You are not logged in.

Dear visitor, welcome to Muhabbet Fedâileri. If this is your first visit here, please read the Help. It explains in detail how this page works. To use all features of this page, you should consider registering. Please use the registration form, to register here or read more information about the registration process. If you are already registered, please login here.

21

Wednesday, March 17th 2010, 9:38pm

Birinci Nokta

Önce vesileler üzerinde durulur ve bu hikmet dünyasında vesilelerin, sebeplerin çarpıştığına dikkat çekilir. Müslüman olsun kâfir olsun, her kim ulaşmak istediği sonucun ön şartlarını yerine getirir, sebeplerine vesilelerine tam riayet ederse başarı onun olacaktır. Hangi üründen hangi şartlarda hangi tekniklerle ve nasıl bir planlama ile verim alınacağı bellidir. Bu şartlara kim uyar, bu vesileleri kim yerine getirirse başarı onundur.

Soruda geçen kuvvet kavramına da şöyle değinilir: “Kuvvetin bir hakkı var, bir sırr-ı hilkati var.”

Başarılı olmak, düşmanınıza, yahut rakiplerinize galip gelmek istiyorsanız kuvvetli olmaya çalışmanız gerekir. Zira, kuvvetin de bir hakkı vardır. O hakkı kim elinde tutarsa galip gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Çelikle tahtayı çarpıştırırsanız tahtanın mağlup düşeceği bellidir.

This post has been edited 1 times, last edit by "ahmetarifmertoglu" (Mar 17th 2010, 9:55pm)


~Nur~

Trainee

  • "~Nur~" started this thread

Posts: 72

Location: izmir

Hobbies: Kuran- Kerim, Risale-i Nur, Osmanlıca......

  • Send private message

22

Tuesday, April 20th 2010, 12:14pm

tam tersi bir durum var burda....
avrupada inanç yok ama peygamberimiz(s.a.v) in sünnetilerini bilmeden uyguluyorlar, çünkü peygamberimizin yaptığı heşeyin sağlık açısından faydalı olduğu günümüzde bilimde de kanıtlanmış bir şey...
mesela öğle uykuları gibi, güneş doğmadan uyanmak gibi....

müslümanlar ise namaz, oruç, zekat gibi farzları yapıyolar ama sünnetlere çoğu zaman dikkat edemiyolar, yada ettirilmiyorlar
böyle olunca da başlarına bir sürü dert geliyor, hastalık geliyor...

bu durumda müslüman diyor ki neden onun sağlığı çok iyi ben Allah a inanmama rağmen sağlığım, hayatım kötü...

dünyaya dair baktığımızda onlar kazanmış oluyorlar ama ahirette galip gelen yine müslümanlar olacaktır inşallah....
:S
Faniyim, fani olanı istemem,
Acizim aciz olanı istemem
Ruhumu Rahman'a teslim eyledim;
gayr istemem...


Zehracan

Super Moderator

Posts: 8,190

Hobbies: Risale-i Nur, DUA...

  • Send private message

23

Thursday, April 22nd 2010, 1:43am

Sual: Has dostlarınıza gelen musibetleri, tokat eseri deyip hizmet-i Kur’âniyede füturları cihetinde bir itab telâkki ediyorsun. Halbuki size ve hizmet-i Kur’âniyeye hakikî düşmanlık edenler selâmette kalıyorlar. Neden dosta tokat vuruluyor, düşmana ilişilmiyor?

Elcevap: “Zulüm devam etmez, küfür devam eder” sırrınca, dostların hataları, hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geçtiği için, çabuk çarpılıyor. Şefkatli tokat yer, aklı varsa intibaha gelir.

Düşman ise, hizmet-i Kur’âniyeye zıddiyeti, mümânaati, dalâlet hesabına geçer. Bilerek veya bilmeyerek hizmetimize tecavüzü zındıka hesabına geçer. Küfür devam ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar.

Nasıl ki, küçük kabahatleri işleyenlerin nahiyelerde cezaları verilir, büyük kabahatleri de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de, ehl-i imanın ve has dostların hükmen küçük hataları, çabuk onları temizlemek için, kısmen dünyada ve sür’aten verilir.

Ehl-i dalâletin cinayetleri o kadar büyüktür ki, kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sığışmadığından, mukteza-yı adalet olarak, âlem-i bekadaki Mahkeme-i Kübrâya havale edildiği için, ekseriyetle burada cezaya çarpılmıyorlar.

İşte, hadis-i şerifte “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin Cennetidir.” mezkûr hakikate dahi işaret ediyor. Yani, dünyada şu mü’min, kısmen kusurâtından cezasını gördüğü için, dünya onun hakkında bir dâr-ı cezadır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve cehennemdir. Ve kâfirler, madem Cehennemden çıkmayacaklar; hasenatlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri ve büyük seyyiatları tehir edildiği cihetle, onların âhiretine nisbeten dünya cennetleridir. Yoksa, mü’min bu dünyada dahi kâfirden mânen ve hakikat nokta-i nazarında çok ziyade mesuttur. Adeta mü’minin imanı, mü’minin ruhunda bir cennet-i mâneviye hükmüne geçiyor; kâfirin küfrü, kâfirin mahiyetinde mânevî bir cehennemi ateşlendiriyor.

(Bediüzzaman Said Nursi)

"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

wcf.user.socialbookmarks.titel

Rate this thread