Muhabbet Fedâileri

Zamanında Araplar, milliyetçilik oyunu ve bazı bir takım tahriklere gelerek Osmanlıdan ayrıldılar, o zamandan beri huzurları yoktur.

Sözde huzurları, zehirli balları, cehennem hurileri olanlar ise liderleri, halkları umurunda mı? ıki fiyakalı milliyetçilik kokan laf, iş bitti.

Malesef Arap kardeşlerimiz ıngilizlerin oyunlarına geldiler, Yahudileri buraya yerleştirenler de ıngilizlerdir.

Bugün Fuad Sinyora Arap ülkeleriyle toplantı yaptı, CNN den izledim, çünkü TGRT Haber, böylesine önemli bir toplantı varken, dangalaklık yapıp, fuzuli haberleri gösterdi, toplantının bir kısmını gösterdi, önemlisi olan daha sonraki kısmı göstermedi.

Sonraki kısımda Fuad Sinyora, bazı şeylere vurgu yaptı, sonra birkaç ayet okudu ve ağladı, sonra Arap liderler ayağa kalkıp alkışladı, toplantı böyle bitti.

Ama yapılan vurgu, bana birinci planda Araplık gibi geldi. Halbuki aradaki tesanüd noktası, milliyetçilik değil, birinci planda, ilk olarak ıslam olsa, böyle bir havayı teneffüs ediyor olsak, ısrail asla böyle bir şeye cesaret edemezdi. Bir söz vardır, bütün ıslam alemi, bir kova su dökse, ısrail'i selalır gider.

Malesef onların benliklerinde Arap milliyetçiliğini daha kavî görüyorum, bundan başka bir de şii-sünni meselesi var. Lübnan'da hrıstiyan Arapların sayısı da az değil, bunları da dayanışmaya dahil edeceklerse, insaniyet noktasında etmeleri lazım, çünkü başlarında ısrail diye bir bela var. Ama Araplığı nokta-i istinad ederlerse hata ederler.


Alemi ıslam'ı 2 şeyle böldüler, parça parça ettiler, 3.sü ile öldürmeye çalışıyorlar

1- Mezhep
2- Arap-Arap olmayan
3- Gaflet, fuhşiyat, lehviyat ve dalaletin her türlüsü

Biz ne zaman bunlardan döneriz, bu musibetlerden de kurtuluruz inşa'Allah,

Yüce Allah c.c. Kur'an'da buyuyor ki, vectenibu fitneten la tusibuzzalimune minküm haassaten,

öyle bir fitneden korkun, çekinin ki, isabet ettiği zaman içinizden sadece zalimlere denk gelmez,

Bu 3 hatanın ızdırabını, masumlar, çoluk çocuk, kadın, aciz, zayıf, hastalar çekiyor.

Dua ediyoruz ki, bu musibet aklımızı başımıza getirsin, bu hatalardan kurtulalım, bu hataları yapanlar hatasından dönsün, ta ki bu musibet üzerimizden kaldırılsın.

Biz koca 1.5 milyarlık alem-i ıslam olarak bekliyoruz ki, 1.5 milyonluk ısrail'e BM dur desin.

BM nin kendine hayrı yok, ısrail birsürü BM görevlisini de kasten bombardımanda öldürdü, BM kınayamadı bile.

BM den bekleyecek kadar acizleşdiysek, demek ki musibete de müstehak olmuşuz.

Herkes birileri birşey yapsın diye birbirine bakıyor.

Allah'dan dileğim o ki, bu acılar, bu olaylar, yerini ittihad-ı ıslam'a bıraksın, müslümanlar uyansın, o şeytanların başlarını ezelim, kurtulalım....

Abi haklısınız ellerinize sağlık.Ancak benim merak ettiğim bir durum var.şimdi bu kardeş Filistin'in durumundan Allah(cc) haberdar, benim duama ihtiyacı mı var diyorsa bu kardeş acaba kendisi için dua ediyor mu veya sevdikleri için, ediyorsa peki şunu düşünmüyor mu Rabbim onun da durumundan haberdar peki onun kendisi için ettiği dualara Allahü Teala'nın ihtiyacı mı var?!!

Neden namaz kılıyoruz, Allah'ın namazımıza ihtiyacı mı var?

Hayır, nasıl yemek içmek gibi gıdalara ihtiyacımız var, namazda da vücudumuzun çok hassalarının hissesi var, gıdası var.

Namazı belli vakitlerde kılınca, sürekli Allah'ı hatırlama/zikretme imkanı buluyoruz ve içimizdeki Allah korkusu taze kalıyor.

essalatu yenha anilmünker (ani'l-fahşa i ve'lmünker veya ani'l-fahşa! olabilir ayetin Arapçası tam hatırlamıyorum) , namaz kötülükten alıkoyar ayetinden muhakkak haberiniz vardır.

ışte dua edince, o kardeşlerimize kayıtsız kalmış olmuyoruz, kavlî dua (sözlü dua) en küçük dairede de olsa, onlara yardımdır, onlarla bağ kurmaktır.

Fiili dua da gerek elbet, cihad veya dişimizi gösterip onları korkutacak başka aktiviteler gibi...

Müslümanları kırıp geçiren, önüne geçeni sel gibi alıp götüren zalim Moğol hükümdarına karşı savaşa giden, adını hatırlayamadığım eski müslüman türk hükümdarına demişler, sen kazanabilecek misin ki sefere çıkıyorsun,

O da cevaben demiş ki, benim görevim cihad etmek, neticeyi Allah verir.

Kabul olacaksa dua edeyim, kazanacaksam cihad edeyim gibi anlayış olmuyor yani....

Hem o hükümdar, müteaddit defa, Cengiz'in ordularını mağlup etmiş...

Kaldı ki dua, aynen kabul olacak diye bir şart yok, Allah, ud'unî estecibleküm, dua edin icabet edeyim, cevap vereyim demiş, dua edin aynen kabul edeyim dememiş,

Alıntı

ınsanlar neden dua eder?

Bir insan duasız yaşayabilir mi acaba..Ellerini açmak ve Rabbine yakarmak..Acziyetini göstermek..Gözyaşları dökmek..Pişmanlık duymak.. Allah'ım ben cahilim, ben zayıfım, ben güçsüzüm.. demek.Derdini paylaşmak,O'nunla hasbihal etmek..ıç huzurunu yakaladığın nadir anlardan biri..O'na yakınsın ve O'nunla konuşuyorsun..Senin yegane dostun..Fatiha'daki şu kısmı geçirirsin içinden.."ıyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn" ılâhî! Yalnız Sana ibadet ve kulluk ederiz, ancak Sen'den yardım isteriz.Senden yardım diliyorum Rabbim,Senden yardım diliyorum..Kapısına gideceğim başka kimse yok, yardım dileyeceğim başka kimse yok, bir tek Sen varsın..Sen de beni kapından geri çevirirsen benim gidecek bir tek yerim kalmaz demek..
Dua hayat, hayat dua..Dua etmiyorsa insan O'nunla hasbihal etme fırsatını,O'nunla dertleşme fırsatını kaçırmış demektir..Kolaya kaçmak demektir,Rabbim ben sana dua etmiyorum sen nasıl olsa benim halimi anlarsın demektir..Buna nasıl cüret edebiliriz ki..Biliyoruz ki biz istedikten sonra verecek Rabbimiz,isteme fırsatını niye kaçırıyoruz ki o halde biz..

Alıntı

duâ bir ubûdiyettir; ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi duâ ve ibâdetin vakitleridir; o maksadlar, gâyeleri değil. Meselâ, yağmur namazı ve duâsı bir ibâdettir. Yağmursuzluk, o ibâdetin vaktidir; yoksa, o ibâdet ve o duâ, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa, o duâ, o ibâdet hâlis olmadığından, kabule lâyık olmaz.

Nasıl ki, güneşin gurûbu, akşam namazının vaktidir; hem güneşin ve ayın tutulmaları, küsûf ve husûf namazları denilen iki ibâdet-i mahsusanın vakitleridir. Yani, gece ve gündüzün nurânî âyetlerinin nikaplanmasıyla bir azamet-i ılâhiyeyi ilâna medâr olduğundan, Cenâb-ı Hak, ibâdını, o vakitte bir nevi ibâdete dâvet eder. Yoksa, o namaz, açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesâbiyle muayyen olan ay ve güneşin husûf ve küsûflarının inkişafları için değildir. Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bâzı duâların evkât-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; duâ ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticâ eder. Eğer duâ çok edildiği halde, beliyyeler def’ olunmazsa, denilmeyecek ki, "Duâ kabul olmadı." Belki denilecek ki, "Duânın vakti, kazâ olmadı." Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle, belâyı ref’ etse, nurun alâ nur, o vakit duâ vakti biter, kazâ olur.

Demek duâ, bir sırr-ı ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhâr edip, duâ ile Ona ilticâ etmeli; Rubûbiyetine karışmamalı. Tedbîri Ona bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini ittiham etmemeli

bu düstürlar sanırım sorunuzu yanıtlar...

Bilgilerimi yinelememize vesile oldugunuz için sağolun

’Günah bir istek ve yakınlarla ilgili kesme istediği dışındaki dualar için Yüce Allah dua edene şu üç şeyden birini verir:

1- Ya istediğin yerine getirir.

2- Yahut onun istediğini ahireti için saklar.

3- Yahut da duasının dengi olan bir kötülüğü ondan giderir.

‘’Dua, rahmet kapılarının anahtarı, müminin silahı, dinin direğidir.’’

‘’Dua, ibadettir, ibadetin özüdür’’