Lieber Besucher, herzlich willkommen bei: Muhabbet Fedâileri. Falls dies Ihr erster Besuch auf dieser Seite ist, lesen Sie sich bitte die Hilfe durch. Dort wird Ihnen die Bedienung dieser Seite näher erläutert. Darüber hinaus sollten Sie sich registrieren, um alle Funktionen dieser Seite nutzen zu können. Benutzen Sie das Registrierungsformular, um sich zu registrieren oder informieren Sie sich ausführlich über den Registrierungsvorgang. Falls Sie sich bereits zu einem früheren Zeitpunkt registriert haben, können Sie sich hier anmelden.
Zitat von »"[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Sözler&area_name=ONALTINCI%20SÖZ&id=1540&book=2&lang=1«
SÖZLER / ONALTINCI SÖZ / BıRıNCı şUA[/url]"]Üçüncüsü: Nuranî ruhların aksidir. şu akis, hem haydır, hem ayndır. Fakat âyinelerin kabiliyeti nisbetinde tezahür ettiğinden, o ruhun mâhiyet-i nefs-ül emriyyesini tamamen tutmuyor. Meselâ: Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, Dıhye sûretinde huzur-u Nebevîde bulunduğu bir anda, Huzur-u ılâhîde haşmetli kanatlarıyla Arş-ı A'zamın önünde secdeye gider. Hem o anda hesabsız yerlerde bulunur. Evâmir-i ılâhiyyeyi tebliğ ederdi. Bir iş bir işe mâni olmazdı. ışte şu sırdandır ki; mâhiyeti nur ve hüviyyeti nuranîyye olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyada bütün ümmetinin salâvatlarını birden işitir ve kıyamette bütün asfiya ile bir anda görüşür. Birbirisine mâni olmaz. Hattâ evliyâdan, ziyâde nûrâniyyet kesbeden ve ebdâl denilen bir kısmı, bir anda birçok yerlerde müşahede ediliyormuş. Aynı zât, ayrı ayrı çok işleri görüyormuş. Evet nasıl cismâniyyata cam ve su gibi şeyler âyine olur. Öyle de, ruhaniyyata dahi hava ve esir ve âlem-i misâlin bâzı mevcûdâtı âyine hükmünde ve berk ve hayal sür'atinde bir vasıta-i seyr ve seyahat sûretine geçerler ve o ruhânîler, hayal sür'atiyle o merâya-yı nazîfede, o menâzil-i lâtifede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler. Mâdem Güneş gibi âciz ve musahhar mahlûklar ve ruhânî gibi madde ile mukayyed nim-nuranî masnu'lar, nûrâniyyet sırrıyla bir yerde iken, pekçok yerlerde bulunabilirler. Mukayyed bir cüz'î iken, mutlak bir küllî hükmünü alırlar. Bir anda cüz'î bir ihtiyar ile pek çok işleri yapabilirler.
Zitat von »"[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Mesnevi&area_name=HUBAB&id=4329&book=45&lang=1&PHPSESSID=27f43e12192e10fac6c8dd36610f8eea«
MESNEVı NURıYE / HUBAB[/url]"]ı'lem eyyühe'l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu ılâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir.
Ve keza, salâvat-ı şerîfeyi getiren adam, zât-ı Peygamberîyi (a.s.m.) bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taallûk ettiğini düşünsün ki, tekrar be tekrar salâvat getirmeye müşevviki olsun.
Zitat von »"[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Mektubat&area_name=YıRMıDÖRDÜNCÜ%20MEKTUB&id=978&book=3&lang=1«
MEKTUBAT / 24.MEKTUP / BıRıNCı ZEYLı / ıKıNCı NÜKTE[/url]"]Eğer desen: Madem o Habîbullahtır. Bu kadar salâvat ve duaya ne ihtiyacı var?
Elcevap: O zat (a.s.m.) umum ümmetinin saadetiyle alâkadar ve bütün efrad-ı ümmetinin her nevi saadetleriyle hissedardır ve her nevi musibetleriyle endişedardır. ışte, kendi hakkında merâtib-i saadet ve kemâlât hadsiz olmakla beraber, hadsiz efrad-ı ümmetinin, hadsiz bir zamanda, hadsiz envâ-ı saadetlerini hararetle arzu eden ve hadsiz envâ-ı şekavetlerinden müteessir olan bir zat, elbette hadsiz salâvat ve dua ve rahmete lâyıktır ve muhtaçtır.
Zitat von »"[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Mesnevi&area_name=HABBE&id=4392&book=45&lang=1«
MESNEVı NURıYE / HABBE[/url]"]ı'lem eyyühe'l-aziz! Cam, su, hava, âlem-i misal, ruh, akıl, hayal, zaman ve saire gibi, tecellî-i timsal akislere mahal ve mazhar olan çok şeyler vardır. Maddiyat-ı kesifenin timsalleri hem münfasıl, hem ölü hükmündedirler. Çünkü, asıllarına gayr oldukları gibi, asıllarının hâsiyetlerinden de mahrumdurlar. Nurânîlerin timsalleri ise, asıllarıyla muttasıl ve asıllarının hâsiyetlerine mâlik ve asıllarına gayr değillerdir. Binaenaleyh, Cenab-ı Hak, şemsin hararetini hayat, ziyasını şuur, ziyadaki renkleri duygu gibi yapmış olsaydı, senin elindeki aynada temessül eden şemsin timsali seninle konuşacaktı. Çünkü, o, timsalinde oldukça harareti, ziyası, renkleri olurdu. Hararetiyle hayat bulurdu. Ziyasıyla şuurlu olurdu. Renkleriyle de duygulu olurdu. Böyle olduktan sonra, seninle konuşabilirdi. Bu sırra binaendir ki, Resul-i Ekrem (a.s.m.), kendisine okunan bütün salâvat-ı şerifeye bir anda vakıf olur.
Zitat von »"[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Lemalar&area_name=OTUZUNCU%20LEMA&id=1435&book=5&lang=1«
LEMALAR / 30.LEMA / 4.NÜKTESı / 7.ışARET / BıRıNCıSı:[/url]"] Umum ümmet, umum asırlarda işledikleri umum hasenâtın bir misli, es-sebebü ke'l-fâil sırrınca, zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâmın sahife-i hasenâtına geçtiği gibi; umum ümmet, her günde ettikleri salâvat duasının kat'î makbuliyeti cihetiyle, o hadsiz duaların iktiza ettikleri makam ve mertebeyi düşünmekle, şahsiyet-i mâneviye-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmın bu kâinat içinde nasıl bir güneş olduğu anlaşılır.
Zitat von »"Alperdini"«
Zitat von »"[url=http://www.nur.web.tr/icsayfa.php?action=book&tree=1&book_name=Mektubat&area_name=YıRMıDÖRDÜNCÜ%20MEKTUB&id=978&book=3&lang=1«
MEKTUBAT / 24.MEKTUP / BıRıNCı ZEYLı / ıKıNCı NÜKTE[/url]"]Eğer desen: Madem o Habîbullahtır. Bu kadar salâvat ve duaya ne ihtiyacı var?
Elcevap: O zat (a.s.m.) umum ümmetinin saadetiyle alâkadar ve bütün efrad-ı ümmetinin her nevi saadetleriyle hissedardır ve her nevi musibetleriyle endişedardır. ışte, kendi hakkında merâtib-i saadet ve kemâlât hadsiz olmakla beraber, hadsiz efrad-ı ümmetinin, hadsiz bir zamanda, hadsiz envâ-ı saadetlerini hararetle arzu eden ve hadsiz envâ-ı şekavetlerinden müteessir olan bir zat, elbette hadsiz salâvat ve dua ve rahmete lâyıktır ve muhtaçtır.
Zitat von »"Abdulkadir Said"«
daha çok merak ettiğim ,salavatın ümmete dünyevi ve uhrevi faydaları.