Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

fatetti

Acemi

  • Konuyu başlatan "fatetti"

Mesajlar: 5

Konum: Almanya

Meslek: muhendis

  • Özel mesaj gönder

1

02.12.2005, 15:15

mezhebler hakkında

merhaba nurlu guzel insanlar,
mezheblerle ilgili kafama takilan bi soruyu sormak istiyorum
risalerde konu geciyor da olabilir ama ben daha baslangic asamasinda
oldugumdan henuz konuya rastlamadim.
(Safii mezhebinde elimiz kanayica abdestimiz oluyor
Hanefi mezhebindeyse abdestimiz bozulur dolayisiyla namazimiz olmaz.
Namaz cok cok onemli dinin diregi müminin miraci
Mezhebler boyle yorumlamislar ama sanki ortada bir celiski var gibi gorunuyor.
Insanin aklina hemen bazi seyler geliyor:
Peygamber Efendimiz abdestin bozulacagi (ki oneminden hic suphe yok)
durumlari soylerdi.Kaldi ki durum o zamanin sartlarina gore hic de ceterfeil bir konu degil.))
Bu konuda beni aydinlatacak guzel aydinlik bilgisi olan varsa ve benimle paylasirsa :D

Hepinize selamlar :D :D :D

2

03.12.2005, 07:59

Kardeşim, ben abdestte şafîye göre amel ediyorum, kanamayla abdestim bozulmuyor, bu benim için büyük rahmet. Çünkü çok sık vücudumda kanamaya veya cerahate sebep olacak şeylerle karşılaşıyorum. Hem de biraz evhamlı bir insanım, eğer şafiye göre amel etmiyor olaydım, bu benim için çok zorlayıcı olurdu, belki hanefiye göre, özürlü durum abdesti uygulardım ama bu şafîdeki uygulama gibi rahat olmazdı.

Ama hac farizasında, tavaf yaparken, şafîler de, Hanefîye göre amel ediyor. Çünkü tavaf sırasında, illa ki, bir kadına istem dışı değersin, elin çarpar, bir şey olur, ne oldu? Abdestin bozuldu... Bir abi anlatıyordu, mübareğin biri şafîyi çok övüyormuş, onunla amel ediyormuş, sanki hanefî lüzumsuz gibi, o kişi hacca gitmiş gelmiş, abi ona sormuş, "Tavaf sırasında n'aptın?" , adam mahcub bir şekilde hanefîye göre amel etmek mecburiyetinde kaldığını anlatmış. Bu sadece bir örnek, örnekler çoğaltılabilir, bu konuda iki farklı içtihad çıkacak şekilde konunun havada kalması, daha bizim için rahmet olmuş. Ya Hz.Peygamber a.s.m "Kanamayla bozuluyor." diyeydi benim halim ne olurdu? ve hakeza... Hz.Peygamber a.s.m. susmayı tercih etmişse, elbette çok hikmetleri vardır.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

3

03.12.2005, 10:41

mezheplerle ilgili Risale-i Nurda çok güzel bir bölüm zaten bu meseleyi halletmiş.

bizler iman mesleğinde fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz. ama bu sadece nurların düsturlarının hayata geçirilmesi noktasındadır. muhkemat dışında nazari meselelerde cahiliz. cahil ise alime tabi olur, taklid eder. buradaki cahil kelimesi fıkıhdaki cahildir. yani yapacağı ameli noktasında menba-ı risaletten doğrudan hüküm çıkarmıyor demekdir. ahmed ibn-i hanbel gibi 1 milyon hadisi ravileri ile beraber ezbere bilemediğimizden abdest alırken 10 000 - 20 000 hadisi düşünüp ona göre hareket edemeyiz. yaptığımız sadece "hanefiyim" deyip, imam-ı azamın ebu yusuf kolu gereğince ilm-i halde yazanı taklid etmekdir.

sahabeler hangi ayeti ezberlemiş ise onu hayatlarına tatbik etmişlerdi. kiminin ömrü buna yetmeyip erken vefat etmiştir. çoğu hafız değildir. çünkü bir sahabe yaşayan kuran demekdir. kurandan ne biliyorsa onu yaşıyordur. adım adım kuranda ilerlemişlerdir. onların mezhebinden o yüzden bahsedilmez. mezheblere sonraki asırlar muhtaç olmuşdur. bizim seçeneğimiz ya budur... böylesi bir medya, siyaset, felsefe hastalıklarına bulaşmış ahirzamanda bu mümkün değildir. yada alimleri taklid etmekdir. hadisce her asır başında geleceği müjdelenen, harfiyyen istikameti yaşayan dinin yüksek alimlerinin peşinden gitmekdir.

kısacası bizler hadisleri ezbere bilip Kuranı hayatımızda ayet ayet yaşamadığımız için alim değiliz. alime tabi oluruz. vesveseden kurtuluruz. zaten mezhepler bunun için varlar... Risale-i nur bunu çok daha güzel ifade ettiğini söylemiştim :

Yirmi Yedinci Söz

Hâtime

ASIRLARA GÖRE şeriatler değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatler, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü'l-Enbiyadan sonra, şeriat-i kübrâsı her asırda her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlere ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç kalmıştır.

Evet, nasıl ki mevsimlerin değişmesiyle elbiseler değişir, mizaçlara göre ilâçlar tebeddül eder. Öyle de, asırlara göre şeriatler değişir; milletlerin istidadına göre ahkâm tahavvül eder. Çünkü, ahkâm-ı şer'iyenin teferruat kısmı, ahvâli beşeriyeye bakar, ona göre gelir, ilâç olur.

Enbiya-yı sâlife zamanında tabakat-ı beşeriye birbirinden çok uzak ve seciyeleri hem bir derece kaba, hem şiddetli ve efkârca iptidaî ve bedeviyete yakın olduğundan, o zamandaki şeriatler, onların haline muvafık bir tarzda ayrı ayrı gelmiştir. Hattâ bir kıt'ada, bir asırda ayrı ayrı peygamberler ve şeriatler bulunurmuş. Sonra, Âhirzaman Peygamberinin gelmesiyle, insanlar güya iptidaî derecesinden idadiye derecesine terakki ettiğinden, çok inkılâbat ve ihtilâtatla akvâm-ı beşeriye birtek ders alacak, birtek muallimi dinleyecek, birtek şeriatle amel edecek vaziyete geldiğinden, ayrı ayrı şeriate ihtiyaç kalmamıştır, ayrı ayrı muallime de lüzum görülmemiştir. Fakat tamamen bir seviyeye gelmediğinden ve bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyede gitmediğinden, mezhepler taaddüt etmiştir. Eğer, beşerin ekseriyet-i mutlakası, bir mekteb-i âlinin talebesi gibi, bir tarz-ı hayat-ı içtimaiyeyi giyse, bir seviyeye girse, o vakit mezhepler tevhid edilebilir. Fakat bu hal-i âlem o hale müsaade etmediği gibi, mezâhib de bir olmaz.

Eğer desen: Hak bir olur. Nasıl böyle dört ve on iki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?

Elcevap: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır. şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır; tıbben vâciptir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mübahtır. ışte hak burada taaddüt etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki, "Su yalnız ilâçtır, yalnız vâciptir, başka hükmü yoktur"?

ışte bunun gibi, ahkâm-ı ılâhiye, mezheplere hikmet-i ılâhiyenin sevkiyle ittibâ edenlere göre değişir. Hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i ılâhiyenin tensibiyle ımam-ı şâfiîye ittibâ eden, ekseriyet itibarıyla Hanefîlere nisbeten köylülüğe ve bedevîliğe daha yakın olup, cemaati birtek vücut hükmüne getiren hayat-ı içtimaiyede nâkıs olduğundan, herbiri bizzat dergâh-ı Kàdıu'l-Hâcâtta kendi derdini söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında Fâtihayı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. ımam-ı Âzama ittibâ edenler, ekseriyet-i mutlaka itibarıyla, ıslâmî hükûmetlerin ekserîsi o mezhebi iltizam etmesiyle, medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan, bir cemaat bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum namına söyler; umum, kalben onu tasdik ve rapt-ı kalb edip, onun sözü umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî mezhebine göre imam arkasında Fâtiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.

Hem meselâ, madem şeriat, tabiatın tecavüzâtına sed çekmekle onu tâdil edip nefs-i emmâreyi terbiye eder. Elbette, ekser etbâı köylü ve nim-bedevî ve amelelikle meşgul olan şâfiî mezhebine göre, kadına temasla abdest bozulur, az bir necaset zarar verir. Ekseriyet itibarıyla hayat-ı içtimaiyeye giren, nim-medenî şeklini alan insanlar ittibâ ettikleri mezheb-i Hanefîye göre, mess-i nisvan abdesti bozmaz, bir dirhem kadar necasete fetvâ var.

ışte, bir amele ile bir efendiyi nazara alacağız. Amele, tarz-ı maişet itibarıyla, ecnebî kadınlarla ihtilâta, temasa ve bir ocak yanında oturmaya ve mülevves şeylerin içine karışmaya müptelâ olduğundan, san'at ve maişet itibarıyla tabiat ve nefs-i emmâresi meydanı boş bulup tecavüz edebilir. Onun için, şeriat onların hakkında o tecavüzâta sed çekmek için, "Abdest bozulur, temas etme. Namazını iptal eder, bulaşma" mânevî kulağında bir sadâ-yı semâvî çınlattırır. Amma o efendi, namuslu olmak şartıyla, âdât-ı içtimaiyesi itibarıyla, ahlâk-ı umumiye namına, ecnebî kadınlara temasa müptelâ değil; mülevves şeylerle, nezafet-i medeniye namına kendini o kadar bulaştırmaz. Onun için, şeriat, mezheb-i Hanefî namıyla ona şiddet ve azimet göstermemiş, ruhsat tarafını gösterip hafifleştirmiştir. "Elin dokunmuşsa abdestin bozulmaz; hicab edip kalabalık içinde suyla istinca etmemenin zararı yoktur; bir dirhem kadar fetvâ vardır" der, onu vesveseden kurtarır.

ışte, denizden iki katre, sana misal... Onlara kıyas et. Mizan-ı şa'rânî mizanıyla, şeriat mizanlarını bu suretle muvazene edebilirsen et.

fatetti

Acemi

  • Konuyu başlatan "fatetti"

Mesajlar: 5

Konum: Almanya

Meslek: muhendis

  • Özel mesaj gönder

4

05.12.2005, 10:01

:P :P :P :P :P
:D :D :D :D

seval86

Acemi

Mesajlar: 16

Konum: türkiye/elazığ

Meslek: öğrenci

Hobiler: spor;kitap okumak

  • Özel mesaj gönder

5

27.12.2005, 11:18

ben burda yeniyim ama bildiğim kadarıyla bildireyim.şanfi mezhebindeki maksat şafi bayırlık bir alanda yetişmiş oranın şartlarında ağaç çalı diken olduğu için kan aktığı zaman abdest bvozulmuyor nedenide her an kan akma ihtimali olmasıdır.şanfilerdede karşı cinse el veya başka şekilde değdinmi abdest bozuluyor.çünkü şanfilerde haremlik selamlık var.hanefi ise şehir hayatında yaşadığından dolayı kadın erkek rahat rahat çarşıda gezebiliyorlar ve el herhangi bir şekilde birbirine deye biliyor.ama hanefi meshebindede bir yere çarpıp kan akma ihtimali çok az o yüzden oda kan aktımı abdestin bozulduğunu söylüyor.yani bu benim bildiğim kadarıyla onların yaşam şekillerinden kaynaklanıyor.hatam olabilir şimdiden hakkınızı helal edin.bu söylediğim kulaktan dolma bir bilgidir.ama söyleyen kişi büyük bir alimdir.hanifi ile şanfininde hayatını okuduğunuzdada sanırım bunlara raslaya bilirsiniz.tekrardan hakkınızı helal edin.selamunaleykum

6

05.01.2006, 12:29

Selamun Aleykum Kardeslerim,

Benim sizden bir ricam olacak.. Bir kardesimiz bize mezhebin ne oldugunu sordu.
Arkadaslarimiz bunu izah etmeye calisti fakat soruyu soran kardesimiz pek tatmin olmadi.
O yuzden kardesimize birsey anlatmadan once ben biraz arastirmak istedim mezheplerin var olus sebebini, hikmetini vs. Olayi iyice kavrayabilme acisindan.
Fakat buldugum yazilari yeterli bulmadim (Risaleden orneklerler aldim fakat, onu kolay bir dille anlatabilirmiyim bilemiyorum cunki kendimde anlamada zorluk cekiyorum) Bu konu hakkinda bilgisi olan bir kardesimiz varsa bana kissaca bir ozet yazabilirmi.

Rabbim cumlenizden razi olsun,

Selamlar..

Sahika
Ben, Allah'ı hatırlamaktan utanırım. Çünkü, her hatırlama bir unutmadan sonradır.

7

05.01.2006, 13:26

Değerli kardeşler;
öncelikle güzel fikirlerinizden dolayı allah razı olsun.
Bu mezheb konusu oldukça önemli.

ama işin aslı çoğu kez es geçildiği için yanlış anlamlara neden oluyor.
o da şu:
Hiç bir mezheb imamı "ben mezhep kuracağım" diye yola çıkmamış.
Zira imamlar sadece Kuran ve Sünneti doğru anlayıp, doğru yorumlamaya ve onu da sosyal hayat içinde doğru tatbik etmeye çalışmışlar. ışte bu yönde yapılan çalışmalar cemiyet tarafından kabul ve destek görmüş. Sonra gelen insanlar da bu görüşleri belli bir çerçevede toplama noktasında, o imamın ismine istinaden, "hanefi mezhebi, şafii mezhebi " gibi isimler vermişler.
Bu nedenle mezheb Kuranı ve sünneti anlama, yorumlama ve tatbik etme mesleği olarak görülebilir. Zaten bütün mezheblerde temel konularda bir görüş ayrılığı yoktur. ıman, Namaz, Oruç, hac, zekat, haram ve hellaler vs gibi.
Yoruma tabi bazı konular da oldukça azdır.
Bu da ancak %10 kadardır.

saygılar

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir