40 yıllık dost
Öyle zamanlar vardır ki insan hayatında, düz yolda yürüdüğünü zannederken, beklenmedik çukurlar çıkıverir önüne. Bazen zorlu virajlar alırken, tıkanır gibi olur da devam edemezmiş gibi sekteye uğradığı zannedilir. Yol bitti, buraya kadarmış derken, bir de bakmışsın ki ne yıkılan, ne yok olan var. Yol zaten olduğu yerde; sapasağlam ve oldukça uzun. Kıyamete kadar uzanan bir Cadde-i Kübrâ. Ve onun sebatkâr yolcusu da bir o kadar sağlam inancıyla ahd etmiş bu yolda yürümeye… Sahip olduğu bu iman ile hangi engel, hangi çukur onu geri koyar ki yolundan. Yol memnun, yolcu memnun!
Hani kadim dostluklar vardır hiçbir şeyin yıkmadığı, yıkamayacağı. Ve bunu perçinleyen senet gibi bir söz dökülür tarafların ağzından. “O benim 40 yıllık dostum, ona asla arkamı dönmem!”
Cefakâr gazetem… Yeni Asya’m. Biz seninle 40 yıllık dost olmuşuz, senin okurun olmuşuz, yazarın olmuşuz. Biz seninle 40 yıldır aynı yola baş koymuşuz.
Senin gittiğin yolda daima “Hakkın hatırı âlî” olmuş ve hiçbir hatıra fedâ edilmemişse, bu yol Kur’ân’ın yolu olduğu içindir. Bunun içindir ki, kurulduğu günden bu yana devlet-siyaset ilişkisinde hiçbir baskıya boyun eğmeyen tavizsiz ve korkusuz mücadelesiyle, en kaygan zeminlerde ilk günkü çizgisinden sapmadan 40 yıl önce durduğu noktada bugün de dimdik ayakta durmayı başaran bir misyon olmuştur yayın hayatında. Yeni Asya, üstlendiği bu misyonla toplumun temelini oluşturan din-inanç ve mezhepler mozaiğini ortak paydada buluşturan, “bu ülkenin evlatları olma” esasını, evrensel demokrasi ve adalet kavramını, ilke edindiği hoşgörü üslûbuyla fikirlerde ve vicdanlarda kabul gördürmüştür!
ıslâmın, Kur’ân’ın ve Sünnet-i Seniyyenin metotlarını, çağın anlayışına sunan Risâle-i Nur’u, müellifi Bedîüzzaman Hazretlerinin yarım asır öncesinden işaret ettiği “matbuât lisanıyla” toplumlara ulaşarak anlatma idealini bize yaşattıran Yeni Asya, daha nice 40 yıllar bir ekol olmaya devam edecektir. Kuruluşundan bu yana dişiyle, tırnağıyla, sarsılmayan imanıyla bir an bile ümitsizliğe kapılmadan, yorgunluk, bezginlik nedir bilmeden gazetemizi bu günlere taşıyan, her satırında emeği olan herkese gönüller dolusu teşekkür etmek yetersiz kalıyor. ınanç dolu mefkûrelerini maddi karşılıkların çok üzerinde tutan bu gönül dostlarına ve bundan sonra da bayrağı taşıyacak olanlara bu köşeden selâm olsun…
Yakın tarihinde darbeler ve ihtilâller yaşayan, bu ülkede kitlelere ulaşmaya çalışan hiçbir yayın organı yoktur ki ihtilâlci zihniyetin Demoklasin kılıcı gibi tepesine inen yasaklarından nasibini almış olmasın. ıhtilâlin soğuk rüzgârlar estirdiği, baskıcı rejimin demokrasiyi işlemez hale getirdiği o dönemlerde tiraj kaygısı, kapatılma korkusuyla sinen dev medya organlarının ve onların anlı-şanlı kalemşorlarının, o dönemi yaşayanların hafızalarından silindiğini hiç sanmıyorum. ışte o devlerin arasında tirajıyla cismi küçük fakat mânâ cihetiyle büyük olan ve ulaşabildiği her köşede sesini duyurma mücadelesini veren bu gazeteyi ne bu tür baskılar, ne de kapatma eylemleri yıldırmıştır.
O günlerle ilgili asla unutamayacağım bir hatıramı sizlerle paylaşmak isterim. 1980 ihtilâlinin ilk aylarıydı. Bulunduğum yer, Ankara’da meşhur Güniz Sokaktaki Başbakanlık konutu. Konutun orta katında, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in eşi Nazmiye Demirel hanımefendinin bayan misafirleri olarak ziyaretteyiz. Bilenler bilir… O dönem arı kovanı gibi işleyen Güniz sokaktaki meşhur konut, alabildiğine sessiz ve mahzun. Başbakan Zincirbozan’da tutuklu. Her zaman siyasilerle ve sıradan vatandaşla adeta bir ziyaretgâh gibi dolup taşan konutta, Başbakanın hanımefendisini ziyarete gelen konuklar ne acıdır ki bir elin parmakları kadar sayılıydı. ıktidardan devrilen birkaç siyasetçi ve Bakan eşleri olan hanımlarla birlikte ben de hemen hemen her gün öğleden sonra aynı saatlerde Güniz Sokaktaki evin orta katında toplanır olmuştuk. Amaç, tabiî ki hanımefendiye moral ve manevi destek vermekti. Belli bir süre geçmesine rağmen Bayan Demirel, Zincirbozan’a gözaltında tutulan eşini görmeye gidememişti. Hatırladığım kadarıyla günün belli bir saatinde belirli bir dakika içinde telefonla görüşmelerine izin veriliyordu. Ve bu görüşmelerin pek çoğuna o salonda bulunan biz birkaç hanım şahit olmuştuk.
Bu ziyaret anında bir gün yaşça bizlerden büyük ve dönemin bakanlarından birinin yaşlı hanımefendisi önümüzde duran gazeteleri toplayıp elinde sallayarak, gösterilen vefasızlığa ve kaypaklığa isyanını sinirli bir şekilde dile getirdi. Nazmiye Hanım önce cevap vermedi. O kötü günler hâlet-i ruhiyesini fazlasıyla sarsmıştı ama dışa vuran hiçbir taşkınlığını ve aciz herhangi bir tavır sergilediğini hatırlamıyorum. Sonra kelimeleri tane tane ve ağırdan telaffuz eden o üslubuyla söylediği sözler bütün tazeliğiyle hafızamda saklı:
“Bu gazeteler, aydın kesim zannettiğimiz yazar-çizer takımı, hepsi korku içinde. Normaldir. Ama bu ihtilâlcilere karşı korkusuzca bizi savunan bir gazete var!” Salonda bulunan üç-beş hanım birbirlerine baktı. Kimse sormadan Nazmiye Hanım cevap verdi: “Yeni Asya gazetesi… Alın okuyun buna hak vereceksiniz.”
O anda göğsümün nasıl kabardığını ve gözlerimin dolduğunu şu anda bile hissederek hatırlıyorum. Benim mensubu olduğum gazetem, benim için unutulmaz olan o tarihi anda, yasaklı Başbakanın muhterem hanımefendisinin ağzından belki de onu tanımayan o birkaç önemli hanıma işte böyle tanıtılmıştı.
ışte o günlerden bu günlere geldik. Tirajımız halâ az olabilir ama devamlılığımız hiç bitmeyecek inşallah. Sevgili Yeni Asya, her şartta ve her satıhta “Hakikatin Gür Sesi” olmak ancak sana yakışır.
40. yılda bu duygularımı dile getirirken şahsım adına ve bütün Ankaralı bayan okuyucu kardeşlerimle birlikte gazetemizi bir kere daha tebrik ediyoruz.
NıLGÜN KARADENıZLı
03.03.2009