Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

24.05.2006, 17:33

Kişisel Gelişim mi, İmani Gelişim mi?

Başarı Sendromu makalesine gelen cevap niteliğindeki bazı makalelerden sonra bir yazı daha yazma ihtiyacı hissettim. Fakat bu yazıyı eleştirilere cevap vermek maksadıyla yazmadığımı peşinen belirtmek istiyorum. Ayrıca bu tartışmaların, şimdiye kadar kişisel gelişimi sorgulamadan tamamen doğru ve geçerli bir yol olarak kabul eden ve bunu topluma da bu şekilde yansıtan görüşlerin ne kadar doğru olduğunu anlayabilmek açısından da faydalı olacağına inanıyorum.

Kişisel gelişim dünyevi bir düşüncenin ürünüdür. Ben ehl-i dünyanın kendi hedeflerini gerçekleştirmekte kişisel gelişimi kullanmasına birşey demiyorum. Çünkü hedefleri dünyevi başarılardır. Ancak ehl-i imana ne oluyor ki onların çürük, esassız fikirlerini kendisine rehber ediniyor? Bediüzzaman’ın ‘Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan Garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir vebâ, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sâri illete karşı ıslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa, Islâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. Îman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız îman üzerine mesâimi teksif etmiş bulunuyorum.’ şeklinde ifadesi çözümü Batı’nın başarı odaklı formülize edilmiş kişisel gelişim kitaplarında değil, islamın esaslarında aramak gerektiğini söyler. Madem onlar ehl-i imanın elindeki elmas gibi hakikatlere müşteri olmuyorlar, ehl-i iman niye onların çürük ve esassız fikirlerinden birşeyler devşirme ve elde etme adına bu kadar mesaisini ve imkanlarını bu yolda sarf ediyor?

Dindar kesim kendi okuması gereken eserleri okumadığı için hayatında ve kişiliğinde hissettiği eksikliği başka yerlerde arıyor gibime geliyor. Mesela günde kaç sayfa Risale, kaç adet ayet, hadis okunuyor? Asr-ı Saadet’teki olaylar kaç kere dikkatli bir şekilde okunarak günümüz için gerekli dersler çıkartılıyor? Biraz Batı’ya karşı aşağılık kompleksi, biraz da modaya uymanın cazibesiyle işin kolayına kaçıp ruhlarındaki boşluğu doldurma adına kişisel gelişime yönleniyor insanlar. Uzun çabalar sonucu belli bir hayat ve bilgi birikimi edinmektense formülize edilmiş standart hayatları kopyalamak daha kolay geliyor. Oysa hayat formüllerle yaşanmaz. Matematikteki az bilinmeyenli denklem çözümleri gibi değildir hayat. Hayatı etkileyen çok değişken parametreler vardır. Özellikle 1980 sonrası maddeciliğin geliştiği, hazıra müptela, kolaycı hayatlarla birlikte kişisel gelişimin de revaç bulması dikkat çekici bir noktadır. Ayrıca dindar kesimde de nedense 28 şubat dünyevileşme harekatı sonrası tesettür defileleriyle beraber kişisel gelişimin de ön plana çıkması manidar gelir bana. Popüler kültürün önemli bir koludur aslında kişisel gelişim. Bencilliğin, narsistliğin meşrulaştırılmasında bir araçtır. Keçiboynuzu gibi birşeydir. Üç gram lezzet almak için bir çeki odunu çiğnemek zorunda kalırsınız.Aynı zamanda çok büyük meblağların döndüğü büyük bir sektördür. Ben kişisel gelişimle kendisini geliştiren kimseye rastlayamadım henüz ama bu seminerleri vererek, insanlara umut satarak maddi olarak gelişen çok tanıdığım var.

Kişisel gelişimin ekranlarda çokça görünen, hayatın güzelliğini anlatmaya çalıştığı kitabıyla da meşhur olan bayan bir temsilcisi, böcekleri çiçekleri sevin, hayat çok güzeldir, insanlar çok iyidir filan gibi düşüncelerle başkalarına akıl verirken, kendisinin iki evliliği de yürütememesi aslında kişisel gelişimcilerin kendilerine de bir hayrının olmadığının delilidir. Kendisi himmete muhtaç dede, nerde kaldı başkalarına himmet ede...

Risale-i Nur’da kişisel gelişim yoktur. ımani ve insani gelişim vardır. Bediüzzaman, etrafındaki fakir talebelerine ‘para kazanın, başarılı olun, kendinize güvenin , vs.’ gibi kişisel gelişimin öngördüğü tavsiyeleri asla yapmamıştır. Bilakis gerektiğinde din için dünyayı terk etmenin gerekliliğini anlatmıştır. ınsanların enaniyetlerini geliştirmeye değil, bir buz parçası hüviyetindeki o enaniyeti büyük bir havuzu kazanmak için o havuzun içerisinde eritmeye ihtiyaçları olduğunu söylemiştir. Arzularını ve hırslarını geliştirmeyi değil, onları sınırlandırmayı ve kontrol etmeyi anlatmıştır.

Bazı düşünürlere göre günümüz kişisel gelişim sektörü, insanlara sahte bir maneviyat kurmaktadır. Hatta bunları ‘new age’ dinleri olarak tanımlayanlar da vardır. Batı toplumunun ahlaken çöküşünün ardından bu tür sahte maneviyatlar ile yeni bir ahlak ortaya koymaya çalışmaları normaldir. Bu ahlakta doğru olan bilgi kırıntıları da yok değildir elbette. Ama bizim bu ahlaka kesinlikle ihtiyacımız yoktur. Zira on yanlışın yanında bir doğrunun bir anlamı olmamaktadır. Üstelik insanlık için en doğru ve en taze ahlak olan Kuran ahlakı bizim elimizdedir. Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Bediüzzaman’ın manen beslediği bu topraklarda bizim Kuzey Amerika ve Batı Avrupa merkezli bu tür ahlaktan medet ummamız ne kadar mantıklıdır?

Kısmi bir iktidarla başkalarını dönüştürmeye çalışırken genelde kendileri değişen ve dönüşen şahıslara şahittir tarih. ‘Biz kişisel gelişimi kendi hizmetimiz için kullanmaya çalışıyoruz’ sözü bundan dolayı bana pek birşey ifade etmiyor. Zira zamanında dini yayın amaçlı kurulan TV’ler şimdi nasıl en dünyevi yayınları yapar hale gelip dönüşüme uğradıysa, kişisel gelişimin de neticede varacağı nokta bu sahte maneviyatı ortaya koyanlara benzemekten başka birşey olmayacaktır.

Risale’de geçen, ‘O münâfıklar veya o münâfıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar, dost sûretine girerek, bâzan da talebe şekline girerek, derler ve dedirtirler ki: "Bu da Islâmiyete hizmettir, bu da onlarla mücâdeledir. şu mâlûmâtı elde edersen, Risâle-i Nur’a daha iyi hizmet edersin. Bu da büyük eserdir" gibi birtakım kandırışlarla, sırf o Nur Talebesinin Nurlarla olan meşguliyet ve hizmetini yavaş yavaş azaltmakla ve başka şeylere nazarını çevirip, nihâyet Risâle-i Nur’a çalışmaya vakit bırakmamak gibi tuzaklara düşürméye çalışıyorlar.’ uyarısına çok dikkat etmek gerekir kanaatindeyim. Dindar kesimin, ruhlarındaki boşluğu doldurabilmesi için imanını geliştirmeye ihtiyacı vardır. Problemin kesin çözümü, imana, ahlaka, okumalara yapılacak vurgudadır. Yoksa geçici bir tatmin için kişisel gelişime başvurmak, oralardan medet aramak, kendimizi kandırmaktan ve boşu boşuna zaman kaybından başka birşey kazandırmayacaktır.

Hasan Yükselten

Bu konuyu değerlendir