Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

1

19.10.2010, 13:00

''Zubeyr'' ağabeyin dedesi için HATİM

Forum üyelerimizden olan http://www.muhabbetfedaileri.com/user/1980-zubeyr/ ağabeyin dedesi için hatim kampanyası başlatıldı. Yardımcı olursanız seviniriz, bir hatim biter bitmez digerine başlanılacaktır.
1 hatim komple verildi

2. HATİM

CÜZ NUMARASI - - - - - - - İSİM

1- alindi
2- alindi
3-.......10 arası cüzler '' NUR YOLCULARI '' - alındı


11- F.A
12- F.A
13- neyyir
14- neyyir

15....20 cüzler alındı (f.z)


21-.....25- Muhammed_Enes
26- B.S
27- B.S
28-Mübeşşir
29-Mübeşşir
30-Mübeşşir


SON GÜN 17 KASIM (17.11.2010)


Şimdiden ALLAH razı olsun..
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Bu mesaj 9 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Muhammed" (26.10.2010, 23:15)


2

19.10.2010, 18:29

Bazi sorular soracagim. Ve karsiliginda 3.cuz`u aliyorum:)
Niye hatim kampanyasi baslattinki?
1-Olmus birisine ne faydasi olacak? Veya ona faydasi olsun diyemi okuyoruz?
2-Tahmin ettigim kadari ile,bu hatme katilanlacak olanlarin cogunlugu okudugunu anlama calismasi yapmadan oyle okuyup gececek. Bunun okuyanlar icin ne manasi var? Bir kitap anlasilmak icin okunmali degilmi?
3- Olenin araksindan Kur`an okumanin manasi nedir?

Tahkiksiz; eski gelenekler devam etsin diye hicbirsey yapmak istemiyorum. Bu istegime katilanlarin akillarindan gecenleri bekliyorum. Lutfen...

3

20.10.2010, 07:15

25. Söz'ü tetkik ederek okumak gerek.Sanırım bu düşünceler bazı değişikfikirleri çağrıştırıyor.Risale-i Nur'la çelişen düşünceleriniz var.

4

20.10.2010, 15:54

25. Söz'ü tetkik ederek okumak gerek.Sanırım bu düşünceler bazı değişikfikirleri çağrıştırıyor.Risale-i Nur'la çelişen düşünceleriniz var.


Kendimi ikna etmek icin soruyorum. Her soruya cevap veren bir kaynak bulsak bile, sorusu olmayan cevap bulamaz ki! Dolayisi ile Rislae-i Nur ile celismek icin soru sormuyorum. Bu celiskileri ortadan kaldirmak icin arayis icindeyim. Bu ikisi ayri seyler. Eger sizin sorularin mahiyeti ile ilgili soyleyecekleriniz varsa, onlari okumaktan memnun olurum.

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

5

20.10.2010, 22:56

...

ölen kişinin arkasından ne yapılmalı yani dua olarak ve hayır işlenmesi açısından neler yapılmalıdır. Yasin suresi ve başka hangi dualar ölünün kabir azabını hafifletmek için okunmalıdır?


Değerli Kardeşimiz;


Hayatta iken yaptıklarının, vefatından sonra kişinin kendisine ulaşacağını ifade ve hayatta iken hayır yapmaya teşvik eden pek çok hadis-i şerif vardır.(1) Peygamber Efendimiz (s.a.v) "İnsan ölünce (salih) ameli kesilir. Ancak üç amel (in sevabı) kesilmez: Sadaka-i câriye (kamuya yararlı sadaka), faydalanılan bir ilim ve arkasında kendisine dua edecek hayırlı bir çocuk bırakmak" (2) buyurarak buna işaret etmiştir. Ebû Hureyre'den rivâyet edilen hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v) amellerin sayısını (sadaka-i cariyeyi tafsil etmek suretiyle) çoğaltarak: "Mü'min'e ölümünden sonra amel ve hasenatından ulaşacak şey: Öğretip yaydığı ilim, bıraktığı salih evlat, miras bıraktığı Mushaf, yaptığı mescit, yolcu için yaptığı ev, akıttığı ırmak ve sağlığında malından verdiği sadakadır." (3) buyurmuşlardır.

