You are not logged in.

Dear visitor, welcome to Muhabbet Fedâileri. If this is your first visit here, please read the Help. It explains in detail how this page works. To use all features of this page, you should consider registering. Please use the registration form, to register here or read more information about the registration process. If you are already registered, please login here.

nurunözü1

Professional

  • "nurunözü1" started this thread

Posts: 997

Location: bursa

Hobbies: hat sanatı,ebru sanatı,kitap,internet

  • Send private message

1

Sunday, October 31st 2004, 4:18pm

Borçlarımızın farkına varmak!

O ÇOCUK!
Beyoğlu‘nun arka sokaklarında,sahafların vitrinlerinin önüne yığılı,satırları hoyratça çizilmiş,sayfa kenarlarına itinalı emanet notlar bırakımlı,”birazdan geleceğim” dermişçesine kenarı kıvrılmış ama beklide yarım asırdır gerçekleşememiş bir buluşmanın hasretiyle yaprakları sararmış yüzlerce tozlu kitabın arasında dolaşıyordum.Zaman zaman alışveriş yaptığı dükkanlardan birine girdim.Henüz adını bile bilmediğim ama görür görmez tanıyacağım kitapları arıyorum.Naftalinle karışık rutubet kokusu,kitapları karıştırıp sayfalarını açtıkça havada kendisini tazeliyordu.

Dükkanın önünden geçen sokakta,çocuklar oynuyordu.Zaman zaman,her çocuktan çıkabilecek ince kahkahalar,biz büyüklerin asla mana veremeyeceği çocuk diline özgü tuhaf deyişler duyuyordum.Ama hiçbiri beni,naftalin ve rutubetten müteşekkil bu sahaf rayihasının zihnimde açtığı dünyadan çekip çıkaracak kadar güçlü değildi.Ta ki o,sokağı ve kulaklarımı döven çığlık rengindeki sesi duyana kadar:
“Borçlarına sadık değilleeeeeer!”
Kimdi bu çocuk,çıkıp bakamadım.Boyundan büyük laflar eden veletlerden biri diye geçiştirmek istedimsede,bu hedefi belli olmayan ok,kitap yığınları arasında gelip te beni vurmuştu.Kime niçin söylendiğinin ne önemi vardı ki?Borcuna sadık olmayan herkes,üzerine alabilirdi bu ithamı.
Küçük bir simitçinin,bir dükkan sahibinin,bir lokantacı çırağının,bedavacı bir kuranazın,eve birkaç ekmek alıp gelmesi üzerine tembihlenmiş minicik bir mendil satıcısının,dalgın bir hanımefendinin ardından pekala savurmuş olabileceği bu çığlık,hedefi bilinmediği taktirde nasıl da hepimizi yakalayıveriyordu.Çünkü hiçbirimiz borçlarımıza sadık değildik!Hepimizin ödemesi yada ödeyememenin ağırlığı ile başını eğmesi gereken bir borcu vardı.Çocuk hepimize sesleniyordu.Bir büyükten kolay kolay beklenemeyecek bir cesaretle,Beyoğlu’nun arka sokaklarında,insanlara ödemekten kaçtıkları borçlarını hatırlatıyordu.
“Borçlarına sadık değilleeeeeeeer!”
Borçlarımıza sadık değildik.Var olmak,yokluk karanlıklarından çekip çıkarılmak borcumuzdu.Varlığımızdan haberdar olmak ve iri bir taş parçasından farklı olmak da borcumuzdu.Bir kedinin pençelerinden,oyuk-delik kaçan bir fare olmamak da borcumuzdu.ınsan olmak borcunun ağırlığı ile,diz çökmeli idik.Alnımız yere değmeli idi.Oysa borçlarımıza sadık değildik…
Aferin sana ufaklık!Bize borçlarımızı hatırlattın.Ödeyemesek de,boynumuz eğiktir.Alnımız yere değmektedir.Aferin sana…
Bize en büyük borcumuzu hatırlattın.Yaratanımıza ait ömür borcunu.Bu hayatı veren oydu ve ona borçluyduk.Bir çocuk haykırdı ve ömrün bir yerinde hayat durdu.şimdi,borçlu ölmemek için fırsat diliyorum Rabbimden hepimizin adına…
Selim GÜNDÜZALP



Her okuduğumda ayrı keyif alır ve tekrar gaflet uykusundan uyanırım.Rabbim borçlarının farkında olanlardan ve ödeyenlerden eylesin.Allah'a emanet olun.Dualarınıza muhtaç kardeşiniz...
Ya tozu dumana katacaksın!Yada tozu dumanı yutacaksın!Yutanlardan olmamak dileği ile...

wcf.user.socialbookmarks.titel

Rate this thread