You are not logged in.

Dear visitor, welcome to Muhabbet Fedâileri. If this is your first visit here, please read the Help. It explains in detail how this page works. To use all features of this page, you should consider registering. Please use the registration form, to register here or read more information about the registration process. If you are already registered, please login here.

1

Tuesday, January 1st 2008, 1:40pm

Sadakat ve fedakârlık düstur ve esası

Bir ameli, Allah emrettiği için yapmak ihlas, em­re­dil­diği gibi yapmak ise sadakattır. Sadakatın biri ma­nevî, di­ğeri fiilî olarak iki ciheti vardır. Kişinin bağ­landığı davaya ciddi ve kalbî samimi­yeti, sa­dakatın manevî ci­he­tidir. Bu manevî bağlılığın fiilî te­za­hürü ise; bağlandığı şeyin icablarını harfiyyen ve ta­sarruf et­me­den yerine ge­tirmek ve fi­ilen sadakatını isbat etmeye çalışmak­tır.»

Evet bu fiilî sadakata bakan ve sadece kalb temiz­liğine gü­venenleri ikaz eden şu beyan, cidden dikkate alınmalıdır. şöyle ki:

1- «O biçareler, “Kalbimiz Üstadla beraberdir” fik­riyle kendi­lerini tehlikesiz zannederler. Halbuki, ehl-i il­hâdın cere­yanına kuvvet veren ve pro­pa­gandalarına ka­pılan, belki bilmeyerek hafiye­likte istimal edilmek tehli­kesi bulunan bir adamın “Kalbim sâfidir, Üstadımın mes­leğine sâdıktır” demesi bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor, hades vuku buluyor. Ona “Namazın bozuldu” denildiği va­kit, o diyor: “Neden na­mazım bozulsun? Kalbim sâfidir.” (Mektubat sh: 412)

Hizmet Rehberinin mukaddimesinde, Risale-i Nur’dan der­lenmiş olan muhteviyatı hakkında deniliyor ki:

2- «Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin meslek ve meşrebine dair Kur’andan ders aldığı çok mu­azzam bazı haki­katleri, hizmet-i imani­yede bulunan Nur şakirdleri için daima ta­ze­lenen bir dersimiz ve her vakit temessük edeceğimiz de­ğiş­mez düsturumuz, maddî-ma­nevî her türlü engel­ler karşısında muvaffakiyete, rıza-yı ılahîye îsal edici en ehemmiyetli rehberi­miz...» (Hizmet Rehberi sh: 5) diyerek eser­deki düsturlar nazara verili­yor. Yazının deva­mında ise:

3- «Üstad Bediüzzaman’ın azamî ihlas, azamî sada­kat ve azamî fedakârlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara vermek lâzım gelmektedir. Ta ki, hizmet-i Nuriyede buluna­cak Kur’an şakirdleri kı­yamete kadar bu düstur­lar müvacehesinde hareket etsin­ler. Muvaffakiyetin ve rıza-yı ılahîye nailiyetin, ancak bu suretle mümkün olacağına kat’i kanaat getirsinler.» (Hizmet Rehberi sh: 6)

şeklindeki ifade ile de sadakatın, düsturlara bağlı­lık ol­du­ğuna ve kıyamete kadar da değişmeyeceğine dikkat çe­kili­yor. Yine aynı yazıda:

4- «Risale-i Nur hizmetinde tecelli eden rıza-yı ılahî ve tevfik nurlarının tevali ve devam etmesi için herhalde Hazret-i Üstad Bediüzzaman’ın takib ettiği meslek ve meşrebi, yarım asra yak­laşan uzun bir hizmet devresinde muhtelif hâdiseler, şiddetli tazyi­kat ve hücumlar karşı­sında maddî ve manevî engeller içe­ri­sinde takındığı tavır, niyaz ve yaşadığı halet-i ruhiye ve gösterdiği azim ve sa­dakat gibi ahvali olan “sıddıkiyet mesleğidir” ki Nur Talebeleri için ehemmiyetle bi­linmek, anlaşılmak ve ya­şanmak îcab eder.» (Hizmet Rehberi sh: 7) diye sadakatın lüzu­mu­nun nazara veril­mesi tavsiye edilir. Aynı yazıda aynı hükmü te’yi­den şu tavsiyeler var:

5- «Dersimizi hakaik-ı Kur’aniye ve envar-ı ima­niye hazinesi olan Risale-i Nur’dan aldığımız gibi, bir­birimizle manevî münase­bet, alâka, uhuvvet ve mu­habbet düstur­larımızı da hep o Risale-i Nur’dan ders alacağız. Evet bu zamanda, bu dehşetli ve cihanşü­mul hâdiseler hengâ­mında Kur’an şakirdleri cüz’î ve küllî, ferdî ve içtimaî bütün ders ve ikazlarını Risale-i Nur’la tahsil edecek­lerdir.» (H. Rehberi sh: 8)

6- «Risale-i Nur’daki hakaik, nasılki doğrudan doğ­ruya feyz-i Kur’andan mülhem hakaik-ı imaniyedir, za­man ve zemine göre değişmez ebedî hakikatlardır. O kudsî hakaikın ders ve tali­minde, neşir ve ilâ­natında da hizmete taalluk eden irşad, ikaz, teşvik ve tergibi ta­zammun eden şu gelecek me­s’ele­ler de herhalde değiş­mez dersler ve esa­sat­tır ki, Nur Talebeleri hayatın ve hizmetin muhtelif saha ve safhala­rında onlardan istifade edrler, müşkilatlarını giderir­ler.» (Hizmet Rehberi sh: 9)

Bazan çok zor şartlar ve tehlike karşısında kalan şâ­kirdlerin o tazyikat içinde sadakatı muhafaza ede­meme ha­linde duadan mahrum kalmamaları için duada sâdıkîn ke­limesinin kaldırı­labile­ceğine cevaz veren mektubunda Üstad Bediüzzaman diyor ki:

7- «Ben, birkaç gündür bir duamı değiştirdim. şimdiye kadar bazen yüz defa tekrarla veya gibi dualarda cümlesinden kelimesini kaldırdım—tâ ki ruhsatla amele kendini mecbur bilen ve sıkıntının ver­diği evham ve me’yusiyet cihetiyle zâhirî inkâr ve çe­kin­mekle azimet ve sadakate muha­lif hareket eden kar­deşleri­miz o dualardan mahrum kalmasınlar.» (şualar sh: 328)

Demek oluyor ki, normal şartlar içinde sadakat şarttır.

8- «Kardeşlerim! Herhalde bu kadar sıkıntı ve za­rarı çeken zayıf bir kısım aile sahipleri, bir derece Risale-i Nur’dan ve bizden çekinmek, belki vazgeçmek için bir mazeret olabilir zannıyla, tahli­yeden sonra de­ğişmek ih­timaline binaen derim: Bu derece kıymet­tar bir mala bu maddî ve mânevî fiyat veren ve bu azabı çeken, o maldan vazgeçmek büyük bir hasârettir. Hem herbirisi, Risale-i Nur’un eczalarını ve alâkadarlarını ve bizi mu­hafaza ve yardım ve hizmeti birden bıraksa, hem ona, hem bizlere lüzumsuz bir zarar­dır. Onun için, ihtiyatla beraber, sada­katı ve irtibatı ve hiz­meti değiştir­memek lâzımdır.» (şualar sh: 342)

9- «Böyle ihlâslı sadakat, liveçhillâh uhuvvet ve fi­se­bîlillâh muavenet, ancak âlî-himmet sıddîkînlerde bu­lunur. » (Kastamonu Lâhikası sh: 20)

10- «Dört senedir Üstadın çarşı işinde hizmet eden bir zat, bir­den sadakati bırakıp mesleğini de­ğiş­tirdi. Birden şefkat­siz bir tokat yedi. Bir senedir daha çekiyor.» (Kastamonu Lâhikası sh: 51)

11- «Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müf­ritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sa­dakat ve sebat ve müfri­tane irtibat ve ihlâs lâ­zımdır. Onda terakki etmeliyiz. » (Kastamonu Lâhikası sh: 89)

12- «Yirmi senedenberi tahribkârâne eşedd-i zu­lüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, on­dan, belki de yirmiden bi­risine itimat edilmez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve meta­net ve sadakat ve hamiyet-i ıslâmiye lâzım­dır, yoksa akîm kalır, zarar verir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 90)

Risale-i Nurun şirket-i uhreviyesinden istifade ede­bilmek için gereken şartlardan birisi de sadakattır. şöyle ki:

13- «Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve iç­tinab-ı kebâir; derecesiyle o ulvî ve küllî ubu­di­yete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçır­mamak için, takvâda, ihlâsta, sada­katte çalışmak gerektir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 96)

Dünya hayatını ahirete tercih ettiren, bu asrın dehşetli has­talığından ikaz eden bir ayetin izahında Bediüzzaman Hazretleri, kurtuluş sebeblerinden biri olarak sadakatı şart ko­şar. şöyle ki:

14- «Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli ma­razına karşı Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın tiryak misâl ilâçla­rının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metîn, sarsılmaz, sebat­kâr, hâlis, sâdık, fedakâr şakird­leri muka­vemet edebilir. Öyleyse, herşeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam iti­madla ona yapışmak lâ­zım ki, o acib hastalığın tesirinden kurtulsun.» (K. Lâhikası sh: 105)

15- «Risale-i Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şakird­lerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neti­ceye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sada­kat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister.... iştirak-i a’mâl-i uhreviye düsturuyla, herbir şakir­dine, herbir günde binler hâlis li­sanlarla edilen makbul duaları ve binler ehl-i salâha­tin işledikleri a’mâl-i salihanın misil sevaplarını ka­zandırıp, herbir hakikî sâ­dık ve sebat­kâr şakir­dini amelce binler adam hükmüne getirdiğine delil, kerametkârâne ve takdirkârâne ımam-ı Ali Radıyallahü Anhü’nün üç ihbarı ve keramet-i gaybiye ve Gavs-ı Âzamdaki (k.s.) tahsinkârâne ve teşvikkârâne be­şareti ve Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın kuvvetli işare­tiyle o hâlis şakirdler, ehl-i saadet ve ashab-ı Cennet ola­cakla­rına müjdesi pek kat’î ispat ederler. Elbette böyle bir ka­zanç, öyle bir fiyat ister.» (Kastamonu Lâhikası sh: 122)

16- «Ben tahmin ediyorum ki, bütün küre-i arzın bu yangı­nında ve fırtınalarında selâmet-i kalbini ve is­tira­hat-ı ruhunu mu­hafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en zi­yade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sada­katle girenlerdir.» (K. Lâhikası sh: 123)

17- «Cesurca, fakat kalemsiz iki adam, Risale-i Nur dairesine biri bi­risini getirdi. Onlara dedim ki:“Bu dairenin verdiği büyük ne­ticelere muka­bil, sarsılmaz bir sadakat ve kırılmaz bir metanet is­ter. Isparta kahramanlarının gösterdikleri harikalar ve cihan-pe­sendâne hidemât-ı Nuriyenin esası, harika sadakatleri ve fevka­lâde metanetleridir. Bu metane­tin birinci sebebi, kuvvet-i imaniye ve ihlâs hasletidir. ıkinci sebebi, cesaret-i fıtriyedir.”

Onlara dedim: “Sizler cesaretle ve efelikle tanın­mış­sınız ve dünyaya ait ehemmiyesiz şeyler için feda­kârlık gösterirsiniz. Elbette Risale-i Nur’un kudsî hiz­me­tinde ve cihana değer uhrevî neticele­rine mukabil, mer­dâne ve fe­dakârâne cesaret ve me­tanet gös­terip sadakatinizi muha­faza edersiniz” » (Kastamonu Lâhikası sh: 144)

18- «Ben dahi, iman ve sadakat şartıyla, Risale-i Nur tale­be­lerini bütün dualarıma ve manevî ka­zanç­larıma, yirmi dört sa­atte, iştirak-i a’mâl-i uhreviye düs­turuyla, ba­zan yüz defadan zi­yade “Risale-i Nur tale­be­leri” ünvanıyla hissedar ediyorum.» (Kastamonu Lâhikası sh: 149)

19- «Sadakat ve kanaatle Risale-i Nur da­iresine gi­ren, imanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetler var.» (Kastamonu Lâhikası sh: 263)

20- «En eski şakirdlerden olan Kâtip Osman ve Halil ıbrahim, hiç sarsılmadan, değişmeden, sada­katlerinde de­mir gibi de­vam edip çoklara da hüsn-ü misal oluyor­lar.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 83)

21- «Hulûsi, Hakkı gibi yirmi seneye yakın bir za­mandan beri mâbeynlerinde olan samimane dostluk ve kardeşlik tam devam ve sebat ettiği gibi, onların Risale-i Nur’a karşı alâka ve irtibat ve sada­kat­leri, aynen mâ­beynlerindeki hâlisâne münasebet­leri gibi hem devam ediyor, hem metanet kesb ediyor, ârı­zalarla sarsıl­mıyor.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 92)

22- «Benden ziyade Risale-i Nur ve şakirdlerini hi­maye ve muhafaza etmek ve ehl-i siyasetin ve beni ze­hir­leyen düşmanları­mın desiselerinden kurtarmak için gayet derecede bir ihtiyat, tam bir sadakat ve be­nim yerimde tam bir dikkatle mükellefsiniz. Yoksa az bir hatâ, yalnız bana değil, belki binler mâsum şakirdlere ve şimdi parla­yan şerefinize dokunacak.» (E.Lâhikası-l sh: 144)

23- «Tahirî’nin, Denizli hapsinde, unutulmaz hâ­li­sane hiz­me­tiyle ve Nurlara sarsılmaz sadakatiyle ve yanılmaz zekâ­ve­tiyle ve çekilmez bahadırlığıyla da­ire-i Nurda ehemmiyetli ma­kamı için, bütün bu defaki mektubunu Lâhikaya geçirdik. » (Emirdağ Lâhikası-l sh: 161)

Sadakat sıfatlarına sahip Nur talebelerinin her devrede ol­ma­larına işaret eden bazı kısımlar:

24- «O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri ken­dine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazi­fenin istinad ettiği kuvvet ve mânevî ordusu, yal­nız ihlâs ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kı­sım şakirdlerdir.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 266)

25- «Bize ezâ ve cefâ edenlere karşı hiçbir talebe­min kalbinde zerre kadar intikam emeli beslememesini ve on­lara mukabil Risale-i Nur’a sadakat ve se­batla çalışmala­rını tavsiye ederim.» (E. Lâhikası-ll sh: 81)

26- «O zatın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik et­mektedir. Birinci vazife, maddî kuvvetle değil, belki kuv­vetli itikad ve ihlâs ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife gayet büyük maddî bir kuvvet ve ha­kimiyet lâ­zım..» (Sikke-i Tasdîk-i Gaybî sh: 9)

27- «ıkincisi: Van’da inzivada iken garba nefyedi­lip Isparta’nın Barla nahiyesinde ikamete memur edil­diği za­mandan başlar ki, Risale-i Nur’un zuhuru ve inti­şarıdır. Âzamî ihlâs, âzamî fedakârlık, âzamî sa­da­kat, metanet ve dikkat ve iktisat içinde Risale-i Nur’la giriştiği hizmet-i imaniye ve mânevî cihad-ı diniye­dir.» (Tarihçe-i Hayat sh: 27)
" Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez , Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez !!! "

" RıSALE-ı NUR BÜTÜN ıLıMLERı MÜSLÜMANLAşTIRMA HAREKATIDIR !!! ( M.K ) "

2

Tuesday, January 1st 2008, 1:41pm

SADAKAT’IN TAM OLABıLMESı ıÇıN ÂZAMÎ FEDAKÂRLIK GEREKıR

Din yolunda ve dine hizmet için azamî fedakârlık gös­termek sadakatin şartlarındandır. Yani lüzumunda din için mal, aile ve ha­yat gibi meşru haklardan vazgeçip feda et­mektir. Aynı za­manda dava arkadaşları arasında şahsî hu­kukta anlaş­mazlık çı­karsa, hizmetin selâmeti için kendi hakkından vazgeçmek, keza din yo­lunda mahrumiyet ve maddî im­kânsızlıklara veya din düş­manları­nın zu­lümlerine ma­ruz kalınmasına rağmen sabr u sebat etmek, büyük bir fedakârlık­tır. ışte Nurculukta bu mânâda azamî feda­kâr­lık bir esastır.

28- «Evet, kardeşlerim, bu zamanda öyle dehşetli ce­reyanlar ve hayat ve cihanı sarsacak hadiseler içinde had­siz bir metanet ve iti­dal-i dem ve nihayetsiz bir fe­dakârlık taşımak gerektir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 197)

29- «Nur şakirdlerinden çokları hem malını, hem isti­ra­ha­tini, hem dünya zevklerini, hem lüzum olsa hayatını Nurun hizmetinde feda ediyorlar. Sen, ey nefsim neden feda­kârlıkta en geri kalmak ister­sin?» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 200)

30- «Hakikî ihlâslı Nurcular, menfaat-i mad­diyeye ehemmiyet vermedikleri gibi, bir kısmı, âzamî iktisat ve kana­atle ve fakirü’l-hal olmalarıyla be­raber, sabır ve in­sanlardan is­tiğna ile ve hizmet-i Kur’âniyede hakikî bir ihlâs ve fedakâr­lıkla ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i dalâ­lete karşı mağlûp olma­mak için ve muhtaçları hakikate ve ihlâsa dâvet etmekte bir şüphe bırakma­mak için ve rızâ-yı ılâhîden başka o hiz­met-i kudsiyeyi hiçbirşeye âlet etme­mek için, bir cihette hayat-ı içtimaiye fay­dalarından çeki­niyorlar.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 170)

31- «Üstadın hayatı, küllî hizmeti noktasından top­luca iki bü­yük safha arz etmektedir...

ıkincisi: Van’da inzivada iken garba nefyedilip Isparta’nın Barla nahiyesinde ikamete memur edildiği za­mandan başlar ki, Risale-i Nur’un zuhuru ve intişa­rı­dır. Âzamî ihlâs, âzamî feda­kârlık, âzamî sadakat, metanet ve dikkat ve iktisat içinde Risale-i Nur’la giriş­tiği hizmet-i imaniye ve mânevî cihad-ı di­niyedir.» (T. H. s: 27)

32- «Bu dehşetli dinsizlik komiteleri öyle dehşetli hü­cumları ve desiseleri yapıyorlardı ki, bunlara karşı gelmek için âzamî fe­dakârlık yapmak ve harekât-ı dîniyesini rızâ-i ılâhîden başka hiç bir şeye âlet yapma­mak lâzım geli­yordu.» (Hanımlar Rehberi sh: 26)

33- «Din derslerini kaldırıp Ezan-ı Muhammedîyi kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, âzamî feda­kârlık ve âzamî sebat ve metanet ve herşeyden is­tiğna etmek lüzumu karşısında ben bir sünnet-i se­niyye olan evlenmek âdetini terk ettim ki, tâ çok ha­ram­lara girmeyeyim. Ve çok vacipleri ve farzları yapa­bileyim.» (Hanımlar Rehberi sh: 27)

34- «Çok bîçarelerin saadet-i bâkıyeleri için ve da­lâ­lete düş­memeleri ve îmânlarını takviye edip kurtar­ma­ları için ve hakikat-ı Kur’âniye ve îmâniyeye tam hiz­met et­mek ve hariçten gelen, da­hilde çıkan dinsizlere karşı da­yanmak için, zail ve fânî dünyasını terk etmek, elbette sünnet-i seniyeye muhalefet değil belki haki­kat-ı sünnete mutabakattır. Ve Sıddîk-ı Ekber’in: “Cehennemde vücu­dum büyüsün, tâ ehl-i îmâna yer bu­lunmasın” diye feda­kârlıkta âzamî sadakatın bir zerresini kazanmak fikriyle, bîçare Said bü­tün ömründe tecerrüdü, istiğnayı ihtiyar et­miş.» (Hanımlar Rehberi sh: 29)

35- «Bediüzzaman, Kur’ân, imân, ıslâmiyet hizmeti için, dünyevî rahatlıklarını fedâ etmiş dünyevî, şahsî servet­ler edinmemiş, zühd ve takvâ ve ri­yâzet, iktisad ve kanaatla ömür geçirerek dünya ile alâ­kasını kesmiştir.» (Sözler sh: 757)

36- «Amansız din düşmanlarının plânlarıyla mah­ke­melere sürüklenen Risale-i Nur talebelerinin müda­fa­aları ve bu talebele­rin ıslâmiyete hizmetleri esna­sında, gizli ıslâmiyet düşmanı, in­safsız, cebbar zâlimle­rin en­trikala­riyle maruz kaldıkları işkence­lerden yıl­mamak, şahıslarını düşünmeden, yani, şahsî re­fah­larını ıslâmın refah ve sa­adeti için fedâ ede­rek, sıddıkı­yetle se­bat etmeleri ve eşedd-i zulme mukavemet etmeleri, âşikâr bir delil teşkil etmekte­dir.» (Sözler sh: 766)

37- «“Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun. Dünyayı başı­mıza ateş yapsanız, haki­kat-i Kur’âniyeye feda olan başlar, zındı­kaya teslim-i si­lâh etmeyecek ve vazife-i kudsiyesinden vazgeçmeyecekler inşa­al­lah!”» (Lem’alar sh: 262)

38- «Eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bu­lunsa, hergün biri kesilse, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçe­mem.» (şualar sh: 351)

39- «Mülhidleri kat’î bir surette iskât etmek, bil­fiil, maddeten öyle fedakârlar lâzım ki, dünyanın en mühim meşgale­leri, belki büyük zararları on­ların hakaik-i ima­niye ihti­yaçla­rını sustur­mu­yor.» (Kastamonu Lâhikası sh: 230)

40- «Bu ikinci nefs-i emmârede şuursuz kör his­si­yat bulun­duğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve din­lemiyor ki on­larla ıslah olsun ve kusurunu anla­sın. Yalnız tokatlar ve elemlerle nefret edip, veya tam bir fedailiğe her hissini maksadına feda etsin. Ve Risale-i Nur’un er­kânları gibi, herşeyini, enaniye­tini bıraksın.» (Kastamonu Lâhikası sh: 233)

41- «Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı ola­rak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki: “Biz, değil böyle cüz’î hu­ku­kumuzu, belki hayatımızı ve haysi­yetimizi ve dünyevî saadeti­mizi Risale-i Nur’un en kuv­vetli rabıtası olan tesanüde feda et­meye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dün­yaya, enaniyete ait her­şeyi feda etmek vazifemiz­dir” deyip nefsinizi susturu­nuz.» (Kastamonu Lâhikası sh: 234)

42- «Münafıkların mezkûr plânlarının inadına, rağ­mına dünyayı terk edip kendini Risale-i Nur’a vak­fediyor ve Üstadımızın dediği gibi diyorlar: “Zaman, ıslâmiyet fedaisi olmak zama­nıdır.”» (Tarihçe-i Hayat sh: 691)

Nümune olarak ve kısmen nakledilen mezkûr ifa­de­lerde gö­rüldüğü üzere Risale-i Nurun hizmet haya­tında “fedakârlık” key­fiyeti teşkil eden meziyetlerden değişmez bir esastır. Hizmet ha­yatında rahatını, menfa­atini düşünen ve hizme­tin maslahatına göre değil, kendi isteklerine göre hiz­mete bakanların fedakârlığı ciddiyet kazanamaz ve ken­dini hizmete değil, hizmeti kendine tabi yapmış olur.

ışte yukarıda tesbit edilen beyan ve sarih ifadeler, sa­dakat ve fedakârlığın değişmez bir düstur ve esas olduğunu göste­ri­yor.
" Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez , Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez !!! "

" RıSALE-ı NUR BÜTÜN ıLıMLERı MÜSLÜMANLAşTIRMA HAREKATIDIR !!! ( M.K ) "

3

Tuesday, January 1st 2008, 4:05pm

Sadık olmak düsturlarımızdandır.

Rabbim sadakatten ayırmasın

Allah razı olsun
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

4

Tuesday, January 8th 2008, 2:13pm

amin inşllh kardeşim ...
" Takdir-i Hüdâ kuvve-i bâzû ile dönmez , Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez !!! "

" RıSALE-ı NUR BÜTÜN ıLıMLERı MÜSLÜMANLAşTIRMA HAREKATIDIR !!! ( M.K ) "

wcf.user.socialbookmarks.titel

Rate this thread