Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

19.06.2006, 22:59

Nazar değmesi?

Nazar değmesi hakkında ne düşünüyorsunuz, ne biliyorsunuz? Esnemeyle alakası nedir? Namaz kılarken ya da Kur'an okuyacakken sürekli şiddetli esneme geliyor, önüne geçemiyorum. Başka zaman sürekli konuşsam da esneme gelmez, sebebi ne ki acep?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

2

20.06.2006, 09:31

Namazda sürekli esnemek bildiğim kadarı ile şeytanın vesvesesinden ileri gelir.
Esnememek namazın adaplarındandır.Yani;namaza pek fazla bir zararı yoktur. Esneyince elinle kapatman gerek, diye okudum. Fazlaca üstüne düşmemen gerek. Zira; evhamlandıkça büyür.
Nazardan olabilir. Böyleyse; o zaman Fatiha ve Ayete'l Kürsi tavsiye ediliyor.
Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

3

20.06.2006, 09:37

ıslam Yaşar'ın Bediüzzaman beşlemesinin ilkinde, Üstad Bediüzzaman rahatsızlanıyor, bir ağacın dibine oturuyorlar, sonra bir talebesi Yasin okuyor, Üstad'ın burnundan kan akıyor, sonra düzeliyor, rahatsızlığı geçiyor, talebe de sonra ekliyor: "Üstadım sizde nazar var, Yasin okurken adeta esnemekten çatlayacaktım." diyor. Ben oradan bir bağlantı olabilir diye düşündüydüm. Cidden rahatsızlık verici, tam ibadet edecekken mani oluyor. Hayırlı işlerin çok muzır manileri olur diye boşuna denmemiş.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

4

07.09.2007, 19:10

Nazar veya göz değmesi

Abdulaziz Bilge: “Nazar Peygamberimizin dediği gibi vardır, doğrudur. Siz bize nazarın nasıl bişey olduğunu, soyut olan bir şey midir, nazar insanda bulunan bir enerji midir açıklar mısınız?”

İnsanları fizikî olarak yıpratan hastalıklar olduğu gibi, rûhî olarak tahrîbat veren rahatsızlıkların bulunduğu da bir vak’adır. Halk dilinde göz değmesi de denilen nazar bunlardan biridir ve gerçektir. Başkasına gözü değen, yani nazarı geçen insan bunu bilerek yapmaz. İçinde bir takım fırtınalı veya farklı enerji yüklü duygularla muhatabına bakanlar, farkında olmadan muhatabı üzerinde göz değmesine sebep olabilirler. Peygamber Efendimizi (asm) “mecnun” diyerek küçümsemeye çalışan Mekkeli müşrikler, Kur’ân’ın olağanüstü icâzı karşısında öylesine büyülenmişlerdi ki, bu Kitab’ın—hâşâ—mecnun dedikleri birisinin elinde zuhur etmesini kabul edememişlerdi. Allah korumasaydı, neredeyse Resûlullah’ı (asm) gözleriyle devireceklerdi. Bu hususu Kur’ân şöyle zikreder: “Doğrusu inkâr edenler, Kur’ân’ı dinlediklerinde neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. ‘O mecnundur’ diyorlardı.”1

Bediüzzaman Hazretleri de (ra) nazardan şiddetle müteessir olduğunu ve nazarın kendisini hasta ettiğini, “Nazar deveyi kazana, insanı mezara sokar”2 hadîsini zikrederek beyan eder.3

Nazar konusunda iki hususun altının çizilmesi gerekir: Bunlardan birincisi; bakışlarımızı terbiye altına almak. İkincisi de; karşı tarafın bakışlarına hedef olmaktan kaçınmak.

İnsanoğlu olarak her zaman hem bakan taraf, hem de bakılan taraf olduğumuzu unutmamalıyız. Yani hem her şey her zaman gözümüzün altında; hem de biz her zaman herkesin gözü altındayız. Hepimiz her zaman başkasını denetleriz; ölçeriz, biçeriz, eleştiririz, az görürüz, çok görürüz, gözümüzde büyütürüz, küçültürüz, havsalamıza sığdıramayız, gördüklerimize inanamayız, duyduklarımıza hayret ederiz. İçimizde hayranlık uyandıran veya olumlu-olumsuz fırtınalara sebep olan ya da varlığına inanamadığımız bir olay karşısında çoğu zaman şaşırıp kalırız. Öylesine hayret ederiz ki, neredeyse bir süre kendimize gelemeyiz. Oysa varlıkların hendesesi bizim elimizde değil. Cenab-ı Hak bir şeyi yaratırken veya birisine bir servet verirken ya da hasmımızı muvaffak kılarken bize sormuyor, bizim onayımızı almıyor. Meselâ bizim bahçemizdeki ağacımızda hiç meyve yokken, falancanın ağacının dallarına taşıyamayacak derecede meyve ihsan edilmiş olabilir. Bu durumda şaşkınlığımızı ve hayretimizi “mâşaallah, elhamdülillah, Allahu ekber, bârekallah” gibi Allah’ın kudretini, irâdesini, azametini ve meşîetini teslim eden kelimelerle teskin etmeliyiz. İşi tamamen Allah’a havale etmeli, bize ihsan edilmeyen nimetlerin başkasına ihsan edilişini çok görmemeli, göz koymamalı ve içimizi geniş tutmalıyız. Mü’minin îman hasleti bunu gerektirir.

Her zaman göz altında bulunan taraf konumunda olmamız ise başka bir duyarlılığı daha gerektirir: Hayatta çoğu kez, çoğumuz muhtelif başarılar elde ederiz. Cenab-ı Hak bazı şeylerden mahrum bıraktığı bir kulunu, muhakkak muhtelif zamanlarda diğer bazı şeylerden memnun etmiştir. Sahibi olduğumuz nimetleri bazen gözlerden de gizleyemeyiz. Bize düşen her hal ve şartta elimizde bulunan nimetlerin şükrünü edâ etmek ve alçakgönüllü olmaktır. Başarımızdan veya muvaffakiyetimizden dolayı üstünlük duygusuna kapılıp, başkalarını kaf dağından izlercesine küçümsemeye ve riyakârlığa hiçbir zaman hakkımız yoktur. Gösteriş meraklısı olmak, bazen başımıza en beklenmedik ruhsal problemleri de beraberinde getirebilir. Ne kadar yüksekte olursak olalım; her zaman mütevazı olmalı ve insanlarla aynı seviyede olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız. Üstünlüğümüze Allah’tan başkasının muttali olmasını istemek–çünkü riyakârlıktır—hayırlı amellerimizi yiyip bitireceği gibi, bazen böyle nazara ve kem gözlere isâbet etme gibi müessif bir şekilde neticeleneceğini de akıldan uzak tutmamalıyız. Hayırlı amellerin sevabını elden kaçırmak, nazara isabet etmekten çok daha vahim bir âkıbettir. Elimizde olmadan başkasının ıttılâından ise mes’ul değiliz.

Göz değmesine karşı okumak haktır. Hazret-i Âişe (ra): “Resûlullah Efendimiz (sav) bana, göz değmesine okunmasını emretti” demiştir.4

Ümmü Seleme (ra) rivâyetiyle; Resûlullah Efendimiz (sav), Ümmü Seleme’nin odasındayken yüzünde sarılık eseri bulunan bir kız çocuğu gördü ve “Bu kızcağıza okuyunuz; buna nazar değmiştir” buyurdu.5

Hazret-i Âişe (ra) rivâyet eder: “Peygamber Efendimiz (asm) okutularak ağılı hayvanın zehrinden şifâ dileğine müsaade buyurdu.”6

İslâmiyet’te okuyarak veya okutarak rûhânî tedavi vardır. Meselâ göz değmesine karşı sâlih kimseler hastaya veya hasta bizzat kendisine Kalem Sûresinin 51 ve 52. Âyetlerini, Âyete’l-Kürsî, Fâtihâ, İhlâs, Felak ve Nâs gibi âyet ve sûreleri okuyabileceği gibi; Allah’ın isimlerini, sıfatlarını ve zikrini içeren âyetlerin ve duâların okunması ve sırf Allah’tan şifâ niyâzında bulunulması meşrudur.

Dipnot:
1- Kalem Sûresi, 68/51,52;
2- Keşfü’l-Hafâ, 2/72;
3- Şuâlar, 286;
4- Buhârî, Tıp, 1932;
5- Buhârî, Tıp, 1933;
6- Buhârî, Tıp, 1934;

http://www.fikih.info/

esneme

Ebû Hureyre (r.a)dan.Hz. Peygamber (s..v.): "Esnemek şeytandandır.Birinizi esneme tutarsa gücü yettiğince geri çevirsin.Çünkü biriniz esnerken 'Ha ââ' dediğinde şeytan güler." buyurmuştur.

( esnemek gevşeme ve tembellikişareti olarak algılanmış, esneme sırasında şeytanın gülmesi ise tembellik işareti olan esnemeyi başardığından dolayı sevinmesidir denilmiştir.Esnemenin şeytan ile ilişkisi hakkında değişik yaklaşımlar da vardır.)
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

5

07.09.2007, 19:15

nazar değdikten sonra kendi kendimize mi okumak daha iyidir?yoksa başkasının veya annemizin bize okuması daha mı tesirli olur??
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

6

08.09.2007, 09:36

Yazı için Allah razı olsun kardeşim, istifade ettik.

7

08.09.2007, 11:00

Allah hepinizden razı olsun..

ama sorumun cevabı yok hala :oops:
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

8

08.09.2007, 11:23

Kardeşim, ikisinin birden olması da iyi olur. Değil mi? Okuyabiliyorsan kendin okursun, senin için okumak isteyen olursa, o da okur. Daha çok dua olur yani daha iyi olur, Allahu â'lem bissavab.

9

08.09.2007, 18:36

Allah razı olsun abi.
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

10

08.09.2007, 19:38

âmîn ecmaîn, kardeşim.

11

24.12.2008, 08:27

Nazar üzerine

Çorum Çeşmeören’den Erdal Odabaş: “Nazarın kaynağı nedir? Nazar insanlığın gündemine İslâmiyetle mi gelmiştir yoksa başka inanışlardan mı karışmıştır? Nazardan korunmak için neler yapmak gerekir?”

Beyinde ve bakışta enerji vardır. Nazarın kaynağı beyin ve bakıştaki negatif enerjidir. Nazar insanlığın gündeminde hep var olmuştur. İslâmiyet insanın bakışını düzenlemiş, insana düzgün bakmayı, negatif bakmamayı öğretmiştir. Düzgün bakış tevhit ve tevekkül içindeki bakıştır. Yani muhatabında hayran olduğun bir husus varsa bu Allah’tandır diyeceksin, hayranlığını muhatabına değil, Allah’a vereceksin. Muhatabında nefret ettiğin bir şey varsa, bu durumda da nefretini muhatabına değil, şeytana vereceksin. Muhatabın mü'minse onu aşırı hayranlık, övgü veya nefret bakışlarından koruyacaksın.

Başkasına nazarı geçen insan bunu bilerek yapmaz. İçinde bir takım fırtınalı veya farklı enerji yüklü duygularla muhatabına bakanlar, farkında olmadan muhatabı üzerinde göz değmesine sebep olabilirler. Peygamber Efendimizi (asm) “mecnun” diyerek küçümsemeye çalışan Mekke’li müşrikler, Kur’ân’ın olağanüstü icazı karşısında öylesine büyülenmişlerdi ki, bu Kitab’ın—hâşâ—mecnun dedikleri birisinin elinde zuhur etmesini kabul edememişlerdi. Allah korumasaydı, neredeyse Resûlullah’ı (asm) gözleriyle devireceklerdi. Bu hususu Kur’ân şöyle zikreder: “Doğrusu inkâr edenler, Kur’ân’ı dinlediklerinde neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. “O mecnundur” diyorlardı.”1

Bediüzzaman Hazretleri de (ra) nazardan şiddetle müteessir olduğunu ve nazarın kendisini hasta ettiğini, “Nazar deveyi tencereye, insanı mezara sokar.”2 hadisini zikrederek beyan eder.3

Nazar konusunda iki hususun altının çizilmesi gerekir: Bunlardan birincisi; bakışlarımızı terbiye altına almak. İkincisi de; karşı tarafın bakışlarına hedef olmaktan kaçınmak.

Her zaman hem bakan taraf, hem de bakılan taraf olduğumuzu unutmamalıyız. Yani hem her şey her zaman gözümüzün altında, hem de biz her zaman herkesin gözü altındayız. Hepimiz her zaman başkasını denetleriz; ölçeriz, biçeriz, eleştiririz, az görürüz, çok görürüz, gözümüzde büyütürüz, küçültürüz, havsalamıza sığdıramayız, gördüklerimize inanamayız, duyduklarımıza hayret ederiz. İçimizde hayranlık uyandıran veya olumlu-olumsuz fırtınalara sebep olan ya da varlığına inanamadığımız bir olay karşısında çoğu zaman şaşırıp kalırız. Öylesine hayret ederiz ki, neredeyse bir süre kendimize gelemeyiz. Oysa varlıkların hendesesi bizim elimizde değil. Cenâb-ı Hak bir şeyi yaratırken veya birisine bir servet verirken ya da hasmımızı muvaffak kılarken bize sormuyor, bizim onayımızı almıyor. Bu durumda şaşkınlığımızı ve hayretimizi “mâşaallah, elhamdülillah, Allahu ekber, bârekallah” gibi Allah’ın kudretini, iradesini, azametini ve meşîetini teslim eden kelimelerle teskin etmeliyiz. İşi tamamen Allah’a havale etmeli, bize ihsan edilmeyen nimetlerin başkasına ihsan edilişini çok görmemeli, göz koymamalı ve içimizi geniş tutmalıyız. Zaten mü’minin iman hasleti de bunu gerektirir.

Her zaman gözaltında bulunan taraf konumunda olmamız ise başka bir duyarlılığı daha gerektirir: Hayatta çoğu kez, çoğumuz muhtelif başarılar elde ederiz. Cenâb-ı Hak bazı şeylerden mahrum bıraktığı bir kulunu, muhakkak muhtelif zamanlarda diğer bazı şeylerden memnun etmiştir. Sahibi olduğumuz nimetleri bazen gözlerden de gizleyemeyiz. Bize düşen her hal ve şartta elimizde bulunan nimetlerin şükrünü eda etmek ve alçak gönüllü olmaktır. Başarımızdan veya muvaffakiyetimizden dolayı üstünlük duygusuna kapılıp, başkalarını Kaf dağından izlercesine küçümsemeye ve riyakârlığa hiçbir zaman hakkımız yoktur. Gösteriş meraklısı olmak, bazen başımıza en beklenmedik ruhsal problemleri de beraberinde getirebilir. Ne kadar yüksekte olursak olalım; her zaman mütevazi olmalı ve insanlarla aynı seviyede olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız. Üstünlüğümüze Allah’tan başkasının muttali olmasını istemek—çünkü riyakârlıktır—hayırlı amellerimizi yiyip bitireceği gibi, bazen böyle nazara ve kem gözlere isabet etme gibi müessif bir şekilde neticeleneceğini de akıldan uzak tutmamalıyız. Hayırlı amellerin sevabını elden kaçırmak, nazara isabet etmekten çok daha vahim bir akıbettir. Elimizde olmadan başkasının ıttılaından ise mesul değiliz.

Göz değmesine karşı okumak haktır. Hazret-i Âişe (ra): “Resûlullah Efendimiz (asm) bana, göz değmesine okunmasını emretti” demiştir.4

Ümmü Seleme (ra) rivayetiyle; Resûlullah Efendimiz (asm), Ümmü Seleme’nin odasındayken yüzünde sarılık eseri bulunan bir kız çocuğu gördü ve “Bu kızcağıza okuyunuz; buna nazar değmiştir” buyurdu.5

İslâmiyette okuyarak veya okutarak ruhî tedavi vardır. Meselâ göz değmesine karşı sâlih kimseler hastaya veya hasta bizzat kendisine Kalem Sûresinin 51 ve 52. âyetlerini, Âyet’el-Kürsî, Fatiha, İhlâs, Felak ve Nâs gibi âyet ve sûreleri okuyabileceği gibi; Allah’ın isimlerini, sıfatlarını ve zikrini ihtiva eden âyet ve duâların okunması ve sırf Allah’tan şifa niyazında bulunulması meşrudur.

Dipnotlar:
1- Kalem Sûresi, 68/51,52,
2- Keşf’ül-Hafâ, 2/72,
3- Şuâlar, 286,
4- Buhârî, Tıp, 1932,
5- Buhârî, Tıp, 1933

Copyright © www.fikih.info - Kaynak gösterilerek veya izin alınarak yayınlanabilir.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

12

24.12.2008, 16:53

Bediüzzaman Hazretleri de (ra) nazardan şiddetle müteessir olduğunu ve nazarın kendisini hasta ettiğini, “Nazar deveyi tencereye, insanı mezara sokar.”2 hadisini zikrederek beyan eder.3

ıslâmiyette okuyarak veya okutarak ruhî tedavi vardır. Meselâ göz değmesine karşı sâlih kimseler hastaya veya hasta bizzat kendisine Kalem Sûresinin 51 ve 52. âyetlerini, Âyet’el-Kürsî, Fatiha, ıhlâs, Felak ve Nâs gibi âyet ve sûreleri okuyabileceği gibi; Allah’ın isimlerini, sıfatlarını ve zikrini ihtiva eden âyet ve duâların okunması ve sırf Allah’tan şifa niyazında bulunulması meşrudur.

Bunları not alıcam,

Allah razı olsun paylaşım için ,
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


13

24.12.2008, 17:23

Büyük velîlerden Hasan Basrî Hazretleri göz değmesine karşı (Kalem Sûresinin 51-52. ayetleri olan) şu âyetleri okurdu:


"Ve in yekadullezîne keferû leyuzlikûneke biebsarihim lemmâ semiu'z-zikre ve yekulûne innehu le mecnûnun ve ma huve illâ zikrun lil âlemîn."

"Gerçekten o küfredenler Kur'an-ı işittikleri zaman az kaldı seni gözleriyle yıkacaklardı. "O, mutlaka bir mecnundur" diyorlar. Oysa Kur'an bütün alemler için büyük bir uyarıcıdır.." (Kalem Sûresi, 51-52)


Yine bazı eserlerden öğrendiğimize göre Resûl-i Ekrem Efendimiz, torunları Hasan ve Hüseyin (r.a.)'e, nazar değmesin diye duâ okurlarmış. Bu duâyı şu şekilde tesbit etmiş bulunmaktayız:


"Euzu bi kelimâtillâhi't-tâmmeti min kulli şeytanin ve hammetin ve min külli aynin lammeh."

"Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kem gözlerden bütün kelimeleri yüzü hürmetine Allah'a sığınırım."

ıslamiyet . gen. tr
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

14

10.01.2009, 20:28

Allah hertürlü şerden korusun..

15

30.11.2010, 11:23

İnsan kendisine veya bir yakınına nazar değdiğini nasıl anlar?
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

16

30.11.2010, 13:03

Nazari bir bilgi ama ; baygınlık derecesinde ateş basar, aşırı derecede vücut ısısı artar ve insanı yatağa düşürür.

17

30.11.2010, 16:23

Rabbim bizleri şerirlerin şerrinden, hasidlerin hasedinden ve nazar ehlininden nazarından muhafaza eylesin.

Bu konuyu değerlendir