Sie sind nicht angemeldet.

Lieber Besucher, herzlich willkommen bei: Muhabbet Fedâileri. Falls dies Ihr erster Besuch auf dieser Seite ist, lesen Sie sich bitte die Hilfe durch. Dort wird Ihnen die Bedienung dieser Seite näher erläutert. Darüber hinaus sollten Sie sich registrieren, um alle Funktionen dieser Seite nutzen zu können. Benutzen Sie das Registrierungsformular, um sich zu registrieren oder informieren Sie sich ausführlich über den Registrierungsvorgang. Falls Sie sich bereits zu einem früheren Zeitpunkt registriert haben, können Sie sich hier anmelden.

1

Freitag, 14. Januar 2005, 18:50

şefaat Var mıdır? Faruk Beşer 'den cevap

şefaat Var mıdır?

[ Akait ] 11/3/2004 tarihinde Remzi Dilber sordu. 357 defa okundu

şefaat Var mıdır? Kuranı kerime bakıp şefaat ile ilgili ayetleri taradığımızda şefaatin kesinlikle olmayacağını anlıyoruz. Aksi Bir durum Kuranda varsa bunu Gösterebilirmisiniz? Kuranda Cehennneme girenlerin orda ebedî kalacağına dair ifadeler vardır. Ancak hiç kimsenin günahlarının miktarınca yanıp, sonra Cennete gireceğine dair ayet yoktur. Öyle ise şefaatin kuran da gerçekten olduğunu nasıl söylebiliriz. Bunların dışında hadisler ile de bu durumlara açıklık getiriliyor. Bu hadislerin sahihlik durumları nedir? Bu Hadisleri de hesaba katarak sorularımı cevaplarsanız çok sevinirim.



Cevap:





şEFAAT

şef’, çift demektir. şefaat kelimesi de bu kökten gelir ve anlamı, ikili oluşturma, çift olma demektir. Birisinden şefaat dileme, sanki başaramadığı bir iş konusunda o kişiyi yanına alma, bu işi onunla beraber başarmak isteme anlamına gelir. Haz. Peygamber’in şefaatini istemek de bu anlamdadır. Sanki kişi, yaptıklarıyla Allah’ın (cc) azabından kurtulma ümidinde değildir. Bu sebeple Hz. Peygamber’in beraberliğini, onun Allah katındaki değerini yanına almayı istemekte ve bunu Allahtan (cc) talep etmektedir. Mesela bir resmi dairede birisinin desteğini istemek de, ondan şefaat dilemek demektir. Çünkü yapacağı işini sadece kendisi olarak değil, hatırlı bir insanın beraberliğinde yapmak istemektedir.

Hz. Peygamber, ya da onu izleyen alimler ve şehitler kıyamet günü Allah katında şefaatçi olabilecekler midir? Yani bazı günahkâr insanların kurtuluşu için araya girip onların bağışlanmasını isteyebilecekler midir? Alimlerin, velilerin şefaatini istemek caiz midir?

Bu konu kelam kitaplarında bir akide meselesi olarak ele alınmış ve geniş geniş anlatılmıştır. Sünnî (Ehli Sünnet) geleneğe göre şefaat haktır ve olacaktır. Ancak yine bu gelenek içerisinde şefaat dairesini çok geniş tutanlar olduğu gibi, onu sadece Hz. Peygamber’e verilecek bir hak olarak görenler de vardır. Ama genel kabul şudur:

Allah kullarını çeşitli vesilelerle affetmek ister ve bundan hoşlanır. Bu sebeple âhirette sevdiği kullarına, şefaat etme izni verecektir. Böylece hem affetmek istediği kulları için bir bahane yaratmış, hem de sevdiği kullarının değerine dikkat çekmiş olacaktır.

Hz. Peygamber’in şefaatçi kılınacağında şüphe yoktur. Bu konuda pek çok sahih hadis vardır. Buharî ve Müslim başta olmak üzere, hemen bütün kaynaklarda yer alan şu hadis-i şerif bunlara sadece bir örnektir: “Her peygamber’in çok özel bir duası vardır. Ben de Allah’ın izniyle bu özel duamı, kıyamet günü ümmetime şefaat için saklamak istiyorum”[1]

Ayrıca, “şefaatim, ümmetimin büyük günah işleyenleri içindir” anlamındaki hadisi şerif de bilinmektedir. Bu hadisi şeriften, şefaatin sanki sadece büyük günah işleyenler için olduğu, diğerlerine şefaat edilmeyeceği gibi bir anlam çıkacağı için bunun sahih olamayacağı söylenmişse de, durum böyle değildir. Konuyla ilgili olan diğer hadisi şerifleri de hesaba kattığımızda bunun anlamının şu olduğunu görürüz: Hz. Peygamber (sav) ümmetine şefaat edecektir. Bu şefaat onların durumuna göre farklı etkilerde olacaktır. Günahları az olanlar bu şefaat sayesinde azaptan tamamen kurtulacaklardır. Bazılarının da günahlarının yarısı, ya da daha azı veya daha fazlası silinecektir. Hatta büyük günah işleyenler dahi, eğer Allah’a şirk koşmadan ölmüşlerse, bundan nasibini alacaklardır. Bunu şöyle de düşünebiliriz: Hapis cezalarına on yıllık bir indirim geldiğini varsayalım. Dokuz yıl ve daha aşağısı cezası kalanlar tamamen tahliye olurlar. Kırk yıl cezası olanların cezası ise otuz yıla düşer. Ama müebbet ceza alanlar bu indirimden yararlanamazlar. Allah’a (cc) şirk koşarak ölenlerin cezası müebbettir. Dolayısıyla onlar bu şefaatten yararlanamazlar. Çünkü onlar zaten Hz. Peygamber’in ona icabet eden ümmetinden değillerdir.

Hz. Peygamber’in dışında onun ümmetinden bazı insanların da şefaat edebilecekleri konusundaki hadisler ise bu kadar sağlam/sahih değillerdir. Ancak Tirmizî’deki hasen/sağlama yakın bir hadiste şöyle buyurulur: “Ümmetimden öyleleri vardır ki, büyük bir kalabalığa, öyleleri de vardır ki, bir kabileye, bir gruba, bir tek kişiye şefaat edebilecektir”.

“Üç zümre kıyamet günü şefaat edebilecektir: Peygamberler, sonra alimler, sonra da şehitler” anlamındaki hadis ise bazı alimlere göre zayıf, bazılarına göre de uydurmadır. Dolayısıyla bundan hareket ederek günümüzde bazı insanların şeyh efendileri, ya da değer verdikleri zatların kendisine uyanlara şefaat edeceğini söylemelerinin hiç bir dayanağı yoktur. Çünkü her şeyden önce o zatın Allah katında değerli olduğuna dair bir delil yoktur. Değerli ise Allah’ın ona şefaat izni verip vermeyeceği belli değildir. Böyle bir inanış günümüzde ıslam akidesi açısından tehlikeli boyutlara kadar götürülmektedir.

Bu açıdan Kur’an-ı Kerim’in şefaatten sözeden ayetleri çok anlamlıdır. şefaat Kur’ân-ı Kerim’de pek çok ayette geçer. Gerçi bunun böyle olması dahi başlı başına şefaatin bir gerçekliğinin bulunduğunu anlatır. Ama bu ayetlere bakan insanlar, onların şefaatle ümitlendirdiklerini değil, kimsenin şefaate ümit etmemesi gerektiğini vurguladıklarını görürler. “Öyle bir günden korkun ki, o gün hiç kimse kimse için bir şey ödeyemez, hiç kimseden şefaat kabul edilmez, karşılık alınmaz, yardım da göremezler” (2/48,123) Bu anlamdaki ayetler birden çoktur. Bunlara bakıldığında kıyamet günü hiç bir şefaatin olamayacağı anlaşılır. Ancak şu anlamda da ayetler vardır: “O gün hiç kimse şefaat hakkına sahip değildir, ancak Rahman’ın katında bir ahdi olanlar müstesna” (19/87). “O gün şefaat fayda vermez. Ancak Rahman’ın izin verdiği ve konuşmasına razı olduğu kimseler müstesna” (20/109). “O gün şefaat fayda vermez, ancak Allah’ın izin verdikleri müstesna...” (34/23). “De ki şefaat tümüyle Allah’a aittir...” (39/44). “Onlara şefaat edenlerin şefaati fayda vermez” (74/48). ışte yukarıdaki ayetleri bunlarla beraber düşündüğümüz zaman meselenin şöyle olduğunu görürüz:

1. Kıyamet günü “hiç kimseden şefaat kabul edilmez”. Yani hiç kimsenin şefaat dileme hakkı yoktur. Kimse buna güvenmesin. Böyle bir talebi olursa bu, sırf o istedi diye kabul edilmeyecektir.

2. Allah’ın şefaat etme yetkisi vereceği kulları vardır. Ama onları da sadece O seçer. Onlar, O’nun razı olduğu ve sevdiği kullarıdır. Öyleyse sizler şefaat bekleme ve şefaat dileme yerine, Allah’ın razı olduğu kullarından olmaya bakın.

3.Hz. Peygamber dahil kimseden şefaat dilenmez, "şefaat ya Rasulelleh" denmez. Ancak Allahtan onu kendisi için şefaatçi kılması istenebilir.

Durum böyle olduğu içindir ki, Hz. Peygamber bir gün yanındakilere şöyle söylemişti: “Ey Abdi Menaf Oğulları! Sizin için Allah katında hiç bir şey yapamam, kendinizi kurtarmaya bakın. Ey Peygamberin halası Safiyye senin için de... Ey Peygamberin amcası Abbas, senin için de... Ey Peygamberin kızı Fatıma, senin için de hiç bir şey yapamam, sen de kendini kurtarmaya bak”[2] Yani eğer insanlar kendilerini kurtarmaya bakmazlar ve şefaat edilmeye layık hale gelmezlerse, Hz. Peygamber dahi kendi istediğine şefaat etme gücüne sahip değildir. Önemli olan Allah’ın bir kimseyi şefaat etmeye, ya da edilmeye layık görmesi ve ona bu imkanı vermesidir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, şefaat Allah’ın kendisine şirk koşmadan ölen kulları için son bir lütfü ve ceza indirimidir. Kişiler sevaplarına ve günahlarındaki hafifletici sebeplere göre bundan yararlanabileceklerdir. Bunu da Allah (cc) sevdiği kullarının hatırına yapacaktır ve bu yetkiyi de onlara kendisi verecektir. Peygamberlere şefaat izni verileceği kesindir. Bunun dışındaki insanlara şefaat izni verileceği çok kesin değildir. Ancak Allah’ın veli kullarına da şefaat izni vereceğine dair hadislerde işaretler vardır ve bu umulan bir durumdur. Ancak kulların şefaate güvenmeleri ve kurtuluşlarını şefaate bağlamaları boşunadır, anlamsızdır ve doğru değildir. Bunu umabilirler ama buna dayanamazlar. Bazı evliya zannedilen insanların, ya da alimlerin kesin şefaat edeceklerini söylemek, falan şeyhin kendisine tabi olanlara şefaat edeceğini söylemek gibi inanışlar ise batıl inanışlardır.


[1] Buharî, Müslim

[2] Buharî, tefsir; Müslim, iman


http://www.farukbeser.com/cevapoku.asp?id=337
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Thema bewerten