Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Hasan_Sinan"

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

1

08.06.2008, 02:33

Muhtelif sorular

Süleyman KÖSMENE

Ali Bey: “ımam olmadığında namaz kıldırmak için imamete kimlerin geçmesi uygun olur?”

ımamlık ve müezzinlik mesuliyet işidir. Allah Resûlü (asm) imamlığın ve müezzinliğin mesuliyeti hakkında şöyle buyurmuşlardır:

“Namazda cemaatin kefili imam; mutemedi ise müezzindir. Allah’ım! ımamlara hakta sebat ver, müezzinleri bağışla!”1

Kur’ân-ı Kerim’i yeterince okuyabilen, akıllı, buluğ çağına ermiş ve namaz kıldırmasına engel olacak nitelikte özrü bulunmayan her Müslüman erkek, namazda cemaate imam olabilir.

ımamlıkta tercih sebeplerini ise, Hanefîlere göre şöyle sıralamak mümkündür: ımamlığa geçmekte ilk hak, namaz kıldırmak için devlet tarafından görevlendirilen imamındır. ımamın bulunmadığı yerde ev sahibinin veya ev sahibi statüsünde bulunanın; şafiîlere göre ise o muhitte hakkıyla ikamet edenin geçmesi faziletlidir. Bu olmadığında dini, fıkhı, namazı ve şartlarını en iyi bilen geçer. Bu olmadığında Kur’ân-ı Kerim’i en güzel okuyan imamlığa geçer. Bu olmadığında takvası çok olan, günahlardan en çok sakınan ve iyiliklere en çok düşkün olan imamlığa geçer. Sonra ıslâm’a önce girmiş olan, sonra yaş itibariyle daha büyük olan, sonra güzel olan, sonra soy itibariyle eşraftan olan, daha sonra da elbisesi güzel olan imamlığa geçebilir. ımamlığa geçebilecekler bu niteliklerde eşit olurlar ve tercih imkânı zorlaşırsa aralarından birisi cemaatin tensibi ve gönül rızasıyla geçebilir. Bu da olmazsa kur’a çekilir.

***

E.Y. Rumuzlu okuyucumuz: “Ben gerek gusül, gerekse abdest alırken şüphe ve vesvese sonucu bol su kullanıyorum. ısraf etmiş olur muyum? Bu vesvese ve şüpheleri gidermenin çaresi nedir? Yirmi Birinci Söz ıkinci Makamdaki vesvese bahsini hayata nasıl aktarabiliriz?”


Gusül veya abdest alırken azalarımızı birer defa yıkamak farz; üçer defa yıkamak sünnet-i seniyyedir. Yıkarken suyu israf etmemek; azalarımızı yıkamaya yetecek ölçüde su kullanmak da sünnettir. Bilhassa birçok yerde susuzluk tehlikesinin baş gösterdiği günümüzde bu sünneti yaşamanın hikmeti daha iyi anlaşılır hale geldi.

Ayrıca yıkanılan azaları güzelce ovmak da sünnettir.

Gusülde ve abdestte bu sünnet-i seniyyeleri icra ve ihya etmeye kifayet edecek ölçüde su kullanmak israf değildir; ancak suyu daha fazla kullanmayı israf kabul etmek ve bu israfa yol açan evhamı da “vesvese” olarak değerlendirmek lâzımdır. Bu durumda azalarımızı, her yanına su gelecek şekilde üçer defa yıkadıktan sonra, aldığımız gusül veya abdestin artık tam olduğunu kabul etmeli; içimize daha fazla şüpheler atan vesveselere artık aldırmamalıyız, ehemmiyet vermemeliyiz.

Yirmi Birinci Sözün ıkinci Makamındaki vesvese bahsi, şeytanın telkinatını tanıtır ve mahiyetini bildirir. Vesvesenin, ifrata kaçmamak ve galebe çalmamak şartıyla teyakkuza ve uyanık olmaya sebep olduğunu; ifrata kaçtığında ise hastalık halinde bütün davranışlarımıza sirayet ettiğini; bu durumun da bilhassa ibadetlerimizde sıkıntı kaynağı teşkil ettiğini misalleriyle bildirir. Dinde zorluk bulunmadığını ispat eder. Bu mânâları hayata aktarabilmek, şüphesiz dikkatli bir okuma ile birlikte sözkonusu mânâları hayatımızda tatbik etme konusunda Rabbimize yapacağımız samimî duâlarla doğru orantılıdır.

Bu durumda, gusül veya abdest alırken su kullanımında sünnet-i seniyye ölçülerinin dışına taşmak ve aşırı gitmek; ne faziletle ilgili, ne feyizle ilgili, ne de en iyisini aramakla ilgilidir! Olsa, olsa; doğrudan vesvese ile ilgili evhamdan başka bir şey değildir.

***

CTI rumuzlu okuyucumuz: “Sadakayı vermekte israf olmaması ne demektir? Nasıl israf olur? Ne yapmak gerekir?”


Müstehak olanlara ne kadar çok sadaka verilse bile, israf olarak değerlendirilmez. Hayır ve hasenât yolunda yapılan harcamalara, ne kadar fazla olursa olsun, israf nazarıyla bakılmaz. Ancak israfta da hiçbir hayır yoktur. ımam-ı Azam (ra) bu hakîkatı şu veciz sözüyle ifade etmiştir: “Hayırda ve ihsanda israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur.”

Hayır yaparken ve sadaka verirken, muhatabımızın gerçekten buna müstahak olup olmadığından emîn olmamızda fayda vardır. Fakir de olsa müsrif veya süflî harcamalar yaptığından emin olduğumuz birisine sadaka vermektense; muktesit olan veya kötü yollarda harcama yapmadığına inandığımız bir fakire yardımda bulunmak daha hayırlıdır. Adamın gerçek halini bilmiyor isek, kanaatimize göre, galip zannımıza göre hareket edebiliriz. Ama bir takım sorularla adamı rencide etmek doğru değildir.

Dipnotlar:

1- Tirmizî, Mevâkıt, 39

08.06.2008

http://www.yeniasya.com.tr/2008/06/08/yazarlar/skosmene.htm
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir