Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

26.07.2005, 13:14

Hilm nedir? Merhamet ile aynı manada mıdır?

Hilm nedir? Merhamet ile aynı manada mıdır? Hz.Peygamber a.s.m ve Hz.ıbrahim a.s. gibi ulu'l-azm peygamberlerde ziyadesiyle bulunan bu fazileti nasıl anlamalıyız?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

mavilale

Orta Düzey

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

2

05.08.2005, 01:06

Hilm, Allah Rasûlü’ne verilmiş ayrı bir altın anahtar durumundadır. O, bu anahtarla pek çok gönülü açmış ve onlara taht kurmuştur. Eğer O’nun bu hilmi olmasaydı, pek çok hazımsız gönül bir kısım sertliklerle karşılaşacak ve şimdi olduğunun aksine, kimileri ıslâm’a cephe alacak, kimileri de belki bir hisle O’ndan uzaklaşacaktı. Ancak Allah Rasulü’nün hilmiyle ki, bütün bunların önü alındı.. ve koşan koşana herkes gelip ıslâmiyet’e dehalet etti. Evet hilm, Cenab-ı Hakk’ın Habibine verdiği en mümtaz sıfatlardan biriydi.. ve olduğu gibi rahmeti aksettiriyordu. Bu hususu anlatan bir âyette Cenâb-ı Hakk, aynen şöyle buyuruyor:

“O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. şayet Sen, kaba, katı yürekli olsaydın, hiç süphesiz onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. şu halde onları affet; bağışlanmaları için duada bulun! (Umuma ait) işlerde onlara danış. Artık kararını verdiğin zaman da Allah’a dayanıp güven! Çünkü Allah, kendisine tevekkül olanları sever.” (Al-i ımran, 3/159) .

Âyetten de anlaşıldığı üzere hilm, rahmetten geliyor. Eğer Allah Rasulü, kaba ve haşin olsaydı -ki değildir- etrafında bulunanların hepsi dağılıp gidecekti. Cenâb-ı Hakk’ın engin rahmetidir ki, O’nu yumuşak huylu kıldı. Yani O’nun mayesini öyle mükemmel ve mâhiyetini de öyle halîm kıldı ki, O’na dokunan eller dahi hiçbir zaman incinmedi ve diken bekledikleri anlarda gül buldular. Nerede kaldı ki gönüllerine girdiği ve sinelerine taht kurduğu insanlar O’ndan incinmiş olsun!

Bu âyet Uhud muharebesi münasebetiyle nazil olmuştu. Allah Rasulü, ashabına, her türlü harp takdiğini ve tekniğini hem de en ince teferruatına kadar anlatmış olmasına rağmen, bazılarının emri dinlemedeki inceliği tam kavrayamayışı ve bulundukları mevziyi, emir gelmeden terk edişleri, müslümanların muvakkat mağlubiyetini netice verdi. Belki netice itibâriyle buna tam bir mağlubiyet denemezdi ama mutlak bir gâlibiyet olmadığı muhakkaktı...

Allah Rasulü’nün öldürüldüğü şâyiâsı müslümanların pek çoğunu paniğe sürüklemişti. Bu arada o gün orada Enes b. Nadr gibi düşünenler de vardı. Onlara: “Rasûlullah’ın öldüğü yerde siz niye duruyorsunuz?” 399 diye kükremiş ve gidip canlarını Allah için vermişlerdi. Zaten yol da buydu; Rasûl-ü Ekrem’in öldüğü yolda koşup ruhlarını feda etmeliydiler.

şayet peygamber emr-i istikametinde hareket edilseydi ihtimâl muvaffâkiyete gidilecek ve başarı elde edilecekti. Halbuki gösterilen az bir muhâlefet, neticeyi ne kadar değiştirmiş ve ne kadar vahîm hâle getirmişti! şimdi bu noktada bir lâhza durup düşünelim: Eğer bu cemaatın başındaki lider, Allah Rasulü değil de başka bir insan olsaydı, acaba emir dinlemeyen veya emre muhâlefet eden bu insanlara karşı tavrı ne olurdu? Onlara karşı hiçbir şey olmamış gibi davranabilir miydi? Bir de o, onların maddî ve mânevî liderleri ise.. Evet onlar, bütün doğruları O’ndan öğrenmişlerdi. Hayatlarında yüzlerce defa O’nun her mes’elede isabet ettiğine şahit olmuşlardı. ışte bu zat, daha işin başında onlara, ısrarla yerlerini terketmemelerini ihtar etmişti. şimdi O’nun sözünü dinlememenin cezasını acı acı çekiyorlardı. Verilen onca şehidin yanında yaralanmayan da yok gibiydi. Bizzat, Allah Rasulü’nün başı yarılmış, dişi kırılmış ve vücudu da kan revan içinde kalmıştı. Evet, Allah Rasulü’nün yerinde bir başka lider olsaydı, en azından yüzünde bir sinirlilik veya yine en azından “Ben size şöyle yapın demedim mi?” gibi maziyi hatırlatma kabilinden bir söz, bir davranış sadır olmaz mıydı? Bu en nazik noktada, Kur’ân, O’nun içinden geçmesi muhtemel düşüncelere karşı bir sed oluşturuyor ve O’na, yukarıda zikrettiğimiz âyetle hitap ediyordu.

Bu öyle bir an ve öyle nazik bir durumdu ki, liderden sâdır olabilecek en küçük jest, mimik ve hareket dahi, bu psikolojik hava içinde, normal zamandakilerden çok daha değişik tesirler icrâ edebilirdi. Onları kırıp gücendirebilecek en küçük bir hareketten dahi kaçınılması gereken böyle bir dönemde, Kur’ân, Allah Rasûlü’ne hitaben: “Eğer onlara karşı sert ve kaba olsaydın -ki kat’iyen öyle değilsin- senin etrafından dağılıp gideceklerdi” (Âl-i ımrân, 3/159). Halbuki sahabi eski tavrını hiç mi hiç değiştirmiş değildi; Allah Rasûlü’nün etrafında pervâne gibi dönüp duruyorlardı.
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

mavilale

Orta Düzey

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

3

05.08.2005, 01:13

Sadece O değil, dedesi Hz. ıbrahim de anlatılırken yine hilmiyle anlatılıyor.. evet O’nun hakkında da Kur’ân şöyle diyor : “Muhakkak ki ıbrahim, yumuşak huylu, içli ve kendini Allah’a vermiş biri idi.” (Hûd,11/75).

ıbrahim, seviyeler üstü seviyede yumuşak huylu bir insandı. Kendini ateşe atan insanların dahi başına bir belâ gelir endişesiyle tir tir titriyordu. O, sabahlara kadar âh u vah eden, inleyip duran bir insandı.. ve münîbdi.. her lâhza, ayrı bir var oluş ve dirilişle Allah’a dönüşün menfezlerine yönelir, durmadan taptaze ve heyecan dolu bir yürekle Rabbin kapısında inler ve iki büklüm olurdu.

Allah Rasûlü, kendisini hep Hz. ıbrahim’e benzetir401. Evet O, hilm u silmde de dedesi ıbrâhim’e benzerdi.


Hasımları onu ateşe atıyor, ve Cenab-ı Hakk da ateşe emrediyor: Ey ateş ıbrahim üzerine berd u selam, yani ne buz ne de ateş, ikisi ortasında “selam ol” (Enbiya, 21/69) diyordu. Zira, ıbrahim evvela âleme karşı kendi içini öyle donatmıştı. Ne öfkeleniyor ne de insanlara karşı soğuk davranıyordu. O bir “Selam” insanıydı. Cenab-ı Hakk’dan da aynı şekilde muamele gördü. ıbrahim, Allah ahlâkıyla ahlâklanır da, Allah (cc) ona başka türlü muamele eder miydi? Asla! “Selam” bizzat Cenab-ı Hakk’ın ismiydi.. ve ateş de ıbrahim’e karşı “Selam” oluyor ve “Selam” duruyordu.

Hz. ıbrahim’in başlattığı bu hilm ahlâkını Allah Rasûlü zirveye çıkardı. Düşmanlarını yerle bir ettiği ve bütün imkanları elinde topladığı devrede dahi Allah Rasûlü, mürüvvetten kıl kadar ayrılmadı. O, suçluları cezalandırmış olsaydı, O’na karşı gelecek mi vardı? Hayır. Belki Hz. Ömer gibi yüzlercesi, O’nun gözünün içine bakıyor ve O’nu üzen bir hadise karşısında aslanlar gibi kükreyerek, baş almak için müsaade istiyorlardı. Halbuki her defasında O, ashâbını yatıştırıyor ve hilm u silm tavsiye ediyordu.



daha epeyce uzun olan aktardığım bu yazı ve bildiklerim doğrultusunda bana göre hilm merhametten öte bir kavram...

Efendimiz 'in hayatına ve yine Hz.ıbrahim'in hayatına bakıldığında merhametin aciz kaldığını,yaşanılanlara ve yapılanlara tahammül için hilmin gerekliği olduğu ortaya çıkıyor..

ama isteriz ki olaya daha deruni bir yaklaşımla büyüklerimiz el atsın..biz de istifade edelim..
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

4

05.08.2005, 10:16

Ellerine ve yüreğine sağlık kardeşim, Allah razı olsun.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

mavilale

Orta Düzey

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

5

05.08.2005, 18:00

sizden razı olsun bunlar sadece bie aceminin küçük çaplı uğraşları idi..söylediğim gibi daha derin yaklaşımlar bekleriz..
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir