You are not logged in.

Dear visitor, welcome to Muhabbet Fedâileri. If this is your first visit here, please read the Help. It explains in detail how this page works. To use all features of this page, you should consider registering. Please use the registration form, to register here or read more information about the registration process. If you are already registered, please login here.

Bîçare S.V.

Professional

  • "Bîçare S.V." is male
  • "Bîçare S.V." started this thread

Posts: 712

Location: İstanbul/ Çamlıca

Occupation: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobbies: Kitap okuma (Sesli)

  • Send private message

1

Friday, January 28th 2011, 9:01am

Arabın saadetinin fecr-i sâdıkının emâreleri inkişafa başlıyor

Arabın saadetinin fecr-i sâdıkının emâreleri inkişafa başlıyor
28.01.2011












Şimdiki âlem-i İslâmın saadet-i dünyeviyesi, bâhusus Osmanlıların saadeti ve bilhassa İslâmın

terakkîsi onların intibahıyla olan Arabın saadetinin fecr-i sadıkının emâreleri inkişafa başlıyor.







Birinci Kelime: “El-emel.” Yani, rahmet-i İlâhiyeye kuvvetli ümit beslemek.
Evet,
ben kendi hesabıma aldığım dersime binaen, ey İslâm cemaati, müjde
veriyorum ki: Şimdiki âlem-i İslâmın saadet-i dünyeviyesi, bâhusus
Osmanlıların saadeti ve bilhassa İslâmın terakkîsi onların intibahıyla
olan Arabın saadetinin fecr-i sadıkının emâreleri inkişafa başlıyor.
Ve
saadet güneşinin de çıkması yakınlaşmış. Ye’sin burnunun rağmına olarak
Haşiye1 ben dünyaya işittirecek derecede kanaat-i kat’iyemle derim:
İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hâkim, hakaik-i
Kur’âniye ve imaniye olacak. Öyleyse, şimdiki kader-i İlâhî ve
kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebîlere
müşevveş bir mâzi düşmüş.
Bu dâvâma çok bürhanlardan ders almışım.
Şimdi o bürhanlardan mukaddematlı bir buçuk bürhanı zikredeceğim. O
bürhanın mukaddematına başlıyoruz:
İşte, İslâmiyetin hakaiki hem mânen, hem maddeten terakki etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var.
Birinci
cihet olan mânen terakki ise: Biliniz, hakikî vukuatı kaydeden tarih,
hakikate en doğru şahittir. İşte, tarih bize gösteriyor. Hattâ, Rus’u
mağlûp eden Japon Başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de
şudur ki:
Hakikat-i İslâmiyetin kuvveti nispetinde, Müslümanlar o
kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip
terakki ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i İslâmın hakikat-i İslâmiyede
zaafiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedennîye
düştüklerini ve hercümerc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini
tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilâkistir. Yani, salâbet ve
taassuplarının zaafiyeti nisbetinde temeddün ve terakki ettikleri gibi,
dinlerine salâbet ve taassuplarının kuvveti derecesinde de tedennî ve
ihtilâllere maruz kaldıklarını tarih gösteriyor. Şimdiye kadar zaman
böyle geçmiş.
Hem Asr-ı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize
göstermiyor ki, bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve delil-i yakinî
ile ve İslâmiyete tercih etmekle, eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini
tarih göstermiyor. Avâmın delilsiz, taklidî bir surette başka dine
girmesinin bu meselede ehemmiyeti yok. Dinsiz olmak da başka meseledir.
Halbuki, bütün dinlerin etbâları ise; hatta en ziyade dinine taassup
gösteren İngilizlerin ve eski Rusların, muhakeme-i akliye ile İslâmiyete
dahil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım, kat’î bürhan
ile İslâmiyete girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar.Haşiye2
Eğer
biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle
izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete
girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de
İslâmiyete dehâlet edecekler.
Haşiye-1: Eski Said, hiss-i kablelvuku
ile 1371’de, başta Arap devletleri, âlem-i İslâm’ın ecnebî esaretinden
ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkil edeceklerini, kırk beş
sene evvel haber vermiş. İki Harb-i Umumî ve 30-40 sene istibdad-ı
mutlakı düşünmemiş. 1370’de olan vaziyeti 1327’de olacak gibi müjde
vermiş, tehirinin sebebini nazara almamış.
Haşiye-2: İşte, bu mezkûr
dâvâya bir delil şudur ki: İki dehşetli harb-i umumînin ve şiddetli bir
istibdad-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu dâvâya kırk beş sene sonra
şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri Kur’ân’ı
mekteplerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe, dinsizliğe
karşı set olmak için kabul etmeleri; ve İngilizin mühim hatiplerinin bir
kısmı Kur’ân’ı İngilize kabul ettirmeye taraftar çıkmaları; ve küre-i
arzın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din
hakikatlerine taraftar çıkması ve İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet
ve sükûnet ve musalâha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm
devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması,
kırk beş sene evvel olan bu müddeayı ispat ediyor, kuvvetli bir şahit
olur.
[b] Hutbe-i Şamiye, s. 27
[/b]
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Rate this thread