 5 1 3). Bu hadislerden bir kısmını ve cevaplarını özet olarak verelim:

Ebû Hureyre'nin hadis konusundaki güvenilirliğine gölge düşürecek şüphe kaynaklarından biri, onun Rasûlullah (s.a.s.)'den: "Bir kimse Ramazan ayında cünüp olarak sabahlarsa, o gün oruç tutmasın " hadisini nakletmesi ve halka bu yolda fetvâ vermesidir. Onun böyle rivâyet ettiğini Âişe ve Ümmü Seleme haber alınca, onun bu rivâyetini kabul etmemişler, şöyle demişlerdir: "Hz. Peygamber ailesiyle birlikte olması neticesinde cünüp olarak sabahlar, sonra da boy abdesti alıp orucunu tutardı." Bunun üzerine Ebû Hureyre onların dediklerini kabul etmiş ve demiştir ki: "Bu hadisi bana Fadl b. Abbâs ile Üsâme b. Zeyd Hz. Peygamber'den nakletmişlerdi. Mü'minlerin anneleri ise bu gibi konuları erkeklerden daha iyi bilirler" (Buhâri; Savm, 23; ıbn Hacer, Fethu'l-Bâri, Mısır 1300, IV, 123-124; Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 155).

Buna şu cevap verilmiştir: Ebû Hureyre sözkonusu hadisi Rasûlullâh (s.a.s.)'den kendisi işitmemiştir. Hadisi Fadl ve Üsâme vasıtasıyle rivâyet etmiştir. Bu iki sahâbî ise doğru ve güvenilir kişilerdir. Âişe ile Ümmü Seleme'nin hadisi, onun yanında ağırlık kazanınca, onların rivâyetine dönmüş, hakka uyarak önceki fetvâsından vazgeçmiştir (ıbn Hacer, a.g.e., IV, 126; M. Eba Zehv, a.g.e, 155). Fadl ve Üsâme'nin naklettiği hadise gelince, âlimler bu konuda şunları söylediler: Birincisi, bu hadis kendisinden daha kuvvetli hadisle çelişmektedir; dolayısıyle onunla değil kuvvetli olanla amel edilir. ikincisi, bu iki sahâbînin hadisi orucun farz kılındığı dönemin başlarına aittir. O sırada oruçlunun uyuduktan sonra yemesi, içmesi, cinsel münasebette bulunması haramdı. Daha sonra Allah'tan yeri ağarıncaya kadar bütün bunları mübah kıldı. Onun için karı-koca ilişkisi sabaha kadar devam ederdi. Fecrin doğuşundan sonra da yıkanması gerekmekteydi. Bu da gösteriyor ki Âişe ile Ümmü Seleme'nin naklettiği hadisin hükmünü neshetmiştir. Ne Fadl ile Üsame'nin ne de Ebû Hureyre'nin bu son hükmü bildiren hadisten haberleri vardı. Bu yüzden Ebû Hureyre hâlâ önceki hadise göre fetvâ vermeye devam ediyordu. Kendisine bu haber ulaşınca da bu fetvâsından dönmüştür (ıbn Hacer, a.g.e., IV, 127-12. ıbn Hacer şöyle der: "Ebû Hureyre'nin hakkı teslim edip ona dönmesi onun faziletini gösterir" (a.g.e. ve yer; Kastallâni, irsâdü's-Sârı, Mısır 1326. IV, 443; M. Ebû Zehv, a.g.e., 155).

Ebû Hureyre'nin islâm'a girişinin hicretin 7. yılına kadar geciktiği dikkate alınırsa, Hz. Peygamber'in pekçok hadisini ondan duymadığı ortaya çıkar. Bu durum, onun hadis bilgisini tamamlayabilmesi için, Hz. Peygamber'den duymuş olan sahâbîlerden almasını gerektiriyordu. Onun bu hali, ya dünyevi meşguliyetlerinden dolayı, ya da yaşlarının küçük olması, yahut da sonradan müslüman olmaları gibi sebeplerle Hz. Peygamber'in meclislerinde bulunmayan diğer sahâbîlerin durumuyla aynıdır. Humeyd'den gelen şu haber de bunu teyid eder: "Biz Enes b. Mâlik'in yanında idik. Bize şöyle dedi: Vallahi size Hz. Peygamber'den naklettiğimiz hadislerin hepsini bizzat kendisinden duymuş değiliz. Fakat (hadisi duyan duymayana naklederdi) biz de birbirimizi yalanlamazdık" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Mısır 1313, IV, 283; M. Ebû Zehv, a.g.e., 157).


3-

Bir başka itiraz: Hz. Ömer, Ebû Hureyre'yi hadis rivâyetinden alıkoymuş ve ona, "Ya Hz. Peygamber'den hadis rivâyetini bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim" demiştir (ıbn Kesir, el-Bidâye, VIII, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 159). Ömer'in bu tutumu Ebû Hureyre'nin yalan söylediğini göstermektedir.

Buna şöyle cevap verilmiştir: Ebû Hureyre, Hz. Peygamber'den naklettiği hadisleri halka öğretmeyi, ilmi gizlemenin günahındân kurtulmak için, kendisine bir görev sayıyordu (Buhâri, ilim, 43). Bu anlayış onu çok hadis rivâyet etmeye sevketti. Bir tek mecliste bile Hz. Peygamber'in birçok hadisini naklederdi. Fakat Hz. Ömer, halkın herşeyden önce Kur'ân ile meşgul olmasını, amelle ilgili olanların dışında kalan hadisleri az rivâyet etmelerini, halkı yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat hadisleriyle, halkın anlayamayacağı müskil hadisleri halka rivâyet etmeyi uygun görmüyordu. Bu arada, çok hadis rivâyet edenlerin, rivâyet sırasında hata yapabileceklerinden ve benzeri şeylerden de endişe ediyordu. Bütün bu sebeplerle, Hz. Ömer sahâbîleri çokça hadis rivâyet etmekten alıkoymuş, Ebû Hureyre'ye de ağır konuşmuş ve onu Devs'e sürmekle tehdid etmiştir. Çünkü Sahâbe içerisinde en çok hadis rivâyet eden oydu. ıbn Kesir bunu naklettikten sonra şöyle der: "Bildirildiğine göre Hz. Ömer (r.a.) daha sonra Ebû Hureyre'nin hadis nakletmesine izin vermiştir (ıbn Kesir, a.g.e., VIII, 106; M. Ebu Zehv, a.g.e., 159).

Bir başka menfî tenkid: Ebû Hureyre'nin diğer sahâbîlerden daha çok hadis rivâyet etmesini sağlayan şey, Hz. Peygamber söylesin veya söylemesin, helâl ve haramla ilgili olmayan, fakat güzel ahlâka teşvik, cennet ve cehennem haberleri gibi bütün güzel sözleri ona isnad etmeyi kendine câiz görmesidir.

Buna verilen cevap şudur: Geç müslüman olmasına rağmen Ebû Hureyre'nin çok hadis rivâyet etmesi, onların ileri sürdükleri sebeplere bağlanamaz. Bunun asıl sebebi, dünyadan el-etek çekip Hz. Peygamber'in toplantılarına katılması, savaşta ve savaş dışında onun yanından ayrılmaması, hadisleri unutmaması için Hz. Peygamber'in duasını alması, Hz. Peygamber'in vefâtından sonra elli yıl kadar daha yaşaması ve duymadığı hadisleri diğer sahâbîlerden alarak insanlara rivâyet etmesidir Helâl ve haram dışındaki konularda Hz. Peygamber'e yalan isnad etmesini kendisi için câiz görmesi iddiası da geçersizdir. Çünkü o, "Kim bilerek bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın" hâdisinin râvîlerinden biridir. Birçok toplantılarında hadis rivâyet etmek istediğinde bu hadisi zikrettiği sâbittir. Sahâbiler, onun hadis rivâyetindeki üstünlüğünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Osman, Talha, ıbn Abbâs, Âişe, Abdullah b. Ömer ve diğerleri (r.anhum) bunlardandır (Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 513; ıbn Kesir, a.g.e., VIII, 10. Bu da onların, Ebû Hureyre'nin güvenilirliği ve doğruluğu hususunda ittifak ettiklerini gösterir. Diğer taraftan, Ebû Hureyre'nin rivâyet ettiği hadislerin çoğunun, başka sahâbîler tarafindan da nakledildiği görülür (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160, 161).


4-

Ebû Hureyre'nin dayandığını ileri sürdükleri hadislere gelince, bu hadisleri Ebû Hureyre rivâyet etmemiştir. Aksine bunlar onun adına uydurulmuş sözlerdir. Bu hususta ıbn Hazm şöyle demiştir: "Allah'tan korkmaz bazı insanlar birtakım hadisler rivâyet ettiler. Bunların bazısı islâm'ın temel prensiplerini geçersiz kılmakta, bazıları da Hz. Peygamber'e yalan isnat etmeyi mübah saymaktadır. " ıbn Hazm bu iki hadisi de, râvîlerinin çok zayıf olmasından ötürü geçersiz saymaktadır (ıbn Hazm, el-ihkâm fî Usûli'l-Ahkâm, Mısır 1345, II, 76, 78, 80; M. Ebû Zehv, a.g.e., 161, 162).

Macar asıllı ünlü müsteşrik yahudi Ignaz Goldziher de Ebû Hureyre'nin hadis uydurduğunu ve bunda hayli ileri gittiğini ileri sürmüştür. Böyle bir tenkid tümüyle bâtıldır, geçersizdir ve hiçbir haklı tarafı yoktur. Buhâri'nin söylediği gibi Ebû Hureyre'den sekizyüz âlim hadis rivâyet etmiştir. O, sahâbe ve muhaddisler nazarında son derece güvenilir yüce bir şahsiyettir. ıbn Ömer şöyle demiştir: "Ebu Hureyre benden daha hayırlı ve naklettiğini daha iyi bilendir." Cennet'le müjdelenenlerden biri olan Talha b. Ubeydullah da: "şüphe yok ki Ebû Hureyre Hz. Peygamber'den bizim işitmediğimiz hadisleri işitmiştir" demiştir (el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e, III, 511, 512). Mervan'ın sekreteri Ebû Zualza'a da Ebû Hureyre'nin hadis rivâyetinde ne derece güçlü olduğunu gösteren şu haberi nakleder: "Mervan, Ebû Hureyre'yi Saray'da hadis rivâyet etmek için dâvet etmişti. Mervan beni divanın arkasına oturtmuştu ve ben de Ebû Hureyre'nin naklettiklerini gizlice yazıyordum. Ertesi yıl yine onu dâvet etti ve ondan hadis rivâyet etmesini istedi. Bana da bir yıl önceki yazdıklarımdan takip etmemi tenbih etti. Neticede, onun bir tek kelime bile değişiklik yapmadan rivâyet ettiğini gördüm (ıbn Kesir, a.g.e., III, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 162-164).

Ebû Hureyre 78 yıl yaşadıktan sonra Hicrî 57/676 yılında Medine'de vefât etmiştir.

Allah cc rahmet etsin.

49

05.08.2004, 08:09

Sahiheyn (Buharî,Müslim) de zayıf ya da uydurma hadis yok diye biliyordum,
bunlar hangi hadisler acaba?

50

05.08.2004, 08:12

Sahabeye selam ve duadan sonra ;

Benim burada Ebu Hureyre(r.a) ın hadis uydurduğunu söylediğim vaki değildir. Ama sahabelerin aynı zeka ve aynı ilime sahip olduğunu söylemek zordur. Ebu Hureyre birçok yönden eleştirilir.
Yukarıdaki yazıya nispetle Hz.Ömerin Ebu Hureyreyi devs diyarına sürerim şeklinde ki sözü Ebu Hureyrenin birçok israiliyat rivayetini halka anlatması ve bunların hadis diye sunulması yüzünden olmuştur.

Zira Kabul ahbar denilen kişide birçok israilyat dolu rivayetler naklederdi. Onun meclisinde bulunur ondan sorar ve öğrenirdi. Oda eski bir yahudi olduğu için eski israilayat dolu hikayeleri rivayetleri anlatırdı.

bu yüzden çok eleştirilmiştir. Beni sahbeler içerisinde hadis konusunda en çok örnek aldığım ve kendisnin iline geniş ufkuna haran olduğum bir kişi vardır o da Hz.Aişe annemizdir.Zira Aişe annemizinde bir çok kez Ebu Hureyrenin hadisi yanlış anladığını ve aktardığını anlatmıştır.

Neyse konu dağılmasın. Bu konular hadis başlığında daha detaylı tartışılabilir.

Mevzuya bahis selavatın ben metin tenkidi açısından olsun rivayet açısından olsun sağlam olduğunu düşünmüyorum. Alimlerimiz çekindiklerinden dolayı değil böyle bir hadis olmadığındna dolayı almamışlardır hadis kitaplarına.
Zira eğer çekinselerdi ondan önce nice zayıf rivayeti almışlar kitaplarına , bunuda alırlardı.

Saidni Nursinin yorumlayışına birşey diyemem , zira bir sözü siz söylenilen anlamı dışında yorumlayabilrsiniz.
Ama ayetin ışığında değerledirdiğimizde sözün uydurma olduğu aşikarlaşıyor.

51

05.08.2004, 08:20

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Sahiheyn (Buharî,Müslim) de zayıf ya da uydurma hadis yok diye biliyordum,
bunlar hangi hadisler acaba?


Mesela recm ayetinin keçi tarafından yendiğine dair rivayet uydurmadır.Yine uydurma olmasada sahebin yanlış rivayet etmesinden kaynaklanan hadislerde vardır.
mesela Hz.Peygamberin bedirde müşriklerin ölülülerinin çukurlarına varıp , Rabbinizin size vadettiğini gördünüzmü dedikten sonr a, "Onlar şimdi benim dediklerimi işitiyorlar. hadisi
Hz.Aişe Hz.Peygamber ancak onlar şimdi benim söylediklerimin hak olduğunu biliyorlar demiştir. şeklinde düzeltmiştir.

Arıca kadının uğursuz olduğunu konusunda ki hadis yinede buharide geçmesine rağmen Hz.Aişe onun yanlış aksettrildiğini söylemiştir.
Ynie bazı hadisler vardı ama şu hatırımda olanlar bunlar diğerlerini sonra yazabilirim.

52

05.08.2004, 08:39

hadislerde geçen salavatlardan iki tanesi bildiğim kadarıyla namazda oturuşta okuduğumuz,

onun haricinde o kadar da çok salavat yok hadislerde bildiğim kadarıyla,

Aclunî'nin kitabını araştırınca haber ver,

53

05.08.2004, 09:33

ınşallah , selavat konusunda dediklerinizde haklısınız.

54

05.08.2004, 09:58

Kardeş Keşful Hafayı(bir kardeş vasıtasıyla) araştırdım , Keşful Hafa bu hadis zikredildikten sonra ıbni Hacer Askalaninin bu hadis için uydurma olduğunu söylemiştir.
ıbni Hacer Askalanin hadis konusundaki otoritesi ise ilim ehli tarafından tartışılmaz.
Acluni orada ulemanın görüşlerini söylüyor. Yani Keşful Hafanın kaynak gösterilmesi baya hatalı bir durum.Zaten bu eser hadis kaynağı olarak kabul edilen bir eser değildir.Çünkü bu amaca binaen yazılmış değildir.

55

05.08.2004, 10:10

uydurma denmesinin nedeni neymiş onu da bir araştırsana

56

05.08.2004, 10:18

Cevap: Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye, وَ مَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَ اْلاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ ferman-ı Celilince (yüce fermanca), ibadettir. Hamd ise, ibadetin icmalî bir sureti ve küçük bir nüshasıdır. اَلْحَمْدُ لِلّهِ ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeğe işarettir.
Ayetin aciklamasi: "Ben cinleri ve insanlari ancak Bana îman ve ibâdet etsinler diye yarattim" (Zariyat Suresi:56.)

(ışârât-ül ı'caz/Sayfa 22)

Evet buradan anlasiliyorki bu Ayet-i Kerime yaratilis hikmet ve gayemizden bahsediyor, yani yaratilis sebebi olarak sundugumuz o hadis-i serif bu Ayete ters düsmüyor.
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

57

05.08.2004, 10:30

Salisen: Bu cümlenin Kur’an’ın başlangıcı olan Fatiha Suresine fatiha, yani başlangıç yapılması neye binaendir?
Cevap: Kainatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye,
-2- ferman-ı celilince, ibadettir.

Hamd ise, ibadetin icmali bir sureti ve küçük bir nüshasıdır.’ın bu makamda zikri, hilkatin gayesini tasavvur etmeye işarettir.

1 Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Allaha mahsustur. (Fatiha Suresi: 2.)

2 Ben, cinleri ve insanları ancak bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi: 56.)

http://www.yeniasya.org.tr/index.asp?Sec…tulIcaz&Page=22

58

05.08.2004, 10:31

Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabâvettir (kalınkafalılıkdır) ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. ıfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder (uyar); bâtılı bâtıl bilir, içtinap eder (sakınır).

"Kime hikmet verilmişse işte ona pek çok hayır verilmiştir." (Bakara Sûresi, 2:269)

ışârâtü'l-ı'câz Sayfa 29


Arif olan anlar.... :mrgreen:
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

59

05.08.2004, 10:35

Allah'a kulluk etmekde Peygamber Efendimiz aleyhissâlatû vesselâm dan daha ileride bir bildiğiniz var ise yazın,
kulluğu en değerli olan olarak Peygamber Efendimiz aleyhissalatû vesselâmı düşünürsek bu ayete ters düşüyor mu?

Askalanî büyük bir alim,ama neden uydurma demiş?

Ravilerden kaynaklanan bir durumdan mı?

60

05.08.2004, 10:53

19. Söz:

BEşıNCı REşHA:

Hem o nur ile; kâinattaki harekât, tenevvüât, tebeddülât, tegayyürât mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp birer Mektûbât-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer meraya-yı Esmâ-i ılahiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar. Hem insanı bütün hayvanâtın mâdûnuna düşüren hadsiz za'f ve aczi, fakr ve ihtiyacatı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vasıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı, o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat, bütün mahlukat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl ile niyaz ile nâzenin bir sultan ve fizar ile nazdar bir halife-i zemin olur. Demek o nur olmazsa kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner. Evet elbette böyle bedi' bir kâinatta, böyle bir zât lâzımdır. Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır.
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir