Sie sind nicht angemeldet.

Lieber Besucher, herzlich willkommen bei: Muhabbet Fedâileri. Falls dies Ihr erster Besuch auf dieser Seite ist, lesen Sie sich bitte die Hilfe durch. Dort wird Ihnen die Bedienung dieser Seite näher erläutert. Darüber hinaus sollten Sie sich registrieren, um alle Funktionen dieser Seite nutzen zu können. Benutzen Sie das Registrierungsformular, um sich zu registrieren oder informieren Sie sich ausführlich über den Registrierungsvorgang. Falls Sie sich bereits zu einem früheren Zeitpunkt registriert haben, können Sie sich hier anmelden.

Zehracan

Super Moderator

  • »Zehracan« ist der Autor dieses Themas

Beiträge: 8 190

Hobbys: Risale-i Nur, DUA...

  • Nachricht senden

1

Donnerstag, 30. Juli 2009, 18:14

Bu asır, dünya rahatını herkesin gayesi yapmış

Evvelce, hayat-ı dünyevîyeyi hayat-ı uhrevîyeye tercih etmeye dair yazılan iki parçaya tetimmedir.
Bu acip asrın hayat-ı dünyevîyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şeraitini ağırlatması ve çok etmesi ve hâcât-ı gayr-ı zarurîyeyi görenekle, tiryaki ve müptelâ etmekle hâcât-ı zarurîye derecesine getirmesiyle hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı dinîye ve ebedîye ve uhrevîyeye karşı ya set çeker, veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatasının cezası olarak öyle dehşetli bir tokat yedi ki, dünyayı başına cehennem eyledi.
İşte bu dehşetli musîbette, ehl-i diyanet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.
Ezcümle:
Ben gördüm ki, ehl-i diyanet, belki de ehl-i takvâ bir kısım zatlar bizimle gayet ciddî alâkadarlık peyda ettiler. O bir iki zatta gördüm ki, diyaneti ister ve yapmasını sever, tâ ki hayat-ı dünyevîyesinde muvaffak olabilsin, işi rastgelsin. Hatta tarikatı, keşif ve kerâmet için ister. Demek ahiret arzusunu ve dinî vezâifin uhrevî meyvelerini dünya hayatına bir dirsek, bir basamak gibi yapıyor. Bilmiyor ki, saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyevîyeye dahi medar olan hakaik-i dinîyenin fevâid-i dünyevîyesi, yalnız müreccih (tercih edici) ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapmasına sebep o fayda olsa, o ameli iptal eder; lâakal ihlâsı kırılır, sevabı kaçar.
Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın belâ ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risâle-i Nur’un mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırk bin şahit vardır. Demek Risâle-i Nur’un dâiresine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavîdir.
Evet “Onlar dünya hayatını seve seve ahirete tercih ederler.” (İbrahim Sûresi, 14:3.) işaretiyle, bu asır hayat-ı dünyevîyeyi hayat-ı uhrevîyeye, ehl-i İslâma da bilerek, severek tercih ettirdi.
Hem 1334 tarihinden başlayıp, öyle bir rejim ehl-i İslâm içine de sokuldu. Evet “Ale’l-âhireti” cifir ve ebced hesabıyla 1333 veya dört ederek, aynı vakitte, eski Harb-i Umumîde İslâmiyet düşmanları galebe çalmakla, muahede şartlarını, dünyayı dine tercih rejimi mebdeine tevafuk ediyor. İki üç sene sonra bilfiil neticeleri görüldü.

Kastamonu Lâhikası, s. 77-78.
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Thema bewerten