Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

05.02.2007, 22:41

cilbab

Selamun Aleykum,

Musluman kadinlarin ortunmesini Kur'an cilbab kelimesi ile anlattigi ve bunun tepeden tirnaga ortunmesi (el-yuz dahil) seklinde anlasildigi ve asr-i saadetten taa 100-200 sene oncesine dek boyle uygulandigi halde, nicin ve nerden gunumuzdeki tesettur tarzi (yuzu acik tesettur) zuhur etti?

Ustadin "cilbab" icin ne dedigini bilen varsa alenen yahut ozelden bana yazmasini istirham ederim.

Dua ile
Halid

2

05.02.2007, 23:09

24.lema

"Ben de Adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üçyüz elli senede ve her asırda üçyüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakikî ve hakikatlı bir düstur-u ılahîyi, üçyüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üçyüz elli sene zarfında geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adâlet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir!.." dedikten sonra,

(kadinin) "bir siperi ve kal'ası çarşafı olduğunu gösteriyor." hem "hilkatleriyle namahremlerden siddetli korkarlar ve çarsaf altinda saklanmaya kendilerini mecbur bilirler." Deniliyor 24.Lem'ada.

3

06.02.2007, 11:05

Değerli kardeşim çarşaf farzdır. Kimse itiraz etmez.

Ancak çarşaf nedir, Üstad çarşafı ne mana da kullanıyor bunu çok iyi tahlil etmek lazım.

şimdi bir temsil yapalım.

Bir adam karşıda gördüğü bir eve. "Issız ev" diyor.

şimdi buna yorum yapıyoruz.
Sen diyorsun ki bu adam ıssız ev diyerek sessiz ev demek istedi. ıçinde kimse yaşamıyordu.
Ben de diyorum hayır issız ev derken evin sahipsiz olduğunu söyledi. Hatta içinde ev sahipsiz diye fakir bir aile yaşıyordu.

şimdi bakıyoruz ıssız kelimesinin manasına.

Halk onu sessiz anlamında kullanıyor. Sende o anlama bakıp karar veriyorsun. Bende diyorum. O alim bir adamdı. Issız kelimesini sahipsiz anlamında kullandı. Halkın yanlış tabirlerini kendine rehber edinmez.

ışte aynen öyle üstad çarşafa farz dedi. Amenna evet farz. Ancak ferace demediki. Senin çarşaf adını verdiğin giysi halk dilinde öyle kalmış. Aslı feracedir.Yani, halk ferace denilen giysiye yanlış olarak çarşaf diyor. Üstad feraceye farz demedi. Cilbab olan çarşafa farz dedi.

Eskiden çarşaff yani ferace denilen giysi başa atılır ve ella tutulurdu. şimdi kolaylık olsun diye terzilik sanatı ile alttan giyilip başa geçirildi. Böylece kadınların tutmasına gerek kalmadı. Bak bu gün çarşaf diye giyilen giysi Üstadın zamanında farklı şekildeydi.

Usulüne uygun her tür tesettür cilbabdır.
Allah insanların tek kalıb olmasını dilememiştir. Böylece,Allah'ın insanları farklı millet olarak yaratmasının sırrı tahakkuk etsin. Oysa "Allah dileseydik sizi tek millet yapardık" diyor. Demek tek millet olmamızı istemiyor. Zira tek giysiye sokmak insanların kültürünü çöpe atmaktır.Tek millet yapmaktır. Oysa Kur'an bütün kültürlerin korunup ıslamla mecz olmasını istiyor. Giysi ise kültüre bakar. Demek ki bol olmak şartı ile kültüre uygun giyinmek caizdir. Giysi bir kültürün en büyük sembolüdür. Özellikle eski asırlarda giyisiye göre milliyeti anlaşılırdı.

Ayrıca cilbabta başörtüsü olmayabilir. Baş örtüsünün ayrıca hımar adı ile farz kılınması buba delildir. Zira, cilbab başörtülü olmak zorunda olsa hımar ayrıca farz kılmaya gerek olmazdı.

şimdi hiç bir tarihi kayıtta Peygamber efendimiz zamanında kalan bir ferace yoktur. Yada o zamandan günümüze miras kalan hiç bir miras giysi halkın çarşaf dediği ferace değildir. Eğer Kur'an yanlız feraceyi emretse Peygamberimizden veya sahabeden bir tane olsa miras kalırdı.Aslında çoklukla kalırdı. Madem yok, demek cilbab ferace değil.
Son olarak;çarşaf cilbabtır. Feracede cilbabtır. Ama cilbab ferace değildir. Tek çarşaf ferace değildir.

Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

4

06.02.2007, 19:52

Cevat abi Duayı ve teşekkürü sana borç bilirim.

Rabbim razı olsun çok güzel yazmışsın.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

5

06.02.2007, 20:01

Allah razı olsun kardeşim. Teşekkür Üstadım Risale-i Nur'a ait. Alıp ona veriyorum.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

6

07.02.2007, 16:24

bayanların dışarı çıkarken peçe çekmeleri gerkmez mi
Madem Kuran-ı Hakim mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, her bir adabda rehberimizdir.
O kendini methediyor. Biz de onun dersine ittibaen, onun tefsirini methedeceğiz."

theQueen

Profesyonel

Mesajlar: 676

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

7

07.02.2007, 19:40

istersen hiç dışarı çıkmayalım isa kardeş
kula bela gelmez hak yazmayınca, hak bela yazmaz kul azmayınca!!!

8

07.02.2007, 19:44

bencede theQueen
varya kendimi zor tuttum birsey yazmamak icin
ama sen duramadin yine :lol:
el, yüz ve ayaklar serbest

9

07.02.2007, 19:47

Kadınlar dışarı çıkarken peçe takabilir ,yasak değil.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

10

07.02.2007, 19:49

Yalnız ımam-ı Azam ayaklar için bunu derken "fitne durumu yoksa" diye eklemiş. ımam şafî ayaklar için caiz dememiş.

Ayak fetişistlerinin olduğu bir çağda yaşadığımız için, genç ve bilhassa alımlı bir hanım için bunu pek sağlıklı görmüyorum açıkcası. Dikkatli olmak lazım.

theQueen

Profesyonel

Mesajlar: 676

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

11

07.02.2007, 20:27

cevat abi isa kardeş gereklilikten bahsetmiş
yasak mı serbest mi diye sormamış
kula bela gelmez hak yazmayınca, hak bela yazmaz kul azmayınca!!!

12

07.02.2007, 21:00

Cümlenin yapısına dikkat edersen. Herkez inacında ve fiilinde serbest olduğunu kastettim. :D
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

13

07.02.2007, 21:12

Re: cilbab

Alıntı sahibi ""halid""

Selamun Aleykum,
ve asr-i saadetten taa 100-200 sene oncesine dek boyle uygulandigi halde


Hatta asrI saadetten binlerce yIl evvel günümüzdeki örtünme sekli mevcuttu ve bunu ilk uygulayan Hazreti Havva idi. Evet Kuran-I Azimussanda acIklandIgI gibi bizden evvelde Mü´min olanlarda vardI.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

14

13.02.2007, 02:05

fikih

Mesajıma uzun ara verdigim icin ozru borc bilirim.

Sevgili Ceka,

Yazidigina katiliyorum. Carsaftan kasit cilbabdir; cilbab ise tepeden tirnaga orten bir giysidir ki el-yuz buna dahildir! Rengi sari da olur, yesil de olur.. siyah da.

Onemli bir noktaya dikkatinizi cekmek isterim. Kadinin yuz ve ellerin ortunmesi gerektigi -vucubu- oteden beri bilindigi ve Cumhuriyetin bidayetine kadar boyle uygulandigi halde ne yazikki gunumuzde ilmihalcik yazarlari el ve yuzun acilmasina ruhsat veriyorlar. Kur'an ve Islam'in vermedigi ruhsati bir kisim yazarlar vermis, devrin ilcaat yahut baskisina boyun bukerek..

Simdi biraz fikhina temas etmek isterim:
1. Hickimsenin suphesi olmasin ki, sahabe, tabiin ve tebei tabiin hanimlari bu sekilde ortunmuslerdir (el yuz dahil)
2. Cumhurun gorusune gore yuz ve ellerin ortunmesi vacubuna (farz) hukum vermis ve bir kisim zarureti istisna etmisler: evlilik icin bakmayi, mahkemede sehadeti, hac farizasini (ihram) yerine getirmek icin.

Hanefi ulemasinin ekserisi de bu gorustedir. Fakat el ve yuzun acilmasi Imam-i Azamin ilk gorusune gore "fitne korkusu yoksa, caizdir" seklinde olsa bile, Ahnafin cogu bu gorusun karsisinda yer alirlar.

Esasen yuz ve ellerin gorulmesine cevaz verenlerin delili Hz. Aise hadisidir ki, Hz. Aişe'den rivayete göre bir gün Hz. Ebü Bekr'in kızı Esma (ö. 73/692) ince bir elbise ile Rasülullah (s.a.s)'ın huzuruna girmişti. Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ey Esma! şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir". Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti. (Ebu Davud Libas 31). Ebu Davudun musnedinde gecen bu hadis icin Ebu Davud «mürsel» demiştir. Yani zayiftir. Çünkü Halid b. Düreyk bunu Hz. Aişe'den işitmemiştir. Pek cok muhaddis de bu hadisin senedini tenkit etmis. Bazi ulema ise, hadisi farz-i muhal dogru kabul etsek bile bu vak'a tesettur ayetinden once nazil olmustur diyorlar.

Bir diger hadise de Turkce eserlerde yanlis olarak tercume edilen hadis-i seriftir ki orijinalinden tercumesi soyledir: Safiyye (ra) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (sav) i'tikafta iken ziyaret maksadıyla geceleyin yanına uğradım. Bir müddet konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. Uğurlamak üzere de o kalktı. Kapıya kadar gelmişti ki, Ensar'dan iki kişi oradan geçiyordu. Hz. Peygamber (sav)'i görünce hızlandılar. Resulullah (sav): "Ağır olun dedi, şu yanımdaki Huyey'in kızı Safiyye'dir." Onlar "Subhanallah, dediler bu da ne demek ey Allah'ın Resulü" Hz. Peygamber (sav): "şeytan, insana, damarlardaki kan gibi nüfuz eder. Ben, onun kalplerinize bir kötülük atmasından korkarım" buyurdu." (Ebu Davud, Sıyam 79)

Yanlis tercumelerde Efendimiz (sav) haniminin pecesini araladigini kaydeder.. Halbuki oyle bir durum soz konusu bile degil.

Yuz ve elin gorulmesine cevaz verenlerin istinad ettikleri baska bir hadise ise sudur. Efendimiz (sav), kandinlara gozu ilismesin diye hz. Fazil'in yuzunu saga sola cevirmesidir. Diyorlar ki, eger kadinlar yuzleri acik olmasaydi Efendimiz boyle yapmazdi.. Iddia bu. Iddianin asilsiz ve curuk olusu ise bu hadisenin Hac menasiki zamaninda vuku bulmasidir. Hacda kadinlarin yuzunu acmasi, onlarin ihrami sayilir. Bu da sahih bir hadistir: "kadinin ihrami yuzunu acmasindadir." Demek musluman kadinin yuzu kapalidir.

Oteyandan, el ve yuzun ortunmesine delalet eden basta Kur'an ve hadis-i sahiha o kadar coktur ki, zayifla amele mecal yoktur. Usul-u Fikihtandir ki, iki celiskili haberden ihtiyata uygun olan tercih edilir.

Abdulhamid Han zamaninda Trakyada yuz acma hastaligi bas gosterince, buyuk hukumdar bir ordu gonderip behemehal mudahele ediyor ve yuzlerini kapattiriyordu..

yine Osmanlinin son devrinde, bazi yorelerde ecnebiler yuzlerini kapatmazlardi, muslumanlar ise iki goz haric.. seklinde tesetturluydi, ve aralarindaki fark iste bu giyinisle belliydi..

Hal boyleken, gunumuzde uygulama baska mecrada.. Tarihciler, bunu Osmanlinin nihayeti, Cumhuriyetin bidayeti ile cok alakali buluyorlar. Turkiyede baslayan bu hastalik sirasiyla Misira, Morokkoya.. vs. devletlere de sirayet etti... gele gele insanlarin nazarinda da mubah seklini aliverdi.

Halbuki, fitnein cirit attigi gunumuzde el ve yuzun acilmasina hicbir akl-i selim bir insan ruhsat veremez, fitrati bozulmamis olanlar dahi, yuzun acilmasindan ve bu sekilde insanlarin nazarini celb etmekten muhakkak sıkılırlar.

Temennim o ki, insanlar hak ve hakikati gorup ayiplayanlarin ayiplamalarina ragmen amel etsinler taa ki Mahkeme-i Kubrada mes'ul olmasinlar.
Allahin Selami uzerinize olsun,
Halid

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

15

13.02.2007, 11:10

KadinlarIn cogu yari ciplak gezdigi bir dönemde;

BaslarInI neden örtmeleri gerektigini anlamadIklarI bir dönemde;

Sen böyle bir tartIsma ile ancak zarar edersin :!:

Evet fitne ve fesat, felaket ve helaketler asrIndayIz, Fakat felaketler ve helaketler asrIn Müceddidi bu konuda bir ictihad yapmadIysa bizim gibi Alim olmayan zatlar bu gibi derin fikhi konulara girmesek, fikhi acIsIndan daha uygundur. Hem bu zamanda fitneden korunmanIn en iyi caresi feraizi islemek yedi kebairi terk ve ameli salih ve takva ile olur. Ihtilaf ile olmaz. Bizim ittifaka ihtiyacImIz var.

ps: Hersey Ilim erbabIndan sorulmalI :!:
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

16

13.02.2007, 21:54

Hasan_Sinan'a cevap

Alıntı sahibi ""Hasan_Sinan""

KadinlarIn cogu yari ciplak gezdigi bir dönemde;

BaslarInI neden örtmeleri gerektigini anlamadIklarI bir dönemde;

Sen böyle bir tartIsma ile ancak zarar edersin :!:

Evet fitne ve fesat, felaket ve helaketler asrIndayIz, Fakat felaketler ve helaketler asrIn Müceddidi bu konuda bir ictihad yapmadIysa bizim gibi Alim olmayan zatlar bu gibi derin fikhi konulara girmesek, fikhi acIsIndan daha uygundur. Hem bu zamanda fitneden korunmanIn en iyi caresi feraizi islemek yedi kebairi terk ve ameli salih ve takva ile olur. Ihtilaf ile olmaz. Bizim ittifaka ihtiyacImIz var.

ps: Hersey Ilim erbabIndan sorulmalI :!:


Sevgili kardesim,

Bir kac yonden hatalisiniz, gucenmeden okumanizi istirham ederim. 27. Soz olan Ictihad risalesini okuduysaniz "Dinin zarûriyâtı ki, içtihad onlara giremez. Çünkü, katî ve muayyendirler. Hem, o zarûriyât kût ve gıdâ hükmündedirler. şu zamanda terke uğruyorlar ve tezelzüldedirler. Ve bütün himmet ve gayreti, onların ikâmesine ve ihyâsına sarf etmek lâzım.." ifadesini gorecektiniz. Evet, mesele ictihadi bir mevzu degil; Islam ve Kur'anin ahkamidir. Bu bir.

2. Su yada bu donem meselesi mevzu bahis degil. Islamin parlak ve eskimeyen hukumleri her asra hitap eder. Bu asirda butur seyler olur mu diyen adama bazi ulema kufre gireceginden endise ederler.

3. Yukarda 24. Lem'adan bir parca verilmis. Ustad "cilbab" kelimesini carsaf diye tefsir etmis. Orfi olarak oteden beri bilinir ki carsaf yuzu de orten bir giysidir. Simdi kalkip da "asrin muceddidi bu konuda ictihad yapmadiysa.." seklinde ifade sarfetmek dogru olmaz. Ustad soylenmesi gerekeni zaten soylemistir.

4. Bu fazla derin fikhi bir mesele degildir. Tesettur ayetinin tefsirlerine bakmak hakikati idrak icin pekala yeterlidir.

5. Bizim gibi alim olmayan zatlarin ictihad etmesi, fikhi meselelerde kitap ve sunnetten hukum istinbat etmesi dogru degilse de, yazilmis fikih eserlerini mutaala etmek her musluman vazifesi cumlesindendir.

6. "Bu asirda fitneden kurtulmanin en iyi caresi feraizi islemek ve kebairi terketmek" oldugunu Ustaddan aktariyorsunuz. Bu dogru. Fakat yaziyi dikkatle okuduysaniz goreceksiniz ki bu mesele feraizdendir; Kur'an'in hukmudur. Kaldi ki, fitnenin cirit attigi bir donemde musluman bir bayanin takvali davranmasi nasil olur?.. idrakinize havale ederim.

7. Ortada bir ihtilaf soz konusu degil. Cumhurun ittifaki var. Yapanlar ecir ve sevabini alirlar. Yapmayanlarin hesabi yine kendilerine aittir.

8. "Insanlar basinin nicin kapanmasi gerektigini anlamadiklari bir donemde.." ifadeniz dogrudur. Insanlar anlamiyorlar, fakat anlamadiklari pek cok sey var. Besmele ile kesilmis et ile Allah'a inanmayan birinin kestigi et arasindaki farki da anlamayabilirler. Namaz kilmak gerektigini de idrak edemebilirler.. Evet cok sey anlasilmaya bilir, fakat insanlar anlamadiklari icin biz onlarin anlayabilecekleri tarza uyalim ve bu arada Kur'anin ahkamina zit bir yasama girelim, oyle mi?! Bilirsiniz ki, gayr-i mesru tarik zid-i maksuda gider..

9. "Hersey ilim erbabindan sorulmali" olan ifadenizin konumuzla alakasini pek kuramadim. Tevcih edilmis bir soruya cevap olmadigi gibi, medar-i munakasi olsun diye de yazmadim. Oteden beri bilinen bir meseleyi su hadisin urperticiligi karsisinda yazdim: "“Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak, bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Onlar cennete giremez, cennetin kokusunu bile alamazlar.” (Ebu Davud Libas 125, Cennet 52.)" Bunu yaparken belki "her dogruyu her yerde soylememeli" prensibine dikkat etmedim. Ne var ki, risale-i nur okuyan Kur'an sakirdlerinin bu meseleyi istigrab edeceklerine ihtimal vermemistim. Binaenaleyh, yazimi geri aliyorum (forum yetkilisi silsin).

Hakkinizi helal edin,
Allah'in selami uzerinize olsun,
Halid

17

13.02.2007, 23:56

Slma arkadaslar, verimli olmus Allah razi olsun herkesten.

Belki örtünmenin cihetlerinden olan takva ve fetva makamlarina bakmamiz gerektir.

Süphesiz ki, takva olan her yerini örtendir. Ve fetva olanda en zaruri yerini örtendir. Takva nerde baslar azcok tartabilsekte, fetva alani nerde basliyor, iste onu kestirmek zorlasiyor. Bir bayan sadece saclarini örtmüs, ceket pantolon giyse örtülü sayilirmi fikiha göre ?

Ne yazik ki en son kullanilan dehsetli hadisin bizim zamanimizda ki tezahürü malesef gittikce artmasidir. Bu alanda taviz vermemek elzemdir. Ancak bunu carsaflami yoksa pardesüylemi yapar nisa taifesi vicdanina kalmistir.

neyse...Nacizane

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

18

15.02.2007, 01:54

Re: fikih

Alıntı sahibi ""halid""

Hanefi ulemasinin ekserisi de bu gorustedir. Fakat el ve yuzun acilmasi Imam-i Azamin ilk gorusune gore "fitne korkusu yoksa, caizdir" seklinde olsa bile, Ahnafin cogu bu gorusun karsisinda yer alirlar.

Esasen yuz ve ellerin gorulmesine cevaz verenlerin delili Hz. Aise hadisidir ki, Hz. Aişe'den rivayete göre bir gün Hz. Ebü Bekr'in kızı Esma (ö. 73/692) ince bir elbise ile Rasülullah (s.a.s)'ın huzuruna girmişti. Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ey Esma! şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir". Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti. (Ebu Davud Libas 31). Ebu Davudun musnedinde gecen bu hadis icin Ebu Davud «mürsel» demiştir. Yani zayiftir. Çünkü Halid b. Düreyk bunu Hz. Aişe'den işitmemiştir. Pek cok muhaddis de bu hadisin senedini tenkit etmis. Bazi ulema ise, hadisi farz-i muhal dogru kabul etsek bile bu vak'a tesettur ayetinden once nazil olmustur diyorlar.

Oteyandan, el ve yuzun ortunmesine delalet eden basta Kur'an ve hadis-i sahiha o kadar coktur ki, zayifla amele mecal yoktur. Usul-u Fikihtandir ki, iki celiskili haberden ihtiyata uygun olan tercih edilir.



El ve yüzün kesin olarak kapatilmasInI emreden bir Hadisi Serif okumadIm. Lütfen kaynagI kuvvetli ve güvenilir birtane yaz :!: Ondan sonra bu konuda devam münazara edelim. Elbette niyetin samimidir fakat yukarda bahsettigin Hadisi Seriflerde el ve yüzün acIk olmasIna cevaz vardIr. Aksini ispat et :!: Kuvvetli kaynakla lutfen :!:
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

19

15.02.2007, 05:17

http://itesettur.wordpress.com/2006/08/18/1el-ve-yuz-mustesna-vucudun-her-t arafini-kaplamasi/

1) El Ve Yüz Müstesna Vücudun Her Tarafını Kaplaması
Bu mevzuda önce zikredilen ayetleri sıralıyalım Nur Suresinin 31. ayetinde Allahu teala buyuruyor ki:

“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, ırzlararını korusunlar. Zinetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna. Baş örtülerini yakalarının üstünü (kapayacak surette) koysunlar. Zinet (mahal)lerini kendi kocalarından yahut kendi oğullarından yahut kocalarının oğullarından, kendi biraderlerinin oğullarından yahud kız kardeşlerinin oğullarından, yahud kendi kadınlarından, yahud kendi ellerindeki kölelerinden, yahud erkeklerden yana ihtiyacı olmayan (yani erkeklikten kalmış bulunan) hizmetçilerden, yahud henüz kadınların gizli yerlerine muttalı olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizliyecekleri zinetleri bilinsin diye ayakalarını da vurmasınlar. Hepiniz Allah’a tevbe eden ey müminler. Ta ki korktuğunuzdan emin, olduğunuza nail olasınız.”

Ahzap suresinin 59. ayetinde ise şöyle denilmektedir:

“Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur. Allah çok yargılayıcı çok esirgeyicidir.”

ılk önce zikrettiğimiz ayeti kerimede zinete vesile olan her şeyin gizlenip açıklanmamasına, yabancılara gösterilmemesine ancak kasdi olmadan açılan kısımlar müstesna, örtülmesinin vücuduna dair emir sarahten açıklanmaktadır. ıstenmeden zaruri olarak açılan kısımları örtmeye çalıştıkları müddetçe üzerlerine bir şey terettüp etmez.

ıbni Kesir tefsirinde bu ayeti şu şekilde açıklamaktadır: “Yani örülmesi mümkün olmayan kısımlar müstesna yabancılara zinete vesile olan hiç bir yerlerini göstermemelidirler.” ıbni Mes’ud diyor ki, “Bu örtü veya elbise gibi şeylerle olur. Eskiden Arab kadınlarının örtündükleri gibi. Elbisenin ait kısmından görülen taraflarında ise bir şey yoktur zira gizlenilmesi imkansızdır.”

ımam Buhari 290/7′de Enes radıyallahu anhden rivayeten şu hadisi nakletmektedir. Uhud gününde hezimet baş gösterince herkes peygamberin çevresinden uzaklaştı. Yalnız Ebu Talha ve beraberindeki bir bölüm ashap zırhlı olarak onun çevresini sarmışlardı… Ebu Bekir’in kızı hazreti Aişe ve Ümmü Süleym.

Hafız ıbni Hacer El-Askalani diyor ki: Bu hadise hicab emri gelmeden önce idi. ıhtimaldir ki, o bakmak maksadı olmadan vuku bulmuştur. Benim fikrime göre “ancak açılan kısmı müstesna” ayetinin tefsirinde de zikrettiğimiz gibi ayetin gelişinden de anlaşılan yukarıdaki beyandır. Selefi salihinin bu ayeti üzerindeki görüşleri çok muhteliftir. “Açılan kısmı” tabirinden, bazıları dış kısımdaki elbisedir demişlerdir. Bir kısmı ise sürme, yüzük, bilezik, ve yüz kısmıdır demişlerdir. ıbni Cerir tefsirinde (84/18) bazı sahabe ve tabiinden bu mevzuda pek çok rivayetler serdettikten sonra içlerinden şu görüşü secmişdir. ıstisna edilen kısımdan maksat aslında en doğru kavil ise şudur: ıstisnadan murad el ve yüzdür.” Eğer böyle olursa müstesna edilenler arasında sürme, yüzük gibi şeylerde girer. Biz yukarıdaki fikri daha doğru ve en uygun te’vil olarak bulduk. Zira icma-i ümmetle variddir ki herkes namaz kılarken avret mahallini örtmek mecburiyetindedir. Ancak kadınlar namaz anında yüz ve ellerini açabilirler. Vücutlarının geriye kalan kısımlarını örtmekle mükelleftirler. Varid olan bir rivayetde Hz. Peygamber kadınlarını, bileklerinin yarıya kadar olan kısmını açabileceklerini belirtmektedir.1 Bütün icma bu konuda müttefik olduğuna göre erkeklerde olduğu gibi kadınların da avret olmayan mahallerini açık bulundurmalarında bir mahzur yoktur. Bu kendiliğinden meydana çıkıyor. Zira avret olmayan şeyin ızharı haram değildir. Kadın el ve yüzünü açabileceğine göre cenabı Allah’ın “ancak açılan kısmı müstesna” ayetiyle bu kısımlar istisna edilmiştir. Zira umumiyetle açık bulunan kısımları buralardır.

(1) ıbni Cerir bu hadisin zayıfladığına işaret ediyor. O haklıdır çünkü hadisi şerif bu lafızlarla sahih değidir. Hatta münker hadislerdendir. ibni Cerir ise hadisi KATADE yoluyla rivayet ediyor. KATADE’nin rivayetinde hadisi şerifin metni aynen şu şekildedir: Rasulullah buyurdu: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir tadının şuraya kadarı müstesna olmak üzere elini göstermesi haramdır. Ve bileğini yarısına kadar tutmuştu.” Halbuki bu isnat munkatıdır. Buna benzer bir rivayet te ıbni Cüreyc’den variddir. Hazreti Ayşe dedi ki: Süslenerek kardeşim Abdullah ıbni Tufaylin oğlunun yanına çıktım. Rasulullah bunu hoş karşılamadı dedim ki:

- “Ey Allah’ın Rasulu o benim kardeşimin oğludur. Ne var ki?” Rasululah buyurdu:

- “Kadın büluğa erince yüzünden başka hiç bir yerini açması helal değildir. Ancak şuralarını açabilir. Ve eliyle kendi bileğini tuttu.”

Bu hadis isnat yönünden zayıf ve münkerdir. Hazreti Ayşe’nin Ebu Davud’dan rivayetten serdettiği hadisler bundan daha kuvvetlidir. Çünkü aynı hadisi rivayet eden Hazreti Esma’dan aynı şeyleri zikretmektedir. Sahabeler arasında cereyan eden hareket tarzı da aynı şekildedir. Ancak yukarıdaki hadisi takviye eder mahiyette hiç bir şahit yoktur. Tatbiki de varid değildir, o yüzden münkerdir. ıbni Cüreyc’in rivayet ettiği hadiste de münkerlik vasfına sahiptir. Hatta Kur’an’a tamamen muhaliftir. Hazreti Ayşe’nin kardeşinin oğlunun yanına süslü olarak gitmesi açıkca inkar edilmektedir. Allahü Zülcelal Kur’an-ı Kerim’inde “Kocalarınzdan veya kardeşinizin oğullarından. Başka kimseye zinetini göstermeyin.” buyuruyor. Bu ayet açıkça kadının zinetinin kardeşinin oğluna gösterebileceğini belirtmektedir. Bu yönüyle hadis münkerdir.

Bana göre bu tercih pek kuvvetli değildir. Zira Kur’an’ın üslubundan anlaşıldığı gibi ayette takip edilen gaye pek bu şekilde değildir. Bu sadece fıkhi bir tercih unsuru olabilir. Fakat bizim düşünce metodumuzla yakından ilgili değildir. Zira böyle bir izah tarzına karşı bu şekide mukabele edilebilir. Kadının namazda yüzünü açması namaza mahsus bir haldir. Namaz dışında da aynı şeyin caiz olup olmıyacağı münakaşa mevzudur. Çünkü iki durum arasında önemli farklar vardır ve yüzden de kıyas edilemez. Kadınların namazda yüzlerini ve ellerini açık bulundurmalarına dair varid olan rivayetler pek çoktur. ılerde onları da zikredeceğiz. Biz bu sebepten muhalefet etmiyoruz. Ancak münakaşamız bu delilin bu mevzuundaki sıhhati ile ilgilidir. Yoksa iddianın sıhhatiyle ilgili değil. Burada istisna edilen kısımla ilgili gerçek hüküm bizim ıbni Kesir’in tefsirinden naklettiğimiz metninde tashih ettiği şeklildedir. Kurtubi tefsirinde zikredilen rivayet de bizim fikrimizi destekler mahiyettedir.

ımamı Kurtubi 229/12′de şöyle diyor: “ıbni Atıyye diyor ki: Ayetin lafılarından anlaşılan hükme göre ben öyle zannediyorum ki kadın hiç bir yerini göstermeyip zinet nev’inden olan her şeyini gizlemekle memurdur. Zaruret şeklinde açılması muhtemel hükümler ise bilmecburiyye veya bir şeyi ıslah için vaki olan istisnalardır. Bu şekilde açılan kısımlar zaruret nevinden olduğundan kadınlar için affedilmiştir.” ımamı Kurtubi devam ediyor: “Bu güzel bir sözdür ancak yüz ve ellerin açılması adet ve ibadet nevinden pek çok kerre vakidir. Açıklık umumiyeti namaz ve hac ibadetinde vakidir. Ayetteki istisna lafzının da buraya varid olması en uygundur. Ebu Davud’un Hz. Ayşe’den rivayet ettiği şu hadisi şerif de fikrimizi destekler: Ebu Bekir’in kızı Esma Radıyallahu taala anhüma Rasuli kibriyanın huzuruna girdiğinde üzerinde ince bir elbise vardı. Rasulullah ondan yüzünü çevirdi ve şöyle dedi:

Ey Esma kadın hayız görmeye başladığı andan itibaren şurasından başka yeri görülmesi doğru değildir. Yüzünü ve avuçlarını işaret etti. Bu bir ihtiyat olup insanların bozulmaması için daha iyidir. Kadın ziynetinden eli ve yüzleri müstesna hiçbir kısmını göstermemelidir. Muvaffakiyet Allah’tandır. Ondan başka bir Rab yoktur.” Bu hükmü de oldukça incelemek gerekir. Zira her ne kadar açılan kısımlar el ve yüzlerden ibaret ise de bu sadece mükellefiyet maksadı münasebetiyledir. Ayet bizim anlayışımıza göre açılan kısmın istisnası ifadesiyle kast değil, sadece anlatış tarzını belirtmiştir. Böyle bir durumda kasten açılan kısma da aynı ayeti teşmil etmek akıl ve mantık haricidir.

Evet Ebu Davud’un rivayet ettiği Hz. Ayşe’den mervi hadis kadının yüzünü ve ellerini açmasının caiz olduğuna açık bir delildir.2 Aynı hadisi çeşitli yoldan rivayet eden muhaddisler de takviye etmişlerdir. ımamı Beyhaki fiilen takviye etmiştir. Bu takdirde yukarıda zikrettiğimiz şekilde bir delil hükmünü alır. Bilhassa Peygamber Aleyhisselam devrinde bu şekilde muamele edilmesi de bir takviye unsurudur. Asr-ı Saadet’te kadınlar Rasulullahın huzurunda yüzlerini ve ellerini açarlardı. Buna rağmen o kendilerine bir şey demezdi. Bu mevzuuda bir çok hadis varittir. Bunlardan birkaçını zikredelim.

(2) Bu hadisi Ebu Davud Sünen’in ikinci cildinin 182- 183 ncü sayfalarında rivayet etmiştir. ımamı Beyhaki ise süneninin 2. cildinin 226 ncı ve 7. cildinin 86 ncı sayfalarında şu şekilde rivayet emiştir:

“Beşir oğlu Said Kattade’den, o da Düreyk oğlu Halid’den, o da Ayşe’den rivayet etmiştir. Ebu Davud hadisi zikrettikten sonra şöyle demektedir:

“Bu hadis mürseldir, zira Düreyk oğlu Halid Hazreti Ayşe’ye ulaşamamıştır.

Benim fikrime göre Beşir oğlu Said de zayıftır. Hafız ıbni Hacer el-Askalani de “Takrib” adlı eserinde bunu böylece zikretmiştir. Fakat hadis başka yollarla da geldiğinden kuvvetlidir. Bu yolları şöyle sıralıyalım:

a. Ebu Davud Mürseller arasında bunu zikrettikten sonra der ki: “Katade anlatıyor, Rasulullah aleyhisselam buyurdu:

“Kadın hayız görmeye başlayınca onun yüzünden ve bileklerine kadar elinden başka hiç bir yerinin görünmesi doğru olmaz.” Dürrü’l-Mensur cilt 5 sayfa 42.

b. Beyhaki de bu hadisi şu yollardan rivayet etmiştir: ıbni Lühey’a Abdullah oğul ıyaz’dan o da Ansar kabilesinden Rufaa’nın oğlu Ubey oğlu ıbrahim’den, o da babasından o da Esma’dan anlatıyor: “Rasulullah aleyhisselatü vesselam Ebu Bekir’in kızı Ayşe’nin yanına geldi. Hazreti Ayşe’nin yanında kız kardeşi Esma bulunuyordu. Esma’nın üzerinde omuzları genişçe bol şami bir elbise vardı. Bunu gören Rasulullah iğrendiği bir şey gördü de gitti. Rasulullah biraz sonra tekrar geldiğinde Hazreti Ayşe sordu:

“Niçin gitmiştiniz?” Peygamber buyurdu:

- “Görmüyor musun durumunu? Müslüman bir kadın şurası ve şurası müstesna hiç bir yerini gösermez. ıki elini aldı (asıl ve doğru olan başka bir kaynakta ise iki eteğini aldı) parmaklarından başka hiç bir yeri görünmiyecek şekilde kolunu tuttu. Sonra ellerini başına doğru götürerek yüzünden başka hiç bir yeri görünmeyecek şekilde kapattı.” “ımamı Beyhaki” diyor ki bu hadisin isnadı zayıftır. Çünkü ıbni Lüheya’nın asıl adı Abdullah El-Hadremi, Lakabı Ebu Abdurrahman El-Mısri el-Gazi’dir. Bazı müneahhirin hadisçileri onun hadislerini hasen kabul ederler. Bazıları ise sahih kabul ederler. Heytemi de bu hadisi ondan rivayet ederek “Mecma’uz-Zevaid” adlı eserinin 5. cildinin 137. sayfasında kaydetmiştir. Kebir ve Evsat adlı eserlerinde de hadisi zikrettikten sonra şöyle demektedir: “ıbni Lühey’anın hadisi hasendir. Bu hadisin diğer ravileri ise sahih hadis ravileridir.

ımamı Beyhaki bu hadisi başka yöndende takviye etmiştir. Hazreti Ayşe’nin ve ıbni Abbas’ın hadislerini serdettikten sonra diyor ki: “Allah’ın zahir olan zinetleri mübah kılmasını beyan eden geçmiş sahabelerden bazıları da bu mürsel hadisle aynı fikirdedirler. Bu durumda hadis kendiliğinden takviye buluyor” Zehebi de “Tehzibü sünen El-Beyhaki” adlı eserinin 1. cildinin 38. sayfasında buna muvafakat etmektedir.

Beyhaki’nın “bazı sahabeler” kaydıyle işaret ettiği eshab Hazreti Ayşe, ıbni Abbas ve Abdullah ıbni Ömer’dir. Buna benzer rivayetler Evzai’nin de dediği gibi Ata ıbni Ebi Rehab, Said bin Zübeyr’den de variddir.”

Yukarıdaki hadise uygun şekilde fiiliyata dair Rasulullah’dan pek çok hadis zikredilmiştir.

1- Ümmü Atıyye rivayet ediyor. Rasulullah kadınlara bayram namazına gitmelerini emredince “Bizden birimizin örtüsü yoktur” dedim. Rasulullah buyurdu:

“O da kardeşimin üst örtüsünü giyinsin.” Bu hadis müttefekun aleyhdir. Açıkça Peygamber devrindeki kadınların namazlara giderken üstlerinden bir elbise giydiklerini açıklamaktadır.

2- Bu da Ümmü Atıyye’den rivayet edilmiştir. Rasulullah Aleyhisselatü vesselam Medine’ye gelince Ensarın kadınlarını bir eve topladı. Sonra Hattab oğlu Ömer’i onların yanına gönderdi. Ömer kapının yanına geldi ve onlara selam verdi. Selamını kadınlar tekrarladılar. Ömer konuşmaya başladı ve dedi ki:

- “Ben Allah elçisinin elçisiyim. Rasulullah beni size gönderdi.” Kadınlar hep birden “Rasulullah ve Rasulullah’ın elçisi bize hoş geldiler” dediler. Hazreti Ömer devam etti.

- “Siz Allah’a şirk koşmayacağınıza, hırsızlık yapmıyacağınıza, zina etmiyeceğinize, evladınızı öldürmiyeceğinize, çevrenizdekilere iftira etmiyeceğinize, bühtan etmiyeceğinize ve Allah’a isyan etmiyeceğinize dair biat eyleyin. Kadınlar “evet biat ederiz” dediler. Ömer evin dışından elini yukarıya kaldırdı. Kadınlar da iç kısımda ellerini yukarıya kaldırdılar. Sonra dedi ki:

-”Allah’ım sen şahit ol” Bundan sonra hayızlı olmayanların bayram namazına gidebileceğini bildirdi. Cenazenin gerisinde gitmekten nehyetti. “Sizin üzerinize Cum’a namazı yoktur” dedi. Ben bühtan ve isyan üzerinde ona süal sorduğumda Ömer “o, çığlıkla ağlamaktır,” dedi.

ımam Ahmed Müsned’inin 6. cildinin 408-409, Beyhaki, 3. cildinin 104 ve 105 nci sayfalarında Abdurrahman oğlu ısmail Atıyye’den o da ninesi Ümmü Atıyye’den bu hadisi rivayet ettiğini kaydederler. ıbni Huzayme ve ıbni Hibban da sahihlerinde kaydetmişlerdir.

ıbni Hatem “cerh ve tadil” adlı eserinde bu hadisin ravisi olan ismaili zikretmiş ve onun rivayet ettiği hadislerden hiçbirini cerh ve tadil etmemiştir. Takrib’de ise ısmail’den makbul ravi olarak bahsedilmiştir.

Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi kadınların bayrama gidişleri Hicap farizasından sonra olmuştur. Ümmü Atıyyenin hadisinde geçen Hazreti Ömerin kadınların yanına girmeyip, sadece kapının ardından konuşması da bu fikrimizi teyid eder mahiyettedir. ışte o zaman Hazreti Ömer kadınların bayrama gitmelerini bildirmiştir.

1- Abdullah oğul Cabirden: “Ben Rasulullah’ın huzurunda bir bayram günü hazır bulundum. Rasulullah ezan ve kametsiz hutbeden önce namaza başladı. Sonra Bilal’a dayanarak ayağa kalktı. Allah’tan korkmayı emrederek Allah’a itaata teşvik etti. Orda bulunan cemaata çeşitli konularda vaaz ve nasihat etti. Biraz geçtikten sonra kadınların yanına gitti. Onlara da vaaz ve nasihat etti ve şöyle dedi: “Sadaka verin. Zira sizin çocuğunuz cehenneme odunsunuz.” Oturan kadınların arasında yanakları siyah ve benli bir kadın niçin ya Rasulullah dedi. Rasulullah buyurdu: “Çünkü siz çok şikayet eder ve ileri gelenlerinize küfr edersiniz.” Cabir diyor ki kadınlar kendi ziynet eşyalarından çeşitli miktarda tasadduk ettiler. Yüzüklerini Bilal’ın elbisesinin üstüne atıyorlardı.3



Bu olay hicretin altıncı senesinde Peygamberin hudeybiye musalahasından dönüşünde imtihan ve biat ayetlerinin nüzulü sırasında vuku bulmuştu. Ümmü Atiyye de rivayetinde bunu belirtir mahiyette ifade tarzı kullanmaktadır. Rasulullah Medine’ye geldiği zaman demektedir. Buradaki geliş hicret sebebiyle değil Hudeybiye’den dönüştür. ılk akla gelen hicret zamanı olabilir. Fakat tarihi hakikat Hudeybiye dönüşüdür. şurası bir hakikattır ki Rasulullah’ın kadınların erkekler yanında yüzlerini açmalarına bir şey dememesi bunun cevazına delildir. Durum böyle olunca malum olduğu gibi bir hüküm başka birisiyle nesh edilip kalmaktadıktan sonra asla değişmez. Bizim iddiamız odur ki bundan sonra o hükmü kaldırır mahiyette hiç bir hüküm varid olmamıştır. Hatta devamını teyid eder mahiyette geçer. Hadiseler pek çoktur. Bunun aksini iddia edenler o hükmü kaldıran delili açıkça zikretmelidirler. Yoksa hükme muhalefet imkan haricine çıkar.

(3) Bu hadisi Buhari 3. cildinin 295. 4. cildinin 54. sayfalarında Müslim 4. cildin 101. sayfasında, Ebu Davud 1. cildin 286. sayfasında, Nesei 2. cildin 5. sayfasında ıbni Hazım 3. cildin 218. sayfasında ıbni Maceh 2. cildin 314. sayfasında Malik 1. cildin 309. sayfasında ıbni Abbasdan rivayet etmişlerdir.

ımamı Ali’nin bu kıssa ile ilgili hadisini ise Tirmizi Bolak baskısının 1. cildinin 167. sayfasında zikretmiş ve “sahih, hasen bir hadistir” demiştir. Ahmed ıbni Hanbel ise 562. ve 1347 nci sıra numarasında bu hadisi kaydetmiştir. Ziya el-Makdisi Muhtarın 1. cildinin 214 sayfasında kaydetmiştirl. Bunun isnadı daha da kuvvetlidir. Hafız da Feth adlı eserinde bu fetvanın Kurban bayramında taşlamadan sonra kurban kesilirken vuku bulduğunu söyliyerek delil getirmektedir.

ıbni Hazm şöyle der:

“şayet yüz kısmı avret mahalli sayılsaydı halkın huzurunda o açtığı zaman tekrar örttürülmesi gerekirdi. şayet yüzü örtülü olsaydı ıbni Abbas onun güzel veya çirkin mi olduğunu nerden bilecekti.

ıbni Battal ise şöyle diyor: Hadisi şerifte fitne korkusuyla yüzü çevirmenin zaruretine dair emir vardır. Fitneden emin olununca men edilemez. Hatta Rasulullah bile Fazl’ının yüzüne dikkatlice baktığının farkına varınca çeviriyor. Fitnenin harekete geçmesinden çekiniyor. Bu da insanoğlu tabiatındaki kadına karşı meyli ve hayreti ve bu zaafının kötü neticesini Rasulullah’ın iyi bilmesindendir. Aynı zamanda peygamberlerin hanımları için gereken peçenin diğer mü’min kadınlara zaruret olmadığını da delalet eder. şayet yüzü örtmek bütün kadınlara vacip olsaydı. Rasulullah Aleyhisselatü vesselam Hüşami Kabilesinden olan kadının da yüzünü örtmesini emreder. Ve Fazl’ın yüzünü öte tarafa çevirmezdi.

Yine bu hadisi şerifte kadının yüzünü örtmesinin farz olmadığını icmaı ümmetle yabancılar görse bile yüzünü açmasının gerektiğine dair belirtiler mevcuddur.”

ıbni Battal’dan zikrettiğimiz bu metne Hafız şu şekilde karşılık vermektedir. Hüşami kabilesine mensup kadından ıbni Battal’ın delil olarak getirdiği kıssa münakaşa mevzuu olabilir. Çünkü o kadın ihramlı olduğunda yüzünü açmış bulunuyordu.

Her ne kadar Hafız bu fikirdeyse de gerçek onun serdettiği gibi değildir. Zira yukarıda da açıkladığımız gibi Hüşami kabilesine mensup kadının Rasulullaha süal sorması cemrei akabede şeytan taşladıktan sonra vuku bulmuştur. Bu durumda ihramdan çıkmış olması gerekir.

Hatta Hüşami kabilesine mensup kadının süal sorduğu anda ihramlı olduğunu kabul etsek bile ıbni Battal’ın yukarıda zikrettiğimiz delilini çürütmez. Çünkü yüzü örtmekle veya açmakta ihramlı kadınla diğeri arasında hiç bir fark yoktur. Birisine caiz olup diğerine caiz olmaz diye bir şey söylenemez. şayet bir kadın yabancılar yanında yüzünü açacak olursa o takdirde caiz olmıyacaktır. Halbuki ıbni Abbas’ın baktığı kadın güzel ve şık idi. Fazıl ona vurulabilirdi de. Buna rağmen Rasulullah kadını yüzünü örmesini emretmiyordu. Fazlın yüzünü öteye çeviriyor. Bu da gösteriyor ki yüz örtmek güzel veya çirkin kadınların üzerine vacip değil sadece fitneyi def için müstehaptır. Bazı fazilet sahibi kimselerin kadının yüzünü açık olmadığına dair sarfettikleri beyana gelince tamamen gerçeğe aykırıdır. şayet kadının yüzü kapalı olmuş olsaydı rivayeti nakleden kişi nasıl olupda onun güzel ve parlak bir kadın olduğunu bilecekti. Yine Fazl neden tekrar ve tekrar dönüpte ona bakacaktı. Hadis açıkça kadınların yüzlerinin avret mahalli olmayacağını beyan etmektedir.

Bir kerre vakıa Hz. Peygamberin son zamanlarında cereyan etmiştir. Rasulullah’ın fiili ile ortaya koyduğu bir şey ise sabit hüküm mesabesine geçer.

3- ıbni Abbas’dan: “Hasam kabilesinden bir kadın veda haccında Rasulullah’tan fetva istedi. Abbas’ın oğlu Fadıl ise Rasulullah’ın benzeri idi. (Fadıl parlak bir erkek idi) hadis devam ediyor. Fadıl kadına doğru dönerek ona birşeyler söylemeye başladı. (Kadın oldukça güzeldi. Rasulullah Fadıl’ın çenesini tuttu ve yüzünü öbür tarafa çevirdi.)4

Bu kıssayı Ebu Talip oğlu Ali (r.a.) hazretleri rivayet eder. Anlattığına göre Rasulullah cemrede taş attıktan sonra da kurban keserken kadın sual sormuştu. ımamı Ali rivayete şunu da eklemişti:

(4) Bu hadisi Buhari 9. cildinin 107. sayfasında, Müslim 4. cildinin 134. sayfasında, Nesai 2. cildinin 86. sayfasında, Beyhaki 7. clidinin 84. sayfasında, “Evlenecek erkeğin kadınlara bakması” babında zikretmişlerdir. Hafız “Fetih” adlı eserinin 9. cildinin 173. sayfasında aşağıdaki malümatı dercetmektedir:

“Bu hadiseden aynı zamanda bir kadınla evlenmek isteyen erkeğin kadının güzelliklerini düşünmesinin caiz olacağına dair hüküm de beliriyor. ısterse bu arzu evlenme isteğinden ve nişandan önce olsun. Çünkü Rasulullah Aleyhisselam kadına baktıktan sonra onu tasvip etti denilmektedir. Aynı zamanda bazı rivayet tariklerinde ifade edildiği gibi Rasulullah ona buyurdu ki:

“Benim kadına ihtiyacım yoktur.” Rasulullah Aleyhisselamın yabancı kadınlara bakmasının caiz olup diğerlerinin caiz olmayacağı fikri de yaygın olan görüşler arasındadır. Ebu Bekir ıbnül Arabi ise aynı konuda başka bir yol tutmuş ve hadisi şu şekilde izah etmiştir: “Olabilir ki bu emir örtünme ayetinin gelmesinden önce vuku bulmuştur.”

(Abbas Peygambere dedi. “Ey Allah’ın Rasulu neden amcazadenin boynunu öbür tarafa çevirdin?” Peygamber buyurdu:

“Gördüm ki, ikisi de genç idiler. Onları şeytanın aldatmasından emin olamadım.” )

ımamı Ahmed’in bizzat Fadıl’dan şu rivayeti vardır. (211/1).

(Ben ona bakıyordum. Rasulullah bana baktı yüzünü onun yüzünden çevirdi. Sonra ben tekrar baktım. Rasulullah yine yüzümü çevirdi. Ve üç kere aynı hareketi tekrarladı. Yine de ben vaz geçmemiştim.) Bu hadisin rivayeti Sika ravilerdendir. Fakat, rivayet munkatıdır.

3- Sehl bin Saad’den “Kadının birisi Rasulullah’ın huzuruna geldi ve dedi: Ya Rasulallah kendimi sana hibe etmek için geldim. Rasulullah ona baktı gözünü gezdirdi. Sonra başını eğdi. Kadın Rasulullah’ın bir şey arzu etmediğini görünce oturdu.”5

4- Hz. Ayşe (r.a.) dan: “Mümin kadınlar Rasulullah’la birlikte sabah namazında hazır bulunurlardı. Örtülerine bürünmüş halde namazlarını eda ederlerdi. Sonra evlerine dönerlerdi. Karanlıktan onları kimse tanımazdı.”

5- Kays’ın kızı Fatma’dan: “Hafsin oğlu Ebu Amir onu tamamen boşamıştı ve kayıptı. (Başka bir rivayette de üç talakla boşamıştı.) Kadın Rasulullah’ın huzuruna geldi ve olanları ona anlattı. Rasulullah ona Ümmü şureyk’in evinde iddetini tamamlamasını emretti. Sonra dedi.

(5) Bu hadisi ımamı Buhari ve diğerleri Ebu Davud’un sahihinin 449. sayfasında varid olan rivayetten apayrı şekilde serdetmişlerdir. Buradaki istidlal ciheti ise “Karanlıktan bilinmezlerdi” sözüdür. Bu sözün açıkça ifadesi karanlık olmayınca tanınacaklarını belirtmektedir. Malum olduğu gibi kadınları tanıyabilmek için yüzlerini görmek zarureti vardır. Bu durumda asrı saadetteki kadınların yüzleri örtülü değil açıktır. Ebu Yali’nin müsneddinin 2. cildinin 214. sayfasında sahih senetle serdettiği hadiste sarahatan bizim yukarıda kaydettiğimiz hüküm belirtiyor. Hadisin son kısmı lafız bile lafız aynen şu şekilde “Bizden bazımız bazımızın yüzünü bilemiyorduk.”

“O kadarını ashabım korur. Sen ıbni Ümmü Mektum’un yanında iddetini doldur. Zira o ama bir adamdır. Yanında örtünü indirebilirsin.” Başka bir rivayette şöyle variddir. (Ümmü şüreyk’in yanından taşın. Ümmü şüreyk Ensardan zengin bir kadındı. Allah yolunda pek çok nafaka verirdi. Misafirler hep onun yanında kalırlardı. Yapacağım dedim Rasulullah:

“Yapma Ümmü şüreyk misafiri çok olan bir kadındır. Ben senin örtünün düşmesinden veya elbisen açılıp ayaklarının çevrede bulunanlar tarafından görülmesinden çekiniyorum. Böyle bir durumdan sen de kaçınırsın. Fakat amcan oğlu Abdullah ıbni Ümmü Mektum’un evine git. -Abdullah ile aynı sülaleden idiler.- şayet sen örtünü indirsen de o seni görmez” dedi. Ben de Abdullah ıbni Ümmü Mektum’un yanına gittim. ıddetim bitince bir münadinin namaza çağırdığını duydum. Mescidi nebeviye vardım. Rasulullah’la birlikte namaz kıldım. Rasulullah namazımı bitirince minberin üzerine çıktı ve şöyle dedi:

“Vallahi ben sizi ne korkutmak ne teşvik etmek için sadece şu vakıayı bildirmek için topladım. Temim ed-Dari Hristiyan bir adamdı. Geldi biat etti; müslüman oldu. Ve bana öyle sözler söyledi ki, tıpkı benim size Mesih Aleyhisselam ve deccal mevzuunda söylediğim sözler gibiydi.”6

(6) Bu hadisi müslim sahibinin 4. cildinin 195. sayfasında ve 8. cildinin 203. sayfasında zikretmiştir. Hadisi şerifin kadınlarda yüz kısmının avret mahalli olmıyacağına dair belirttiği hüküm açıktır. şöyle ki Rasulullah aleyhisselatü vesselam Kays’ın kızı Fatıma’yı başörtülü olarak erkeklerin görmesinde mahzurlu bir tarafı bulmuyor. Bu da gösteriyor ki başı örtme vacip olduğu gibi yüzü de örtme zarureti yoktur. Buna rağmen Rasulullah yine de onun hımarının düşüp ayeti kerime ile açıkça haram olduğu belirtilen kısımlarının görünmesinden çekinerek daha ihtiyatlı bir yol takip ediyor. Ve Fatıma’yı Ümmü şüreyk’in evinden ama olan ıbni Ümmü Mektum’un evine naklediyor.

6- ıbni Abbas’dan: ıbni Abbas’a dendi ki:

- “Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesselem ile hiç bir Bayramda hazır bulundun mu?”

- “Evet” dedi ıbni Abbas. “şayet küçük olmasaydım hazır bulunamayacaktım. Rasulullah’ın alemi Kesir b. Salt evinin önünde bulunuyordu. Kendisi de oraya geldi ve namazı kıldı. (ıbni Abbas diyor ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi Veselelemi inip eliyle adamları oturttuğunu sonra onları yarıp geçtiğini görür gibi oluyorum.) Sonra kadınlar geldiler ve beraberlerinde Bilali Habeşi’de bulunuyordu. Rasulullah şu ayeti okudu:

“Ey Peygamber, mü’min kadınlar- Allah’a hiç bir şeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında bir iftira düzüp getirmemeleri, emredeceğin her hangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları şartıyla sana biatleşmeye geldikleri zaman, biatlerini kabul et. Onlar için Allah’tan mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir.” Ayeti bitirdikten sonra işte siz bunun üzerine kaim misiniz? ıçlerinden bir kadın kalktı evet ey Allah’ın Peygamberi dedi. Ama diğer kadınlar hiç bir cevap vermediler. ıbni Abbas diyor ki: Rasululullah onlara vaaz etti ilahi emirleri zikretti sadakayı emretti. Bilal elbisesini açmıştı: ışte size anam babam feda olsun haydin diyordu. Ben onların ellerinde bulunan şeyleri çıkarıp Bilal’in elbiseninin üstüne fırlattıklarını görüyordum. Başka bir rivayette kadınlar parmaklarına taktıkları ziğir ve yüzüklerini atıyorlardı. Sonra Rasülullah ve Bilal peygamberin evine döndüler.<!--[if !supportFootnotes]-->[1]<!--[endif]-->

7- Haris’in kızı Sübey’aden: “Sübey’a Havle’nin oğlu Sa’dın nikahı altında idi. Saad veda haccında vefat etmişti. Bedir harbinde bulunmuştu. Ölmeden dört ay ona gün önce Sübey’a hamlini vaz etmişti. Nifastan temizlenince Batek’in oğul Ebussenabil onunla karşılaştı. Sübey’a gözlerine sürme çekmişti. Ebussenabil ona şöyle dedi:

- “Kendi nefsine arkadaş ol- Veya buna benzer- Yoksa sen nikahlanmak mı istiyorsun? Daha kocanın ölümünün üstünden dört ay on gün geçti.” Sübey’a diyor ki: Ben Rasulullah Sallalahü Aleyhi Vesellemin yanına geldim. Batek’in oğlu Ebussenabil’in söylediklerini anlattım. Rasulullah şöyle dedi:

“Hamlinizi vaz ettikten sonra helal oldun.”8



ıbni Hazm ıbni Abbas’ın yoluyla zikrettiği hadise şu ilaveyide koymuştur: ışte ıbni Abbas Rasulullah Aleyhisselatü vesselamın huzurunda kadınların ellerini görebiliyor. Bu da elin ve yüzün avret mahalli olmayıp kapanmasının zaruri olmayacağının delilidir. El ve yüzden maada vücudun bütün kısımlarını örtmek farzdır.

Bu kıssada nakledilen Rasulullah’ın kadınlarla biatleşmesi vakıası da bu hükmün, hicabın fraz olma emrinden sonra vukuu bulduğuna delildir. Bilindiği gibi hicap emri hicretin 3. senesinde farz kılınmıştır. Biat ayeti ise hicretin 6. senesinde nazil olmuştur. Hafızda “Feth, Cilt 2 sayfa 377″ ıbni Abbasdan nakledilen vakıanın Mekkenin fethinden sonra vukuu bulduğunu belirtmiştir.

ımamı Taberani’nin Kays bin Ebu Hazm’dan rivayet ettiği hadiside yukarıdaki fikri destekler mahiyettedir. Ebu Hazm diyor ki: Biz Hazreti Ebu Bekir hastalandığı vakit yanına vardığımızda beraberinde beyaz yüzlü titrek elli bir kadın görmüştüm. Bu da Esma binti Amis idi.

Heytemi 5. cildinin 170. sayfasında şöyle der: Bu hadisi rivayet edenler sahih kimselerdir. Esma binti Amis Ashaptan bir kadın olup Hazreti Ebu Bekirkin Hanımıdır. Görülüyor ki Ebu Bekirin zevcesi yabancıların yanında titrek ellerini açık bulundurarak oturuyordu yanında bulunan kocası Ebu Bekir hiç bir şey demiyor. şu halde el ve yüzü kapamak zarureti vaki değildir.

(8) Zannederim ki Rasulullah yüce bir şey üzerinde hutbesini irad etti. Belki de bineğinidir. Minber diyemeyeceğiz. Çünkü ıbnül Kayyim El

8- Yine ıbni Abbas’dan:

Kadının birisi biat etmek için Rasululullah’ın yanına geldi. Gözünde sürme yoktu ve kına yakınmamıştı. Rasulullah; kadın sürmelenip kınalanıncaya kadar biatını kabul etmedi.”9

Bu hadislerin hepsi kadının elini ve yüzünü açmasının caiz olacağına delalat etmektedirler.10 Aynı zamanda Hz. Ayşe radıyallahü anha’nın daha önce geçen hadisini te’yid etmektedir:

Cevzi ve diğer ulemanın bildirdiğine göre Hz. Peygamber’in Bayramlarda minbere çıkarak hutbe irad ettiği açıkça bilinmemektedir. Çoğu kez olduğu yerde ayağa kalkarak hutbe okurlardı. Cabir’in rivayet ettiği ve bizim daha önce serdeddiğimiz hadisi şerifde şöyle denilmektedir: Sonra Rasulullah Bilali Habeşi’ye dayanarak ayağa kalktı.

ıbnül Kayyim El Cevzi “Zadül maad” adlı eserinde şu bilgiyi vermektedir: “Rasulullah’ın dışarıda üzerine çıktığı her hangi bir minber yoktu. Medine’deki mescitte bulunan yere de çıkmış değildi. Sadece olduğu yerde ayağa kalkar ve o şekilde hutbesini irad ederdi. (ıbnül Kayyim Cabir’in ve ıbni Abbas’ın rivayet ettiği hadislerle birlikte bir kaç hadis zikrettikten sonra şöyle demektedir:) Bu hadisten anlaşılan Peygamber minber veya bineğin üzerinde hutbe irad etmiştir. Bu iki hadisin sıhhatında şüphe olmadığına göre durum nasıl ifade edilebilir. Minberi ilk olarak camii dışına götüren Hakem oğlu Mervan’dır. O yüzden kendisine karşı gelenler olmuştur. Çamurdan veya kerpiçten ilk olarak minber bina eden ise Salt oğlu Kesir’dir. Mervan onu Medine’ye emir tayin ettiği zaman Camii dışına minber naklederek halka hutbe irade etmiştir. Belki bu hadiste zikredilen yüksek yerden murat musalladaki seki veya benzeri yüce bir mahaldir. Rasulullah buradan hutbeyi irad ettikten sonra kadınlara vazu nasihatta bulunmuştur. şüphesiz ki en doğrusunu bilen Allahü Zülcelal’dir.

(9) ımamı Ahmed bu hadisi müsnedinin 6. cildinin 432. sayfasında iki yoldan ihrac etmiştir ki yollardan birisi sahih diğer ise hasendir. Kendisinin belirttiğine göre Ebussenabil Sübeya’yla nişanlanmış fakat Sübeya evlenmekten kaçınmıştı. Bu da gösteriyor ki sahabe devri kadınlarının örfünde el ve yüzler avret mahalli değildir. şayet avret mahalli sayılsaydı. Ebussenabil’in önünde Sübeya’nın elini ve yüzünü açık bulundurması gerekirdi.

(10) Buna benzer bir hadis de Ata ıbni Ebi Rabah’ın ıbni Abbas’tan rivayet ettiği hadisi şeriftir. Ata diyor ki: Abdullah ıbni Abbas bana şöyle dedi:

- “ıstermisin sana cennetlik bir kadın göstereyim?”

- “Evet” dedim. ıbni Abbas dedi ki:

“ışte şu esmer kadın Rasulullah’ın yanına geldi, ben sar’a geçiriyorum. Allah için bana dua et” dedi. Rasulullah buyurdu:

“Dilersen sabret ve karşılığında cenneti bul. Dilersen sıhhat bulman için dua edeyim. Bundan sonra kadın o halde sabredeyim” dedi.”

- Bu vak’ayı ımamı Buhari 10. cildin 94. sayfasında. ımamı Müslim 8. cildin 16. sayfasında, ımamı Ahmed müsnedinin 3240 numaralı hadisinde zikretmiştir.

(11) ıbni Sadin tabakatının 4. cildinin 147. sayfasında şöyle bir hadiste nakledilir: Ebu” Esma Ebu Zer El-Gıfari hazretlerinin yanına geldiğinde beraberinde esmer bir kadın bulunuyordu. Bu sıralarda Ebu Zer el-Gıfarı Rebeze’de ikamet ediyordu. Ebu Esma diyor ki: Beni görünce Ebu Zer El-Gıfari şöyle dedi:

- “Bakmaz mısınız şu esmer kadına bana ne emrediyor.” Ebu Nuaym de 1. cildinin 161. sayfasında sahih bir senetle aynı vak’ayı zikretmiştir. Başka bir tarikle Ebu Nuaym’ın 1. cidinin 174. sayfasında Ebu Süleyldan diyor ki: Ebu Zer Gıfari’nin kızı üzerine yünden bir örtü atarak Ebu Zer’in yanına geldi. Yanakları esmerimsiydi. Kolunda bilezikleri vardıl. Ebu Zerin önüne geldi etrafında Ebu Zer’in yaranı dizilmiş oturuyordu. Dedi ki:

- “Babacığım, çiftçiler ve bekçiler seni bu batıl şeylerle iflas ettireceklerini zannediyorlar.” Ebu Zer dedi:

“Bırak yavrum baban sarı beyaz neye sahipse hepsi Allahın mülküdür. Hamd yine ona mahsustur.” Bu vak’ayı zikreden ravilerde güvenilir kimselerdir.

ıbni Asakir tarihinin 2. cildinin 73. sayfasında Salb ıbni Zübeyr’in vak’asını anlatırken şu malumat verilmektedir. Salbın Annesi Ebu Bekirin Kızı Esma tebessüm ederek parlak bir çehre ile yanımıza geldi diye zikredilmektedir. 283. sayfasında da Mihran oğlu Meymun’dan şu rivayet anlatılmaktadır. “Ümmü Derda’nın yanına vardığımda ince bir başörtüsünü kaşının üzerinden çenesinin altına kadar sarmış olduğunu gördüm.”

Gömlekten veya hırkadan kesilmiş olan kısımdır. Kelimede filolojik olarak kesmek manasına gelen “ceb” mastarında türemiştir. Allahü Teala başörtüsünün boyuna ve göğse sarılmasını emrediyor ki, bu o kısımların örtülmesinin vacip olduğuna delalet eder.

Emri ilahide yüzün örtülmesi diye bir şey geçmediğine göre bu kısımların avret mahalli olmadığı meydana çıkıyor. Buna binaen ıbni Hazm “Muhalla” adlı büyük eserinin üçüncü cildinin 216-217″inci sahifelerinde şöyle diyor:

Allahü teala başörtüsünü- yakalarının üstüne atılmasını emretmekle bu kısımların avret mahalli olup göğsü ve boynu örtmesinin vacip olduğunu nas ile ifade etmiş oluyor. Bu ayeti kerimede yüzün açılmasının mübah olduğuna delalet vardır. Bundan başka ksımları açmak ise imkan dışıdır.

Bizim fikrimize dair üzerinde söz ettiğimiz ayeti kerimenin orta kısımlarında açık şekilde işaret vardır.

“Mümin erkeklere de söyle gözlerini haramdan sakınsınlar. Ve ırzlarını muhafaza etsinler. Mü’min kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna.” Nur- 30 ayeti kerime kadınların açılan kısımlarının görülmesinin mümkün olduğuna işaret ederek onlara bakmaktan korunmayı emrediyor. Bu kısımlar ise el ve yüzlerden başka taraf olamaz. Buna benzer bir hadisi şerif de vardır. Rasulullah Sallahü Aleyhi Veselem buyuruyor:

“Sakın ha yollarda oturmayasanız. Eve döndüğünüz zaman yoların hakkını veriniz.” Ya Rasulallah yolların hakkı nedir diyenlere Rasülullah buyurdu:

“Gözü korumak, eziyyet verici şeyleri kaldırmak, selam vermek, marufu emredip münkeri nehyetmektir.”12

(12) Bu hadisi Buhari 3. cildinin 11. sayfasında, Müslim 3. cildinin 7. sayfasında Ebu Davud 2. cildinin 291. sayfasında, ımamı Ahmed ıbni Hanbel 3. cidinin 36. sayfasında, Ebu Said El Hudri’den ve Ebu Talha El Ancarı’dan naklen rivayet etmektedirler.

Başka bir hadisi şerifde şöyle buyurur:

“Ey Ali baktıktan sonra bir daha bakma ile bakış senindir ama sonuncusu değil.”13

Abdullah oğul Cerir’den diyor ki: Ben Rasulullah Sallallahü Aleyhi Veselleme ansızın bakış mevzuunda sordum, Rasulullah gözümü çevirmemi emretti.14

ımamı Kurtubi tefsirinin 12. cildinin 230. sahifesinde. Ve diğer müfessirlerde bahis mevzuu olan ayeti kerimenin tefsirinde ayetin inişine sebep olarak şöyle demektedir:

“O zamanki kadınlar başlarını yaşmakla örttükleri zaman belin üst kısmından sarkıtırlardı. Tıpkı naptılerin yaptıkları gibi. Boyun gerdan ve kulaklar bu durumda örtülmezdi. Onun üzerine Allah’ü Teala (himarı) Başörtüsünü, üzerinden sarmalarını emretti.”

Hazreti Ayşe Radıyallhü taala validemizden, dedi ki:

“Allah ilk muhacir kadınlarına merhamet etsin. (Baş örtülerini yakalarının üstünü kapayacak surette koysunlar.) Ayeti inince üstlerine giydikleri abalarını yırttılar ve onu başörtüsü olarak kullandılar. Başka bir rivayette de ibare şu şekildedir: ızarlarını aldılar eklendikleri kısmından yırtarak başörütüsü yaptılar.”15

(15) Bu hadisi Buhari 2. cildinin 182. ve sekizinci cildinin 392. sayfalarında nakletmiştir. ıbni Ebi aynı hadisi daha mükemmel senetleriyle şeybe kızı Safiyeden nakletmiştir. ıkinci rivayet aynen şöyledir:

“Biz Hazreti Ayşe’nin yanındayken Hazreti Ayşe’nin şöyle dediğini işittik: Söz konusu kureyşli kadınlar fazilet sahibidirler. Ama Allah’a yemin ederim ki Medineli Ansar kadınlarından daha faziletli kimse bulunamaz. Onlar kadar Allah’ın kitabına sadakatla bağlanan, Kuranı mübine kuvvetle inanan pek az bulunur. Nur suresindeki “Baş örtülerini de yakalarının üstünden atıversinler” mealindeki ayet inince kocaları onlara Allah’dan nazil olan ayetleri okudular. Herrek karısına, kızına, bacısına ve bütün akrabalarına Allah’ın emrine sadakatla bağlanmayan hiç bir kadın çıkmadı. Başlarında kuş varmış gibi saçlarını örterek Rasulullah’ın gerisinde namaza durdular.”

Gamid kabilesinden Haris ‘in oğlu Haris’den, diyor ki:

Biz Mina’da iken babama bu cemaat nedir diye sordum babam dedi ki, onlar bir müneccim için toplanmışlardır. Haris diyor ki: Biz indik “başka bir rivayette de geldik” baktık ki, Rasulullah Aleyhisselam insanları tevhide ve imana davet ediyordu. Oradaki kalabalık ise Rasulullah’ın sözünü reddedip ona eziyet ediyorlardı. Gün yarıya varıp yanındaki kalabalık çekilince gerdanlığı görünen bir kadın ağlıyarak Rasulullah’ın yanına geldi. Kadının elindeki kadehte su bulunuyordu bir elinde de mendil vardı. Onu Rasülullah’a sundu, Rasulullah sudan içti, abdest aldı. Sonra başını kadına doğru kaldırarak buyurdu ki:

- “Ey kızım başörtünü gerdanına da ört. Babanın mağlup ve zelil olacağından korkma.”

“Kimdir bu kadın?” dediğinde,

“O kızı Zeyneb’tir” dediler.16

Bundan sonra ayeti kerimedeki “gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.” ıbaresine gelince bu da kadınların ayaklarını da örtmelerinin vacip olduğunu göstermektedir. şayet böyle olmasaydı her hangi bir kadın gizlemesi gereken süs eşyasını (Arabların nesne) açabilirler ve sadece ayaklarını vuramazlardı. Ayağın açılması şeriata muhaliftir. Bu yüzden kadınlardan birisi çevresinde bulunan erkeklere gizlediği süs eşyası olan halhalını bildirmek için ayağını vuruyordu. Ve Allahü Taala o yüzden bu ayeti kerime ile ayak vurmayı da yasak etti. ıbni Hazm’de “muhalla” adlı eserinin üçüncü cildinin 216. sahifesinde, tıpkı bizim beyan ettiğimiz gibi izahat verererk. şöyle demektedir: “Bu da ayakların ve baldırların gizlenmesi gerektiğini açılmasının asla helal olmayacağını belirten bir nasdır.”

(16) Bu hadisi Tabarani “Mu’cemül kebir”‘ adlı eserinin 1. cildinin 245. sayfasında. ıbni Asakir “şam tarihi” adlı eserinin 4. cildinin 46. sayfalarında zikretmişlerdir.

Bu fikrimizi destekler mahiyette ıbni Ömer’den merfu bir hadiste Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor:

“Kim hile ile elbisesini çekerse Allah kıyamet gününde asla onlara rahmet nazarıyla bakmaz.” Bunun üzerine Ümmü Seleme dedi:

“Ya kadınlar eteklerini ne ederler?” Rasülullah buyurdu:

“Bir karış kısaltsınlar.” Ümmü Seleme dedi:

“O takdirde ayakları açılır.” Rasulullah buyurdu:

“Bir zira bollatsınlar, fazla değil.” Tirmizi de Süneninin 3. cildinin 47. sahifesinde aynı hadisi ihraç ederek diyor ki: Bu hasen ve sahih bir hadistir.

Bu hadiste kadınları izarlarının çekmelerine dair ruhsat vardır. Çünkü bununla daha iyi örtünürler. ımamı Beyhaki de şöyle diyor: Bu hadis kadınların ayaklarını örtmelerinin vacip olduğuna delalet etmektedir. ışte asrı saadetten beri devam edip gelen kadınların örtüsü mevzuunda örf bu şekilde cereyan etmiştir. Bu konuda bazı şer’i meselelerde varid olmuştur. ımamı Malik ve diğerleri Abdurrahman ıbni Avf’in oğlu ıbrahim’in Ümmi Veledin’den şöyle bir vakıayı zikrederler: O Peygamberlerin pak zevcelerinden olan Ümmü Seleme validemize sordu. Ben eteği uzun olan bir kadınım ve pis yerlerde yürürüm nasıl edeyim? Ümmü Seleme diyor ki: Rasulullah buna şöyle dedi:

“Geri kalan kısmı temizlersin.”

Abdul Eşhel oğullarından bir kadın rivayet ediyor:

- “Dedim ki, Ya Rasulallah bizim evin mescide giden yolu çirkin kokuludur. Yağmur yağınca ne yapacağız?” Rasulullah buyurdu:

- “Daha güzel başka bir yol yok mu?” “Evet” dedim. Rasulullah “bunun yerine ordan gelin” dedi.17

(17) Bu hadisi ve daha önce geçenleri Ebu Davud “Sünen’inde sahih bir isnatla zikretmiştir. ıbni Hacer El-Heytemi de aynı hadisi hasen olarak kabul etmiştir.

Buna binaen ilk müslümanlar zimmi kadınlarının ayaklarını müslüman kadınlara benzememeleri için açık bulundurmalarını şart koşarlardı. Cehennem ehline muhalefet mevzuunda “doğru yolun icapları” adlı eserde de bu nevi bir hüküm zikredilir.

Allah’ü zülcelal nur suresinde mezkür ayette kadının yabancıların karşısında gizlemesi gereken yerlerini ve süs eşyalarını belirttikten sonra diğer ayette evinden çıkan kadının evde giydiği elbisesini üstüne çarşafa benzer bir şeyle örtünmesinin lüzumunu belirterek böyle bir örtünün kadınları daha iyi koruyacağının ve kadın tabiatını daha şerefli bir hale getireceğini beyan ediyor. Ayeti kerimede şöyle buyuruluyor:

“Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur. Allah çok yargılayıcı çok esirgeyicidir.”

Bu ayet indiği zaman ensar kadınları başlarında (Karga) biçimindeki elbiselerle dışarı çıkmışlardı.

Ayeti kerimede geçen “Celabib” kelimesine gelince “Cilbab” kelimesinin cemidir. Bu ise ne sahih lince “cilbab” kelimesinin cemidir. Bu ise en sahih kavle göre kadınların elbiselerinin üzerinden büründükleri örtüdür. Bilhassa evden dışarı çıkıldığı zaman bu örtüye bürünürler. ımamı Buhari ve Müslim de Ümmü Atıyye Radıyallahü Anhadan şöyle bir hadis rivayet ederler:

Rasulullah bize ramazan ve kurban bayramında hayız gören, dul ve yetişmiş kızların şu şekilde dışarı çıkmalarını emretti. Hayızlı kadınların namaz anında bulundukları yeri terk edip namazdan sonra müslümanlar için hayır duada bulunmak üzere tekrar gelmelerini emretti. Ümmü Atıyye diyor ki: “Ey Allah’ın Rasulu, ya birimizin örtüsü yoksa” dediği zaman Rasulullah şöyle cevap verdi. “O da mü’min bacının örtüsünü giyinsin.”

Keşmirli şeyh Enver “Feyzül Bari” adlı meşhur eserinin birinci cildinin 38. sayfasında bu hadisi şu şekilde açıklamaktadır:

“Bu hadisten anlaşıldığı gibi “cilbab” denilen örtü evden çıkıldığı zaman gerekmektedir. şayet üstten giyilen bir örtü bulunmasa kadın asla evinden dışarı çıkmamalıdır. Bu örtü omuzdan topuğa kadar uzanır. Buna göre himar denilen yaşmaklar evin haricine çıkıldığı zaman giyilir. Kur’an-ı Kerim’de geçen “yaşmaklarını da yakalarından salıversinler” ayetin tefsirini ben bu şekilde yaptım. Yine şeyh Enver mezkur kitabının birinci cildinin 256 sayfasında Ayette geçen cilbab ve himar kelimelerini şu şekilde tefsir etmektedir:

“Diyecek olursanız ki izara benzeyen çarşaf biçimindeki cilbab adı verilen örtüye bürünüldüğü zaman tekrar yaşmakları boyunlarından atıvermelerine lüzum var mıdır? Biz bu suale şu cevabı veririz: Cilbab denilen çarşaflar ihtiyaç vaki olduğu zaman evden dışarı çıkıldığı vakit giyilir, boyundan salınıveren yaşmaklar ise evin içinde ve diğer zamanlarda giyilir. O yüzden de çarşafa bürünmek yaşmadığı örtünmeye engel değildir.”

Biz şeyh Enver’in yaşmak denilen baş örtülerini sadece evlerde giyilmekle takyid etmesine muhalifiz. Zira ayetin zahirine aykırıdır. Ayeti kerimede şöyle denilmektedir: “Baş örtülerini yakalarının üstünü kapayacak surette koysunlar. Zinet mahallerini kendi kocalarından yahut kendi oğullarından, yahut kocalarının oğullarından başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.”

Burada ayakları birbirine vurmaktan nehyedilmesi de açık bir karine ile yaşmakların da evin haricinde yakalardan sarılmasının zaruretine delalet etmektedir. Ayetin baş tarafında da “Mümin kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zinetlerini açmasınlar.” Ayetinde belirtilen hüküm de Nur ve Ahzap suresinde ayette belirtilen hükmün icabı olarak evinden dışarı çıkan kadınların yaşmaklarıyla başlarını örtüp onun üstüne çarşaflarını giymelerinin zaruretini ifade etmektedir. Çünkü böyle bir kıyafet kadını daha iyi muhafaza eder. Başının ve omuzlarının şekli belirmemesi için böyle bir kıyafet daha evladır. Bizim bu izahımıza uygun olarak “Dür” adlı meşhur hadis kitabının 5. cildinin 222. sayfasında ıbni Ebi Hatemin Said Bin Zübeyr’den rivayet ettiği şöyle bir hüküm vardır. Üstlerinden de bir örtüye bürünsünler ayetini Said bin Cübeyr şöyle açıkladı: Yani dış örtülerini üst taraflarından sarkıtıversinler. Bu himar denilen yaşmağın üstünden örtülen bir kıyafettir. Ve hiç bir müslüman kadının başında bu örtü bulunmadan ve bu örtüyü başına ve gerdanına sıkıca bağlamadan yabancı erkeklere görünmesi asla helal değildir.

Sonra cilbab denilen elbisenin üstünden giyilen örtünün dışarı çıkılırken giyilmesinin hiç bir manası yoktur. Zira bu kadının zinetini yabancılardan saklaması için gereklidir. ıster kendisi evinden dışarı çıksın ister bir yabancı erkek onun evine girsin her iki halde de kadının bu örtüsünü giyinmesi gerekir. Bizim bu fikrimizi teyid eder mahiyette Zeyd oğlu Kays’den de şöyle bir rivayet vardır:

Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Ömer’in kızı Hafsa’yı boşadı. Rasulullah tekrar onun yanına geldiği zaman Hafsa dış örtüsüne bürünmüştü. Rasulullah buyurdu:

“Cebrail banageldi ve dedi ki, “Hafsa’yı tekrar al çünkü o gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz kılan bir kadındır. Ve senin cennette eşindir.”19

(19) Bu hadisi ıbni Sad 8. cildinin 58. sayfasında Hammad bin Selemeden rivayet etmiştir.

Bütün bu izahlardan anlaşıldığı gibi Ayeti Kerimede kadının yüzü avret mahalli olup örtülmesine dair hiç bir rivayet yoktur. Sadece Ayette kadınların yabancılar yanına yaşmağının üstüne çarşaf veye benzeri bir örtüyle çıkmalarının gerektiği belirtilmektedir. Bu da gördüğünüz gibi mutlak bir emir halindedir.

Bu rivayette kaydedilen ravilerin hepsi sika olup Kays bin Zeyd’den başkası müsellemdir. ıbnü Abdil Ber Kays’ın rivayetlerinden mürsel olduğunu zikreder. Hafız “El-isabe” adlı eserinde şu malumatı vermektedir: “Küçük bir tabidir ki, mürsel hadis rivayet etmiştir.” Ebu Usame oğul Haris’in de dahil olduğu bir topluluk onu sahabeler arasında kaydetmişlerdir. Bu hadis ıbni Ebu Hatemin ve diğer ravilerin beyanatına göre mürseldir. Aynı hadisi Hakim 4. cildin 15. sayfasında beyan ederek Ehes’in hadisinde zikremiş ve bununla takviye edildiğini söylemiştir. ıbni Sa’d ise Tabakat’ının 8. cildinin 63. sayfasında Ebu Sabit oğlu Habib yoluyla bunu şu şekilde nakletmiştir: Ümmü Seleme dedi ki: Ebu Selemeden iddetim bittikten sonra Rasulullah yanıma geldi ve benimle konuştu. Aramızda hicap vardı..” Bundan sonra yukarıdaki hadisi zikretmektedir. Gerçekten bu rivayette zikredilen hicab kadının büründüğü örtü olmayıp sadece duvar veya perde gibi dışarıyla irtibatı kesen bir şey olması gerekir. Ahzap suresinin 53. ayetinde beyan edilen hicapta aynı cinstendir.

“Ey iman edenler! Bundan sonra Peygamberin evlerine davet olunmaksızın, vaktinde bakmaksızın girmeyin. Fakat davet olduğunuz zaman girin. Yemeği yeyince dağılın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu peygambere eza vermekte, o sizden utanmaktadır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez. Bir de onun zevcelerinden lüzumlu bir şey istediğiniz vakit perde ardından isteyin onlardan. Bu, hem sizin kalpleriniz için hem de onların kalpleri için daha temizdir. Sizin Allah’ın peygamberine eza vermeniz doğru olmadığı gibi kendinden sonra zevcelerini nikahla almanız da ebedi caiz değildir. Bu, Allah nezdinde çok büyük bir günahtır.”

Bu ayette geçen hicap (perde) ile yukarıdaki hadisede zikredilen hicap aynı manaya gelmektedir.

a) Bilindiği gibi Kur’an’ın bazı ayetleri bazılarını tefsir eder. Daha önce geçen Nur suresindeki ayette yüzün örtülmesinin vacip olmadığı beyan edilmektedir. Buradaki bürüme lafzını iki ayetin arasını uyuşturmak için yüzden başka yerler kaydıyle kabul etmek uygun düşer.

b) Yine malum olduğu veçhile hadisi şerifler Kur’an-ı Azim-üş-şan’ın ayetlerini açıkladığı gibi umumi hükümlerini hususileştirir. Mutlak delilleri takyid eder. Daha önce zikrettiğimiz gibi bir çok hadis delileri yüzün örtülmesinin vacip olmadığını açıklamıştır. Bu ayeti de o hadislerin ışığı altında umumi durumda hususi hale irca ederek tefsir etmek gerekir.

Bütün bu izahattan yüzün kadınlar için örtülmesi gereken avret mahalli olmadığı meydana çıkıyor. ıbni Rüşd’ün “Bidaye” adlı meşhur eserinin 1. cildinin 89. sayfasında dediği gibi müslüman ailmlerinin pek çoğu da bu fikrin taraftarıdırlar. ımamı Ebu Hanife, ımamı Malik, ımamı şafii ve (Mecum adlı eserinin 3. cildinin 169. sayfasında zikredildiği gibi) ımamı Hanbel de aynı fikirdedirler. Tahavi “şerhül Maani’nin” 2. cildinin 9. sayfasında belirtdiği gibi ımamı Ebu Hanife’nin iki talebesi olan ımamı Ebu Yusuf ve ımamı Muhammed Eşşeybani de aynı fikirdedirler. şafii kitaplarının önemlilerinden olan “mühimmat” adlı eserde de bu fikir kabul edilmektedir. şeyh Eşşerbini de ikna adlı eserin 110. sayfasında aynı fikirde olduğunu açıklamaktadır.

Ancak bu hükmü yüzde ve ellerde zinet unsurunun bulunmaması kaydıyle sınırlamamız gerekmektedir. Çünkü Allahü Teala’nın “zinetlerini de göstermesinler” hükmü umumiyyet ifade eder. Eğer yüzde ve elde zinet unsuru bulunursa o kısımları da kapamak gerekir. Bilhassa kadınların yüzlerini ve ellerini çeşitli şekilde zinet unsurları ve boyalarla süsledikleri günümüzde böyle bir şeyin zaruretinde hiçbir müslüman muhalif kalmaz. Hatta akıllı ve gayret sahibi herkes böyle bir şeyin haram olacağından asla şüpheye düşmez.

Bu fikrimiz ıbni Sad’ın 8. cildinin 238-239. sayfalarında Süfyan yoluyla Mansur’dan, o da Reb’i bin Harraş’dan o da başka birisinden, o da Huzeyfe’nin bacısından zikrettiği bir hadis teyid etmektedir. Huzeyfe’nin Peygamberin devrine ulaşan bir kaç tane bacısı vardı. Diyor ki: Bir gün Rasulullah bize hutbe irad etti. Buyurdu ki:

- “Ey kadınlar sizin gümüşten süs eşyalarınız var mı? Sizden hangi kadın altından süs eşyalarıyle süslenip ve onu başkalarına gösterirse onunla muklaka azaba düçar olur.” Mansur diyor ki ben bu hadisi mücahide anlattığım zaman şöyle dedi:

- “Sen onlara ulaştığın zaman onlardan birisi yüzüğe benzer bir süs unsurunu yakasına takmışlar mıydı?..”

Benim müşahedelerime göre bu hadis sarih olmasına rağmen merfu değildir. Çünkü kendisine isnad edilen kadının ismi arada zikredilmemiştir. Mücahidin sözü ise sarih bir nastır.

Allah’ü zülcelal üstten bir örtüye bürünmenin hikmetini ayetin devamında şöylece beyan etmektedir: “Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur.” Yani bir kadın elbisesinin üstünde çarşaf veya izare benzer bir örtüye bürünürse iffetli temiz ve ahlaklı olduğu bilinir. Fasık kimselerin uygunsuz laflarına muhatap olmaz. Açık ve mütesettir olmayan bir kıyafetle dışarı çıktıkları zaman fasık kimselerin tamalarını arttırıp- günümüzdeki modern cahiliyetin hakim olduğu her ülkede olduğu gibi kötü- hareketlerine, muhatap olur. Cenabı Allah; mü’min kadınlara fenalığın yayılmasını önlemek için hicap emrini koymuştur.

ıbni Sad’ın 8. cildinin 127. sayfasında Muhammed bin Ömer’in Ebu Sebre’den onun Ebu Sahr’dan onun da ıbn Kab’dan ihrac ederek kaydettiği rivayette şöyle denmektedir:

“Münafıklardan bir adam mü’min kadınlarına dil ile taarruz ederek eziyyet ediyordu. Kendisine “Neden böyle yapıyorsun?” denildiğinde

“Ben onu cariye zannetmiştim” diyordu. Bunun üzerine Allahü talaa elbiselerinin üstünden bir örtüye bürünerek cariyelerden ayrı bir kıyafete girmelerini emretti.”

Bu rivayet bir çok bakımdan zayıftır.

a) ıbni Kab’ın adı Muhammed’dir: Tabiin devrinde yaşamış olup saadet asrına ulaşmamıştır. Bu yüzden rivayet mürseldir. Yani arada atlanılan bir kişi vardır.

b) ıbni Ebu Saburii ise asıl adı Ebu Bekir’dir. Ebu Seburenin oğlu Muhammed’in oğlu Abdullah’ın oğludur. Bu da rivayet bakımından oldukça zayıftır. Hafız “Takrib” adlı eserinde onun mevzu hadis rivayet ettiğini söyler.

c) Muhammed bin Ömer El-Vakidi de bunu zayıf kabul etmektedir. Onun zayıf ravi olduğu bir çok muhadiselerce bilinmektedirler.

Bu rivayete benzer başka rivayetleri de ımamı Süyuti “Ed-dürü’l-mensur” adlı eserinde zikretmiştir. ıbni Cerir ve diğerlerinde de bu rivayetler variddir. Ve zikredilen bütün rivayetler de mürsel olduğunda, sahih değildir. Çünkü son olarak Ebu Malike, Ebu Salihe, Külebiyye, Gurure oğlu Muaviyeye ve Hasenel Basriyye ulaşmaktadır. Müsned olarak gelmeyen bir hadis huccet olarak kabul edilmez. Bilhassa zahiri hükmü şeriat tarafından ve değerli akıl sahipleri tarafından kabul edilmeyen meselelerde olursa asla hüccet olmaz. Biz o rivayeti kabul edecek olursak müslüman kızlar için (bir takım müslüman kadınlarının da arasına girdiği) Tesettürü emretmediği münafıkların onlara eziyyet etmesini defetmek için sadece elbisenin üstünden örtüye bürünmelerini emretti vehmi doğar ki bu da asla kabule şayan değildir.

Ne acayiptir ki bazı müfessirler bu zayıf rivayetlere kapılarak Allahü Tealanın ayeti kerimesinde “müslüman kadınları” lafzını sadece hür kadınlara tahsis edip cariyeleri bundan hariç tutmuşlardır. Buna binaen de hür bir kadına düşen vaciplerini cariyeye düşmiyeceğini başını ve saçını açabileceğini söylemişlerdir. Hatta bazıları cariyelerin avret mahallinin erkekte olduğu gibi göbek ve diz arasından ibaret olduğunu söyleyenler bile çıkmıştır. Bazıları da yabancı erkeklerin cariyelerin saçına, koluna, bacaklarına, göğsüne ve memelerine bakmalarının caiz olduğunu söylemişlerdir.

Bu görüş ise kitap ve sünnete bir delil olmamakla beraber Allah’ü tealanın “Mü’min kadınlarını” kavli şerifinin umumi ahengine muhaliftir. Zira bu ayet umumi olması bakımından tıpkı şu ayet-i kerime gibidir. “Ey iman edenler, siz sarhoşken ne söyleyeceğinizi bilinceye ve cünub iken de yolculuk hali müstesna gusül edinaceye kadar namaza yaklaşmayınız. Eğer hasta olur ya bir sefer üzerinde bulunursanız veyahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse veya kadınlara dokunup da su bulamazsanız o vakit temiz bir toprağa teyemmüm edin. Yüzlerinize ve ellerinize sürün, şüphesiz ki Allah çok affedici ve yargılayıcıdır.”

Ebu Hayyan El-Endülüsi “Bahrul Muhit” adlı tefsirinin yedinci cildinin 250. sayfasında şöyle diyor:

“Açıkça ayeti kerimede geçen “Müminlerin kadını” tabiri hür ve cariyelerin hepsine şamidir. Cariyelerin yayacağı fitne daha çoktur. Çünkü onların tasarrufu fazladır. Hür kadınlara gelince durum başkalaşır. Hür kadınları diğer kadınlardan ayırd edebilmek için açık alamet ve işaretlere ihtiyaç vardır.”

Büyük alim ıbni Hazm’in “Muhalla” adlı eserinin 3′üncü cildinin 218-219 sayfalarında belirttiği ifade ne kadar güzeldir. ıbni Hazm merhum şöyle diyor:

“Hür kadınlar cariyeler arasındaki farka gelince; Allah’ın dini birdir. Yaratılış ve tabiat bakımından aralarında hiçbir fark yoktur. Dinin hükümler hür kadınlar ve cariyeler için aynı şekildedir. Aralarını tefrik eden umumi bir hüküm bulunmadıktan sonra biz de hiç bir fark gözetmeyiz.” Ve ıbni Hazm devam ediyor:

Bazı anlayışlı kimseler Allahü Teala’nın “Ey peygamber zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp eza edilmemelerine daha uygundur.”

Ayetinin tefsirinde örtünmeyi sadece hür kadınlara mahsus kılarak şöyle diyorlar: Zira fasıklar fıskları yüzünden kadınlara taarruz ediyorlardı. O yüzden Allahü zülcelal mü’min kadınların üstlerinden elbiselerini giyinmelerini ve böylece de fasıkların taarruzundan korunmalarını emretmiştir. Biz ya bilginin yanlışlığından veya akıl sahibi kimselerin kısa düşüncelerinden yahud da yalancı fasıkların iftirasından neşed eden bu gibi izah tarzlarından ayeti kerimeyi tamamen uzak kabul ederiz. Böyle bir izah tarzı haşa Allahü taala’nın fasık kimselerin müslüman cariyelerin ırzına tecavüzü normal karşılaması gibi bir düşünce belirtir ki bu ise edebi bir musibetin tezahüründen başka bir şey değildir. Ve ayet bu gibi izahlardan tamamen beridir. Hiç bir müslüman alimi hür kadınlar için haram olan zinanın cariyeler için haram olmayacağını ileri sürmemiştir. ıcma-ı ümmetle hür kadınların zinası esnasında vurulan haddi şerinin zina eden cariyeler için de tatbik edilmesinde hemfikirlerdir. Cariye ile hür kadınlar arasında hiç bir fark yoktur. Hür bir kadına taarruz nasıl haramsa cariyelere taarruz aynı şekilde haramdır. Bu hür kadındır. Öbürü cariyedir diye tefrik edilmez. Bu ve buna benzer şüpheli mevzularda Efendimiz Aleyhisselamdan rivayet edilmiyen hiçbir sözü kabul etmemek gerekir.”

Daha önce beyan edilen Enes ıbni Malik’in rivayet ettiği hadis ile bu hüküm arasında hiç bir çatışma yoktur. Enes ıbni Malik’in rivayet ettiği hadis şöyledir:

“Rasulullah Sallallahü Aleyhi Veselem, Hayber gazasının esirleri arasında bulunan Safiye’yi kendi nefsi için ayırınca sahabeler şöyle dediler. Rasulullah onunla evlenecek mi yoksa Ümmü Veled onlar mı (cariye) kullanacak? şayet hicaba büründürürler örtüye girdirirse evlenecektir. Yok örtündürmez hicaba büründürmezse Ümmü Veled olarak alacak demişlerdir. Safiye bineğine bineceği zaman Efendimiz ona örtünmesini emretti. Hazreti Safiye deveye binmişti. Bunu gören ashab da Peygamberimiz Safiye ile evlendiğini anlamışlardır.”

Diğer bir rivayette ise hadisin son kısmı şöyledir. Rasulullah onu örtüye büründürdü ve terkisine bindirdi. Başına attığı şalını Safiye’nin omuzuna ve yüzüne sardı ayağına kadar uzattı. Peygamberin zevceleri arasına girdiğinde bile Safiye bu şalı taşıyordu.

Biz diyoruz ki bu hadisle bizim ayeti kerimeyi izah tarzımız arasında hiç bir muhalefet yoktur. Çünkü hadiste elbisenin üstünden giyilen “cilbab” denilen örtünün yokluğu değil de sadece hicap denilen örtünün yokluğu vardır. Bu ise mutlak şekilde cilbabın o devirde yokluğunu gerektirmez. ıhtimaldir ki, yok olan yüzü de örten tam bir cilbabdır. Hatta bu fikrimiz destekler mahiyette ifade tarzı da ibarede mevcuttur. “şalını omuzuna ve yüzüne sardır” kuvvetli bir ihtimalle burada -ilerde de beyan edeceğimiz gibi- efendimizin hanımlarının hususiyetlerinden olarak yüzlerini kapayacak bir hicaptır. ışte bu hususiyetleri ile ancak ashabı güzin Peygamber Efendimizin hür kadınlarını cariyelerinden tefrik ediyorlardı. Yukarıda beyan edilmek istenen de budur.

Açıkça ortaya çıktığı gibi ashabın “şayet hicaba büründürmezse” sözünden maksat yüzünü örtmezse demektir. Bu durumda cariyelerin bedenlerinin diğer kısımlarını örtmemeleri veya başlarını açık bulundurmaları gibi bir ifade çıkarılamaz. Omuz ve göğse gelince zaten bu mevzudaki ayet ve hadisler açıktır.

Peçe
Günümüzde bazı meşayih ve hocalar kadının yüz kısmının da avret mahalli olup açılmasının caiz olmayacağını ve haram olduğunu ileri sürmektedirler. Biz aynı konuyu gerektiiği mikarda daha önce inceledik. Bir de bunlara muhalif olan başka bir tabaka vardır ki, onlar da yüzü örtmeyi bid’at sayıp dine leke sürmek diye kötülemektedirler. şimdi biz meseleyi etraflıca incelemeye başlıyalım.

şurası iyi bilinmelidir ki elleri ve yüzleri örtmenin Peygamberin sünnetinde yeri vardır. Efendimizin zamanında kadınlar ellerini ve yüzlerini örterlerdi. Bir hadisi şerifde de buna şu ifade tarzıyla işaret edilmektedir: “ıhramlı olan kadın yüzünü örtmesin eldivenlerini giymesin” büyük alim şeyhül islam ıbni Teymiye de “Nur suresinin tefsiri” adlı eserinin 56. sayfasında şöyle diyor:

“Bu da gösteriyor ki peçe ve eldiven o gün ihramlı olmayan kadınların giyimleri arasındaydı. Ve herkesçe maruftur. Böylece kadınların yüzlerini ve ellerini örtmeleri gerekir. “Peygamberimizin kadınlarının hicaba büründüklerini, yüzlerine değin örttüklerini belirten hadisler pek çoktur. ışte bunlardan birkaçı:

“Hz. Aişe Radıyallahü taala anhadan:

(23) Bu hadisi Buhari 8. cildinin 430. sayfasında, Müslim 7. cildinin 7. sayfasında, ıbni Sad ve Tabakat’ının 125. sayfasından, ıbni Cerir ve Beyhaki de nakletmişlerdir. Ahmed ıbni Hanbel ise 6. cildinin 56. sayfasında kaydemiştir.

“Hz. Sevde hicabını çıkardıkdan sonra bir ihtiyaç için dışarı çıktı. Sevde cüsse bakımından uluca bir kadındı. Onu tanıyanlar hemen farkına varırlardı. Hattab oğlu Ömer onu görünce dedi ki: “Ey Sevde Allah’dan korkmaz mısın ki, bizim yanımıza örtünmeden geliyorsun? Baksana nasıl çıkmışsın. Bunun üzerine Hz. Sevde gerisin geriye eve döndü. Rasululullah Aleyhisselam benim evimde akşam yemeğini yiyordu. Elinde bir et parçası vardı. Sevde hemen Rasulullah’ın yanına gedi. Ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasulu, ben bazı ihtiyaçlarım için dışarı çıktım. Ömer ise böyle böyle dedi.” Bunun üzerine gelen vahyi ilahide belirtilen ayetin hükmüne muvafık olarak Efendimiz buyurdu:

“Öyleyse siz ihiyacınızı gidermek için dışarı çıktığınızda hicaba bürünümelisiniz.” Vahiy geldiği anda etin dikesi hala Rasulullah’ın elinde bulunuyordu.24

(24) Bu hadiste açıkça olmasa da delalet itibarıyle Hazreti Ömer’in Sevde’yi ancak Cüssesi ile tanıdığı meydandadır. Bu da gösteriyor ki Sevde’nin yüzü bir şöyle örtülüydü. Hazreti Ayşe’de Hazreti Sevde’yi cesametinden tanıdığını zikreder. Ömer sadeace bu arzu ile hareket etmiştir. Yoksa onun şahsını bilmiş değildir. Sadece evden dışarı çıkmaması için böyle bir hareketi tercih etmiştir. Ancak şeriatı vaz eden yaratıca böyle bir zorluğa Peygamberin kadınlarını düçar etmeyip, daha başka hikmetler koymuştur. Hafız Merhum diyor ki:

“Hazreti Ömer Radıyallahü anhin gönlünde Harimi Nebeviyye yabancıların muttil olmasından dolayı bir nefret hissi bulunuyordu. En sonunda Rasulullah’a bu hissi açarak Peygamber kadınlarının hicabı bürünmesini istedi. Ve bunun üzerine de ısrar etti. Nihayet hicap ayeti indi. Bundan sonra örülü de olsalar şahıslarının belli olmamasının kasdederek sadece meşakkati defetmek için ihtiyaç anında dışarıya çıkmalarına müsaade edildi. Böylece onlarında zora koşmaktan korudu.”

Kadı ıyaz diyor ki:

“Hicap farizası mü’minlerin anneleri olan peygamberin pak zevcelerine mahsustur. ıhtilafsız onlar ellerini ve yüzlerini örtmekle mükellefdirler
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

20

15.02.2007, 05:41

http://www.diyanet.gov.tr/turkish/karar.asp?id=35&sorgu=1


T.C.
BAşBAKANLIK
DıYANET ışLERı BAşKANLIğI

Kadınların Başı Açık Namaz Kılmaları
06.02.2003

Din ışleri Yüksek Kurulu, 07.11.2002 tarihinde Kurul Başkanı Doç.Dr.şamil DAğCI’nın başkanlığında toplandı.

Dini Soruları Cevaplandırma Komisyonunca hazırlanan “Kadınların Başı Açık Namaz Kılmaları” konusundaki rapor görüşüldü. Yapılan müzakereler sonunda:

Son zamanlarda, başın abdest organlarından olduğu, bu organların ise örtülmesinin farz olmadığı ileri sürülerek, kadınların baş açık olarak namaz kılabilecekleri iddia edilmektedir.

Namazda örtülmesi gereken yerler dinî kaynaklarda setr-i avret başlığı altında incelenmiştir. Setr-i avret, namazın şartlarından biri olup, namazda avret yerlerinin örtülmesi anlamına gelmektedir. Avret kavramı ise, bir zaruret bulunmaksızın insan vücudunda açılması helal olmayan, namazda ve namaz dışında örtülmesi farz ve başkalarınca bakılması haram olan yerleri ifade etmektedir.

Avret mahallinin kapsamı, erkeğe ve kadına göre farklılık arz eder. Erkeğin avret yeri, Hanefî, Malikî, şafiî ve Hanbelîlerin oluşturduğu cumhuru fukahaya göre göbekle diz kapağı arasıdır. Hanefîler diz kapağını da avret mahalline dahil etmişlerdir. Hz. Peygamber bir hadisinde, “Müslüman erkeğin uyluğu avrettir.” buyurmuştur (Ahmed, III/478). Diğer bir hadiste de, erkeğin örtülmesi farz, bakılması haram olan yerlerinin “göbeği ile diz kapağı arası” olduğu belirtilmiştir (Ebû Davûd, “Libas”, 37; Dârekutni, I, 230,231).

Hanefî, Malikî ve şafiîlerle, Hanbelîlerdeki hakim görüşe göre, kadının el ve yüz dışında kalan bütün bedeni örtmesi gerekir. Hanefî mezhebindeki bir görüşe göre ayaklar da avret kapsamı dışında tutulmuştur. şafiî ve Hanbelî mezheplerinde kadının namazda örtmesi gereken yerlere ayak da dahil edilirken Hanefî mezhebinde kadının çıplak ayaklı olarak namaz kılması caiz görülmüştür. Bu görüş ayrılıklarının sebebi “Onlar (kadınlar), kendiliğinden görünenler hariç, zinetlerini göstermesinler” (Nûr, 24/31) ayetindeki “kendiliğinden görünenler hariç” ifadesiyle ilgili farklı yorumlardır.

Bütün mezheplere göre, kadınların namazda başlarını örtmeleri gerekir. Hz. Aişe’nin rivayetine göre Ebû Bekir'in kızı Esma, üzerinde ince bir elbise olduğu halde Rasûlullah’ın huzuruna girmiş, Hz. Peygamber de ondan yüzünü çevirerek, “Ey Esma! Kadın ergenlik çağına ulaşınca, -el ve yüzünü işaret ederek- şurası ve şurası müstesna artık onun –yabancılar tarafından- görülmesi doğru olmaz.” buyurmuştur (Ebû Davûd, “Libas”, 34). Başka bir hadiste de, “Allah ergenlik çağına ulaşan kadının başörtüsüz olarak kıldığı namazını kabul etmez.” buyurmuştur (Hakim en-Neysabûrî, Müstedrek, I, 251; Ebu Dâvûd, Salat, 85, No: 641, I, 422; Tirmizî, Salat, 277, No: 377, II, 215; ıbn Mâce, Tahâre, 132, No: 655, I, 214; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 150, 218, 259. ıbn Huzeyme, hadisin sahih; Tirmizî, Hasen; Hakem ise Müslim’in şartlarına göre sahih olduğunu söylemiştir). Bu hadisler buluğ çağına ermiş Müslüman bir hanımın namaz kılarken saçlarını ve diğer avret mahallini örtmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Ayrıca hadis kaynaklarında Peygamber eşlerinin evlerinde baş örtüsü ile namaz kıldıklarını (Malik, Salat, 10. No: 35-36), Hz. Peygamber'in başı açık namaz kılan genç kızlara müdahale ettiğini ve buluğa eren kadınların başlarını örterek namazlarını kılmaları gerektiğini bildiren hadisler yer almaktadır (Ahmed, VI, 96, 236, 238; Tirmizî, Salat, 84, No: 640, I, 420; Ebu Davud, Salat, 85, No: 642, I, 422). Hz. Peygamber zamanından günümüze kadar uygulama böyle olduğu gibi, ıslam toplumunun ortak görüşü de bu yöndedir.

Yukarıda zikredilen açıklamalar ışığında;

Namazda ve namaz dışında örtülmesi gereken avret mahallinin erkeklerde diz kapağı ile göbek arası, kadınlarda ise, el, yüz ve ayaklar dışındaki bütün beden olduğu ve namaz kılarken, bu uzuvların vücut hatlarını belli etmeyecek ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtülmesi gerektiği anlaşıldığından,

Kadınların baş açık olarak namaz kılmalarının caiz olmadığına, Karar verildi.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir