Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

15.11.2005, 23:36

İnanca Tuzak Kuran Sorular

"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

2

16.11.2005, 01:27

Ateistlerin ıç Dünyası

Dinsiz, inançsız, kâinata hâkim bir kuvvete inanmayan, Allahsız hiçbir insan yoktur. "Ate"ler ve ateistler dahil. Bunlar, "Biz Tanrı tanımayız, ateistiz" derken, Tanrı yerine ikame ettiği başka bir şeye inanırlar. Meselâ "Materyalistim ben" diyor. Maddeye inanıyor. Maddenin ezelî ve ebedî olduğunu, kendi arasında birtakım kanunları bulunduğunu, tesadüflerin; bu kanunlar vasıtasıyla canlıları ve diğer varlıkları ortaya çıkardığını, ölünce yok olacağımızı iddia eden bir görüş bu. Ne oluyor? Bizim Allah inancımız yerine, maddeden ve tesadüften ibaret bir kâinat fikrini Tanrı gibi kabul ediyorlar. Yine Tanrı inancı var. Ama bizim anladığımız mânâda bir Allah değil bu, belki şunu demek istiyorlar: "Biz, sizin inandığınız Allah´a inanmıyoruz. Böyle bir şey yok. Bizim inandığımız başka şeydir." O zaman, Kur´ân´ın tavrını takınacaksınız: "Sizin inancınız size, bizim ki bize" diyeceksiniz, o kadar.

ınsanlar neden ate (Allah´ı tanımaz) olur meselesine gelince... Yaşa göre ortaya çıkabilen psikolojik gelişmeler vardır. Meselâ gençlerin zaman idraki ile, yaşlılarınki birbirinden farklıdır. Psikanalizden ayrılarak kendi ekolünü kuran Jung, bunu çok iyi işlemiştir. Hayatı bir güne benzetiyor Jung ve diyorki; sabahleyin önünüzde uzun bir gün vardır. Elinizde, yapacağınız işlere dair bir sürü proje mevcuttur. Fakat öğleden sonra olur, güneşin zeval vakti yaklaşmıştır. Olavak şeyler olmuş, yapılamayanların yapılmasına da vakit kalmamıştır. Ve başka imkân da yoktur. ınsanın içini bir karamsarlık kaplar. ınsan ömrü de böyle, diyor. Eğer güneşin tekrar doğacagına dair bir inanç, bir ümit olmazsa insanın içinde, bu akşamın kasvetini nasıl giderebiliriz?

Orta yaşların sonunda erkek intiharlarının çoğunun sebebi, bu dünya görüşündeki zeval korkusudur. Yâni öte âlem inancı, öldükten sonra tekrar dirileceği inancı olmasa, insanın 40 yaşından sonra, ömrünün son senelerinde zihin hıfzıssıhhasını -şimdi ruh sağlığı deniyor yanlış olarak- nasıl ayakta tutarız? diye soruyor. Bu inançların ben hijyen mantal (akıl hıfsızsıhhası) bakımından lüzumuna ve zaruretini kâniyim diyor, bir psikiyatr gözüyle.

Bazı insanlar, âni bir affektif, emotif şok neticesi, yâni teessür veya heyecanla alâkalı ve şok uyandırıcı bir hâdise neticesi, bakıyorsunuz dinsizken dindâr oluyor. Allah´sızken imâna geliyor. Aksi de vârid. ınançlarını kaybediyor. Bütün inançları yerinde ama, üzerinde fazla düşünmemiş. Meselâ bir yakını vefat ettiği zaman "Allah nasıl kıydı benim yakınıma" diye isyan ediyor. ınkâra saplanıyor.

Böyle âni şoklar neticesi inanç değiştirenler olduğu gibi, uzun araştırmalar neticesi inançlarını seçen kişiler de var. Meselâ Jean Paul Sartre, ömrünü egzistansiyalizmin ateist kanadında geçirdi. Fakat ömrünün son senelerinde "Ben yanıldım" diyor, "Allah var, inanıyorum" diyor. Lâkin onun beraber yaşadığı Simone de Beauvoir, bunun açıklanmasını önlüyor.

Zaten bu ate cereyanlar, daha çok Batı´da ortaya çıkıyor. Çünkü Hıristiyanlığın getirdiği Allah telâkkisi, yozlaşmış bir Allah telâkkisidir. Hazreti ısa hem Allah, hem baba, hem oğul. Garip bir din anlayışı. Batılı münevverlerde buhrâna sebep oluyor bu. Onların çoğunun inkâr ettiği Allah, Hıristiyanlığın öğrettiği Allah´tır. Nitekim, ıslam´ın Allah inancını öğrenince samimi bir kalple Müslüman olanlar var. ışte Maurice Bucaille, işte Roger Garaudy. Bilhassa Abdülvahid Yahya adını alan Rene Quenon...

Firengililer herkese frengi bulaştırmaya çalışır. şimdi AıDS´liler var. Onlar da başkalarıyla düşüp kalkarak, ne kadar çok kişiye hastalığını bulaştırırsa o kadar rahat edecek gibi hisseder kendisini. Ateistler de, bu inkâr mikrobu zihinlerine girmiş, yerleşmiş ve yuvalanmış tipler de, başkaları da bizim gibi düşünsün diye, kendi menfî imanlarını, bir frengi gibi yayma ihtiyacı hissedebilirler. Ateizm ve ateist cereyanlar bundan çıkıyor.

Bir mesele daha var, insan bir sosyal mahlûktur. Yani başkaları ile yediğini, içtiğini, zevkini, inandığını paylaşmak ihtiyacındadır. Tek başına kalamaz. "Herkes benim gibi düşünsün, benim gibi düşünmeyenlerin yanında ben rahatsızlıktan kurtulayım" der. Bunlar pek rahatsızdırlar. Allah´a, peygambere, dine inanmıyor. ınananların yanında rahatsızlık hissediyor. "Onları da inanmaz hale getirirsem, ben rahat olacağım" diyor.

Kendi içlerinde de bir rahatsızlık söz konusu. Öyle olmasa fikirlerinin müdafaasına, propagandasına kalkışır mıydı? Ate olarak kalırdı. Ayıbını gizler gibi kimseye birşey söylemezdi. Ama ateist oluyor. ışin partizanı halinde; azılı bir propagandacısı ve mücadelecisi halinde ortaya çıkıyor: Kendini rahat hissetme ihtiyacı.
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

Mesajlar: 19

Konum: hatay

Meslek: ögrenci

  • Özel mesaj gönder

3

29.05.2006, 20:43

evet insalar şeytandan aldıkları derslerler sorarlar böle soruları.ama hiç düşünmeyiz bunları söylerken konuşan bizmiyşiz yosa nefismi,şeytanmı diye!
''Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuycak kitap ararken,Risalei Nuru okudugum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladıgını hissettim....'' Zübeyir GÜNDÜZALP

4

09.06.2006, 20:40

Risale-i Nur’da geçen 26. Söz’ün bir kısmını farklı bir pencerede incelemek istedim:
Allah tüm Ruhları aynı anda yarattı. Ne birini önce ne birini sonra. Hepsini bir araya toplayıp şöyle nida etti;”Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”.Tüm Ruhlar da kabul edip “Evet Öylesin dedi”.
Allah bundan sonra tüm ruhlara bir hürriyet ve hürriyetten doğan bir meyil ve meyilden doğan bir tasarruf hakkı verdi.Bu cüzz-i iradenin temelini oluşturur.Meyil emr-i itibaridir.Yani ;eşya değildir.Meyilden gelen hür tasarruf emr-i nisbidir.Yani;o tasarruftan çıkan kisb,iş emr-i itibaridir. Mevcut değildir.
Kendinde Rabbinin tecellilerini gören Ruh;kendinde bir nevi uluhiyet tahayyül etti. Daha önce “evet öyle” diye tasdik ettiği Rabbinin yerine geçmek için bir meyile girdi.Bunun için mücadele etti. Ancak bu hür tasarruf emr-i nisbi olduğundan mevcut nazarıyla bakılamaz.
Üstad şu meseleyi şöyle izah etmiş;”Belki, o emr-i itibarinin illeti bir rüçhaniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibari sübut edebilir.Kur’an ona o anda diyebilir ki,”şu şerdir,yapma””. Yani;Rabbin henüz mevcut olmayanan bir şer olan bir kisbe “şu şerdir,yapama demesi Adl ismine münafidir. Nitekim Allah bu meyilden sonra Ruhlara tekrar “Ben kimim sen kimsin? “,diye emretti. Ruhta “sen sensin ben benim” ,dedi. Ancak bu kisb emr-i nisbi olduğundan cehenneme atılmayı ıspatlamaz.
Rab bunun üzerine Ruhların bu meyline suç üstü yapmak için (temsilde hata olmasın)bir senaryo hazırladı. (Yalnız bu “hazırladı” lafı Ezeli olarak düşünülmeli.Mazi Ezelin bir silsilesidir, nazarıyla bakılmamalı.). Senaryo,mahiyetini bilmediğimiz ilmi Allah’ın katında olan bir teraziyle,Ruhların meyli tartılarak, hazırlandı.
Ruhlardan kimi Rabbini ordan indirmek yerine geçmeyi meyletmişti.Kim Rabbini tekrar Rab olarak kabul etti. Bunlardan bir tanesi vardı ki, Rabbini cemalini ve celalini tam müşahede etti. Öyle ki nerdeyse hür irade verilmezden önceki tasdikinden daha kuvvetli bir tasdikle nida etti. Allah bu Ruhun eşya olmayan henüz mevcut nazarıyla bakılamayan meylini göstermek murad etti. Bu yüzden denilebilir ki; kainat senaryosunu yazılmasının bir sebebide bu Ruh’tur
Bir taneside kendinde Rabbinin binbir esmasının tecellisini ayna misal üzerinde temaşa edince, kendinde Rab olma meyli oluştu. Öyleki onu indirmeli yerine geçmeliydi.Bu Ruhlar arasındaki en dehşetli meyildi. Bu meyil senaryodaki yerini Deccal olarak aldı.
Sözün özü;Allah ordaki Ruhların meyline münasip kainat senaryosunda bir beden, bir eş,bir evlat, bir anne-baba,bir ülke,bir din,bir zaman dilimi verdi.
Düşünün bir kere –sizce-denildiği gibi “Allah bir insanı müslüman yarattı sonra annesi babası hiristiyansa hiristiyan mecusi ise mecusi oldu vs.”,sözü nasıl açıklanabilir.Sizce Allah insanı bir dinsiz ailenin yanına verip “doğru yolu bulun” ,diyerek neyi kastetti?Bu;anlaşılan mana üzerinde,işi yokuşa sürmek değil midir?O insan “beni de peygamber yaratsaydın?”,diye sorunca Adil olan Allah ne cevap vermesi gerekir?Allah ruhları neye göre, hangi bedene koymuştur? Gözettiği bir sıra mı vardır, yoksa Adil ismine münafi olarak rastgele mi göndermiştir? Beni bu zamanda niye yarattı? Peygamberin Ruhu niye peygamber olmayı hakketti.vs.vs.
ışte bana bunların cevabını tatminkar bir şekilde veren Kader Risalesinin ıkinci Mebhasının
Altıncı Vechi oldu.Anlatmak gerçekten zor oldu.Tam da olmadı. Yanlışları bana, doğruları bu asrında Kur’an’ın en iyi tefsiri Risale-i Nur’a verin.
vesselam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

5

15.06.2006, 13:28

1988'de 6 sene süren -içinde hayır içinde hayır olduğu sonradan aynelyakin görünen- hastalığımdan sonra yeni bir hayata başladım. Bu altı sene sayısız kitap okumama da vesile oldu. ıyleşince yayından fırlayan ok gibi fırladım.Yeni yepyeni insanlarla tanıştım.Tuhaf tuhaf; solcu, ülkücü, kominist, şeriatçı, tarikatçı, atatürkçü,kemalist.ılk ateistle tanışmam benim için tam bir şok olmuştu. Hala insanın nasıl Allah'a inanmadığını anlayamamıştım. Oyse ben 3 yaşında iken bir oyunda mızıkan bir çocuğa, akarba olan bir kız "Yukarda Allah var", demişti. Bende kaybettiğim bir şey bulmuş gibi oyunu bırakıp koşa koşa gidip -çığlık çığlığa- bunun anlamını anneme sormuştum."Bana çabuk Allah'ı anlat demiştim. ılk ve unutamıyacağım dersler bunlardı. Neyse...
Meğer; tek ateist bu değilmiş. Sürüsüne bereket. Aralarına girdim. Tahmin ediyorum beni çok sevdiler(!)Bana sürekli kitap veriyorlar, ertesi gün bitirip yenisini istiyordum. Hemen hemen kominizmle ve ateizmle ilgili en önemli -tüm- kitapları okudum. Fikirlerini tüm saçmalıklarını buldum. Onlarla amansız bir mücadeleye giriştim. Sizi ya islah edicem veye cehenneme göndericem, diyordum.Gülüyorlardı. Onlara hem Allah'ı anlatıyor hem fikirlerinin saçmalıklarını kendi kitaplarından gösteriyordum. Bana bir gün Turan Dursun denen melunun "Din Bu" ve "Kullateyn" isimli kitaplarını verdiler. Onların en büyük hatası oldu. Saldırılarım artıkça artmaya başladı. Hata; bazen boğazımı sıkıp öldürmekle tehdit ediyorlar, bense ümümğüm sıkılmışken kısık kısık anlatmaya devam ediyordum ınsanlar biri öldürülüyor ,diye kapılara pencerelere çıkıyor, bazen bir kaç kişiyi tartaklıyorlardı. En sonunda beni kovdular.
Bundan sonra ülkücülere dadandım, daha sonra tarikatçılara.
Ateistelerin yaşam tarzını gördüm. Umutsuz,mutsuz. Sürekli içerler tembel tembel ,bütün gün devrimden bahsederler. Üç beş kitap okuyup kendilerini alim zannederler. Güzel konuşma hevesindedirler. Paylaşımdan bahsederler. Yalnız paylaşılan kendi paraları değildir. Hep başkasının...Uç kuruşluk menfaate kahvehaneleri darmadağan ederlerdi.Zevk ve sefa içinde yaşarlar. Onlarla berber olan kızlara akıl sır erdiremezdim.ığrenç kokuları burnumdan hala gitmez. Hiç bir sözlerine güvenemezsiniz. Kendi yalanlarına kendileri bile inanırlar. Gerçek hiç bir dostluk onlarda yoktur. Çıkar ve menfaate dayalı ilişkilerdir bunlar.
Bu gün bu insanlardan bazıları delirmiş bir vaziyette ortada dolaşır. Bir kısmı ciks veya kapitalist olmuştur. Halkının sigarası Samsun yerine , Marlbora içerler. Bir ikisini namaza başlamış gördüm elhamdülillah.
Yani velhasıl esfele-i safilin görmek isterseniz bunlara bakamanız yeter.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

6

15.06.2006, 19:04

Cevat abi bu yazdığınız beni gözyaşlarına boğdu.Çünkü bende o insanların içerisinde büyüdüm.Rabbim affetsin,çok günahımız oldu..
:( :(
selametle
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

7

05.07.2006, 15:41

Bir Ateist bize soru makamında şöyle bir şey söyledi;
"Biz Allah'a hakaret etmiyoruz. Allah bize ise sürekli hakaret ediyor."
Siz olsanınız ne cevap verirdiniz.

vesselam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

8

05.07.2006, 16:31

Sen hem O'nun izzet celal ve azametine dokundun, hem de O'nun esma-i ilahisine ayine, tecelligah ve şahit olan herşeye hakaret ettin, yetmez mi?

Allah bu kainatı ne için yarattı, oyun olsun diye mi? Sözlerdeki ifade aklınıza gelmiştir:

Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin; tâ nâsın enzârında saltanatının haşmetini, hem servetinin şâşaasını, hem kendi san’atının hârikalarını, hem kendi mârifetinin garîbelerini izhâr edip, göstersin. Tâ, cemâl ve kemâl-i mânevîsini iki vecihle müşâhede etsin:

Bir vechi, bizzat nazar-ı dekâik âşinâsıyla görsün; diğeri, gayrın nazarıyla baksın.


Sen o sergiye, o meşhere gelip de, o meşhudatın, o görülenlerin sahibini red edersen, o meşhudatı, O'nların Hálıkından farklı tabir edersen, hem O Zat-ı Zülcelâl'i, hem de o meşhudatın anlattıklarını tekzip etmiş olmaz mısın? Daha büyük hakarete ne gerek? Bu gayretullaha dokunmaya yetmez mi?

Birinin emrinizde olduğunu düşünün, onu rızıklandırdığınızı, her ihtiyacını karşıladığınızı, herşeyden önemlisi onu yokluktan çıkarıp ona hayat verdiğinizi ve Cennet vaad ettiğinizi. O döner size ve ayetlerinize yalan der ve sizi yok sayarsa, ona ne yaparsınız?


ılla men tevella ve kefâr, ve yüazzibühullahü'l-azabe'l-ekber!
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

9

05.07.2006, 16:55

Bu haftaki dersimiz bu soruya cevap vermek. Sizden kopya çekmek için yazdım
Çok beğendim kardeşim.Allah razı olsun. ıyiki sohbetimize gelmiyorsun. Bu cevap herhalde birinci olur ve o kişiye aktarılmak için seçilirdi.
:D
Yeni görüşleri bekliyorum
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

10

05.07.2006, 17:25

Sohbetlerinizde "onlar hayırda yarışırlar" sırrınca, ilim için yarışmanızı görmek çok sevindirici :)

ımam-ı Rabbani, Hz.Peygamberi a.s.m. överken demiş ki, ben onu sözlerimle övdüğüm için o güzel değil,

onu övdüğüm, anlattığım için sözlerim güzel,

Bu misal, bişeylere vesile olabiliyorsak ne ala, Allah hatalarımızı affetsin.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

11

06.07.2006, 09:14

ınsan, nur-u ımân ile âlâ-yı illiyyîne çıkar; Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer; Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer. Çünkü, ımân insanı Sâni-i Zülcelâline nispet ediyor. ımân bir intisabdır. Öyle ise, insan, ımân ile insanda tezâhür eden san’at-ı ılâhiye ve nukuş-u esmâ-i Rabbâniye itibâriyle bir kıymet alır. Küfür, o nisbeti kat’ eder. O kat’dan san’at-ı Rabbâniye gizlenir, kıymeti dahi yalnız madde itibâriyle olur. Madde ise, hem fâniye, hem zâile, hem muvakkat bir hayat-ı hayvanî olduğundan, kıymeti hiç hükmündedir.
Bu sırrı bir temsil ile beyân edeceğiz. Meselâ, insanların sanatları içinde, nasıl ki maddenin kıymeti ile sanatın kıymeti ayrı ayrıdır; bâzan müsâvi, bâzan madde daha kıymettar, bâzan oluyor ki, beş kuruşluk demir gibi bir maddede beş liralık bir sanat bulunuyor. Belki bâzan, antika olan bir sanat, bir milyon kıymeti aldığı halde, maddesi beş kuruşa da değmiyor. ışte öyle antika bir sanat, antikacıların çarşısına gidilse, hârikapîşe ve pek eski hünerver
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Muhakkak ki Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. • Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik. • Ancak ımân eden ve güzel işler yapanlar müstesnâ. (Tîn Sûresi: 4-6.)
san’atkârına nisbet ederek, o sanatkârı yâd etmekle ve o sanatla teşhir edilse, bir milyon fiyatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir pahasına alınabilir.
ışte insan, Cenâb-ı Hakkın böyle antika bir sanatıdır ve en nâzik ve nâzenin bir mucize-i kudretidir ki, insanı bütün esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medâr ve kâinata bir misâl-i musağğar sûretinde yaratmıştır.
Eğer, nur-u imân, içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar o ışıkla okunur. O mümin, şuur ile okur ve o intisabla okutur. Yani, "Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım" gibi mânâlarla, insandaki sanat-ı Rabbâniye tezâhür eder. Demek, Sâniine intisabdan ibâret olan imân, insandaki bütün âsâr-ı sanatı izhâr eder. ınsanın kıymeti, o sanat-ı Rabbâniyeye göre olur ve âyine-i Samedâniye itibâriyledir. O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı ılâhî ve Cennete lâyık bir misafir-i Rabbânî olur.
Eğer kat-ı intisabdan ibâret olan küfür insanın içine girse, o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i ılâhiye karanlığa düşer; okunmaz. Zîrâ, Sâni unutulsa, Sânia müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz; âdetâ baş aşağı düşer. O mânidar âlî sanatların ve mânevî âlî nakışların çoğu gizlenir; bakî kalan ve göz ile görülen bir kısmı ise, süflî esbâba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Her biri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gâyesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi, kısacık bir ömürde, hayvanâtın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde, yalnız cüz’î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder, gider. ışte küfür, böyle, mahiyet-i insaniyeyi yıkar; elmastan kömüre kalbeder

12

06.07.2006, 13:55

Üstadın dediği gibi; "Merak etmeyin, nurlar parlayacaklar.". Merak etmiyorum. Nedenini artık anlıyorum. Evet Nurlar parlayacak. Böyle kardeşlerimiz abilerimiz olduğu sürece...
Selametle.Allah Razı olsun. Daha yok mu?
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

13

06.07.2006, 14:27

Hatıra gelmesin ki, bu küçücük insanın ne ehemmiyeti var ki, bu azîm dünya onun muhasebe-i a’mâli için kapansın; başka bir daire açılsın? Çünkü, bu küçücük insan, câmiiyet-i fıtrat itibâriyle şu mevcudât içinde bir ustabaşı ve bir dellâl-ı saltanat-ı ılâhiye ve bir ubûdiyet-i külliyeye mazhar olduğundan, büyük ehemmiyeti vardır. Hem, hatıra gelmesin ki, kısacık bir ömürde nasıl ebedî bir azaba müstehak olur? Zîrâ küfür, şu mektubât-ı Samedâniye derecesinde ve kıymetinde olan kâinatı mânâsız, gâyesiz bir derekeye düşürdüğü için, bütün kâinata karşı bir tahkir olduğu gibi, bu mevcudâtta cilveleri, nakışları görünen bütün esmâ-i kudsiye-i ılâhiyeyi inkâr ile red ve Cenâb-ı Hakkın hakkâniyet ve sıdkını gösteren gayr-i mütenâhî bütün delillerini tekzib olduğundan, nihayetsiz bir cinâyettir. Nihayetsiz cinâyet ise, nihayetsiz azabı icâb eder.

14

06.07.2006, 14:28

Evet, küfür mevcudâtın kıymetini ıskat ve mânâsızlıkla ittiham ettiğinden, bütün kâinata karşı bir tahkir; ve mevcudât aynalarında cilve-i esmâyı inkâr olduğundan, bütün esmâ-i ılâhiyeye karşı bir tezyif; ve mevcudâtın Vahdâniyete olan şehâdetlerini reddettiğinden, bütün mahlûkata karşı bir tekzib olduğundan, istidad-ı insanîyi öyle ifsad eder ki, salâh ve hayrı kabule liyâkati kalmaz. Hem, bir zülm-ü azîmdir ki, umum mahlûkatın ve bütün esmâ-i ılâhiyenin hukukuna bir tecavüzdür.

ışte, şu hukukun muhâfazası ve nefs-i kâfir hayra kabiliyetsizliği, küfrün adem-i affını iktizâ eder. (Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür. (Lokman Sûresi: 13.)) şu mânâyı ifade eder.

15

06.07.2006, 14:31

Sual: Niçin böyle ehemmiyetsiz insanların ehemmiyetsiz amelleri ve şahsî günahları kâinatın hiddetini celb ediyor?

Elcevap: Bazı risalelerde ve sabık işaretlerde ispat edildiği gibi, küfür ve dalâlet, müthiş bir tecavüzdür ve umum mevcudatı alâkadar edecek bir cinayettir. Çünkü hilkat-i kâinatın bir netice-i âzamı, ubudiyet-i insaniyedir ve rububiyet-i ılâhiyeye karşı ımân ve itaatle mukabeledir. Halbuki ehl-i küfür ve dalâlet ise, küfürdeki inkârıyla, mevcudatın ille-i gayeleri ve sebeb-i bekaları olan o netice-i âzamı reddettikleri için, umum mahlûkatın hukukuna bir nevi tecavüz olduğu gibi, umum masnuatın aynalarında cilveleri tezahür eden ve masnuatın kıymetlerini aynadarlık cihetinde âli eden esmâ-i ılâhiyenin cilvelerini inkâr ettikleri için, o esmâ-i kudsiyeye karşı bir tezyif olduğu gibi, umum masnuatın kıymetini tenzil ile, o masnuata karşı bir tahkir-i azîmdir. Hem umum mevcudatın herbiri birer vazife-i âliye ile muvazzaf birer memur-u Rabbânî derecesinde iken, küfür vasıtasıyla sukut ettirip, câmid, fâni, mânâsız bir mahlûk menzilesinde gösterdiğinden, umum mahlûkatın hukukuna karşı bir nevi tahkirdir.

ışte, envâ-ı dalâlet, derecâtına göre az çok kâinatın yaratılmasındaki hikmet-i Rabbâniyeye ve dünyanın bekasındaki makasıd-ı Sübhâniyeye zarar verdiği için, ehl-i isyana ve ehl-i dalâlete karşı kâinat hiddete geliyor, mevcudat kızıyor, mahlûkat öfkeleniyor.

Ey cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayıp ve zenbi azîm biçare insan! Kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtulmak istersen, işte kurtulmanın çaresi: Kur’ân-ı Hakîmin daire-i kudsiyesine girmektir ve Kur’ân’ın mübelliği olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnet-i seniyyesine ittibâdır. Gir ve tâbi ol.

16

06.07.2006, 14:34

Sual: Kısa bir zamandaki küfre mukabil, hadsiz bir zaman Cehennemde hapis nasıl adalet olur?
Elcevap: Sene 365 gün hesabıyla, bir dakikada katl, 7 milyon 884 bin dakika hapis iktizası kanun-u adalet iken, bir dakika küfür bin katl hükmünde olduğundan, yirmi sene ömrünü küfürle geçiren ve küfürle ölen bir adam, kanun-u adaletle, 57 trilyon 201 milyar 200 milyon sene, beşerin kanun-u adaletiyle hapse müstehak olur. Elbette "Orada ebedî olarak kalacaklardır." Nisâ Sûresi: 4:169 adalet-i ılâhî ile veçh-i muvafakati bundan anlaşılıyor.
Birbirinden gayet uzak iki adedin sırr-ı münasebeti şudur ki:
Katl ve küfür, tahrip ve tecavüz olduğu için, gayre tesirat yapar. Bir dakikada katl, lâakal, zâhirî âdete göre, on beş sene maktulün hayatını selb eder, onun yerine hapse girer. Bir dakika küfür, bin bir esmâ-i ılâhîyi inkâr ve nukuşlarını tezyif ve kâinatın hukukuna tecavüz ve kemâlâtını inkâr ve hadsiz delâil-i vahdâniyeti tekzip ve şehadetlerini reddetmek olduğundan, kâfiri, bin seneden ziyade esfel-i sâfilîne atar, halidine’de hapseder.

17

06.07.2006, 16:02

Allah razı olsun istifade ettim çok güzel.

18

10.07.2006, 14:38

Kader beni yine ateistlerle karşılaştırdı. Onları Kur'an,Risale-i Nur ve istişareye güvenerek mübarezeye davet ettim. Bana soracakları soruları buraya aktarmak istiyorum.
Siz cevabını yazarsınız.Bana yardımcı olursunuz.Gerekirse ben süslerim. Zira; onların dilinden çok iyi anlarım.
Ne dersiniz, yanlış bir şey mi yaptım ve bana yardım eder misiniz?
Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

19

10.07.2006, 14:57

tamam.amma cevaplarını risaleden ve abilerden aktaracam.benim vaktim yok.
hem çabuk olmam lazım.
hadi başlıyoruz.

20

10.07.2006, 16:00

ılk soruları şu:

Allah herşeyi önceden bilen bir varlık olduğu için önceden bildiği bilgisinde değişiklik olmaz. Böyle bir şey olmayacağı için pratikte allaha dua etmenin ( allah varsa bile) bir yararı yoktur. Tanrının herhangi bir şekilde kaderi değiştirmesi beklenemez. Çünkü tanrı kaderi değiştirirse önceden bildiği bir şeyi değiştirmiş olur ki , o zaman tanrının önceden bilmediği bir şey olmuş olur.Bu da Tanrının sıfatına aykırıdır.Tanrı herşeyi eksiksiz olarak önceden biliyor ise ve bu bilgisini değiştiremez ise o zaman Dua etmek anlamsızdır.çünkü dua kabul veya red edilmeyecektir. Hiç işleme alınmayacak ve direkt olarak kaderinizde ne varsa o olacaktır. Tanrı baştan bildiği bir şeyi değiştirip kendisini baştan bilmiyor durumuna sokabilir mi?.

sokabilirse ; Tanrının baştan bilmediği birşey olmuş demektir.Dolayısı ile Tanrı herşeyi bilen sıfatını kaybetmiştir.

sokamazsa ; o zaman tanrının sınırsız gücü yoktur. ve Allahın da kaderi vardır. çünkü baştan bildiği bir şeyi kesin yapmak zorunda. değiştiremiyor. Buda onun kaderidir.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Bu konuyu değerlendir