Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

10.06.2006, 19:54

Sırat Köprüsü

Uzun zamandır Sırat Köprüsü hakkında çeşitli,hayal gibi düşünceler zihnime gelip-kaçıp duruyordu.Bir türlü avlayıp,karışık fikirlerimi bir araya getiremiyordum.Fehm eder gibi
oluyordum ama; ifham edemiyordum.Yeni Asya’da,bu konuda, güzel bir yazı okuyunca neden yazmayı denemiyorum, diye düşündüm.Yazı sayesinde, aklımdakiler biraz daha belirginleşmesini murad ediyorum.Deneme şeklindeki bu yazımda pek çok hata olabilir.Ya kalemimin eksikliğine veyahut fikirlerimin darlığına verin.Doğruları Kur’an’ın bu asırdaki en güzel tercümanı Risalerin malıdır.Zira onlardan alınmıştır.
Sırat köprüsü, Cehennemin karanlık ve dev alevleri üzerinde kurulmuş, dehşetli, kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprüdür. Çok hassas bir ayar içindedir.Buraya kadar herkesin yaptığı ve kabul ettiği tanımdır.

Hem denmiş;Meselâ mahşerdeki terazi elbette bakkal terazisi şeklinde olmayacak. Kaldı ki dünyada bile şekil itibariyle biri diğerine benzemeyen çok farklı biçimlerde teraziler söz konusu. Hatta aynı bakkal dükkânında, o eski bildiğimiz klasik teraziden tutun, farklı boy ve ebatlarda ve farklı ölçeklerle çok sayıda elektronik terazi örnekleri de görmek mümkün. Öyleyse mahşerde sevap ve günahımızı tartan bir teraziden söz edildiğinde, çok hassas ölçüleriyle sonsuz duyarlıklı bir tartı âletinin bulunduğunu anlarız, gerçek şeklini görmeyi âhirete bırakırız.

Ben de gerçek şeklini anlamayı ahirete bırakılması gerektiğine kaniyim.Ancak Sırat Köprüsü
gibi çok önemli bir meselenin –bence- Kur’an Hadis ve Risalelerde daha belirgin bir resmi vardır.ışte ben bunu avlamaya çalışıyorum.

Nasıl Allah’ın esmasının manası müteşabihtir, yani; gerçek manasını bizim idrak etmemiz imkansızdır. Yalnız manaları teşbihlerle veyahut dar tanımlarla akla yaklaştırabiliriz. Mesela Adl ismindeki gerçek manayı hiç bir zaman bilemeyiz. Sadece ;na kadar iyi olursa olsun eksik bir kaç tanımla anlayabiliriz.Hukuk,matematik,nizam, ölçü ,temizlik gibi.Yada Rahman ismini tanımlarken merhamet,şefkat,bağışlayıcılık gibi kelimeleri kullanırız.Oysa bunlar kalp inceliğinden tevellüd eden bir kusurdur. Bu kusurlu ifadeleri biz Rahman isminin manasını aklımıza yaklaştırmak maksadıyla kullanırız.Yoksa gerçek mana budur, diye hiç bir zaman anlamayız.ışte Sırat Köprüsünü de ben bu şekilde düşünüyorum.şeklini dünyadaki bazı teşbihlerle çizmeye çalışıyorum.

Yazıda şu söylenmiş,“Mahşerde sevap ve günahımızı tartan bir teraziden söz edildiğinde, çok hassas ölçüleriyle sonsuz duyarlıklı bir tartı âletinin bulunduğunu anlarız,”

Herşeyden önce incelik,ölçüde duyarlılık; Adl isminin bir tecellisi olduğunu gösterir. Yani Sırat Köprüsü Allah’ın Adaletinin gösteriliş ve geçiş yeridir.
...
Karanlığın, aydınlıkla ölçeriz. Karanlık aydınlıktan ince bir çizgi ile ayrılır.Karanlığın kesafeti ışığın şiddeti ile ölçülür.Kötü iyilikle ayırt edilebilir.Mesela, bir toplumda ne kadar çok çeşit kötülük varsa ve ne kadar çoklukta ise ve niteliği nasıl olduğu ,karşısına iyilik konulunca anlaşılır. Eski kavimler genelde kötülüğü bir iki çeşidine tutulmuştur. Buna karşılık karşısına dikilen iyilik, bu kötülüğü işlememekle ortaya çıkan durumun güzelliğini göstermiştir. Hem de aynı metodu uygulamıştır. Mesela; bir sapkınlığın kaynağı tıpsa, karşısında duran iyilikte kaynağını tıptan alır. Eğer sapkın olan topluluk terazide hile yapıyorsa karşısına terazide tam adil bir şahsı çıkarır. Eğer bir toplumda güven duyulan insan yoksa karşısına Emin ismine layık bir zat konulur. Böylece o iyiliğin değeri anlaşılır.ırşad kolaylaşır. Çünkü insanların önüne bir ölçü birimi konulmuştur.
Gerçekten gerek toplumsal bazda gerek kişisel anlamda bu zıtlıklar insan hayatını oluşturur.
Bu zıtlıklar genelde birbiri ile çok ince bir çizgiden ayrılmaya başlar insanın imanına ve kötülüğün şiddetine göre kalınlaşır,incelir.Ama; bu kalınlaşma beraberinde yeni bir inceliği getirir.
Mesela; cömertlik ile savurganlık. Tanım itibariyle ilk bakışta çok kalın bir ayırım vardır.Ancak iş fiile gelince insan bunu pek ayırt edemez. Bir savurgan insan arkadaşlarını eğlence yerlerine götürüp içki ısmarlar,sürekli sigara ikram eder. Üç beş liranın hesabını sevdiklerine asla yapmaz. Hep ısmarlıyandır. Çevresi eğlenceyi çok seven insanlardan ibaret olduğundan bir uyarıcıyada sahip değildir. Yaşadığı dünyanın dışından birisinin uyarısı kıskançlık, ne dediğini bilmeme olarak yorumlanır. Bu zat kendini cömert görmekte çevresi de böyle kabul etmektedir.Dini açıdan çok ince nazik bir çizgidedir. Ancak;kendisi bu inceliği farkedemediğinden veyahut cehlinden savurganlığına cömertlik adı takmıştır.Çok kalın bir çizgide yürüdüğünü zanneder. ışte sırat köprüsü ile karşılaştığında bu hatası, yani kalın çizgide yürüme zannı gerçekte kılıçtan keskin,kıldan ince o çizgiyi farkedememesine sebebiyet verir.Sırat köprüsünde sendelemeler yavaşlıklar da hep bu sebeptendir.Bunu simgeler.
Bu mesele pek çok örnekle incelenebilir. Cimrilik ile tutumluluk,keremet ile istidrac, ilham ile vesvese,hak ile batıl, küfür ile iman,kıskançlıkla imrenme, aşk ile nefret, aşk ile şefkat, yalan ile takiye, benim kalbim temiz, dilencilik ile fakirliğini bilme, isyan ile teslimiyet,vakurlukla gurur,hırs ile azim; daha yüzlerce binlerce örnek...

Burda ince ayırımı yapamamaya hep bilgisizlik sebebiyet verir. ışte ilk emrin “oku!” olmasının bir hikmetide burdadır. Çünkü insan okuyarak kendini geliştirir amel ederek bilgisini pekiştirir. Burda ihlas en büyük sırat köprüsüdür ve ihlas kelimelerin üstüne bina edilir.

Biraz bilgili biri başına gelen bir musibetin Allah’tan olduğunu bilir. Ama ,bu sırat köprüsü için yetmez. Zira musibetteki ameli ve ihlaslı duruşu onu kurtarır. Çünkü biri itirazalud der “Bu musibet Allah’tan ,peki benim suçum ne?” , bir diğeri “Bu musibet Allah’tan acaba ne suç işledim.”. ışte burda akıl sahipleri için çok kalın olmakla beraber amel eden açısından keskin bir köprü mevcuttur. Birisinde isyan birisinde, teslimiyet mevcuttur. Çok ince bir ayırımdır. Çoğu kişi bu tip kelimelerdeki ince ayırımı yapamayıp gümleyip gider. Bu keskin,ince ayırımları yapabilme şekline göre köprü incelir, kalınlaşır. Geçmek buna göre rahat ve zor olur.Yada hızlı ve yavaş olur.
“ Mü’minlerin kimi göz kırpacak kadar zaman içinde, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi ala-yörük cinsi bir at gibi, kimi deve gibi süratle geçerler. Nihayet nuru yalnız ayaklarının başparmağında olarak verilen kimse yüzü koyun yürüyerek elleri ve ayaklarıyla emekler ve bir kolunu çekse öteki kolu, bir ayağını çekse öteki ayağı takılır ve kurtuluncaya kadar ateş yanlarına çarpar durur. Kimi yürüyerek, kimi karnı üstünde sürünerek geçer de: Ya Rab! Beni neden bu kadar geç bıraktın? der. Cenâb-ı Rabbü’l-âlemin: Seni geç bırakan kendi amelindir! buyurur. “
ışte sırat Köprüsü için yapılan bu tariflerin bir mahiyetini yukarda anlatmaya çalıştım.
Evet! Sırat Köprüsünde bizi geç bırakan kendi amalimizdir.Bilgisizliketen okumamaktan neşet eden, amelimizdir. Yani; amelimizin hak veyahut batıl olmasını ayırt edebilme yeteneğimize göre geçişimiz şekillenir bazısı da hiç geçemez.
Vesselam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

2

10.06.2006, 20:26

Alıntı

ı'lem eyyühe'l-aziz! ınkılâplar neticesinde, her iki taraf arasında geniş geniş dereler husule geliyor. O dereler üstünde her iki âlemle münasebettar köprüler lâzımdır ki, her iki âlem arasında gidiş geliş olsun. Lâkin o köprülerin inkılâbat cinslerine göre şekilleri, mahiyetleri mütebayin, isimleri mütenevvi olur. Meselâ, uyku, âlem-i yakaza ile âlem-i misal arasında bir köprüdür. Berzah, dünyayla âhiret arasında ayrı bir köprüdür. Ve misal, âlem-i cismaniyle âlem-i ruhanî arasında bir köprüdür. Bahar, kışla yaz arasında ayrı bir nevi köprüdür. Kıyamette ise, inkılâp bir değildir. Pek çok ve büyük inkılâplar olacağından, köprüsü de pek garip, acip olması lâzım gelir.
Mesnev-i Nuriye (Trc:Abdulmecid Nursi)- şemmenin 3. Parçası(Onuncu Risale)


Bu parça sırat köprüsünün acayipliğine işaret ediyor.
********************

Bu da Abdülkadir Badıllı Tercemesinden

Alıntı

Ey kardeş bil ki! Bir hal, başka bir hale veya bir âlem, diğer
bir âleme değişmekle, iki taraf ortasında manevî bir dere açılır ki, bu taraftan o tarafa ve bu âlemden o âleme geçmek için, her iki âlem ile münasebettar bir köprünün o dere üstünde uzatılmış olması lâzımdır ki; bu âlemden o âleme geçmek için, bundan soyunup onunla telebbüs ederek, o köprüden geçilebilsin. Lâkin köprü, inkılabların cinslerine göre ve inkılab nev'inden ona münkalib olanın makamının uzaklığı nisbetinde çok muhtelif şekilleri ve ayrı ayrı mahiyetleri ve mütenevvi isimleri olabilir.

Meselâ uyku, âlem-i yakaza ile âlem-i misal arasında bir köprü olduğu gibi, âlem-i berzah dahi dünya ve âhiret arasında bir köprüdür. Ve keza âlem-i misal, âlem-i cismanî ile âlem-i ruhanî mabeyninde bir köprüdür. Hem bahar dahi kış ile yaz ortasında bir köprüdür.
Amma haşirde, köprü bir değildir, belki onda çok azîm ve pek büyük inkılablar mündemiç olduğundan; elbette cisri (köprüsü) dahi, en acib ve çok eğri büğrü ve gayet garib bir şey olması lazımdır.
Mesnev-i Nuriye (Trc:Abdülkadir Badıllı)- şemmenin 3. Parçası(Onuncu Risale)-shf:514

3

10.06.2006, 20:31

Tabiki Badıllı Abi bu konuda ki tanımı benden daha isabetli ve daha doğrudur. Ancak ben sadece Sırat Köprüsüsün kılıçtan keskin ve kıldan ince olma meselesini ameli açıdan inceledim.
ılgin ve eklentin için teşekkür ederim.
Dua ile
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

4

12.06.2006, 08:49

haşir risalesinde varki beni ehli cehennemin dişlerinin dağ kadar olması cinayetinin büyüklüğüne bir ölçüdür.

kul ne büyük günah işlemişse Allahda onun dişini dağ kadar yapıyor.

bunu anladıksa eğer;

şimdi sıratın kıl kadar olmasıda kulun ameline göredir.
4.sözde bazı ehli takvanın 1000 senelik youlu bir günde .bazıların ise 50 bin senelik yolu bir günde geçtiği anlatılır.
ve takva kuvvetine ve ameline göre değişir deniliyor.

demek takva güçlü olanlara sırat köprüsü geniş görülür.
biraz daha güçlü olana daha geniş.ve takva kuvvetinin büyüklüğü nisbetinde genişlenir.

amma günahın takvadan çok olmasında ise hadisde varki saçtan ince üzeri dikenli olarak görülür.

demekki takvada ve ihlasda çok çalışmamaız lazımki rahat geçelim.

4.sözde namazın kıymeti anlatılır.
soruyorum namaz kılmayanlar sırattan nasıl geçeçekler.altında cehennem var.nasıl geçecekler.

imandan sonra namaz sorulur.buyuruyor efendimiz a.s.m .namazı tamasa diğer amellerine geçilir.diyor.yoksa geçilmez diyor.

demekki amellerin neyse Allah sana öyle muamele edecek.çünkü Allah adildir.
kimseye zulmetmez.ne kazandıysan sana onu verir.


selam.cevatcığım.

5

12.06.2006, 11:15

Peygamber Efendimiz Sahabelere buyurmuş;”Siz öyle bir zamanda geldiniz ki ıslam’ın yüz emrinden doksandokuzunu yapıp birini terk etseniz kurtuluşa eremezsiiniz –yada eremiyebilirsiniz.Ama; öyle bir zaman gelecek ki biri ıslam’ın yüzde birini yapıp doksandokuzunu terketse kurtuluşa erer-yada erebilir.”

Geçen gün bu Hadisin Sırat Köprüsüne işaretini düşünüyordum. Tevafuk Risale okumamda kaldığım yer 27. Söz’ün Zeyli Sahabeler bahsiydi.Bazı işaretler gördümşöyle yazıyordu;
“Sahabeler ekseriyet-i mutlaka itibâriyle kemâlât-ı insaniyenin en âlâ derecesindedirler. Çünkü, o zamanda, o inkılâb-ı azîm-i ıslâmîde hayır ve hak bütün güzelliğiyle, şer ve bâtıl bütün çirkinliğiyle görülmüş ve maddeten hissedilmiş. şer ve hayır ortasında öyle bir ayrılık ve kizb ve sıdk mâbeyninde öyle bir mesafe açılmıştı ki, küfür ve ımân kadar, belki Cehennem ve Cennet kadar beynleri uzaklaştı…
Halbuki, o zamandan sonra, git gide ve gele gele sıdk ve kizb ortasındaki mesafe azala azala, omuz omuza geldi; bir dükkânda ikisi beraber satılmaya başladığı gibi, ahlâk-ı içtimâiye bozuldu. Propaganda-i siyâset, yalana fazla revaç verdi.”
Tam metni okumak isterseniz , diye linkinin yazdım
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=441&a=&t=2&b=2&k=&s=10&l=2&p=10

Evet,Sahabe Sırat Köprüsü gibi olan ince manaları çok iyi ayırt etmiş.ınce ve keskin olan bu yol onlar için kalınlaşmıştır.Artık berk gibi Sırat Köprüsünü geçebilirler.Sendelemeleri takılmaları söz konusu değildir.Çünkü; yol,belirgin,düz ve geniştir.Tabiki böyle ayırımı tam yapabilen zatların, ıslam’ın hiç bir emrinde ve şartında terk söz konusu olamaz.
Ama;bu zamanın insanları için durum böyle değldir. Manalar birbirine karışmış,zıtlıklar içiçe girmiş; “Aynı Dükkanda satılır” tabirine uygun hale gelmiştir. Sırat Köprüsü o kadar incelmiştir ki yürümek zorlaşmıştır. Eğrilmiş,büğrülmüş,belirsizleşmiştir.Bazı alimler dahi zıdlıkları ayıt edemez hale gelmiştir. Bu yüzden sanki denmiştir ki “Haklısınız,en azından yüzde birini yap,belki kurtuluşa erersin.Allah,Adil hem merhametlidir.

Zaten Peygamber Efendimizin bu Hadisindeki murad;Sahabeyi korkutmaktan ziyade, ahir zamanda fitnelere giriftar olmuş, Ehl-i ıman’a teselli vermektir.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

6

12.06.2006, 11:18

ılk yazıma bir ilavedir.
Akıl ile his en keskin,en önemli Sırat Köprüsüdür.
ınsan çok kez hisleriyle hareket eder,hissiyatı ile karar verir.Hatası da bunu akletme ve mantık zannetmektir.Düşünerek yaptığına kanidir.
Bu yüzden Kur’an kesretle “Akletmez misiniz?”, “Akledin”,”Düşünmez misiniz?” ,diye buyurmuştur.Çünkü;Allah Sırat Köprüsünü oluşturan ince meselelerde Akıl ile ölçü birimi geliştirmemizi ister.Hatta his ve akıl ile arasındaki ince ve keskin çizgiyi akılla ayıt etmemizi emreder. Mesela; adamın öz evladı bir araba altında kalır.Karşı tarafın hiç bir suçu olmamasına rağmen, şahitlere rağmen adaletsizce davranır. Buda hissiyatın akılı mağlup etmesine bir örnektir.Daha çok örnek verilebilir...(Bu şahit olduğum bir örnekti. Bana “Sen gördün.Suçlu kim,dendi. Bende “Ben hakim-i adil değilim.Ancak şahit-i adilim, diyerek sadece gördüklerimi anlattım.ınşaallah Sırat Köprüsünü geçmişimdir.Neyse.)
Akıl olaylar ve meseleler arasında bağ kurma ve ayırt edebilme yeteneğidir.Aklın kendisi dahi bir Sırat Köprüsüdür.Zira;Allah akletmemizi isterken bir taraftan aklımıza güvenmememizide ister. Nice akıllılar bu yüzden gümleyip gitmiştir.Çünkü;aklına güvenen cehlini bilmez.Fazla güven onu tembel etmiştir.Belkide hiç okumaz.Ameli az olduğu gibi ihlasıda zayıftır. ınsan bir şey öğrendikçe bilmedikleri artar. Zaten;bu da tevazunun en has tanımıdır. Bildikleriyle yetinen aklına güvenmiş bir cahildir.Fakat;bilmediğini bilmeyen bir cahildir.
Okumayınca bilgiler hep yarım ve yüzeysel kalır. Kulaktan dolmadır. ınsan bu kıt kaynakları aklınla yoğurur türlü kombinasyonlarla geliştirir. Doğrulara az olmasına rağmen çoğu yanlıştır. Hisleri çok kez işe karışır.Bilgi yüzeysel kalınca amel sakat olur.Bilgi ve ameli sakat olanın ihlasıda noksandır.Bu üç unsurun eksikliği Sırat Köprüsünü oluşturan meselelerin arasında ki bağın veya ayırımın iyi yapılmamasına sebep olur. :Hep yanılmaya mahkumdur. Sırat Köprüsü de çok incedir.
Vesselam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir