Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

halis

Acemi

  • "halis" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "halis"

Mesajlar: 4

Konum: izmir

Meslek: memur

Hobiler: kitap

  • Özel mesaj gönder

1

15.07.2005, 23:44

Kur´an açısından İnsan-Duygu ve Düşünce Yönetimi

KUR'AN AÇISINDAN DUYGU VE DÜşÜNCE YÖNETıMı

ÖNSÖZ

ınsan, akıl ve irade sahibi bir varlık olarak, sorumluluk taşıdığı ve ölüm sonrası sorgulanacağı için diğer canlılardan çok farklı bir konuma sahiptir. Doğumundan ölümüne kadar, onun hayatında duygu, düşünce ve davranışlarına anlamlar yüklenecek, eğitilmesi, olumlu davranışlar sergilemesi için çok farklı yöntemler uygulanacaktır.

Bilimlerin koşarcasına mesafe kaydettiği, teknolojinin seyrinin takip edilemez bir ivme kazanıp hızla yükseldiği çağımızda insanlık, insanın iç dünyasını ihmal ettiğini ve kendi eliyle ürettiklerinin çok gerisinde kaldığını fark etmiş bulunmaktadır.

Sonuçta da kendisini, duygu ve düşünce dünyasını obje yapmaya, davranışlarını mercek altına almaya başlamıştır. Psikoloji ilminin, 2005 itibariyle ilk üç içinde yer almasının öngörülmesi, kişilik bozukluğu, ruh hastalıkları ve kişisel gelişimle ilgili konuları işleyen kitapların vitrinleri doldurması ve susamış insanlar tarafından okunması. psikiyatrist ve psikologların en az diğer branş doktorları kadar ilgi görür hale gelmesi, basın yayın yoluyla izlenmekle bitmeyen insanlık dramları hep bu arayışı
açık bir şekilde ortaya koyan göstergelerdir.

Kur'an evrenseldir, yeryüzündeki bütün insanlara ve her insanın tüm varlık boyutlarına hitap etmek için inmiştir ve her insanın her problemiyle ilgilenmek için gelmiştir. Ayetin ifadesiyle o, hem insanlara, Peygamberimiz (S.A.V.) gibi bir Rahmet (17/82) hem de sinelerde olana (iç dünya ile ilgili her psikolojik hastalığa) bir şifa gibidir (Yunus, 10/5).

Kur'an, insana, tetkik edeceği, derinlemesine araştıracağı iki ana alan sunmaktadır.

Birbirini tamamlayan ve bir yönüyle de şerh eden bu ana alanlar evren ve insanın iç dünyasıdır.

Bu iki dünyadaki ayetlere vurgu yapan (51/21-22) Kur'an, dikkat çekici bir şekilde "Görmüyor musunuz?" demekle adeta, dünyayı fizikî olarak görüp anladığımız gibi, en az onun kadar, gözle görecek, aynel-yakîn hasıl edecek şekilde insanın psikolojik olarak da okunmasını istemektedir. Bir başka ayette de, insanın dış dünyasında olduğu kadar iç dünyasında ve psikolojik yaşamında da pek çok gizli kalmış yönlerin açığa çıkarılacağına işaretle insan, bu konuda çalışmaya teşvik edilmektedir (41/53).

Ne yazık ki insanlık, yerin, denizin ve uzayın derinliklerine indiği ve araştırdığı kadar, insanın içine girip araştıramamış, duygu ve düşünce dünyasını aydınlatacak yolculuklar yapamamıştır.

ınsanlık tarihinde Kur'an kadar insanın iç dünyasını açıklamış ve insanlığı etkilemiş, evrensel iletişim metotlarını insanlığa sunmuş, başka bir kitap ve Peygamberimizden başka ikinci bir insan göstermek asla mümkün değildir. Bu itibarla insanın iç dünyasında tüm olup biteni (50/16), ruhi yapısını ve psikolojik hayatını en mükemmel şekilde bilen ve anlatan Allah'dır, Allah'ın Kelamı ve Nebisidir.

ınsanın çağımızdaki bu hayatî ihtiyacı sebebiyle, Kur’an’a ve Peygamberimize müracaat edenler, hiç bir zaman elleri boş dönmeyecek, sadre şifa verecek, insanı çağın getirdiği bunalımlardan çekip alacak pek çok tedavi yöntemleriyle karşılaşacaklardır. Kur'an, bir gen haritası gibi insanın psikolojik yol haritasını elimize tutuşturmuştur denebilir.

Tıpkı bir arama motoru gibi insan, insanı baş konu yapan Kur'an'a bakıp kendini arasa, bütün ruhun katalogunu, duygu ve düşüncelerin fihristini karşısında bulacak, insan Kur'an'da kendini okuyacaktır. Kendini yönetme ve çevresiyle olumlu iletişim kurma ip uçlarına ulaşacaktır.

Kur'an, bir insan eğitimi ve yönetimi kitabıdır. Bu sebeple doğrudan insanı hedef alır. Verdiği diğer bilgiler yaptığı bütün uyarılar hep insan hedeflidir.

Kur'an, insan benliğinin, içiyle ve dışıyla olan tüm irtibat noktalarına işaret eder ve bunları Yaratıcıya ulaştıran birer yol ve vesile olarak sunar. Temelde duygulanan ve düşünen bir varlık olarak insan, sahip olduğu bu içsel özelliklerini, kendisine veren Yaratıcı namına işlettiği takdirde gerçek huzur ve saadeti elde edebilecek, ruhunun gerçek yöneticisi olabilecektir.

Psikoloji ilmi de, bir yönüyle insanı tanıma ve anlama diğer yönüyle de onunla iletişim kurma, etkileme, insana kendini duygu ve düşünecelerini yönetmesini ve insanlarla etkili iletişim kurmasını öğretme sanatı sayılabilir.

Referansımız Allah'ın Kelamı'dır. Kur'an'ı çağımıza göre yorumlayan Tefsirler ve Bilginlerdir. Günümüzün Psikoloji ilmi de şüphesiz ayetleri daha iyi anlayıp ifadelendirmemizde daima yardımcı olacaktır.

Sonuçta her bilim dalı gibi Psikoloji de Allah'ın en değerli olarak yarattığı insana değer ve önem vermekte, insan kitabını okuyan ve analiz eden bir göz ve bir dil olmaktadır.

Bir farkla ki, Kur'an, bütün bilim dallarını inceleyen, geliştiren yeni buluşlar yapan ve bu muhassalayı insanlığın lehine ya da aleyhine kullanan insan unsurunu temel almakta, Yaratıcısıyla bağlantı kurmakla, nefis-ruh hastalıklarına şifa arayarak onu insanlığa en verimli hale getirmektedir.

Kur'an bilgisi kıyamet noktasına kadar değişmez. Değişmez fakat değişik anlaşılabilir. Çünkü her asrın ilim ve anlayış düzeyi ve çapı hep farklıdır ve durmadan gelişme kaydetmektedir. Dün doğru olarak bildiklerimiz, bugün değiştiği gibi, bugünküler de yarın değişebilir veya gelişebilir. Bu insanın bedensel ihtiyaçları gibi ruhî niteliklerinin ve ihtiyaçlarının da durmadan geliştiği ve yenilendiği anlamına gelir.

Bu, aynı zamanda Psikoloji ilminin de insan kadar önem ve anlam kazanması demektedir.

Bu sebeple hem ilahiyatçılar hem de psikiyatristler ve psikologlar, çağımızın insanına bilgiyle ve hassasiyetle yaklaşmalı, birbirine esnek ve açık olmalı, hoşgörülü ve objektif davranmalı, önyargılı olmadan, konuları tartışmalı, birbirlerinden yararlanmalı, aynı "Nefis merkezli ruh hastalıkları" platformunda buluşmalıdırlar.

Kuran'ın insan hakkındaki değerlendirmelerini iyi anlamak için psikoloji ilmine kesinlikle ihtiyaç vardır. Zira farklı dille de olsa Allah'ın yarattığı insanın ruhsal yapısını anlamaya, kişiliğini, duygu ve düşüncelerini çözmeye, ruhsal bozukluklarını gidermeye ve insanla iletişim kurarak, davranışlarına en uygun biçimi vermeye çalışması yönüyle Psikoloji; denebilir ki, çağımızda başta insanın ve insanın baş kitabı olan Kur'an'ın anlaşılmasında baş rolü oynayabilecektir...

Matematik, Fizik, Biyoloji, Türkçe-Edebiyat vb. branş öğretmenleri ve akademisyenler, "Benim ilmim insanlıkla başladı!", "Her bilim benden doğdu!" gibi tatlı çekişme yaşarlar. Hoş bir şeydir!..Aslında hepsi de haklıdır. Hepsinin insana ve evrene anlam kattığı doğrudur. Çünkü hepsi Allah'ın isimlerine dayanmaktadır. Bütün ilim dalları Allah'ın güzel isimlerine tercüman olan birer dildir. Herkesin dili kendince güzeldir.

Psikoloji ilminin "Fıtrî Sesi", psikolojik bir kavramla ifade etmek gerekirse, hep bastırılmıştır. Fizik ilimlerine yoğunlaşan insanoğlu iç dünyasına tercüman olacak bu ilimle, geç buluşmuştur. ınsan daima dış dünyaya, gördüğü şeye, peşin ücrete daha çok meyilli olduğundan, nefis arzuları, menfaaleri ve ihtiyaçları da onu buna zorladığından, bilgi yolculuklarını, keşifler yapar gibi daha çok dış dünyasında gerçekleştirmiş,
ayette belirtilen çift kanada sahip olamamıştır.

Yüzlerce robota ve robotlar aracılığıyla binlerce makinaya hükmeden insan, bir insana hükmetmesini beceremez hale gelmiştir. Bunu anlamak için, dünya gençliğinin caddelerdeki durumlarını bir tarafa bırakıp, evimizdeki iki üç çocuğun eğitimi konusunda ne kadar başarılı olduğumuza bakmak yeterli olacaktır.

Varlık Ruh ile başlar. Madde ötesi esastır. Madde görünmeyen kanunlarla yönetilir. Beden geçici ruh kalıcıdır ve ebediyete geçecektir. Ve beden de, göz, el, dil ve beyinle ortaya çıkan bilimler de hep müşterek ruh santraline bağlı üniteler gibidir.

Bizce ilk ilahî esas yöneliş Ruha olmuştur ve insanın bütün duygu, düşünce ve davranışları ruhsal aktivitelere bağlı bulunduğu için, Psikoloji ilmi, bütün bilimlerin baş danışmanı olarak görülmelidir.

Din ile Psikolojinin, diğer ilimlerden farklı olarak bir ortak buluşma noktaları vardır. ıkisi de erkek-kadın her yaştaki ve kültürdeki insanın günlük hayatının her ânı ve haliyle doğrudan ilgilidirler. Biz hem kendimize hem de bir başkasına bakarken, bir gözümüzü Din diğerini Psikoloji olarak varsayabilir ve o gözlerle bakabiliriz.

Çünkü her birimiz insan olarak bir duygu ve düşüncenin etkisi altında belli bir ruh halini yaşar ve nefis fonksiyonlarıyla içli dışlı durumda oluruz. Bir yere bakma, dinleme okuma, bir şey yeme, bir söz söyleme, tutum ve davranışta bulunma, hayaller kurma, iç planlama, cinsellik, bilinçaltı-bilinç çatışmaları, yüzümüzdeki ifade, korku, üzüntü, öfke vb duygularımızı yaşama, oturma yürüme uyuma bile, din ve psikoloji konusu olabilecek anlamlar taşır.

Bir de her ilmin, zamanın ve şartların durumuna göre bir "Farziyet Keyfiyeti" vardır, psikoloji ilminin farziyeti ise bir başkadır. Dinin anlatılması bir Peygamber için ne kadar zorunlu bir görev ise, her insanın durumuna göre dinin takdim edilmesi de ayrı bir zorunlu vazife olmuştur. Kur'an'da ele alınan Peygamberlerin insanlarla olan iletişimleri incelenirse bu durum gözlenecektir.

Fetanet (Evrensel fonksiyoner beşerî akıl) gücüne sahip olan her Peygamber gerçek bir psikoloji uzmanı gibi hareket etmiş insanların eğitilmesi ve yönetilmesi adına üzerlerine düşeni hakkıyla yapmışlar, insanlığı gerçek huzur ve menediyet ufkuna yükseltmişlerdir.

Peygamberler Allah'a en yakın olan insanlar olarak, Psikolojik durumları da en sağlıklı olan insanlar olarak karşımıza çıkarlar. Deyim yerindeyse Peygamberler, kitle psikolojisi içinde bireysel psikolojileri bozulmuş, ruhlarını kaybetmiş, duygu ve düşünce yönetimini yitirmiş insanlara şifa yetiştirmek için çıkıp görev yapmışlardır.

Peygamberlerin karşısına dikilip, inanmayı reddeden, Bir Yaratıcıya ibadete ve ahlaksızlık ve zulmü terketmeye yanaşmayan her insanın belli bir psikolojik rahatsızlığın temsilcisi olduğunu açıkça görebiliyor, kişilik bozukluğu modelleri olduğunu farkedebiliyoruz.

Bu itibarla günümüzde, inanan insanlar için, dinin güzelliklerini anlatmak ve temsil etmek bir görev olduğu gibi, Peygamberlerin öğretilerine uygun şekilde, psikolojik gerçeklere uygun olarak takdim edilmesi de ayrı bir görevdir. Üç gündür aç veya uykusuz bir insan nasihat dinlemez. ınat ve inkar psikolojisi içindeki insanla da iman konusunda diyalektik yapılmaz!

Psikolojinin bir özelliği, insan psikolojisine bağlı olarak çok yönlü ve değişken olmasıdır. Diğer ilim dallarında genellikle kurallar ve kanunlar belirlenmiştir. Çok cüz'î planda değişme söz konusudur, daha çok gelişme gözlenir. Gerek dinin gerekse psikolojinin ise, her an değişme eğilimi gösteren insan duygu ve düşünceleri için, o anki duruma uygun bir tutum belirleme, kısa, orta ve uzun vadede tedbirler alma gibi ayrıcalıklı ortak özellikleri dolayısıyla diğer ilim dallarına faikiyetleri bulunmaktadır.

Büyük çapta insanoğlu, kendisiyle Din ve Psikoloji arasına, nefis isteklerini, bedenini, bilimleri ve teknolojiyi koymuş, gerçekte kendine yabancı ve yalancı bir dünya kurmuş, kendinin cahili aslında katili olarak; kendi eliyle kendisiyle arasındaki mesafeyi açmış, bir üçgenin iç açılarını hesaplama hassasiyetini kendi iç açı ve acılarını hesaplamada gösterememiş, asırlar süren acı deneyimlerden sonra, kendisiyle buluşmayı yeni milenyuma taşımıştır.

Bizce Psikoloji için en büyük handikap, insanı tanıma ve anlamada daha çok "Nasıl?" çerçevesiyle sınırlı kalmak, mevcut insanı obje yapmak, anatomik kalıplar içinde insanın içinde bulunduğu ruhsal problemlere yoğunlaşmak, küçük meselelere takılıp küllî prensiplere ulaşamamak ve insan Ruhu için; doğum öncesi ve ölüm sonrası irtibat noktaları göstermemektir. Bizce bu, insan oğlu başlıklı ezelî ve ebedî renk ve çizgilerle hazırlanmış hayat filminin ortasından, üç beş kareyle, topyekün bir insan serüvenini açmaya ve çözmeye çalışmanın, "Fil" tanımı yapar gibi, insan bütünlüğünü bozmanın ifadesidir.

Daha da acısı, insanın ana-temel yapısının, bilinçaltı-id (Özgür nefis) dünyasından ibaret olduğu, ego (Bilinçli benlik) ve süper egonun (Vicdan) ruha sonradan monte edildiği yolundaki, kimilerinde yerleşmiş olan, gerçeği tam yansıtmaktan uzak yüzeysel bir görüşün savunulmuş olmasıdır. Oysa, Din, ahlak, aile, eğitim, gelenek gibi dış etkenlerden bağımsız kalan Libido-nefsanîliğin fotoğrafları, son yarım asırda dijital bir gelişme göstermiş; cinsellik, zevk, yeme-içme-eğlence, israf, zulüm, kan ve ceset görüntüleri adına insanlığın yüz karası katalogunu oluşturmuştur!..

Ve onca baskıya rağmen, inanç kavramının insanlığın içinden sökülüp atılamaması ve tekrar dine dönüşün yaşanması, aslında vicdanın ve dinin, insanın ana yapısına ve fıtratına ait olduğunu göstermiştir. ınsanlık id-varlık olmayı dışlamış, süper egoya dönüş yapmıştır!..

Ancak insan, kendini Psikoloji ilminde bulayım derken büsbütün kaybetmemelidir. ınsan, davranış sebepleri, süreçleri ve nitelikleri yönüyle olduğu kadar, çok yönlü şekilde davranışlara kaynaklık yapan (kalp ve nefis gibi) mekanizmalarıyla da irdelenmeli, ruhanî ve manevî boyutu dışlanarak sadece psikolojik kimlik, libidal benlik ve sosyal etkinlik çerçevesinde donuklaştırılmamalıdır.

Psikoloji ilmi, Allah inancına yer verirse kendini bulabilir. Avrupa kültürü bir yönüyle Helenizm etkisiyle tanrılara karşı bilgi savaşı açmış, diğer yönüyle de ortaçağ boyunca tanrı adına kiliseden gördüğü baskı, bilinçaltına yerleşmiş olduğundan, "Ego" yu alternatif bir varlık gücü olarak öne sürmüş bilinçaltını özgürleştirme adına da insanı ve aklı tanrı yerine koyan (varoluşçuluk, pozitivizm gibi) akımlarla savrulmuş, sanayi, bilim, emek ve para amaç olmuş, özgür cinsel yaşam gayr-ı ahlakî olmaktan çıkarılmış; gelişen Psikoloji de bunlardan nasibini almıştır.

Allah'tan kopmuşluğuyla Psikoloji, köksüz ve meyve vermeyen kütük gövdesi durumuyla, kara ve kuru bir görüntü vermekten kurtarılmalıdır.

Buna rağmen şayet bir öncelik düşünülecekse bu yine Kur'anî bilgiyle denge kazanmış ve kendini bulmuş Psikoloji ilmine verilebilir. Çünkü daha matematik, fizik, kimya, biyoloji gibi ilimlerin, konu edindiği madde alemi, hatta Hz.Adem yokken, Ruhlar aleminde, tamamen ruh buutlu diyaloglar, psikolojik boyutlu yaklaşımlar gerçekleşmekteydi.

Ve deyim yerindeyse ilk psikoterapi oturumları ve psikolojik iletişimler; dünya ötesi alemde, Allah ile Ruhlar, Allah ile melekler, Allah ile şeytan, Allah ile Adem-Havva ve şeytan ile Adem-Havva arasında gerçekleşmişti.

Hiç bir insan, insanın varlık yapısının, ruh dünyasının detayına şahit tutulmamıştır (18/51). Bu sebeple, insanın gerçek iç dünyasının keşfi ancak elimizdeki ilahî kelamla mümkün olabilecektir. Bu açıdan bakınca diyebiliriz ki Psikoloji ilmi hangi gelişme çizgisine ulaşırsa ulaşsın, belirlediği her doğrunun önünde, bir ayetin yol olduğunu, iz çizdiğini görecektir...

Kur'an'da gördüğümüz kadarıyla ilk iletişim Allah'ın ruhlara: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim!" sorusunu yöneltmesi, onların da "Evet Rabbimizsin!" şeklindeki cevaplarıyla gerçekleşmiş olmaktadır(7/172). Bu, iç görü denilen bir benlik oluşumu, bilinç farkındalığı, kendini ve kendini var edeni bir kabulleniş demektir. Bizce bu nokta ruhsal olayların çözümünde dikkate alınması gereken temel çıkış noktası olmaktadır. Ruhun kendini çözüşü, buluşu, bilişi, benliğe erişi, varlığını tadışı ve kendini, kendini var eden yüce Varlığa bağlayışı ve adayışı...Bu bilincin eksikliği insan için en büyük bir boşluk olacak, kimlik ve kişilik çatışmalarına yol açacaktır.

ınsanın temel Psikolojik kimliğinin adı, ilk var ediş oturumunda, Allah ve insan arasında belirlenmiş ve onaylanmış olmaktadır.

Ayette belirtildiği gibi (15/28-29) insan: "Ben bir toprak varlığıyım, ben aynı zamanda bir ruh varlığıyım, ben beni bana ve ren, bana nefes eden kendinden ruh ve sıfatlar verip var eden Rabbimin eseriyim!" bilincine sahip olursa, Psikolojik hayatına çok büyük bir adım ve avantajla hatta bir zaferle başlamış olacaktır.

ıhlas süresini okurken insan iki yönle okumaya çalışırsa, bir yönünün Rabbimize ait esas vasıflardan (Zati Sıfatlar) söz ederken diğer taraftan da insanın 5 aşamalı varlık vetiresini, kimlik ve kişilik safhalarını, psikolojik oluşum kademelerini de dile getirdiğini fark edebilir. Geniş açıklamasını ilerde sunmayı düşündüğümüz “ıhlas süresine Psikolojik bir bakış” yazımızda bulabileceğiniz bu husus başlıklar halinde şöyle özetlenebilir: ınsanın varlık, bütünlük, zenginlik, özgürlük ve özgünlük aşamalarını özümseyerek bilinç oluşturması, Yaratıcısıyla, kendisiyle ve tüm varlıklarla buluşması.

ıkinci olarak ayetlerde, Allah'ın yaratma konusundaki ilmini meleklerle paylaştığı sezilmektedir.

Üçüncü olarak, Adem ile Havva'ya hitap ve yasaklama emri gelir. Adem ve Havva'nın yasak meyveye dokunmaları ve ayıp yerlerinin açılması sonucu, ruh dünyalarında utanma, pişmanlık suçluluk, üzüntü ve özür dileme gibi duygular oluşur. Allah'ın affı ile ruhlarına huzur verilerek bir çeşit tedavi uygulanır ve yeni hedefler gösterilir.

Dördüncü olarak da, Allah'ın secde emrine muhalefet eden şeytanın ruhsal bozukluk durumu, oluşturduğu kimlik ve kişilik yapısı ve davranışları rapor edilir. Benzetmekte hata olmasın, bir psikologun empatiyle sorular sorması ve hastasının duygu ve düşüncelerini açmasını sağlaması gibi, Allah şeytana, kendisini secde etmekten men eden şeyin ne olduğunu sorar (15/42), duygusunu ifadede yardımcı olması adına da; bu sebebin kibir mi yoksa ulûhiyete yakışan bir yücelik mi olduğu sorusunu yöneltir (38/75).

Bu yaklaşım şekilleri bize, insan psikolojisini anlamada, insan dışı varlık olarak, insan psikolojisini en iyi okuyan tek yaratık olan şeytanın da ayrı bir kategoride incelenmesi gerektiğini düşündürmektedir. şeytan, kıyamet noktasına kadar sürdürebileceği üstün doğal bir kariyere ve özel yetki ve yeteneğe sahip tek mahluktur. O, ınsanı, kıyamet noktasına kadar bütün ruhsal yönleriyle okuyabilen bir varlıktır.

Bu itibarla şeytan, Psikoloji uzmanı, insanın kaşifi varlıktır denebilir. Çünkü o, bir psikiyatristin veya psikologun kullandığı ilaç, iletişim ve terapi gibi dolaylı yöntemlerin ötesinde, doğrudan insanın iç dünyası irtibat kurmakta, iç dinamiklerine yönelmekte, duygu ve düşüncelerle, bilinçaltı ve hayallerle ve özellikle de nefis boşluklarıyla, yakından ilgilenmektedir.

Bu durumda psikolojik ruhsal rahatsızlıkların ve kişilik bozuklukların temelinde çıkış noktası olarak gördüğümüz nefsin arka planında tüm üstün yetenekleriyle oturan şeytan olgusu da irdelenmelidir.

ınsanın kendindeki nefis, nefisle göbek bağı bulunan şeytan kaynaklı tüm ruhî rahatsızlıkları karşısında tutunabilecek ve baş edebilecek bilgi ise ancak Vahiy bilgisi, eylem olarak da inanç, ibadet ve hayır hizmetleri olabilir.

Psikiyatrist ve psikologlar bu gibi durumları göz önünde bulundurmalıdır. V ön yargıyla davranıp, ruhsal hastalıkları sadece beyin hücrelerine bağlamamalı, ilaçla tedaviyi yeterli görmemeli, inanç ve ibadet konularına da açık olmaları ve konuyu sadece ruh hastalıkları kavramıyla sınırlı tutmayıp insan gerçeğinden hareketle, "Nefis hastalıkları" yaklaşımına da yer vermelidir.

Bu, onlara hem hastaları açısından bir ufuk hem de erdem, aynı zamanda geleceğe uzanacak meslekî gelişim ve başarı kazandıacaktır diye düşünmekteyiz.

Aynı şekilde ılahiyatçılar da peşin hükümle davranıp, ruh hastalıklarına ve kişilik bozukluklarına yaklaşırken, tefsir çalışmalarının yanında mutlaka psikoloji ilmine ve bilimsel yöntemlerle çalışan uzman olanların görüş ve bilgilerine başvurmalıdırlar. Kur'an'ın psikolojik yaklaşımlarla anlaşılması için bu alanın akademisyenlerinden yardım almalıdır.

Kuran'ın insan hakkındaki değerlendirmelerini iyi anlamak için psikoloji ilmine kesinlikle ihtiyaç vardır. Zira farklı dille de olsa Allah'ın yarattığı insanın ruhsal yapısını anlamaya, kişiliğini, duygu ve düşüncelerini çözmeye, ruhsal bozukluklarını gidermeye ve iletişim kurarak, davranışlarına en uygun biçimi vermeye çalışması yönüyle Psikoloji; denebilir ki, çağımızda Kur'an'ın anlaşılmasında e insanlarla iletişim kurmada baş rolü oynayabilecektir...

Burada ve gelecek konulardaki açıklamalarda eksik ve kusur varsa bize aittir. Uyarılmayı yürekten beklemekteyiz. Çalışmalarımızda Yazır tefsiriyle ı.Canan"ın Hadis Ansiklopedisinden yararlandık. Tefsir eserlerinden, uzun yılların birikimi notlarımızdan, Doktora çalışmamızdan, Psikolojik, Pedagojik ve kişisel gelişimle ilgili kitaplardan yararlandığımızı da söyleyelim.

Bu arada, çok ayeti kaynak gösterdiğimiz için, sûre isimleri yerine, sûre ve ayet numaralarını vermekle yetindik.

Baştan sona akademik bir uslûp içinde yazdığımızı söyleyemeyiz. Zaman zaman az da olsa kalemin veya klavyenin duygusal tad verebilecek cümlelere kaymasının, hoşgörü ve anlayışla karşılanacağına inanıyoruz. şiirden anlamadığımız halde, yer yer haddimizi aşarak o kulvara girmiş bulunduk. Bu konuda baş yardığımızın farkına olduğumuzu itiraf ederek, yazma coşkusuna verilmesini istirham ediyoruz.

Burada öncelikle kendimizi onlarla bulduğumuz, Söz'leriyle, yazılarıyla ve sesleriyle beynimizin şekillenmesine vesile olan büyüklerimize dua ve şükranlarımızı arz ederim. Özellikle, uzun yıllar maddi-manevi çok yönlü desteğini gördüğüm muhterem Hacı Mehmet Uğur Ağabeyimize yürekten teşekkürlerimi sunarım.

Çalışmalarımızı, psikolojik boyutlarda şekillenmesi konusunda, bir araya gelmemizi sağlayarak zemin hazırlayan, böylece bu çalışmamızla beraber, Kur'an'ın nüzûl sırasına göre sûreleri farklı açılardan yorumlamaya çalışmamıza da vesile olan, Psikiyatrist Uzman Dr.ısmail Yavaş Bey'e, Psikolojik Danışman Fatih Kalkınç Bey'e, Psikolog Mevlüt Genç Bey'e, Refleksoloji uzmanı Esat Başaran Bey'e ve daha sonra aramıza katılıp çalışmalara destek veren diğer arkadaşlarımıza teşekkür ederim.

Yıllardır devam eden ve sıkıntı veren çalışmalarımıza sabır, fedakarlık ve anlayışla katlanan eşsiz eşime ve çocuklarıma teşekkürlerimi, Sevgili Babam'a saygılarımı, Sevgili Anneme de Rahmet dileklerimi sunarım...

NOT: Gelecek konu: Kur’an’da ınsanın Varlık Yapısı ve Denge Alanları

drmavi

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir