Bismillahirrahmanirrahim
biz anladıklarımızdan bir miktar yazıp katkılarınızı bekleyelim;
ıHLÂS ,şERıAT CÜZLERıNDEN BıR CÜZDÜR.
şeriat üç cüzdür. ılim, Amel, ıhlâs.
"Tarikat ve hakikat, ıhlâs cüz'ünün tekmili şanında, şeriata hizmet eder."(16)
"Batın zahiri tamamlar,onu kemale erdirir, ikisi arasında kıl kadar ayrılık yoktur. Bu mânâda bir misal verelim , şöyleki:
Dille yalan söylememek,şeriattır.
Yalanı, hatırdan ve gönülden silip atmak tarikattır hakikattir.
şayet bu yalanı hatırdan ve gönülden silmek zorlama ve bir ameliye ile oluyorsa, bu tarikattır.
Gayet kolay oluyorsa..Hakikattır."(17)
Fakat(* )mesleğimiz(* )tarîkat olmadığı, belki (*)hakikat olduğu için, bu rabıtayı ehl-i tarîkat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmağa mecbur değiliz. Hem(*) meslek-i hakikata uygun gelmiyor.
RıSALE ı NUR'UN MESLEğı
HAKıKATTıR 18
hakikat mesleği nedir? ;
Bu demek, herşeyin hakikatini anlamak demek değildir.Mesleğin hakikat olması başkadır,Hakikatin lügat mânâsı daha başkadır.Meselâ tarikatın lügat manası yoldemektir.Fakat tarikat denilince beynennas yolmu akla geliyor? Elbette değil. ışte aynen onun gibi, hakikat mesleği denilince de, bir şeyin hakikatini anlatmak, mesela demirciliğin hakikatini, sosyalistliğin hakikatini veya müslümanlığın hakikatini anlatmak mesleği demek değildir.
------------------------------------------------
Birinci Nokta: Kırk elli sene evvel Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için, hakikat-ül hakaike karşı ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarîkat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünki aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile bir derece yaralı idi; tedavi lâzımdı.
Sonra hem kalben, hem aklen hakikata giden bazı büyük ehl-i hakikatın arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı cazibedar bir hâssası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. ımam-ı Rabbanî de ona gaybî bir tarzda "Tevhid-i kıble et!" demiş; yani "Yalnız bir üstadın arkasından git!" O çok yaralı Eski Said'in kalbine geldi ki:
"Üstad-ı hakikî Kur'an'dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur." diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garib bir tarzda sülûke başladılar. Nefs-i emmaresi de şükûk ve şübehatıyla onu manevî ve ilmî mücahedeye mecbur etti. Gözü kapalı olarak değil; belki ımam-ı Gazalî (R.A.), Mevlâna Celaleddin (R.A.) ve ımam-ı Rabbanî (R.A.) gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrakın akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Kur'an'ın dersiyle, irşadıyla hakikata bir yol bulmuş, girmiş. Hattâ ..................................................hakikatına mazhar olduğunu, Yeni Said'in Risale-i Nur'uyla göstermiş.
ıkinci Nokta:
Mevlâna Celaleddin (R.A.)
ve ımam-ı Rabbanî (R.A.)
ve ımam-ı Gazalî (R.A.) gibi,
akıl ve kalb ittifakıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve ruhun yaralarını tedavi ve nefsin evhamdan kurtulmasını temine çalışıp, lillahilhamd Eski Said Yeni Said'e inkılab etmiş.(mesnevi-i nuriye nin mukaddemesi)
------------------------------
Ashab-ı Kütüb-ü Sitte'den ımam-ı Hâkim Müstedrek'inde ve Ebu Davud Kitab-ı Sünen'inde, Beyhakî şuab-ı ıman'da tahric buyurdukları:
................................................................................yani "Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor."
hadîs-i şeriflerine mazhar ve mâsadak ve müzhir-i tâm olan ...
...Üçüncü fark: Hazret-i Mevlâna Hâlid, zülcenaheyndir.
Fakat zamanın muktezasıyla ilm-i tarîkatı ve Sünnet-i Seniyeyi esas tutmak cihetiyle tarîkatı daha ziyade tutmuşlar. O noktada sarf-ı himmet etmiş.
Üstadım ise şu dehşetli zamanın muktezasıyla ilm-i hakikatı ve hakaik-i imaniye cihetini iltizam ederek, tarîkata üçüncü derecede bakmışlar
(Barla Lâhikasy 163- 165)
DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ:
Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip,
onların şerefleriyle şâkirane iftihar etmektir.
Ehl-i tasavvufun mabeyninde "fena fi-ş şeyh, fena fi-r resul" ıstılahatı var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte "fena fi-l ihvan" suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna "tefani" denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır.
Yani: Kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zâten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır.
Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz "Haliliye" olduğu için, meşrebimiz "hıllet"tir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üss-ül esası, samimî ihlastır...
21.lem a ihlas risalesi
------------------------------
Risale-i Nur, taklidî îmanı tahkiki îmana çevirip -îmanı kuvvetlendirip- iki cihanın saadetini kazandırıp, hüsn-ü hâtimeyi netice verir.
En büyük dinsiz feylesofları da ilzam etmiştir.
Risale-i Nurun bir hususiyeti de şudur ki: Diğer Mütekellimîne muhalif olarak ehl-i dalâletin menfiliklerini zikretmeden, yalnız müsbeti ders vererek, yara yapmaksızın tedavi etmesidir. Bu itibarla bu zamanda Risale-i Nur, vehim ve vesveseleri mahvediyor, akla gelen sualleri, istifhamları; nefsi ilzam, kalbi ikna ederek cevaplandırıyor. Risale-i Nur; hem aklı, hem kalbi tenvir eder, nurlandırır; hem nefsi musahhar eder. Bunun içindir ki; yalnız akılla giden ehl-i mektep ve ehl-i felsefe,
ve kalb yoluyla giden ehl-i tasavvuf,
Risale-i Nura sarılıyorlar. Ve ehl-i mekteb ve felsefe anlıyorlar ki,
hakiki münevverlik; akıl ve kalp nurunun mezciyle kabildir.
Yalnız akılla gitmek, aklı göze indiriyor.
Bu hal ise, bir kanadı kırık olanın mahkûm olduğu sukutu netice veriyor.
ıhlâslı, hâlis ehl-i tasavvuf idrak ediyor ki, demek zaman eski zaman değildir;
böyle bir zamanda, hem kalb ile, hem akıl ile bizi hakikat yolunda götürecek ve hakikata vâsıl edecek Kur'ânî bir yol lâzımdır ki, biz zülcenaheyn olabilelim (Hâşiye). ıntibaha gelmiş olan ehl-i medrese vâkıf oluyorlar ki; eski zamanda medrese usulü ile onbeş senede elde edilebilen imanî ve ıslâmî netice bu zamanda, Risale-i Nur'la onbeş haftada elde edilebiliyor. Üstadımız buyuruyorlar ki: "Bir sene Risale-i Nur derslerini anlayarak ve kabul ederek okuyan kimse, bu zamanın mühim ve hakikatlı bir âlimi olabilir."(19)
---------------------------
Yedinci şart: Dâr-ül muallimîni muvakkaten şu dâr-ül fünun dairesinde merkez kılmak, mezcetmektir. Tâ ki, intizam ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan ona geçsin; tebadül ile herbiri ötekine bir kanaat verip(20)
zülcenaheyn olsun.
------------------------
Birinci kafile olan süedâ ve ebrar, zülcenaheyn olan üstadı dinlediler. O üstad hem abddir; ubudiyet noktasında, Cevşen-ül Kebir ve emsali ile Rabbini tavsif ve tarif eder. Hem resuldür; risalet noktasında, Rabbinin ahkâmını Kur'an vasıtasıyla tebliğ eder. şu fırka, resulü dinleyip Kur'ana kulak vermekle kendilerini çok makamat-ı âliye içinde, çok vezaif-i latife ile mütelebbis gördüler.(22)
--------------------------------------------------
kaynaklar:
(16) ; Mektubat-ı Rabbani (40.mektub)
(17) ; mektubat-ı Rabbani (41.mektub)
18 ; (21.lem'a ihlas risalesi 4. düstur)
(19) ıSLÂMıYET DÜşMANLARININ YAPTIKLARI TAARRUZ VE HıLÂF-I HAKıKAT MENFı PROPAGANDALARINA MUKABıL ÜNıVERSıTE NUR TALEBELERıNıN BıR AÇIKLAMASIDIR
(tarihçe i hayat)
(20); (Münazarat 87)
(21); ( emirdağ Lâhikası-1 185)
(22); (Nur'un ilk Kapysı 74)
-----------------------------------------------
Lugat manaları:
(1)Hakikat: (C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki. *
(*)meslek: Yol. Usul. Gidiş. * San'at. Geçim için tutulan yol. (* Sistem). (* Mezheb). Mâneviyatta tutulan yol.
(*)tarikat: Yol, manevî yol. * Usûl, tarz
zü-l cenaheyn; ıki taraflı. Çitf kanatlı. * Hem dünya hem âhirete âit. Zâhiri ve bâtıni bilgisi geniş olan kimse. ıki mânevi yol takib eden. ıki ayrı meharet sahibi.( buna bir manada biz yazalım; ilmi il amel eden, tahsil ettiği ilimler ile amel ederken, ihlaslı olanlar; yaradılış maksadına uygun manen maksuduna vasıl olmak için uçmak(zira kanat uçmak içindir...