Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

20.08.2005, 10:39

Neden soru sormamak şartıyla?

Üstad rüyasında Efendimizden ilim isteyince,Efendimiz sana ilim verilicek ama,kimsaye soru sormaman şartıyla diye cvp vermiş.Burda anlayamadığım
Efendimiz "soru sormaman şartyla"derken neyi anlatmak istemiş,yani bu cvptaki hikmet ne?Neden soru sormamak şartıyla?bunu anlamak istiyorum.

2

20.08.2005, 11:25

Çıkmaza sokacak, bilhassa demagojik sorular, ilmî kifayet etmeyenler için, münazaralarda, karşı tarafı ilzam etmek için kullanılır. Öyle değil, cevap bu demek yerine, bak şöyle bi soru var, çık bakalım işin içinden çıkabilirsen, eğer çıkamıyorsan, benim dediğim doğrudur demek gibi birşey. Mesela kâfirler, Allah nerede, madem kader var niye uğraşıyoruz gibi sorularla kendilerince cevap vermektedirler. Sadece kâfirler değil, herhangi bir münazarada da, cevap olmayınca soru kullanılarak, diğer ihtimaller elenmeye çalışılır.

Risalelerde ise meseleler elhamdülillah, ilham-ı Kur'an ile, güzel şekilde izah edilmiş. Sorularla icbar ile boğarak ilzam yok. Soru gibi görülenler ise aslında sanatlı sözdür. "Acaba mümkün müdür?" gibi...

Müceeddid-i Ahirzaman'ın da diğerler alimlerden bir farkı olması lazım. Değil mi?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

3

20.08.2005, 11:28

eh biraz anladım Allah razı olsun..ama tam anlamadım.

4

20.08.2005, 11:35

şöyle diyelim, 1400 yıldan beri biriken şüpheleri giderecek, ittihad-ı ıslam'a vesile olacak, küfrün belinin kırılmasına bir vesile, Mehdi ismiyle müjdelenen, hidayet ermiş ve hidayete vesile olan bir zat;

ırşad ettiği zaman, iknâ metodu olarak daha çok zihinleri karıştıracak sorularla mağlub etme yöntemini kullanmaz. Kalbi, ruhu, aklı tatmin eden bir tarz lazım. Kur'an'ı , Mehmet Akif'in deyimiyle, asrın idrakine sunmak lazım. Bu da sorularla ikna ve münazarada mağlup etmekle olmaz.

Üstad birsürü münazaraya girdi, bu şekilde meşhur oldu, soru hiç sormadı ki bu aslında büyük bir avantajı karşıya vermekti. Hele ıstanbul şekerci Hanı'nda, "Her mesele halledilir, hiç bir sual sorulmaz" yazısını odasının kapısına asması, "Acaba deli mi?" dedirtti. Her soruya bi iznillah cevap verdi.

ışte, Kur'an'ın elmas hakikatlerinin dellalının da, ism-i Mübin'e mazhar olarak, açıkca anlatması gerekirdi, tabiri caizse -af buyurun- kazık sorularla muhalif fikir sahiplerini mağlup etmesi değil. Yani, Mehdi olması gerekirdi...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

5

20.08.2005, 11:44

eyvallah Allah razı olsun şimdi daha iyi anladım.bu konuya devam edelim,kardeşler bekliyorum.başka??

6

20.08.2005, 11:48

üstad siyasettenden bu sebebden dolayıda çekilmiş olabilirmi?

7

20.08.2005, 12:55

Evet, bu da sebeplerden bir sebep. Üstad diyor ki:

"Bir elinde siyaset topuzu, bir elinde nur olursa olmaz." Dava açık, seçik olmalı, korkutmamalı.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

8

20.08.2005, 13:57

Selamlar


evet onun söylenmesinde hikmetler çoktur Allah razı olsun Abdulkadir kardeşten.... bence bunun ilk nedeni bence Üstadın mehdilik makamında olmasıdır veya pişdarı olmasıdır... Yani soru bilgisizlikten sorulur..soru soran kişinin ilminden eksikliğine kanaat getirilir.... belki bir hikmeti de bu olsa gerektir.... yani üstada diyor SAV sen soru sorma sana bütün gerekli ilimler verilecek başkasından ilim taleb etmene soru sormana gerek yok diyor.... selametle
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

9

20.08.2005, 14:32

Allah razı olsun kardeşler

mavilale

Orta Düzey

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

10

22.08.2005, 00:12

Alıntı sahibi ""alkan_unal""

soru bilgisizlikten sorulur..soru soran kişinin ilminden eksikliğine kanaat getirilir.... belki bir hikmeti de bu olsa gerektir....


ben sizinle hemfikir değilim..bir mevzuyu anlamayan insan o mevzu ile alaklı soru soramaz..soru sormak için birşeyler bilmek gerekir..

yaa sanki burada farklı bir hikmet,güzellik varmış gibi geliyor bana belki arkadaşlar tatmin olmuştur ama benim aklımı sanırım bu mevzu daha zorlayacak..

san ilim verilecek ama soru sormaman şartıyla..

buradaki soru sormak acaba farklı bir durum da olabilir mi..
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

11

22.08.2005, 03:42

Soruyu niye sorar?

1- Öğrenmek için:
Talebeliği süresince, soru sormamış olması imkânsız hocalarına, öğrenmek istiyora mutlaka soracak. Bediüzzaman beşlemesinden anladığımız kadarıyla, küçükken validesini bile soru yağmuruna tutarmış.

2- Karşı tarafı ilzam etmek için:
Münazaralarda sırayla soru sorulur, cevaplar aranır. Hiç yaptınız mı bilmiyorum, bir kere yapmışlığım var, o da hazırlık okurken ıngilizce dersinde, debate adı altındaydı. Bir konu üzerinde, bir taraf bir fikri savunur, karşı taraf diğerini. Sırayla birbirlerini ilzam etmek için soru sorarlar. ıki taraf da, birbirlerinin fikirlerinin çıkmaza girdiği yerleri sorularla bulmaya ve bu şekilde kazanmaya çalışır. Karşı taraf cevap verdiği müddetçe bu devam eder. Sırayla sorular sorulur.


ışte Üstad, ilzam için soru sormadı, direk cevap verdi. Çünkü öyle sorular var ki, cevabı yok zannedersiniz, aslında çok basittir. Soru sorarak ilzam ederseniz, sadece ilzam etmiş ve münazarayı kazanmış olursunuz. Ama cevap verirseniz başkadır.

Üstad bunun en net örneğini, ıstanbul şekerci Hanı'ndaki mezkur hadisede göstermiştir.

Bunun farklı hikmetleri de olabilir, Allahu a'lem bissavab.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

12

22.08.2005, 12:47

Soru sorarak münazaraya girmek, kazanıldığında enaniyet damarını okşar. Ama sadece cevap verirseniz rekabet araya girmez, hissiyatlar tahrik olmaz. Sadece yardım etmiş olursunuz. Ayrıca ilzam ettiğiniz kişilerin menfi nazarlarını üzerinize çekmezsiniz.

Bence bu sebepler bu işin hikmeti olabilir.

Ayrıyeten Üstad herkesin karşısında kendini dersini veren talebe olarak kabul etmiş ve sorulara cevap vermeyi ilminin zekatı olarak görmüştür. Ve kendi dünyasında sadece meselesini anlatmak vardır. Dava adamları, adam küstürmek için değil, adam kazanmak için uğraşırlar.
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

mavilale

Orta Düzey

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

13

22.08.2005, 23:17

güzel cevaplar için ALLAH RAZI OLSUN..sanırım ben bu mevzuyu daha kurcalayacağım..
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

14

23.08.2005, 00:34

Kurcaladığına göre, vardır bir hikmet, bir hayır inşa'Allah. Belki senin vesilenle, olayın farkına varamadığımız vecihlerini görürüz. Allah gayretlerini arttırsın, amin.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

mavilale

Orta Düzey

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

15

23.08.2005, 01:03

Kurcaladığına göre, vardır bir hikmet, bir hayır inşa'Allah. Belki senin vesilenle, olayın farkına varamadığımız vecihlerini görürüz. Allah gayretlerini arttırsın, amin.


estağfirullah..

ama inşallah hüsn-ü zannınız dua yerine geçer..
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

16

23.08.2005, 07:28

ınş geçer, ben ciddiyim kardeşim :)
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

17

23.08.2005, 15:01

"Ümmetimden sual etmemek şartıyla sana ilm-i Kur'an verilecektir." Arkadaşlar bu mesele nerede geçiyor. Tam yerini bilen yazabilirmi?. Birde bu mesele hakkında Üstadın "Benim kimsenin ilminden şüphem yok, benim ilmimden şüphesi olan sorsun" dediğini duymuştum. Bunun da kaynağını bilen varmı?

................

@Abdulkadir Said kardeşin de izah ettiği gibi; sual sormanın birkaç farklı

sebebi olabilir ve her sebebin de bir kaç farklı menfi neticesi olabilir."Soru sormamak" tabirinin "ilm-i Kur'an" verilmesiyle alakası da değerlendirilerek bu sebepleri şöyle toparlayabiliriz;

1- Karşı tarafı ilzam etmek: daha çok münazara usulünde kullanılan bir yöntem. ve eski medreselerde bu yapılırmış.
Bu manaya göre bakılırsa, "Gelecekteki Risale-i Nur hizmetine" bir işarettir.

"Ümmetimi ilzam için münazaraya davet etme soru sorma,çünkü sana büyük bir vazife verilecek. zira sana avrupa filozoflarını, bütün dinsiz fikir akımlarını ,birikmiş şüpheleri, şeytanı ve nefsi vs.. ilzam edecek bir Kur'an ilmi verilecektir. sorularını zihninde bunlara sorarak bu fikirleri sorgula ve verilen ilim ile bunları çürüt."

manasında düşünülebilir. Bu da Risale-i Nurun metodudur. Üstad, müminleri muhatap alıp onları çürütmekle hemen hemen hiç uğraşmamıştır. Fakat filozoflara ,
dinsizlere her zaman meydan okumuştur.Onların fikirlerini sorularıyla sorgulayarak çürüklüklerini ortaya çıkarmıştır.Müminlerle gereksiz tartışmaya girmeyip, asıl vazifesini yapmıştır.

2- Bu da ilzam etmekle ilgili...

Alıntı sahibi ""Risale Okuyorum""

Soru sorarak münazaraya girmek, kazanıldığında enaniyet damarını okşar.
Ama sadece cevap verirseniz rekabet araya girmez, hissiyatlar tahrik olmaz. Sadece yardım etmiş olursunuz. Ayrıca ilzam ettiğiniz kişilerin menfi nazarlarını üzerinize çekmezsiniz.


@Risale Okuyorum un dediği gibi,ılim sahibi insanlara cevap veremeyeceği sualler sormak onların ilimden gelen gururlarını rencide eder.Bundan dolayı daha sonra Üstada verilecek olan hususi bu ilimden bu alimler ve onların etba'ları istifade etmek istemezler. Buna göre bu cümle şu manada düşünülebilir.

" Sana verilecek ilim daha önce hiçbir alimin bilmediği bir ilim. Bu ilimden onlara sorup onları çaresiz bırakma ve ilmi gururlarını tahrik etme. Çünkü Gurur ön plana çıkarsa elindeki hakikatlara zımni veya aşikar bir münazara başlar. onlarda mahrum kalırlar."

Demekki Verilecek ilimden diğer insanların mahrum kalmamaları için soru sormamak isteniyor.

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

18

23.08.2005, 15:12

3- Yine ilzam ile ilgili olan bir diğer hikmet şudur.
Üstad soru sorup ilzam etmeyerek müminlerin enaniyet damarlarını tahrik etmediği gibi, her suale doğru cevap vererek onların cesaretlerini de kırmıştır. Daha sonra yazacağı risale-i nur eserlerine muhalefet etmek niyetinde olanlar, onun eski said dönemindeki bu halini görerek risale-i nura muhalefette bulunmamışlar. çünkü çekinmişler. Üstad Bu meseleyi Emirdağ Lahikasında şöyle izah eder.

Alıntı

ıkinci nümune: O eski zamanda, Saidin o çocukluk zamanında büyük âlimlerle münazarasını ve o âlimlerin suallerine cevap vermesini, hattâ kendisi hiç sual etmeden âlimlerin en müşkül suallerine doğru cevap vermesini, ben katiyen itiraf ediyorum ve itikad ediyorum ki, o hal ne harika zekâvetimden ve ne de acip istidadımdan neşet etmiş değildir. Ben de biçare, müptedi, sersem, gürültücü bir çocuk iken, hiç böyle, değil büyük âlimlere cevap vermek, belki küçük hocalara, hattâ küçük talebelere de mağlûp olur bir halde iken doğru cevap vermekliğim, katiyen istidadımdan ve zekâvetimden gelmemiş olduğuna kanaat-i katiyem var. Yetmiş senedir de hayret ediyordum.

şimdi ihsan-ı ılâhî ile bir hikmetini anladım ki: Çekirdek gibi, medrese ilimlerine bir ağaç ihsan edilecek ve o ağacın hizmetinde bulunana karşı pek çok rakipleri ve muarızları bulunacak. ışte, bu zamanda, ıslâmlar içinde muhtelif meşrepler ve meslekler sahipleri birbirisini tenkit etmek ve eserine mukabil eserler neşretmek, Mutezile ve Ehl-i Sünnet gibi birbirini kırmak âdetiyle bu zamanda o Nur ağacının hizmetkârının başına vuracak ve rekabet veya meşrep muhalefetiyle en tesirlisi ve en müthişi medrese hocaları olmak lâzım gelirken, Cenab-ı Hakka yüz bin şükür olsun ki, eskiden beri devam etmekte olan o âdete muhalif olarak, Risale-i Nur en ziyade ulemânın damarlarına dokundurduğu halde hocaların Nurlara karşı tenkitkârâne eserler yazamadıklarının sebebi, o zamanda o çocuk Saidin ulemânın suallerine karşı doğru cevap vermesi ulemanın cesaretini kırmış ki, hiçbir yerde kıskanç hocalardan, hem meşrepçe Saide çok muhalif oldukları halde Nur Risalelerine karşı mukabil çıkmamaları, bu halin bir hikmeti olduğuna kanaatim gelmiş.

Yoksa böyle acip bir zamanda ehl-i medresenin itirazı başlasaydı, dinsizlik taraftarları olan gizli düşmanlarımız hem Nurları, hem ulemayı çürütmek için ehemmiyetli bir vesile yapacaklardı. Cenab-ı Hakka hadsiz şükrolsun ki, en ziyade Nurların dokunduğu resmî ulema, aleyhinde bulunamadılar.


Bu hakikate göre bu rivayetin manası şöyle olur.

"Ey Said. Kimseye soru somazsan ve sana verilen ilimle her suale cevap verirsen mühim bir ilmi mertebe kazanırsın. Ve daha sonraki zamanlarda yapacağın Risale-i Nur hizmetine muhalefet etmek isteyenler muhalefete cesaret edemezler. sen, zaten zor şartlar altında iken bir de bunların muhalefeti seni meşgul etmez.

Demekki daha sonra yapacağı risale-i nur hizmetine muhalefeti engellemek için "sual sormamak" şartı konmuş. fakat "suallere cevap vermemek" diye bir şart konmamış

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

19

23.08.2005, 15:27

4-sual etmek öğrenmek içindir.

Buna göre kimseden bir şey öğrenmek için sual etmemesi istenmektedir. Bediüzzaman felsefe ve hikmet ile yaralanmış halde iken, hakikati araştırırken şüphelerine çözümler ararken, varlığı sorgularken hep Kur'ana yönelmiş ve bütün sorunlarını hangi çeşit olursa olsun Kur'andan çözmüş. Kur'anın her derde deva olacağını bizat hayatıyla göstermiş. Hiç bir alimden bunları tam manasıyla öğrenmesi mümkün değildir. Kuran bütün bu devaları çözümleri Bediüzzamanla insanlığı ulaştırmış..

Alıntı

Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: "Ana, korkma. Cenâb-ı Hakkın emridir; O Rahîmdir ve Hakîmdir." Birden, o hâlette iken, baktım ki, mühim bir zat bana âmirâne diyor ki: "ı’câz-ı Kur’ân’ı beyan et."
Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Ve şu i’câzın bir nevini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.
Madem i’câz-ı Kur’ân’ı bir derece beyan, Sözlerle oldu.....(Mektubat)


ışte bu cihetten bakıldığı zaman, Bediüzzaman çok önemli bir misyonu üstleniyor. istikbalde mühim inkılablar olacak. insanlar sadece Kur'ana yönelecekler. Her şeyi Kurandan isteyecekler. Veya Kuranı Koruyan bütün surlar yıkılacak Kuran kendi kendini koruyacak, veyahut insanlar Kurana
Saldıracaklar ve Kuran kendi hakikatleriyle kendini savunacak, vs.....

işte böyle bir zamanda Bediüzzaman bu saldırıların müdafaalarını Kurandan gösterecek, çözümlerini Kurandan bulacak, bütün insanlığın manevi sorunlarını yine Kurandan almış olduğu ilaçlarla tedavi edecek. bunu yaparken de Sadece Kuranı ön plana Sürecek. ta ki hakikatlerin kaynağı belli olsun. bu cihetten bakılırsa bu söz şöyle bir mana ifade eder.

"kimseden sual etme çünkü suallerinin cevabı yalnız Kur'andadır. ve sana bu çözümleri bulacak ilm-i Kur'an verilecektir. Çünkü sen Kur'anın istikbaldeki hakimiyyet-i mutlakasının temellerini -bu suallerin ve bulduğun cevaplarınla- atacaksın. ınsanlar senin rehberliğinde Kuranın Her derdin devası olduğunu görecekler. Öyleyse yalnızca ve yalnızca Kurana dön. "tevhid-i kıble" et. göreceksin hiçbir kimseye ihtiyacın kalmayacak."

Demekki "sual sormaması" ileride yükleneceği mühim misyon içindir. bu misyonu yüklenebilmesi için gerekli "Kuran ilmi" ona verilecektir.

Bu hakikate misal olması için bir mesele söyleyeceğim. Umarım yazmamın mahzuru olmaz. Üstadın her sualine Kuranın cevap verdiğine açık bir örnek olduğu için bunu yazıyorum. Yoksa bütün külliyat ekseriyetle bu suallerin cevaplanmasına örnektir.


Alıntı

Ümmetin lisan-ı hali her vakit sorduğu gibi mükerreren hararetli hamiyet-i ıslamiyeyi taşıyan zatlar benden sual ediyorlar ki: Bu istibdad-ı askeriye-i keyfiye-i küfriyenin tecebbürü ne kadar devam edecek.

Elcevap: "Benim gibi hiç-ender-hiç adamdan böyle şeyler sorulmaz", diyordum."Sen Kur'anın dellalısın" diyorlar."Biz senden Kur'an namına istiyoruz". Ben de bu meseleyi Kur'andan sordum. Kur'an beni en kısa sure olan sûre-i Kevser'e havale etti. Ben o sureden sordum. şu sure dahi beni en ahirki ayet olam "inne şânieke hüve'l ebter"e havale etti. Ben ona müracaat ettim. Dedi:
"Benim hurufatımı say". Saydım.......................(mahrem bir risale)


diyerek meseleyi kurandan izah ediyor. Görüldüğü gibi üstad başka kimseye sormadan doğrudan doğruya Kur'ana soruyor. ve Kur'an ona üstadlık ediyor.

Üstad, 5.şua ile ahirzamanın dehşetli şahıslarının kimler olacağı ve özellikleri ne olacağını hadislerden tevil ederek yazmış. Bunu da aynı eserde

"Bidayet-i Cumhuriyette kalbim öyle hükmetti. Bir emmare aradım......... Bir zaman sonra Kur'andan bir meseleye dair istihare ettim..... "
diyerek devamında 5.şuadaki tevillerinin hak olduğunu Kur'andan izah ediyor.

Başka bir yerde ise

Alıntı

Kur'an-ı Hakim bana kendinden başka bir üstadıreva görmediği
içindir ki bu sekiz sene içerisinde yalnız bir defa o meşhur tefsiri üstad kabul ettim.Yanlışa düştüm. Kur'an-ı Hakim bana kafi,vafi,şafi bir üstaddır. Evet o yeter. (Rumuzat-ı semaniye)


diyor.. "meşhur tefsir" dediği "Tenvir-ül Mikbas" tefsiridir.Bu alıntılar çoğaltılabilir.

5- Başkalarına sual etmek bu ilmin izzetine zıttır.

Evet nasılki bir güneşi bir lambaya ışık cihetiyle muhtaç göstermek, Güneşe bir nevi hakarettir. makamını küçültmektir. Öylede Böyle üstün bir ilim sahibinin başka şahıslara sual sorup ilim almaya çalışması verilen üstün Kur'an ilminin izzetine zıttır.

Bu cihette düşünülürse bu söz şöyle bir mana ifade eder.

"madem her şeyi çözecek bir ilim sana verilecek, öyleyse bunun bir şartı insanlardan ilim talep etmemendir. zira böyle güneş gibi bir ilim sahibinin mumlar hükmündeki diğer ilimlerden ışık istemesi elindeki ilmin izzetine zıttır."

Demekki verilecek ilmin izzetini korumak için "sual sormamak" şartı istenmiş.

Hepimiz biliriz. Üstad etrafındaki açık bayanlara bakmadığı zaman ona sormuşlar: ne için bakmıyorsun.? Cevap ise ilginçtir: "ılmin izzetini muhafaza etmek için."

Evet ilim gibi üstün bir haslet, hakikatlere nazar etmeyi gerektirirken böyle bir alimin bayanlara nazar etmesi -haramiyet bir tarafa- o ilme hakarettir. Aynen bunun gibi Kurandan her şeyi bulabilecek bir ilmin başka kişilerden sual sorması da bu ilme bir hakaretttir ve izzetine zıttır.

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

20

23.08.2005, 15:33

6- Yöntem meselesi..

@Abdulkadir Said kardeş güzel izah etmiş.

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

şöyle diyelim, 1400 yıldan beri biriken şüpheleri giderecek, ittihad-ı ıslam'a vesile olacak, küfrün belinin kırılmasına bir vesile, Mehdi ismiyle müjdelenen, hidayet ermiş ve hidayete vesile olan bir zat;
ırşad ettiği zaman, iknâ metodu olarak daha çok zihinleri karıştıracak sorularla mağlub etme yöntemini kullanmaz. Kalbi, ruhu, aklı tatmin eden bir tarz lazım. Kur'an'ı , Mehmet Akif'in deyimiyle, asrın idrakine sunmak lazım. Bu da sorularla ikna ve münazarada mağlup etmekle olmaz.

Üstad birsürü münazaraya girdi, bu şekilde meşhur oldu, soru hiç sormadı ki bu aslında büyük bir avantajı karşıya vermekti. Hele ıstanbul şekerci Hanı'nda, "Her mesele halledilir, hiç bir sual sorulmaz" yazısını odasının kapısına asması, "Acaba deli mi?" dedirtti. Her soruya bi iznillah cevap verdi.

ışte, Kur'an'ın elmas hakikatlerinin dellalının da, ism-i Mübin'e mazhar olarak, açıkca anlatması gerekirdi, tabiri caizse -af buyurun- kazık sorularla muhalif fikir sahiplerini mağlup etmesi değil. Yani, Mehdi olması gerekirdi...


7- Ayrıca suali anlamak kolaydır fakat cevabı anlamak çok zaman daha zor olur. Öyleyse bir kişinin şüphesi olmadığı bir meselenin aslında şüpheli yerleri olduğunu gösterecek bir sual sormak o kişiyi şüpheye sokmaktır. Cevabını verse bile eğer o kişi cevabı kavrayamazsa yanlış bir hareket yapılmış olur.

Risale-i nur ekseriyetle şüpheleri zikretmeden cevaplarını verir. Kişi o konuda şüpheli ise zaten okuduğu meselenin kendi şüphesinin cevabı olduğunu anlar. Fakat o konuda şüphesi ve bilgisi yoksa okuduğu meseleyi bir ders olarak görür istifade eder ve şüpheye düşmez.

Mesela Üstad, 25.Sözdeki zikredilen ayetlerin çoğunun "şüpheye ve itiraza" maruz kaldıklarını söyler. fakat bir kaç tanesi hariç hiçbirinde ki şüpheleri söylemez. sadece cevaplarını verir. ve öyle yaparki kişi sadece bir
imani ders dinlediğini sanır ve istifade eder. Eğer o ayetlerden birine gelen şüpheler o kişide de varsa o da cevabı o ders içinde görür.

ışte bediüzzaman " Falan ayetteki şu şüpheyi nasıl izah edersiniz" diye sorsa ve bu zor bir mesele ise, bu sualiyle karşısındaki kişiyi şüphede bırakır dı. Onun için hiç sormadan "kendisinin bulduğu itiraz edilebilecek noktaların veya itiraz edilmiş olan bütün meselelerin" cevaplarını vermiş. Bu cihette verilen ilim ile ağır meseleleri "sual etmek" irşad değil ifsattır.

Demekki bir irşad metodu olarak "verilen ilim" soru sormamayı gerektiriyor.


..............................

Eğer "soru sormamak" ile "ilim verilmesi" arasında ki irtibat düşünülerek bakılırsa yukarıdaki manalar ve daha başka manalar da çıkabilir. Sözü söyleyen Resulullah (A.S.M) olunca , sözün çok manayı birden ifade etmesi mümkündür.

Biraz uzun yazdım. hakkınızı helal edin.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir