You are not logged in.

Dear visitor, welcome to Muhabbet Fedâileri. If this is your first visit here, please read the Help. It explains in detail how this page works. To use all features of this page, you should consider registering. Please use the registration form, to register here or read more information about the registration process. If you are already registered, please login here.

Sultan

Trainee

  • "Sultan" started this thread

Posts: 99

Location: Kütahya

Occupation: Dağcı

Hobbies: Kızak, yüzme, orman gezileri

  • Send private message

1

Friday, April 16th 2004, 4:08pm

Kıbrıs! Hudeybiye mi, Lozan mı?

Kıbrıs! Hudeybiye mi, Lozan mı?


Tarihte, ilk anda galibiyet mi mağlubiyet mi olduğu anlaşılamayan bazı andlaşmalar var. Meselâ müşriklerle yapılan Hudeybiye Müsâlehasının bazı maddelerindeki ince siyasî dehayı ilk anda ashab-ı kiram dahi anlayamamış ve bu maddeler onlarda kırgınlık oluşturmuştu. Aynı maddelerin faydası sonra anlaşıldı. Lozan’ın ise “zafer mi hezimet mi olduğu” hâlâ tartışılıyor.

Referandum bekleyen Kıbrıs meselesi, bir Hudeybiye’ye mi benziyor, yoksa Lozan’a mı? Sayın Başbakan, gelinen noktayı başarılı göstererek, “çözümsüzlük çözüm değildir” derken, diğer taraf; “her çözüm de çözüm değildir, bunun adı çözüm değil, çözülmedir” diyor.

Bugünlerde Kıbrıs anıldıkça, aklımıza Sokullu’nun haçlılara söylediği şu meşhur sözü geliyor: “Siz, ınebahtı’da donanmamızı yakmakla bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Biz ise Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik. Tıraş edilen sakal daha gür çıkar, ama kesilen kol yerine gelmez.” Sokullu, üzerindeki şehit kanları henüz kurumayan Kuzey Kıbrıs topraklarına Rumların tekrar döneceklerini görseydi, yoksa, “Eyvah, bu sefer kesilen bol bizimkisi” mi derdi? 1974’te Kıbrıs’ta şehit düşenlerin anne, baba, eş, çocuk ve akrabaları hayatta. Onlar ne diyorlar acaba? Bizzat şehitlerin ruhları ne der acaba? Acaba ruhlar aleminde birbirlerine, “Biz boşuna mı şehit olmuştuk yoksa?” diye mi soruyorlardır?

“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı!
Düşün, altındaki binlerce kefensiz yatanı.
(AB’ye girmek şöyle dursun) Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı”
diyen Akif’in ruhu “birazcık toprak verebiliriz” lâfları karşısında lâl mı olmuştur yoksa ne? Akif’in mısraları değişmez gerçeği ifade etmiyordu da kuru bir hamasetten mi ibaretti? Veya değişmez gerçekler artık değişir mi oldu?


Dikkat etmişsinizdir; alışverişte müşterinin malı çok arzuladığını fark eden satıcı fiyatta diretir, indirime gitmez. Kıbrıs müzakerelerinde “Çözüm, ille de çözüm. En kötü çözüm çözümsüzlükten iyidir” denilirse, karşı taraf bunu kaçırır mı? Kullanmaz mı? Acaba kullanmadı mı?
Taraflar New York’ta görüştüler, anlaşamadılar. Kıbrıs’ta görüştüler, anlaşamadılar. Bürgenstock’ta görüştüler yine anlaşamadılar. Nihayet Kıbrıs hakkındaki karar Annan’ın iki dudağı arasında kaldı. Türkiye, Annan’ın sunacağı nihaî metni referanduma sunmayı ve sonucunu kabul etmeyi kabul ediyor.

Ne gariptir ki, görüşmeler biter bitmez 9 bin sayfacık nihaî metin hemen sunuluveriyor. şimdi akla şu düşüncenin gelmesi normal değil mi? Bu plan demek ki önceden hazırlanmış. Müzakereler sadece bir göz boyamadan ibaretmiş. Yoksa Denktaş bunu biliyordu da, onun için mi “ümit yok; bu işten sonuç çıkmaz” diyerek ısviçre’ye gitmedi?

Her biri kabul ettirilmeye çalışılarak nihayet 5. Annan Planı’na gelinmesi, bunun Türkiye ve Kıbrıs lehine olmadığının başka bir delili olsa gerek. Meclis’te, Gül’ün Annan Planı’nı savunmasından sonra, Onur Öymen, “Bu 9 bin sayfalık metni okudunuz mu Sayın Başbakan, Sayın Gül?” diyor. Sayın Başbakan ve Sayın Gül’den, “Tabiî ki” demelerini bekliyoruz; demiyorlar. Zaten okunması mümkün de değil. Bu metnin her sahifesi 3 dakikada okunsa 27 bin dakika sürer. Yani 450 saatte, yani 19 günde geceli-gündüzlü okumakla ancak biter. Ama metin ortaya çıkalı daha o gün 19 gün olmamıştı ki.

O da ancak meselenin üzerine gidildikten sonra verilen cevap; “O konular teknik konular, uzmanlar okudu.” Yani, 100 sayfasını bir uzman, 200 sayfasını başka bir uzman okumuş; “Puzzle” gibi. Uzmanlar okumuşsa devamı ne? Bu teknik konuların Kıbrıs’a etkisi analiz edildi mi? “Okuyan uzmanları dinledik; son kararı biz verdik” denilse bari. Denilmiyor bir. ıkincisi, uzmanları dinleyecek kadar bile zaman geçmeden 9 bin sahifeye “kabul” denilmesi enteresan.

1959-60 Londra ve Zürih andlaşmalarına göre, Kıbrıs; Türkiye ve Yunanistan’ın dahil olmadığı bir gruba giremiyormuş meğer. Yani, Türkiye girmeden Kıbrıs’ın AB’ye alınması mümkün değil.

Sadece bu hakkımızı bile lâyıkıyla kullanabilseydik, baştan işe galip başlardık.

____________
Ali Eren - Vakit Gazatesi
16.04.2004
Sevgi Çiçekleri

wcf.user.socialbookmarks.titel

Rate this thread