Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

26.07.2006, 14:48

nasıl inkar ediyorlar.

Nasıl ınkar Ediyorlar?
Prof. Dr. Alaaddin Başar


Adem-i Kabul
“ıman hakikatlarına karşı lakayt kalmak. Gerçekleri, fikir yormaksızın inkâr etmek.”

Kabul-ü Adem

“Gerçek olmayan bir fikri kabul etmek. Hakikatin zıddına inanmak ve bunu dava etmek”



Bazılarını görürsünüz, ne insan oldukları hatırlarına gelir, ne bu kâinatta misafir oldukları. Ne semayı düşünmeye değer bulurlar, ne arzı ve içindekileri. Bu adamlar, düşünmeden yaşamayı, kendilerini ve kâinatı unutmayı, günlerini gün edip başka herşeyi gereksiz bulmayı hayatlarının değişmez prensibi kabul etmişlerdir. Bu nefsanî hayat düzeni, bu adamların iman hakikatları üzerinde düşünmelerine, kafa yormalarına engel olur ve hidayetlerine perde çeker. ışte bu kesimin inancı adem-i kabul olarak isimlendiriliyor. Adem-i kabul yani kabulsüzlük. Bu inkâr kolaydır ve çoğunlukla da inkârcılar bu yolda giderler.

Bir başka grup da var ki, onlar, iman hakikatlarını kabul etmemekle kalmaz, inkâr eder, onlara karşı çıkarlar; aksini ispat etmeye zorlanır ve insanları kendi batıl çizgilerine çekmek için gayret gösterirler. ışte ıslâm’ın azılı düşmanları bu gruptaki insanlardır. Bunların itikat dünyaları ise, kabul-ü adem ile ifade edilir; yani yanlış bir yolu kabul etme, bâtılı dava etme, inançsızlığa inanma. Bu yolda gidenlerde düşünmemek değil, hatalı düşünmek ve kalbe sapık bir inancı yerleştirmek söz konusu. Nur Külliyatında bu kısım için, “bir hükümdür, bir itikaddır, bir iltizamdır” buyrulur.

“Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.” Mektûbat

Adem-i kabulde, bir hakikatı ispat eden hiçbir delili bilmemek, onlarla ilgilenmemek söz konusu. Bu bilgisizlik o adamın inançsız kalmasına yetiyor. Kabul-ü ademde ise o hakikatın yokluğuna delil getirilmesi gerekiyor. Birinci adam şek içinde, şüphe içinde yaşıyor, ama iman şüpheyi kabul etmediği için bu adam da küfür dairesinde kalıyor. ıkinci adam ise doğrudan doğruya inkâr yoluna girmiş bulunuyor.

Ben bunları yazarken Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “kâinat mescid-i kebirinde Kur’an kâinatı okuyor” sözü hatırıma geldi. Münakaşalar bu mescidin yapılışı ve cemaatin yaratılışı üzerinde cereyan ediyordu.

Hayalen ıstanbul’a gittim ve Süleymaniye camisine vardım. Bahçe duvarının önünde bir çocuk, yoldan gelip geçenlere ve camiden çıkan cemaata simit satmak için çaba gösteriyor, kendine göre bir makam tutturmuş, insanları simite davet ediyordu. Bu çocuk Süleymaniye’den de habersizdi, onu yapan Sinan’dan da. Ruh dünyası simitler ve kazanacağı paralarla doluydu. O, bu haliyle ‘adem-i kabul’cüleri andırıyordu. Onun yanına iki satıcı daha getirdim. Bunlardan birisi caminin kendi kendine ve taşların evrim geçirmesiyle ortaya çıktığını savunuyor, diğeri ise o muhteşem mabedi başkasının yaptığını iddia ediyor ve cami hakkında çok yanlış şeyler söylüyordu. Bunların hali ise kabul-ü adem gibiydi.

Simitçileri hayalen camiye soktum. Duvarları genişlettikçe genişlettim. Kubbeyi yükselttikçe yükselttim, içindeki insanları artırdıkça artırdım. Baktım ki, o cami, ıstanbul’a dönüşmüş ve kubbesi sema olmuş. Sonra bu gök kubbenin altında yaşayan ve âhirete yolcu olan kullara baktım. Bir kısmı neci olduğunu bilmiyor, kimin mahlûku, kimin misafiri olduğundan habersiz yaşıyorlardı. Bunlar, nefislerini bilmedikleri gibi Rab’lerini de bilmiyorlardı.

“O kimseler gibi olmayınız ki, onlar Allah’ı unuttular, Allah da onlara nefislerini unutturdu” âyetinde haber verilen bu bedbaht güruh adem-i kabul yolunu tutmuşlardı.

Bir diğer kısım ise, ya tesadüfen insan olduklarını kabullenmişler, ya kendilerini tabiatın yaptığına inanmışlar, yahut taşları mimar kabul eden adamlar gibi kendilerini maddeye isnat etmişlerdi. Bunlar, kabul-ü adem sınıfına giriyorlardı. Yanlış itikatlarını savunuyor, başkalarına da empoze etmeye çalışıyorlardı.

Nur Külliyatında bu iki grubun ruh portreleri şöyle çiziliyordu:

“Eğer imana karşı mübareze eden ehl-i küfür, gayet müşkilât ile menfî itikadlarını kabul-ü adem ve tasdik-i adem suretinde isbat ve kabul etmeğe çalışsalar; o küfür, bir cihette yanlış bir ilim ve hata bir hüküm sayılabilir. Yoksa, irtikâbı çok kolay olan yalnız adem-i kabul ve inkâr ve adem-i tasdik ise cehl-i mutlaktır, hükümsüzlüktür.” şualar

Zerre kadar hayrın ve şerrin neticesiz kalmayacağı o ebed yurdunda, bu gruplardan herbirinin farklı azaplar göreceğinde şüphe yok.

Mü’mine düşen vazife, inkâr yolunu tutan bu sapık kullara hakkı, gerçeği ve güzeli tebliğ etmektir. ımansızlığı dava edinenlerle fazla vakit kaybetmeden, şüphe içinde kıvranan yahut iman hakikatlerini hiç düşünmeden yaşayan gâfillere daha fazla mesai vermek, sanırım, yerinde olur. Ama, bir zamanlar bâtılı savunan birinin hakkı bulduktan sonra, çok ileri seviyede bir dava adamı olduğu da gözden ırak tutulmamalı.

O halde, Allah’ın kulu olmada birleşen her iki grup insana da ulaşmanın ve el atmanın yollarını aramak gerek.

Elbetteki, belli bir plan dahilinde ve boş yere vakit öldürmekten de hassasiyetle kaçınarak.

2

26.07.2006, 16:57

ALLAH razı olsun inşALLAH.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

3

26.07.2006, 17:19

Nasıl inkar edilir ki!!!

Ağaçlar bile zikrediyor Subhanallah!! , Elhamdülillah!!, Allahuekber!! diyorlar...

Kuşlar,böcekler,tüm mahlukat zikrediyor Subhanallah!! , Elhamdülillah!!, Allahuekber!! diyorlar...

Bizim gibi acizlerde inkarcılarda ne haldeyiz!!! yahu bir bak şu kainata öyle bir gözle bakki!! çıkar şu mana-i ismi gözlüğünü tak gözlerine mana-i harfi gözlüğünü hakikatleri gör!!!!!

Bize hizmetçi olan; kuşlar,ağaçlar,böcekler zikrediyor Allahı!! Allah var diyorlar!! Ne olur görelim artk hakikatleri inşallah :cry:

selametle...

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

4

27.07.2006, 10:29

lise yıllarımda dinsiz bir profun yazdığı kitabı okumustum. opkadar güzel cenabı hakkın varlığını ispat etmiş ki hayran kaldım. tamam bu adam müslüman derken birde baktım ki darvin teorisinden bahsetmeye basladı ve sonunda bu teorinin olmaSI MÜMKÜN DEğıL AMA BÖYLE BıR TEOREı OLMALI demekte. yani allah yarattı diyemiyor kendiliğinden olamnayacağuınıda kabulediyor ama allah yarattı yerine tabiat deyip çıkıvermiş. aslında inkarında sadece allah demiyor tabiat deyip çıkıveriyor.




ışte, hakaik-i imaniye o saraydır. Herbir delil, bir anahtardır; ispat ediyor, kapıyı açıyor. Birtek kapının kapalı kalmasıyla o hakaik-i imaniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilemez. şeytan ise, bazı esbaba binaen, ya gaflet veya cehalet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir; ispat edici bütün delilleri nazardan iskat ediyor. "ışte bu saraya girilmez. Belki saray değildir, içinde birşey yoktur" der, kandırırLemalar ---On Üçüncü Lem´a

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir