Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

04.03.2005, 21:47

Musab bin umeyr in hayat hikayesi ve sahabelerin hikayeleri

http://www.menzil.net/shayat/



Ashab-ı kirâm'ın ileri gelenlerinden Künyesi Ebâ Muhammed'tir. Mekke'nin zengin ailelerinden olup, yakışıklı ve güzel giyinen bir gençti. Anne ve babası onun üzerine titrerdi. Özellikle, Mekke'nin en zenginlerinden sayılan annesi, oğluna güzel elbiseler giydirir ve güzel kokular sürerdi. Mekkeliler de onu hayranlıkla seyrederlerdi. Bir defasında Hz. Peygamber de onun hakkında şöyle buyurmuştu: "Mekke'de Mus'ab b. Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim" (ıbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1960, III, 116).

Mus'ab, Mekke'de o günün şartlarına göre zenginlik ve ihtişam içinde yaşarken, Hz. Peygamber(s.a.s)'in insanları ıslâm'a davet ettiğini öğrendi. Fazla vakit kaybetmeden Hz. Peygamber'e giderek iman edip müslüman oldu. O sırada Mekkeliler, müslümanlara yoğun bir baskı uyguladığından, Hz. Mus'ab müslüman olduğunu ailesinden gizlemek zorunda kalmıştı. Ama o, Peygamberimizi gizlice ziyaret etmeyi de ihmal etmezdi. Ne var ki Osman b. Talha, Mus'ab'ın namaz kıldığını görüp durumu annesi ile akrabalarına bildirmişti. Bunun üzerine akrabaları yakalayıp hapsettiler. Mekke'nin bu nazlı ve zengin genci için artık çile dolu zor günler başlamıştı.

Habeşistan'a hicret eden ilk kafileye katılıncaya kadar hapiste tutulan Hz. Mus'ab, hicret imkanı çıkınca, dinini daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için Habeşistan'a hicret etti. Habeşistan dönüşünde Hz. Mus'ab'ın durumu tamamen değişmiş ve bu nazlı delikanlının yerini, kalbi ıslam ve imanla dopdolu iradesi güçlü kuvvetli, metin bir genç almıştı. Annesi ondaki bu kararlılık ve metaneti görünce, üzerindeki baskısını biraz hafifletmek zorunda kaldı.

Bu sırada Birinci Akabe Beyatı olmuş ve Medinelilerden bir grup ıslâm'ı kabullenmişti. Kendilerine ıslâm'ı anlatmak ve diğerlerine de tebliğ yapmak için Rasulullah'tan bir öğretici istediler. Hz. Peygamber de bu önemli görev için Hz. Mus'ab b. Umeyr'i görevlendirdi. Hz. Mus'ab onlara hem namaz kıldıracak, hem Kur'an öğretecek, hem de diğer insanlara ıslâm'ı anlatacaktı ve yeni kimseleri ıslâm'a davet edecekti.

Böylece Medine'ye ilk hicret eden sahabi Mus'ab b. Umeyr oluyordu. Medine'de ilk cuma namazını da Mus'ab b. Umeyr kıldırdığı kaynaklarda ifade edilir (ıbn Sa'd, a.g.e., III, 118).

Bir yıl sonra Mekke'ye, hac mevsiminde yanında yetmiş kişi ile gelen Mus'ab b. Umeyr, Hz. Peygamber (s.a.s)'e ıslâm'ın Medine'deki hızlı yayılışının müjdesini verirken şöyle demişti: "ıslâm'ın girmediği ve konuşulmadığı ev kalmadı." Başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün müslümanlar bu habere çok sevindiler. Oğlunun Mekke'ye döndüğünü haber alan annesi onu tekrar hapsetmek istedi. Ancak Mus'ab bütün bunlara karşı olgun bir müslüman tavrını takınarak imanında direndi ve annesini bundan vazgeçirdi. Onun annesini ıslâm'a daveti bir sonuç vermediği gibi annesi de Mus'ab'ı yolundan döndürememişti.

Hz. Peygamber (s.a.s)'in yanında iki ay kadar kalan Mus'ab b. Umeyr, Hicretten on iki gün önce Medine'ye vardı. Hz. Peygamber (s.a.s) onu Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a) ve Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) ile kardeş ilan etmişti (ıbn Sa'd a.g.e., III, 120).

Bedir savaşında muhacirlerin sancağı onun elindeydi. "Rasûlullah'ın bayraktarı" olarak ün yapmıştı. Uhud savaşında da sancak yine onun elindeydi. Savaş esnasında müslümanların gerilediğini gören Mus'ab b. Umeyr, atını sağa sola doğru sürüyor ve yüksek sesle şu ayeti okuyordu: "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamberler gelip geçmiştir" (Alu ımrân, 3/144). Bu ayetin Uhud gününe kadar nazil olmadığı ve o gün giderildiği rivayeti, Hz. Mus'ab'ın Allah katındaki değerini ifade eder (ıbn Sa'd, a.g.e., III,120,121). Uhud Gazvesinde ıslâm ordusunun sancağını taşıyan Mus'ab b. Umeyr'in önce sağ kolu kesildi. Hemen sancağı sol eline alarak savaşa devam etti. Fakat ardından sol eli de kesildi. Bu defa vücuduyla sancağa sımsıkı sarıldı ve yukarıdaki ayeti okumaya devam etti. Sonunda müşriklerin bir mızrak darbesiyle şehid oldu. Sancağı hemen Suveybit b. Sa'd ve Ebû'r-Rûm b. Umeyr adlı sahabiler aldılar.

Hz. Mus'ab şehid olarak yerde yatarken, günün sonlarına doğru, Hz. Peygamber (s.a.s) Mus'ab'ı elinde sancakla gördü ve "ıleriye git ey Mus'ab!" diye emretti. Fakat o kişi geri dönerek "Ben Mus'ab değilim" deyince Hz. Peygamber onun Mus'ab kılığında savaşan Allah'ın meleklerinden biri olduğunu anladı (ıbn Sa'd, a.g.e., II, 121).

Uhud savaşında Ashab-ı kiram'ın ileri gelenlerinden birçok kimse şehid oldu. Hz. Mus'ab b. Umeyr de şehidler arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ne kadar üzüntülü olduğu yüzünden okunuyordu. Mus'ab'ın mübarek na'şının başucunda oturarak, Uhud şehidleri hakkında nazil olduğu bildirilen şu ayeti okudu: "Mü'minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehid oldu. Kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler" (el-Ahzab 33/23). Sonra Hz. Peygamber diğer sahabilere, şehidlere yaklaşıp selam vermelerini söyledi ve verilen selamların şehidler tarafından alınacağını ifade etti (ıbn Sa'd, a.g.e., III, 121).

Hz. Mus'ab şehid edildiğinde kırk yaşlarında idi. Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yaşayan bu değerli insanı kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştı. Hz. Peygamber, yanına geldiğinde Mus'ab b. Umeyr eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde şunları söyledi: "Seni Mekke'de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu. şimdi ise, kefen olarak sarılmış hırkadan başın dışarıda kalıyor." Sonra onun için de bir kabir açtılar ve o mübarek sahabiyi de Uhud şehidleri arasına defnettiler.

Allah yolunda canını feda eden bu aziz şehid sahabi için Ashab-ı Kiram'dan Habbab (r.a) şunları anlatıyor: "Biz Hz. Peygamberle birlikte Medine'ye yalnız Allah rızası için hicret ettik. Artık mükâfatını Allah'tan bekleriz. Arkadaşlarımız arasında bu nimetlerden tatmadan âhirete gidenler vardır ki Mus'ab b. Umeyr bunlardan biridir. O Uhud günü şehid olmuştu da, kendisini saracak bir kefen dahi bulamamıştık. Yalnız şehidin bir kaftanını bulmuş ve bu aziz şehidi ona sarmaya çalışmıştık. Ancak başını örterken ayakları açılıyor, ayaklarını kapatırken de başı açığa çıkıyordu. Bu yoksulluk karşısında Hz. Peygamber bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de izhîr denilen kokulu ottan koymamızı emretti" (Buharî, Cenâiz 27; ıbn Sa'd, a.g.e., III, 121).

Mehmet Emin AY
http://www.ravda.net/include.php?path=co…ddf04ed31a80b6b
ayrıca onun hayat hikayesini
buradan dinleyebilirsiniz
Foruma 2 ayrı isim altında üye olup, iki ayrı isim altında mesaj yazdığı için üyeliği iptal edilmiştir.
Bakınız: Forum Kuralları, madde 4.2.14

(Webmaster)

2

15.06.2007, 22:08

Alıntı

ayın dosyası

Ahmet Zeki SARIHAN-(beyan dergisi)




ONLAR NASIL ıNSANMIş?

gelmişler dünyaya insanlık nedir öğretmişler


ASHÂB'I SEVMEK
LAFLA OLACAK ış DEğıL
Birini sevmek ya da onun yolundan gitmek lafla olacak iş değildir. Lafa geldi mi, kimse mangalda kül bırakmaz.
Ben Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i çok seviyorum…
Ben sahabeyi çok seviyorum… Nasıl seviyorsun? Efendim Kutlu Doğum Haftası'nda gül dağıttım… Onun için şiirler yazdım… O'nun için makaleler yazdım… Onun gibi giyinip, kuşandım…
Sahabe Efendilerimiz Radıyallahu Anhum'u da çok seviyorum. Nasıl seviyorsun? Benim ismim onların ismine benzemiyordu, kendi ismimi değiştirip onların isimlerinden birinin ismini aldım. Güzel, başka ne yapıyorsun. Onlar için şiirler, mersiyeler, makaleler kaleme aldım…
Bunların hepsi güzel de, sadece bunları yapmışsanız, başka bir şey yapmamışsanız, onlara olan sevgi ve bağlılık laftan ve şekilden öteye geçememiş demektir. Yazık hem de çok yazık.
Hep birlikte bir seyahate çıkacağız, asr–ı saâdete gidip Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz'in güzîde ashâbının önemli sımalarından biri olan Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu Anh'a bakacağız.
Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu Anh çağlar üstü bir şahsiyettir.
Mus'ab Radıyallahu Anh, Dâru'l Erkam'da Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dinlemeye geldi ve orada ıslam ile şereflendi. Mus'ab Radıyallahu Anh'ın tam olarak hangi yılda Müslüman olduğu bilinmemekle birlikte Bi'set'in 7. yılında ıslam'ı kabul ettiği rivâyet edilmektedir. Bi'set'in 7. yılında Müslüman olan Mus'ab Radıyallahu Anh, hicretin 3. yılında Uhud'da şehid düştü. Dünya hayatında mü'min olarak 9 yıl kaldı. Mus'ab Radıyallahu Anh bu 9 yılı nasıl geçirdi?
Ben Mus'ab Radıyallahu Anh'ı seviyorum demekle Mus'ab sevilmiş olmuyor… Mus'ab Radıyallahu Anh'ı sevmek, Mus'ab Radıyallahu Anh'ın yolundan gitmek için onun gibi yaşamak lazım, onun gibi dünyaya bakmak lazım. Onun gözlüğünden dünyaya bakamıyorsan, boşuna debelenme Mus'ab Radıyallahu Anh'la senin aranda ulaşamayacağın kadar büyük uçurumlar var.

MUS'AB HANGı şARTLARDA
ıMAN ETTı
Mus'ab Radıyallahu Anh Kureyş'in en asil ailelerinden birine mensuptu. Ailesi çok zengin olduğundan Mus'ab Radıyallahu Anh, lüks içinde yaşıyor, her istediğini önünde buluyordu. Aynı zamanda da ailesinin de göz bebeğiydi. Özellikle annesi Mus'ab Radıyallahu Anh'a çok düşkündü. Ailesi Mus'ab Radıyallahu Anh'a o kadar düşkündü ki, Mus'ab Radıyallahu Anh'ın taleplerini şartlar ne olursa olsun yerine getirirlerdi. Bir başka boyutu da; Mus'ab Radıyallahu Anh çok yakışıklı bir gençti. O kadar yakışıklıydı ki; Mekke'nin bütün kızlarının gözü onun üzerindeydi. Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Selem onun durumunu şöyle haber vermişti:
"Mekke'de Mus'ab kadar zengin ve yakışıklı bir kimse daha yoktu."(1)
Mus'ab Radıyallahu Anh Mekke'de lüks ve saltanat içinde bir yaşam sürmektedir.
Mus'ab Radıyallahu Anh bu yaşantısını sürdürürken, Müminler ne durumdaydı birde ona bakalım. Mü'minler Dâru'l Erkam'da muhasaraya alınmıştı.
Mü'minlerle ticaret yapmak yasaklanmıştı,
Mü'minlerle konuşmak yasaklanmıştı,
Mü'minlerle dostluk yasaklanmıştı,
Mü'minlere yardım etmek yasaklanmıştı,
Mü'minlerle evlenmek yasaklanmıştı,
Mü'minlerle bir arada bulunmak yasaklanmıştı.
Mü'minler her bakımdan muhasara altına alınmışken, açlık, fakirlik, zulüm, işkence dayanılmaz boyutlara ulaşmışken, Dâru'l Erkam'ın kapısını, Mekke'nin göz bebeği bir genç çalıyordu. Mus'ab Radıyallahu Anh, Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i dinliyor, bir daha bir daha ve sonuçta kararını veriyordu.
"Ya Resûlullah! Allah'a ve Resulüne iman ettim."

MUS'AB ıMAN EDERKEN
NELERı TERKETMışTı?
Mus'ab Radıyallahu Anh'ın imanına karşılık neleri terk etmişti? Mus'ab Radıyallahu Anh'ın imanı çok pahalıydı, imanına karşılık neleri vermemişti ki? Mus'ab Radıyallahu Anh'ın imanı öyle sıradan geçilecek bir iman değildir. Mus'ab Radıyallahu Anh iman edince nereden nereye geçti ona bakalım.
Mus'ab Radıyallahu Anh iman ederek, bolluk ferah içindeki bir hayatı bırakarak açlığa seçti.
Mus'ab Radıyallahu Anh iman ederek, lüks ve saltanatı bırakarak, ailesi, eşi, dostu tarafından aşağılanmayı seçti,
Mus'ab Radıyallahu Anh iman ederek, peşinde koşan kızların ilgisini terk ederek, garip ve mazlum müminlerin ilgisini seçti.
Mus'ab Radıyallahu Anh iman ederek, rahat ve özgür ortamı terk ederek, kendini zincirlere vurdurmayı seçti.
Mus'ab Radıyallahu Anh iman ederek, bütün dünya nimetlerini elinin tersi ile iterek, Allah ve Resûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i seçti.
ışte Mus'ab Radıyallahu Anh bu…
Mus'ab Radıyallahu Anh şiirlerle anlatılmaz, Mus'ab Radıyallahu Anh yazılarla, kitaplarla anlatılmaz. Mus'ab Radıyallahu Anh ancak yaşayarak belki anlaşılır. O da belki…
Mus'ab Radıyallahu Anh için özel dersler verilmeli, Mus'ab Radıyallahu Anh insanlara anlatılmalı, insanlara Mus'ab Radıyallahu Anh inancı aşılanmalı ki, ıslam ayağa kalksın ve insanlık kurtulsun.
Mus'ab Radıyallahu Anh bir anda saltanattan zillete düştü. Mekke'nin gözbebeği iken, uğradığı zulümlere tahammül edemeyecek ve ilk hicret edenlerle birlikte Habeşistan'a hicret edecektir. Nereden nereye…

MEDıNE FÂTıHı MUS'AB
Mus'ab Radıyallahu Anh Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den önce Medine'ye hicret etti. Medineli mü'minler kendilerine ıslam dinini öğretecek ve ıslam'ın Medine'de yayılmasına yardımcı olacak birini Mekke'den istemişlerdi. Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu istek üzerine, ıslam'ı öğretmek için Medine'ye Mus'ab Radıyallahu Anh'ı gönderdi.
Mus'ab Radıyallahu Anh bütün Medine'ye ıslam'ı anlatacaktır. Böyle bir görev Mus'ab Radıyallahu Anh'a verildi, bu çok büyük bir görevdi. Mus'ab Radıyallahu Anh Hicret'e kadar yaklaşık iki yıl Medine'de kaldı. Medine'de kaldığı süre içinde çok büyük işler yaptı, Medine'nin Müslüman bir belde olmasına tek başına sebep oldu denilse yeridir.
Mus'ab Radıyallahu Anh'ın Medine'de uyguladığı tebliğ metodu bir sosyal hadise olarak günümüze dahi ışık tutmaktadır. Mus'ab Radıyallahu Anh'ın Medine'de uyguladığı metod sayesinde, çok kısa zamanda büyük başarılar elde etti. Medine halkının Müslüman olmasını Mus'ab Radıyallahu Anh şöyle anlatıyor:
"Vallahi Beni Abd–i Eşhel evlerinde Müslüman olmayan hiçbir erkek ve kadın kalmadı."(2)

MUS'AB'IN MEDıNE'DE
UYGULADIğI TEBLığ METODU
Mus'ab Radıyallahu Anh Medine'ye vardığında önce, Medine sakinleri hakkında bilgi edindi. Mus'ab Radıyallahu Anh'ın amacı her hane hakkında alacağı bilgi ile hareket edecek, her bir hanenin durumuna göre ayrı bir tebliğ metodu uygulayacaktı. Mus'ab Radıyallahu Anh'a Medine eşrâfı hakkında gerekli bilgiyi öğrendi. Bu konuda Mus'ab Radıyallahu Anh'a, Es'ad bin Zürare Radıyallahu Anh yardım ediyordu. Es'ad Radıyallahu Anh Mus'ab Radıyallahu Anh'a dedi ki:
"Falancayı ikna etmek çok zordur, bir yolunu bulup onu ikna edebilirsen iş çok kolay olur, herkes onun ardından gelir."
Mus'ab Radıyallahu Anh bu zor ikna edilecek olan adamın evini öğrendi. Adamın evine gitti, baktı ki evde kimse yok. Adamı da görmesi gerekiyor, ne yapayım derken evin önündeki bahçede kendine bir yer bulup oturarak, evin sahibini beklemeye başladı. Mus'ab Radıyallahu Anh bahçeye oturması ile birlikte herkesin işitebileceği bir sesle Kur'an'dan sûreler tilâvet etmeye başladı. Mus'ab Radıyallahu Anh o kadar güzel okuyordu ki; sesi duyan bahçenin çevresine toplanmaya başladı. O kadar kalabalık toplandı ki; bahçenin çevresi adeta insanla doldu.
Tam bu esnada uzaktan evin sahibinin gelmekte olduğu göründü. Evin sahibi bahçesinde toplanan kalabalığa bir mana veremedi, yaklaştıkça Mus'ab Radıyallahu Anh'ın sesini duydu. Birde ne görsün bir adam bahçesine oturmuş, kendinden geçmiş bir vaziyette bir şeyler söylüyor. Evin sahibi kızgın bir eda ile Mus'ab Radıyallahu Anh'ın önüne gelip dikildi ve elindeki mızrağı hışımla toprağa sapladı. Mus'ab Radıyallahu Anh'a bağırarak:
"Benim iznimi almadan, bahçeme nasıl girersin. Derhal burayı terk et yoksa seni şu mızrakla delik deşik ederim." Adamın bu hışmı karşısında Mus'ab Radıyallahu Anh gayet sakin, herhangi bir tedirginlik, korku ve panik hali göstermeden adama tebessüm etti ve yumuşak, tatlı bir ses tonuyla şöyle dedi:
"Sözlerinde son derece haklısın. şu okuduğum şeyler yok mu, bir defa dinlemenizi istiyorum, şayet hoşunuza gitmezse hemen bahçenizi terk ederim." Adam biraz sakinleşir gibi oldu:
"Dinleyelim bakalım." Bunun üzerine Mus'ab Radıyallahu Anh Kur'an–ı Kerim'den bir sûreyi okumaya başladı. Mus'ab Radıyallahu Anh o kadar güzel ve âhenkli okuyordu ki, adam kendinden geçer gibi oldu. Daha Mus'ab Radıyallahu Anh okumasını bitirmemişti ki adam merakını yenemeyerek sordu:
"Bu okuduğun nedir?" Mus'ab Radıyallahu Anh cevap verdi:
"Bu okuduğum Allah'ın âyetleridir. Allah bu âyetleri kulu ve Resûlü olan Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e vahyetti. Bu Kur'an'ın ayetleridir…"
Adamın o kadar hoşuna gitmişti ki; daha fazla dinlemeden sordu:
"Bu okuduklarını kabul etmek ve onlardan olmak için ne yapmak lazım."(3)
Mus'ab Radıyallahu Anh adama kelime–i şehadet getirterek Müslüman olmasını sağladı. O sırada çevrede bu hadiseyi izleyenlerin tamamı da Müslüman oldu. ışte Mus'ab Radıyallahu Anh'ın bütün çağlara örnek olacak tebliğ metodu. Mus'ab Radıyallahu Anh kalplere hitap ediyordu, o inandığını karşısındakine birebir aktarabiliyordu.

ıSLÂMıYET MEDıNE'DE
HIZLA YAYILIYOR
Mus'ab Radıyallahu Anh Medine'de şehrin ileri gelen eşrafından Es'ad bin Zürare Radıyallahu Anh'ın evine yerleşmişti. Es'ad bin Zürare Radıyallahu Anh Medineliler'in içinde ilk Müslüman olan altı kişiden biriydi. Mus'ab Radıyallahu Anh, Es'ad Radıyallahu Anh'ın evini üs olarak kullanıyordu. Mus'ab Radıyallahu Anh insanlara ıslam'ı anlatıyor, Kur'an okuyor, ıslam dinini tebliğ ediyor, bu faaliyetler neticesinde her geçen gün Müslüman olanların sayıları artıyordu. Bu durum Mekke'de olduğu gibi burada da Medine'nin burjuvasını rahatsız etti.
Eğer tedbir almazlarsa Medine halkının tamamının Müslüman olması kaçınılmazdı. Bir gün kavminin ulu kişilerinden olan Sa'd bin Muâz Radıyallahu Anh, Üseyd bin Hudayr ve birkaç kişi oturmuş, Medine'de yayılmaya başlayan bu yeni dini konuşuyorlardı. Sa'd bin Muâz Radıyallahu Anh yanında oturan Üseyd bin Hudayr'a dedi ki;
"Sen, işini bilen bir adamsın. şehrimize gelen şu adamın yanına var git de onu yaptıklarından men et. Bu işi ben yapacaktım ama o adama kol kanat geren benim akrabamdır. Onunla aramın açılmasını istemem." Üseyd bin Hudayr, mızrağını eline alarak hızla Mus'ab Radıyallahu Anh'ın bulunduğu yere doğru gitti. O sırada Mus'ab Radıyallahu Anh ve Es'ad Radıyallahu Anh birkaç arkadaşıyla oturmuş sohbet ediyorlardı. ıleriden hızla kendilerine doğru bir gelenin olduğunu gören Es'ad bin Zürare Radıyallahu Anh Mus'ab Radıyallahu Anh'a dedi ki:
"Yanımıza gelmekte olan zât, bu kavmin seyyidi, ulu kişisidir." Mus'ab Radıyallahu Anh:
"Yanımıza gelip oturursa onunla konuşurum." Ne var ki Üseyd hiçte hayırlı bir iş için gelmiyordu, uzaktan küfürleri duyulmaya başlanmıştı bile. Üseyd bin Hudayr, yaklaştığında ağzından çok kötü sözler dökülmeye başladı. Mus'ab Radıyallahu Anh ile karşı karşıya kaldıklarında:
"Seni buraya getiren sebep nedir? Amacın nedir? ıçimizdeki zayıf ve cahillerin inançlarını bozmak niyetindesin? Yaptıklarını takıp ediyoruz, bundan sonra seni bir daha kavmimizin cahillerini yoldan çıkardığını görmeyeyim. Derhal şehrimizi terk et."
Mus'ab Radıyallahu Anh her zamanki gibi sevimli bir yüz ifadesi ile tebessüm ederek şöyle dedi:
"Eğer zamanın varsa hele bir otur, nefeslen ve benim söyleyeceklerime bir kulak ver. Eğer beğenmezsen bir daha dinlemez, bizden yüz çevirirsin. Bende seni rahatsız etmem." Mus'ab Radıyallahu Anh o kadar düzgün ve etkileyici bir lisân ile söylemişti ki, Üseyd'i can evinden vurmuştu. Üseyd bin Hudayr:
"Yerinde bir söz ettin. Anlat bakalım ne diyeceksin." Diyerek mızrağını Mus'ab Radıyallahu Anh'ın önüne saplayarak, müsait bir yere oturdu. Mus'ab Radıyallahu Anh önce ıslâmiyet hakkında kısa ve öz bilgiler anlattı, sonra da Kur'an–ı Kerim'den bir sûre okumaya başladı. Orada bulunan Es'ad bin Zürare Radıyallahu Anh bakışlarını Üseyd'in üzerine dikmiş, gözlerini bir an ondan ayırmıyordu. Aradan uzun yıllar geçecek, Mus'ab Radıyallahu Anh şehid olacak ve bir gün Mus'ab Radıyallahu Anh'ı ona sorduklarında, o Medine halkına Mus'ab Radıyallahu Anh'ı ve Üseyd'in Müslüman oluşunu şöyle anlatacaktır:
"Mus'ab Kur'an okumaya başladığı andan itibaren, Üseyd'ın yüzünde ıslam'ın nurunun parladığını görmeye başladık."
Mus'ab okumayı bitirince Üseyd:
"Bu okuduğun nedir? Ne kadar güzel ve yüce bir söz, anlattıklarını kabul etmek için ne yapmalıyız?" Mus'ab Müslüman'ın yapması gerekenleri anlattı ve Üseyd hiçbir itirazda bulunmadan Müslüman oldu. Oradan ayrılmadan önce oraya geliş maksadını hatırlayınca dedi ki:
"Beni buraya gönderen bir adam var ki; o Müslüman olursa kavminden Müslüman olmayan tek bir kışı kalmaz, onun adı Sa'd bin Muâz'dır. Ben onu size göndereceğim." Mızrağını sapladığı yerden alarak hızla geldiği yere doğru yürüdü.

HELE BıR DıNLE
ONDAN SONRA KARARINI VER
Sa'd bin Muâz merak içinde Üseyd'i beklemektedir. Sa'd bin Muaz, Üseyd'i görünce şaşırır:
"Ey Üseyd! Yemin ederim ki sen yanımıza başka bir yüzle geldin. Anlat bakalım o adamla ne yaptın?" Üseyd gittiği hali ile geri gelmemişti, o artık bir mü'mindi. Bir yol bulup durumu Sa'd'a anlatmalıydı, dedi ki:
"O iki kişi ile konuştum. Onlarda herhangi bir zararlı şey görmedim. Kendileri bana onlardan ne istersek yapabileceklerini söylediler. Ancak anladığım kadarı ile Es'ad'ın senin halanın oğlu olduğunu bilen Hârise oğulları, onu öldüreceklermiş." Üseyd karışık şeyler söylemiş, Sa'd'ın da kafası karışmıştı:
" Ey Üseyd! Senin anlattıklarından bir şey anlamadım." Kendi işini kendin göreceksin anlayışıyla, Sa'd bin Muâz mızrağını eline alıp yola koyuldu. Mus'ab Radıyallahu Anh ve arkadaşları oturmuş, bekliyorlardı. Es'ad Radıyallahu Anh ilerden Sa'd'ın geldiğini görünce dedi ki:
"Ey Mus'ab! şu gelen kavminin en ulu kişisidir. Eğer o Müslüman olursa ona kavmi içinde iki kışı itiraz edemez."
Sa'd da kızgındı, bağırıp çağırıyor, kendi bilgisi olmadan burada böyle şeyler nasıl olurdu diye çileden çıkıyordu. Sa'd bin Muâz, Es'ad'ın yanına gelip durdu ve sert bir ifade ile:
"Ey Es'ad! Seninle aramızda akrabalık bağı olmamış olsaydı şu adamı benden kurtaramazdın. Bu yaptığınız nedir? Bizim istemediğimiz şeyleri evlerimizin içine nasıl sokarsınız? Bu işe bir son verin, bundan sonra bu yaptıklarınızı bir daha görmeyeceğim." Mus'ab Radıyallahu Anh tebessüm ederek yumuşak bir lisan ile:
"Bizim zorla bir şey yaptığımız yok. Hele bir otur, bizi bir dinle, ne anlattığımızı, ne yaptığımızı bilmeden karar vermeyin, dinledikten sonra kabul edip etmemekte serbestsiniz." Sa'd elinde ki mızrağını yere saplar ve bir yere oturur:
"Doğru söyledin, madem bu kadar eminsiniz dinleyelim bakalım ne anlatacaksın." Mus'ab Radıyallahu Anh her zamanki gibi önce ıslam dinini anlatır, sonrada Kur'an'dan bir sûre okur:
"Hâ, Mîm. Apaçık bildiren kitaba andolsun ki biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça Kur'an kıldık. O katımızda bulunan Ana Kitap'ta mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır. Siz haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vaz mı geçelim?"(4)
Mus'ab o kadar düzgün ve etkileyici okuyordu ki, Sa'd'da dinledikleri karşısında kalbinden vurulmuşa döndü. Onunda yüzünde ıslam'ın nurunun parladığı görünüyordu, Sa'd sordu:
"Sizin dininize girmek için ne yapmak lazım." Mus'ab Radıyallahu Anh ona nasıl Müslüman olunacağını anlattı.

BıLGı VE GÖRÜş OLARAK DA
EN ÜSTÜNÜMÜZSÜN
Sa'd bin Muaz'da Müslüman oldu. Sa'd Radıyallahu Anh, Mus'ab Radıyallahu Anh'ın yanından ayrılır ve kendisini bekleyenlerin yanına gelir. Kalabalık toplanmış Sa'd bin Muâz Radıyallahu Anh'ı beklemektedir. Bu defada Üseyd Radıyallahu Anh, Sa'd bin Muâz Radıyallahu Anh'ı görünce şöyle dedi:
"Yemin ederim ki; Sa'd yanımızdan gidişinden farklı bir yüzle geliyor."
Merakla Sa'd beleyen kalabalık, Sa'd'dan bir açıklama istediler. Sa'd Radıyallahu Anh onlara dedi ki:
"Ey Abduleşhel oğulları! Beni aranızda nasıl bilir ve tanırsınız?" Hepsi bir ağızdan:
"Sen bizim seyyidimizsin. Bilgi ve görüş olarak da en üstünümüzsün." Sa'd:
"Ben sizi Allah'a ve Resûlü'ne imana davet ediyorum. Siz iman edinceye kadar benim kadın ve erkeklerinizle konuşmam, bana haram olsun."
Bundan sonrasını Mus'ab Radıyallahu Anh şöyle anlatmaktadır:
"Vallahi o günün akşamına kadar, Abduleşhel mahallesinde erkek ve kadın Müslüman olmayan kimse kalmadı."

LAFLA OLMAZ
YAşAMAK LAZIM
ıslam dini Medine'de çığ gibi yayılmaktadır. Bunda Mus'ab Radıyallahu Anh'ın uyguladığı metodun çok önemli katkısı vardır. Mus'ab Radıyallahu Anh mütevâzi, sakin ve güler yüzlü kişiliği ile Medinelilerin kalbini fethetmişti. O tebliğ metodunda, muhatabına karşı saygıyı ön plana alıyor, önce karşı tarafa değer verdiğini anlatan ifadeler kullanıyordu. Karşı tarafı onura ederken, kendinden de son derece emin hareket ediyordu. "Bir dinle, dinlemekten bir şey kaybetmezsin, aklına uymazsa kabul etmezsin." Muhataba hem değer veriyor hem de ona seçenek sunuyordu. Hele bir dinle istersen kabul etmezsin, seçeneği karşı tarafa bırakıyordu. Seçeneği karşı tarafa bırakıyordu çünkü dinledikten sonra karşı tarafın iman edeceğinden emindi.
Mus'ab Radıyallahu Anh'ın kendinden emin olmasının altında yatan gerçek, inancı için neleri terk etmemişti ki; bu durum onun inancına verdiği değerin bir göstergesidir. Bir kışı inancına ne kadar değer verirse, Allah onu muhatapları karşısında o kadar yüceltir. Bütün dünyayı içindekilerle birlikte Mus'ab Radıyallahu Anh'a verseler, karşısına da inancını koyup, deseler ki;
"Ey Mus'ab! Bir yanda içindekilerle birlikte dünya, diğer yanda inancın, tercihini yap." Mus'ab Radıyallahu Anh bir an bile tereddüt etmeden inancını tercih edecek kapasite de bir mümindir.
Sözle Mus'ab Radıyallahu Anh'ın yolundan gidilmez, ismini Mus'ab Radıyallahu Anh olarak değiştirmekle onların yolundan gidilmez. Onların yaşadıklarını masal gibi anlatmakla onların yolundan gidilmez. Onların yolundan, onların yaşantılarını nefislerimizde yaşayarak onların yolundan gidilir.

MUS'AB SAYESıNDE

DÜNYALIK KAZANANLAR
Mus'ab Radıyallahu Anh'ın hayatı birçok şiire, makaleye ve kitaba konu olmuştur. Mus'ab Radıyallahu Anh'ın hayatını şiirleştirenler, onun hayatını şiirle anlatanlar çok ciddi dünyalıklar elde ediyorlar. Mus'ab Radıyallahu Anh'ın hayatını şiirleştirenler, onun yaşadıklarından para kazanır oldu. Sormak lazım ki; şiirlerle Mus'ab Radıyallahu Anh'ı anlatan şairler, sanatçılar, bazen gözlerinizden yaş aktığını da görüyoruz, acaba gözlerinizden niçin yaş akıyor? Okuduğunuz Mus'ab Radıyallahu Anh şiirinden çok fazla para kazanamadınız diye mi gözünüzden yaş akıyor?
Gel Allah için şu Mus'ab Radıyallahu Anh şiirini oku dersen, "vallahi para almadan o şiiri okumazlar." Para olmadan Mus'ab Radıyallahu Anh'ın kitabı yazılmaz, dünyalık olmadan Mus'ab Radıyallahu Anh anlatılmaz. O Mus'ab Radıyallahu Anh bunlara layık mıydı? O Mus'ab Radıyallahu Anh, dünyayı reddetmemiş miydi? O Mus'ab Radıyallahu Anh saltanatı bırakıp sıkıntıya, zorluğa talip olmamış mıydı? Mus'ab Radıyallahu Anh'ın yolundan gitmek, sıkıntıya talip olmakla olur. Mus'ab Radıyallahu Anh'ı sevmek, dünyayı dünya saltanatını terk etmekle olur.
Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ağlatmak çok büyük bir iştir. Mus'ab Radıyallahu Anh bir defa değil birkaç defa Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ağlattı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem hicret ettiler, Medine Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i bekliyor, tepelerden aştı aşacak. Medine bir bayram yer olmuş, Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şereflendiriyor Medine'yi. Herkes karşılamaya çıkmış, karşılamaya çıkanların arasında Medine'nin fatihi Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu Anh da vardır. Bir kısım Medineli mü'min Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i Kuba'da karşılamaya çıkmıştır, bunların arasında Mus'ab bin Umeyr Radıyallahu Anh da vardır. Kuba'da Medineli mü'minlerle kucaklaşan Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Mu'sab Radıyallahu Anh'ı kucakladığında gözyaşlarına hakım olamaz. Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ağlıyordu. Diğerleri ile değil de Mus'ab Radıyallahu Anh ile kucaklaşınca niçin ağladı?
Çünkü Mus'ab Radıyallahu Anh'ın üzerinde doğru dürüst bir elbise yoktu, vücudunun bir kısmını koyun postu ile örtmüştü, ayakları ise çıplaktı, ayakkabısı yoktu. Onun bu halini gören Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gözünün önüne Mus'ab Radıyallahu Anh'ın Mekke'deki hayatı gelmişti. O nasıl bir hayatı terk etmişti… Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir bu Mus'ab Radıyallahu Anh'a bakıyor birde Mekke'deki Mus'ab Radıyallahu Anh gözünün önüne geliyordu, işte o zaman Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem göz yaşarlına hakım olamıyordu.(5)

KÂıNATIN EFENDıSı'Nı
AğLATMAK KOLAY DEğıLDıR
Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ağlatmak kolay bir iş değildir, Mus'ab Radıyallahu Anh bunu çok yaptı. Yine Medine günlerinden bir gündü; Hazreti Ali Radıyallahu Anh'a kulak verelim:
"Biz Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte otururken uzaktan Mus'ab bin Umeyr göründü, bize doğru geliyordu. Üzerinde deri parçası ile yamanmış bir bürdesi vardı. Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu görünce, Mekke'de iken giyim kuşam yönünden yaşadığı bolluğu düşünerek ağladı. Sonra şunu söyledi:
"Gün gelip, sizden biri, sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyse ve önüne yemek tabakalarının biri getirilip diğeri kaldırılsa ve evlerinizi de halılar ve kilimler ile Kâbe gibi örtseniz o zamanda nasıl olursunuz?"
"O gün, dediler, biz bugünümüzden çok daha iyi oluruz. Çünkü hayat külfetimiz karşılanmış olacak, biz de ibâdete daha çok vakit ayıracağız.
"Hayır!", buyurdu, "Bilakis siz bugün o günden daha iyisinizdir."(6)
ışte Mus'ab Radıyallahu Anh bu…
Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem açık bir dille ne kadar da güzel ifade etmiş, sıkıntı ve darlık zamanı mı yoksa bolluk ve genişlik zamanı mı? Hiçbir te'vile ve açıklamaya gerek duymayacak kadar açıklıkla ifade edilmiştir ki; sıkıntı, yokluk ve darlık bulunmaz nimettir. Kim bunlarla imtihan edilir ve bu imtihanı başarı ile verirse işte onlar Mus'ab Radıyallahu Anh'ı gerçek dostları, Mus'ab Radıyallahu Anh'ın yolundan giden mü'minlerdir.


ALLAH'IN KALBıNı NURLA
DOLDURDUğU ADAM
Mus'ab Radıyallahu Anh'ın dünya hayatı kısa oldu. Kısa dünya hayatının içinde de mümin olarak yaşadığı yıllarda azdı, bu az zamana çok büyük işler sığdırmış, Allah ve Resûlü'nün sevgisine mazhar olmuştu. şimdi anlatacağımız hadise acaba dünyada kaç kişiye nasip olmuştur. Mus'ab Radıyallahu Anh Uhud'da şehid düşer. Düşman Uhud sahasından çekilip gittikten sonra, mü'minler savaş alanını tarayarak şehidleri, yaralıları tespit ediyorlardı. Mus'ab Radıyallahu Anh'ın cesedi ile karşılaştılar, Mus'ab Radıyallahu Anh'ın şehid olduğu haberini Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaştırdıklarında Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir defa daha gözyaşlarına hakim olamadı.
Ne büyüksün ey Mus'ab! Senin kadar Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ağlatan olmadı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir yandan ağlıyor, bir yandan da Mus'ab Radıyallahu Anh'a ithâfen şu ayet–i kerimeyi okuyordu:
"Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. ışte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermişti…"(7)
Mus'ab Radıyallahu Anh imanının hakkını vererek ruhunun teslim etmiş, Allah ve Resûlü'nün rızasını kazananlardan olmuştu. Mus'ab Radıyallahu Anh kazılan mezara koyulurken bir taraftan da Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ağlıyordu. Hazreti Ömer Radıyallahu Anh şöyle anlatıyor:
"Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mus'ab'a bakarak şöyle dedi:
"Allah'ın, kalbini nurla doldurduğu şu adama bakınız! Onu ana babasıyla beraber görmüştüm. Ebeveyni ona en güzel yemekleri ikram ediyor, yediriyor ve içiriyorlardı. Hâlbuki o, Allah aşkını seçti. Bu aşk onu, işte gördüğünüz hale getirdi. <8>



MU’SAB’A HESAP VERECEKLER

Ey müminler! Yarın huzur–u mahşerde Allah ve Resûlü'nün huzuruna nasıl çıkacağız? Mus'ab Radıyallahu Anh ile karşılaştığımızda ne yapacağız. Her şeyimiz dünya olmuş, dünya ile yatarız, dünya ile kalkarız. Dünya ile ağlarız, dünya ile güleriz.
Dünyalık bir menfaat ve çıkarımız olmazsa adımımızı atmayız. Dünyalık bir çıkar ve menfaat ile karşılaştığımızda, ne Allah Celle Celâluhu'nun hatırı kalır, ne Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hatırı, ne de ıslam'ın hatırı kalır. Varsa yoksa dünyalık çıkar ve menfaat… Dünyanın ve mü'minlerin bugünkü halini gördükten sonra Mus'ab bin Umeyr nasıl bir insandı sorusunu sormadan edemiyoruz.
Bundan birkaç ay önce bir kapalı salon toplantısında sanatçı kardeşimiz, içinde Mus'ab Radıyallahu Anh'ın isminin bolca geçtiği bir şiir okudu. şiiri çok duygulu okumuş, dinleyicilerin çoğunluğunun gözlerini yaşartmıştı. Toplantı güzel geçti. Birkaç gün sonra toplantıyı tertip eden kardeşlerle karşılaştık, toplantı ile ilgili düşüncelerimizi söylerken şiir okuyan arkadaşı sorduk. Nasıl geldi geceye dedik. Dedi ki şu kadar para istedi, ismini de yazmış bulunduk mecburen verdik.
Talep ettiği para iki işçi kardeşimizin maaşından fazlaydı. Yarım saat sahnede kaldı, şiir okudu ve gitti. El insaf kardeşim, bu iş bu kadar ucuz değil, hiç olmazsa Mus'ab Radıyallahu Anh'ı anlatma, Mus'ab Radıyallahu Anh sana taban tabana zıttır.
O Mus'ab Radıyallahu Anh Medine'de ıslam'ı anlatıyor, güzel sesi ile Kur'an okuyordu, bu yaptıklarından para mı alıyordu? Bırakın para almayı, Mekke'de bir saltanatı bırakmış, saltanatın yerine sıkıntıyı, yokluğu, darlığı tercih etmişti. şimdi böyle bir adamı, dünyalık çıkarımıza alet edip, onun yaşadığı hayatla dünyalık elde etmeye çalışanlara diyecek bir sözümüz yok ama onların Mus'ab Radıyallahu Anh'a verecekleri hesap vardır.
Sesin sahibi kim? Allah! Kur'an'ın sahibi kim? Allah! Kur'an kime gönderildi? Resûlullah'a! Bu arada bir Müslüman çıkacak ve diyecek ki; "ben Kur'an–ı Kerim'i para alamadan okumam." Var mı böyleleri derseniz, Kur'an'ı parasız okuyan çok az var.
Hasan–ı Basrî Rahmetullâhi Aleyh Mus'ab Radıyallahu Anh ve arkadaşları için şöyle diyor:
"Onlar sizi görselerdi bunlar Müslüman değil derlerdi. Siz onları görseniz bunlar normal insan değil, bunların her biri deli derdiniz." Hasan–ı Basrî bu sözü ne zaman söyledi? Mus'ab Radıyallahu Anh ve arkadaşlarından yaklaşık bir asır sonra. Bir de günümüzü düşünün.
Son yıllarda moda haline gelen bir yazı var: "Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Selem ansızın evinize misafir gelse…" Bizde diyoruz ki; Mus'ab yattığı yerden kalksa ve ülkemize gelse… Bizi görse ne derdi?



Dipnotlar:
1– şah Muinüddin Ahmed en–Nedvi, Asr–ı Saadet,
şamıl Yayınları, Çev. Ali Genceli, ıstanbul 1985, cilt 2, sh,195.
2– Siret–i ıbn–i Hişam, ıslam Tarihi, Ter. Hasan Ece,
Kahraman Yayınları, ıstanbul 1985, cilt 2, sh.98.
3– Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Resulullah Muhammed,
ırfan Yayınevi, ıstanbul 1972, sh.103.
4– Zuhruf Suresi; 43/1,2,3,4,5.
5– şah Muinüddin Ahmed Nedvi, Asr–ı Saadet, şamil Yayınları,
Çev; Ali Genceli, ıstanbul 1985, cilt 2, sh,200.
6– Tirmizî, Kıyamet 36, (2478).
7– Azhab; 23.
8– Hilyetü'l–Evliya Sıfatü's–Safve, Allah Dostları,
şûle Yayınları, ıstanbul 1996, cilt 1, sh,239.

Geri Dön



Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

Bu konuyu değerlendir