Başka bir hadisin ifadesiyle; "Ölüyü (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri bâki kalır: ve malı geri döner, ameli kendisiyle bâki kalır." (4)

Başka bir hadisin ifadesiyle; "Ölüyü (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri bâki kalır: ve malı geri döner, ameli kendisiyle bâki kalır." (4)

Bu ve benzeri(5) hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere insan, dünyada iken kendisinin yaptığı veya başkalarının yapmasına vesile olduğu amellerden istifade edecektir. Zaten bunda alimler de ittifak etmişlerdir.(6) Fakat kişinin ölümünden sonra başkalarının kendisi için yapacakları iyi işlerin sevabının veya bunlardan hangisinin ulaşıp-ulaşmayacağı konusunda ihtilaf edilmiştir.

Mu'tezile mezhebi, ölüye dirilerin yaptıkları hiç bir şeyin fayda vermeyeceğini iddia eder.(7) Onlar iddialarına delil olarak da "İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur",(8) "Siz, ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz".(9) ve "Herkesin kazandığı hayrın sevabı kendine, yaptığı fenalığının zararı da yine kendinedir."(10) gibi ayetleri gösterirler. Halbuki Ehl-i Sünnet alimlerinin hepsi, hangi amelin fayda verip, hangisinin fayda vermeyeceği meselesinde ihtilaf etmişler ise de, ölüye başkalarının yapacağı amellerin fayda vereceği hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü bu konuda, bazı amel ve iyiliklerin fayda vereceğine dair, apaçık ayet ve hadisler vardır. Mesela, dua ve istiğfarın faydalı olacağına "Onlardan, sonra gelenler şöyle derler: Ey Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma"(11) ayet-i kerimesi delalet etmektedir. Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk, daha önce iman edip de göçmüş olan kardeşleri için istiğfar eden mü'minleri övmüştür. Eğer istiğfarın ölülere bir faydası olmasaydı, Allah Teâlâ onları övmezdi.(12)

Peygamber Efendimiz de "Ölüye namaz kıldığınız zaman ona gönülden dua edin"(13) buyurmuş ve kendisi de kıldığı cenaze namazlarında ölü için dua etmiştir. Şayet bu namaz ve duanın ölüye bir faydası olmasaydı, Rasulullah (s.a.v) bunu ne kendi yapardı ne de başkalarına emrederdi.(14) Halbûki O, kendisi de birinin cenaze namazını kıldırırken "Allahım, filan oğlu filan senin güvencende, senin koruman altındadır. Onu kabir fitnesinden ve Cehennem azabından koru. Sen vefa ve övgü sahibisin. Allahım onu bağışla, ona acı! Muhakkak ki sen çok bağışlayan, çok acıyansın."(15) diye dua etmiştir. Kaldı ki Cenâze namazının kendisi de ölü için bir duadır. Allah için namaza, meyyit/meyyite için duaya... diye niyet edilir. Eğer ölünün ruhuna yararı yoksa bunun bir anlamı kalmaz.

Kendisi zaman zaman Bakî kabristanını ziyaret ederek kabirdekilere selam vererek dua ederdi.(16) Eğer selamı onlara ulaşmasa ve duası fayda etmeseydi, bunu yapması abesle iştigâl olurdu ki O, bundan münezzehtir.

Geride kalanların, ölüleri için yaptığı ibadet ve hayırların faydasını iki bakımdan ele almak gerekir:

Birincisi: Müteveffânın borçtan kurtulup kurtulmaması

Bir kimse üzerinde namaz, oruç, hac, zekat, adak, kul borcu gibi borçlar bulunarak ahirete intikal etmiş ise geride kalanların-ölünün vasiyeti olsun veya olmasın- bunları eda etmeleriyle borçtan kurtulur mu?

İkincisi: Başkasının yaptığı ibadetin sevabının ölüye ulaşıp ulaşmaması

Fukahâ ibadetleri üçe ayırmışlardır:

a) Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetler: Başkalarının yapmalarıyla bu borçlar düşmez, sorumluluk devam eder.

b) Zekat, nezir ve mâlî keffaret gibi mâlî ibadet ve borçlar: Bunlar, başkalarının ödemesiyle ödenmiş olur, borç kalkar.

c) Hac gibi hem mâlî, hem de bedenî ibadetler: Birisi ölü namına bunu yaparsa o borçtan kurtulmuş olur. Fakat mirasçılar bunu yapmaya mecbur değildir. Ancak İmam Şafiî'ye göre vasiyet etmiş ise mecbur olurlar.

Ahmed b. Hanbel, Evzaî, Ebû Sevr, Nevevî gibi müçtehidler ile muhaddislerin çoğuna göre, ölünün yakınlarının, onun borçlu olduğu oruç, hac gibi ibadetleri de kaza etmesi caiz ve sahihtir.

İslam ulemasının ekseriyeti, sevabını ölüye bağışlamak niyetiyle yapılan ibadetlerin sahih olduğuna ve dünyadan göçmüş olanların bundan istifade edeceklerine kani olmuş ve bu hükmü benimsemişlerdir.(17)

Konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için başkalarının ölünün yararına yapabilecekleri işleri maddeler halinde açıklamaya çalışalım:

1- Ölünün borcunun ödenmesi: Bir kişi öldüğünde başkalarının onun hakkında yapabilecekleri, hatta yapmaları gereken en önemli işlerden birisi, varsa o kişinin borçlarını ödemek ve böylece onun üzerinden kul haklarının kalkmasını temin etmektir. Çünkü hadisteki ifadesiyle "Mü'minin ruhu, borcu ödeninceye kadar ona bağlı kalır."(18)

Bundan dolayı, borçlu olarak ölen kişi, şayet miras olarak bir şeyler bırakmışsa ondan borçları ödenir.(19) Böylelikle ölünün borcunun ödenmesi kendine fayda verip, borçtan kurtulmasına sebep olur. Burada mâlî borçlarının ödenmesinde borcu ödeyen kişinin, ölünün bir yakını olması şart değildir. Kim öderse ödesin, ölen kişi kurtulmuş olur.(20)

2- Dua ve istiğfar: Ölmüş birisi için yapılabilecek en büyük iyiliklerden birisi onun için dua etmek ve istiğfarda bulunmaktadır. Nitekim; "Ey Allah'ın Resulü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?" diye soran Ebû Ubeyd Mâlik İbn Rabîa es-Sâidî (r.a)'ye Peygamber Efendimiz (s.a.v): "Evet vardır. Onlara dua, onlar için Allah'tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra -vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi ifa etmek, anne ve babasının dostlarına ikramda bulunmak."(21) cevabını vermiştir.

Yine "Onlardan sonra gelenler şöyle derler: Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla..."(22) gibi ayetler, cenaze namazı, dua ve istiğfarın ölülere fayda vereceğini ispat etmektedir.(23)

Bu mevzudaki ayet ve hadis-i şerifleri(24) göz önünde bulunduran ilim adamları, ölü için yapılan dua ve istiğfarın ölüye fayda vereceğinde. Ancak kendisi için dua edilen kimsenin mü'min olması şarttır.(25) Zira imanı olmayanlara hiçbir şey fayda vermez. Zaten onlar için dua etmek de meşru değildir.(26) İmam Eş'ari'ye göre, "Hadisçiler ile Ehl-i Sünnet'in çoğunluğu, dua ile sadakanın, Müslümanlar için ölümlerinden sonra fayda vereceğini kabul ederler.(27) Öyleyse dua meşru ve faydalıdır.(28)

Bu mevzuda bilinen en meşhur hadis-i şeriflerden biri olarak Müslim'de Ebu Hüreyre (r.a)'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte: "insan ölünce bütün amelleri kesilir. Ancak üç şey (bunları yapan üç kişi) müstesna: Sadaka-i cariye (bırakan) veya istifade edilen bir ilim (bırakan) veya kendine dua edecek salih evlat (bırakan)"(29) buyurulmaktadır.

Bu hadis-i şeriften anladığımıza göre:

a- Sadaka-i cariye denilen, insanların istifade edebileceği yol, köprü, cami, çeşme, mescit, ve vakıf müesseseleri ile bunları en verimli ve hayırlı şekilde kullanacak nesillerin yetişmesi içinde okul ve öğrencilerin barınabilecekleri yurt gibi müesseseler yapmak gibi salih amellerde bulunmaktır ki, arkada bırakılan bu türden bir müessese hayatta kaldığı müddetçe, -Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) beyanları çerçevesinde- iyi bir çığıra vesile olunduğu için kıyamete kadar orada yetişenlerin kazandıkları sevapların bir misli de bu müesseseleri kuranların amel defterlerine kaydedilecektir.

b- İlim erbabının bıraktığı eserler de sadaka-i câriyedendir. Alim, kapasitesine göre bunlardan mükafatını alır. Ayrıca ilim erbabına sahip çıkma ve onların kitap, defter, yiyecek ve giyeceğini temin etme şeklinde yapılan çalışmalar da, hayır cihetinde kapanmaz birer sadaka-i cariye sayılmaktadır.

c- Ölen kişi giden ruh, ardından hayırlarda bulunacak ve hayırlı nesiller yetiştirecek hayırlı bir evlat ister. Ancak bıraktıkları böyle bir nesildir ki, ahiret hesabına onlara yararlı olacaktır. Yoksa ölü ne helva, lokma yemek; ne yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gece, ne mevlit, ne paralı hatim, ne telkin, ne devir, ne de duvara asılacak eski bir resim bekler.

3- Sadaka vermek: Sadakanın da ölen kişiye faydası olduğu mevzuunda Ehl-i Sünnet âlimleri ittifak etmişlerdir. Peygamber (s.a.v)'in buna delalet eden hadisleri(30) vardır.(31)

İbn Abbas (r.a)'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Annem vefat etti. Ben onun için tasaddukta bulunsam ona faydası olur mu? diye sordu. Peygamberimiz: "Evet" deyince, adam; "Benim bir meyveliğim var. Sizi şâhid kılıyorum, onu annem için tasadduk ediyorum" dedi.(32) Verilen sadaka ister kişinin evladı gibi birinci derecede bir yakını isterse başkaları tarafından verilsin, sadakanın sevabının ölüye ulaşacağında ittifak olduğu bildirilmektedir.(33)

Sa'd İbn Ubâde hadisinde ise, ölünün arkasından yapılacak sadakanın hangisinin daha efdal olduğu beyan edilmektedir. Sa'd (r.a) şöyle anlatır: "Ey Allah'ın Resulü dedim, annem vefat etti, (onun adına) yapacağım sadakanın hangisi efdaldir?" Peygamber Efendimiz (s.a.v), "su" buyurdular. Bu cevap üzerine Sa'd bir kuyu kazdı ve: "Bu kuyu Sa'd'ın annesi için dedi."(34)

Bu hadis-i şerif de, ölü adına hayır yapılabileceğini gösteren delillerdendir. Nesâî'nin rivayetinde Sa'd, önce vefat eden annesi adına sadaka verip veremeyeceğini sorar. Cevap müspet olunca hangi sadakanın efdal olduğunu sorar. Bunun üzerine, "su" cevabını alır.(35)

Nafile olarak sadaka vermek isteyenlerin bütün inananlara (mü'min ve mü'minelere) niyet etmesi en faziletlisidir. Çünkü bunun sevabı onlara ulaşır, kendisinin sevabından da herhangi bir şey eksilmez.(36)

4- Ölenin borcu olan oruçlarının geride kalan akrabaları tarafından tutulması: Üzerinde Ramazana ait kaza orucu bulunduğu halde ölen kimse ile ilgili iki durum söz konusudur:

a) Vakit darlığı, hastalık, sefer ve oruç tutmaktan âciz olmak gibi özürler sebebiyle oruç tutma imkanını elde edemeden ölmüş olmak: Alimlerin ekserisine göre, bunların her hangi bir kusuru olmadığı için hiç bir şey gerekmez, günahkâr olmaları da söz konusu değildir. Çünkü bu oruç, ölünceye kadar, tutma imkanını elde edemediği bir farzdır. Dolayısıyla hacda olduğu gibi, hükmü bedelsiz olarak düşmüştür. Bunun için, kişi hasta yahut yolcu olduğu bir durumda ölmüş ise tutamadığı orucun kazası gerekmez.




Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

6

20.10.2010, 22:58

..

b) Oruç borcu olan kişi oruçlarının kazasını yapma imkanını elde ettikten sonra ölmüşse velisi onun için oruç tutamaz. Yani fakihlerin ekserisine göre, ölünün kazası olan oruçları tutmak vacip değildir. Şafiîlere göre, velisi oruç tutacak olsa, sahih olmaz. Çünkü oruç, halis bir beden ibadetidir. Şeriatın aslı ile farz kılınmıştır. Gerek hayatta, gerekse öldükten sonra bunda vekalet ve niyabet caiz değildir. Bu yönüyle o namaz gibidir. Bir hadis-i şerifte bununla ilgili olarak: "Hiçbir kimse başka bir kimse adına namaz kılamaz, oruç tutamaz. Fakat onun adına her güne karşılık bir müd (ülkelere göre değişen bir ölçek. Iraklılara göre 2 rıtıl sığan ölçek, yani yaklaşık 18 litrelik ölçek) yiyecek fakirlere yedirir." buyurulmuştur.(37) Hanbelilere göre ise, velinin ölü adına oruç tutması mubahtır. Çünkü bu durum, ölünün kurtuluşunu sağlamak bakımından daha ihtiyatlı bir harekettir.(38)

Bu konuda rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Aişe (r.anhâ) validemiz, Resulullah (s.a.v)'in: "Kim, üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse, onun orucunu velisi tutar." buyurduğunu haber vermiştir.(39) Yine Hz. Câbir İbn Abdullah (r.a) da rivayet ettiği bir hadis-i şerifte; bir kadın, Resulullah Efendimize (s.a.v) gelerek, annesinin üzerinde oruç nezri olduğunu ve onu yerine getiremeden öldüğünü haber verir. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v): "Velisi ona bedel oruç tutsun" buyurur.(40)

Buharî ve Müslim'de zikredilen diğer bir hadis-i şerifte ise, bir kadının üzerinde bir aylık (nezir) oruç borcu olduğu halde vefat ettiği ve çocuğunun Peygamber (s.a.v.)'e gelerek "Ben onun yerine oruç tutsam olur mu?" diye sorduğu Resulullah'ın (s.a.v) da ona: "Annenin üzerinde borç olsaydı onu öder miydin?" diye sorduğu Onun: "Evet" diye cevap vermesi üzerine de: "Allah'ın borcu, ödenmeğe daha layıktır" buyurduğu haber verilmektedir.(41)

Oruç tutmak, bedenî ibadetlerdendir. Burada oruç ibadeti zikredildiği ve başkalarının tutacağı orucun sevabının ölüye ulaşacağı haber verildiğinden, diğer bedenî ibadetlerde de aynı durumun söz konusu olup olmadığında ihtilaf edilmiştir. Oruç konusunda rivayet edilen hadislerden bazı alimler, farz olan Ramazan orucundan üzerinde borcu olarak ahirete göçmüş olanların oruçlarının bile geride kalanlar tarafından tutulabileceği hükmünü çıkarırlarken, bazıları da sadece nezir orucunu tutabileceğine kail olmuşlardır.(42)

Ölenin yerine oruç tutma meselesinde Ahmed İbn Hanbel, ölü üzerinde Ramazan, nezir veya keffaret orucu borçları bulunduğu takdirde, velisinin ona bedel tutabileceğini söylemiştir. İmam Mâlik, Şafiî ve Ebu Hanife'ye göre, ölünün velisi, her bir oruç için bir sa' (bin dirhemlik bir hububat ölçeği) arpa veya yarım sa' buğday tasadduk etmelidir. Keza her bir namaz (veya bir günlük namaz) için de aynı miktar mal tasadduk etmelidir. Fakat çoğunluk, (ölünün) bedenî ibadetlerinin niyabeten başkası tarafından ifa edilemeyeceğini söylemiştir.(43)

Ancak, böyle bir kapı açmanın, insanları sağlıklarında kendilerinin yapmaları gereken ibadetleri ihmal etmeye sevk edeceği endîşesiyle bazı alimler, "hiçbir orucu tutamayacağını ancak keffaretini verebileceğini" söylemişlerdir.(44)

5- Ölen kişi yerine yapılacak hac: Bir kimse, ölmüş birisinin yerine hac yapıp sevabını ölüye bağışlayabilir. Nitekim Ebu Davud'da Büreyde (r.a)'den rivayet edilen hadis-i şerifte, hayatında iken hiç hac yapmayan annesinin yerine hac yapıp yapamayacağını soran bir kadına, Rasulullah Efendimiz (s.a.v): "Evet, ona bedel haccet" buyurarak ölmüş annesinin yerine haccetmesine izin vermiştir.(45)

Her ne kadar cumhur, bedenî ibadetlerin niyabeten başkası tarafından ifa edilemeyeceğini söylemişse de, acz şartıyla, sadece hac farizasının bir başkası tarafından ifasını caiz görmüştür. Acz'den murat, kişinin ölmüş olması ve iyileşme ümidinin kesilmesidir, kötürüm bir kimse âcizdir. Bazı alimler, ölü adına nafile hac yapılabileceğini de söylemişlerdir.(46)

Bir başka hadis-i şerifte ise, ölenin yerine yapılan ibadetlerle onun borcunun ödenmiş olacağı ve bunun ölünün semadaki ruhuna müjdeleneceği şöyle anlatılır: Zeyd ibn Erkam (r.a) anlatıyor:

"Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: "Kim ebeveyninden birine bedel haccederse, bu hacla onun borcunu ödemiş olur. Bu durum, semadaki ruhuna müjdelenir. Kişi, anne ve babasına karşı isyankâr bile olsa (bu iyiliği sebebiyle) Allah'ın nezdinde (iyi kullar meyanında) yazılır."

Diğer bir rivayette ise: "Babası için bir hac, kendisi için yedi hac yazılır" buyurulmuştur. (47)
Tabii ki, bu rivayetlerde zikredilen mana, sadece bir ibadetin yapılıp, sevabının ölüye bağışlanmasının cevazına delalet eder. Cenab-ı Hakk'ın o engin rahmetinden ümit edilir ki, o sevap nedeniyle, huzuruna ibadet borcuyla gelen kullarını affeder, yoksa sağlığında fırsat elde iken bu ibadeti terk eden ve bu halleri üzere ölenlerin elbette hesapları görülecek ve cezaları verilecektir.

İbn-i Kudâme'nin de ifade ettiği gibi ölü, başkaları tarafından yapılan ve sevabı kendisine bağışlanan ibadetlerden istifade edebilir. Çünkü oruç, dua, istiğfar, hac gibi ibadetler, bedenî ibadetlerdir. Allah Teâlâ, bunların ve bunlar gibi diğer ibadetlerin sevaplarını da ölüye ulaştırır.(48)

Yalnız bu gibi ibadet borçlarının üzerinde kalması için kişinin, mesela, oruç için borçlandıktan sonra, hastalanıp ölünceye dek borcunu tutacak kadar sıhhate kavuşamaması gibi meşru bir mazereti olmalıdır. Ancak böyle bir özre binaen yapamamış olanlar için, geride kalanların, Allah'a karşı olan borcunu onun adına ödemeleri sebebiyle Allah Teâlâ affeder, kasıtlı olarak terk edenleri değil.(49)

6- Ölü adına kurban kesmek: Ölü adına kurban kesilerek tasadduk edilip sevabı ölüye bağışlanabilir. Zikredeceğimiz şu vak'a ölünün gıyabında kurban kesilip sevabının ölüye bağışlanabileceğini göstermektedir: Hâneş (r.a) anlatıyor: "Hz. Ali (r.a)'yi gördüm, iki koç kesmişti." Dedi ki, "Biri kendim için, diğeri Resulullah (s.a.v) için". Ve ilave etti: "Resulullah (s.a.v) böyle vasiyet etti. Ben (hayatta olduğum müddetçe) ebediyen (bunu yapmayı) terk etmeyeceğim."(50)

Hz. Ali (r.a)'nin kestiği bu kurban Resulullah (s.a.v)'ın vefatından sonrası için söz konusudur. Ebu Davud, hadisi "Ölü adına kurban" adını taşıyan bir bapta kaydeder. Tirmizî ise, ölü adına kurban kesmeye, bir kısım alimlerin cevaz verirken bir kısım alimlerin caiz bulmadığını kaydeder.

Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v)'in ümmetinden Allah'ın birliğine ve kendisinin peygamberliğine şehadet edenler adına da kurban kestiği de muhtelif rivayetlerde gelmiştir.(51)

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ölülerin arkasından kurban kesip sevabını onlara bağışladığına göre, ölüler, kendileri için yapılan hayır-hasenâtın hepsinden haberdar olmakta ve onların sevaplarından faydalanmaktadırlar kanaati hasıl olmaktadır. Ancak, avamdan bir çok insan, ölülerin arkasından onları memnun etmek ve böylece isteklerine kavuşmak için kabir başlarında kurban keserler veya bunu ölüye adarlar ki bu, tamamen yanlış bir inanç ve bid'at bir harekettir. Bundan dolayıdır ki Peygamber Efendimiz (s.a.v); "Kabirde sığır, deve, koyun kesmek İslam'da yoktur"(52) buyurarak bunu yasaklamıştır. Çünkü, kurban bir ibadettir ve ibadetler sadece ve sadece Allah için yapılır. Bu sebeple bir kabir yada yatır için kesilen bir kurban, bırakınız sevaba vesile olmasını, kesenin imanını alıp götürebilecek ve şirk olabilecek bir davranıştır. Ve kesinlikle sakınmak gerekir.(53) Bu, cahiliyye döneminden kalma bir âdettir. Çünkü o dönemdeki Araplar, belirli zamanlarda veya ölü defnedilir edilmez hemen sığır, deve veya koyun cinsinden bir hayvan getirip mezar başında kurban ederler ve etini dağıtırlardı. Halbuki Allah Resulü (s.a.v), "Dine muhalefetten sakının. Dine sonradan sokulan her şey bid'at ve her bid'at da dalalet (sebebi)tir".(54) diyerek bid'atlara karşı bizi uyarmış ve "Size sıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah'ın kitabı ve peygamberlerin sünneti..."(55) buyurarak da bid'at ve sapıklıklara düşmemek için Kur'an'a ve sünnetine sarılmayı tavsiye buyurmuştur.(56)

7- Kur'an okuyup sevabını ölüye bağışlamak: Alimler, namaz kılmak ve Kur'an okumak gibi ibadetlerin sevabının, yapandan başkasına ulaşıp ulaşmayacağı konusunda ihtilaf edip iki görüş ileri sürmüşlerdir:

Hanefî ile Hanbelî alimlerine ve Şafiî ve Malikîlerin sonradan gelen alimlerine göre, ölü yanında okunan Kur'an'ın sevabı ile Kur'an okumanın peşinden yapılan dua, orada bulunmasa da ölüye ulaşır. Kur'an okumanın akabinde dua etmek ise daha çok kabule şayandır ve kabul edilmesi daha çok umulur.

Malikîlerin önceki fakihleriyle ilk Şafiîlerin meşhur olan görüşleri, ibadetlerin sevabının yapandan başkasına ulaşmayacağı yolundadır.

Hanefîlere göre, insan yaptığı amelin sevabını başkasına bağışlayabilir. İster namaz olsun, ister oruç olsun, ister sadaka ve benzeri şeyler olsun fark etmez. Bunların sevabını ölüye bağışlamak, kendi sevabından bir şey eksiltmez.

Hanbelîlere göre, kabrin yanında Kur'an okumakta bir sakınca yoktur.

Mâlikîlere göre, öldükten sonra kişi yahut kabri üzerine Kur'an okumak mekruhtur. Çünkü selef böyle bir şey yapmamıştır. Fakat sonradan gelen Mâlikîlere göre, Kur'an okuyup zikir yapmakta ve bunların sevabını ölüye bağışlamakta bir sakınca yoktur. Ölü için de Allah'ın izniyle sevap hasıl olur.

Şafiilerde meşhur olan görüşe göre, ölüye kendi amelinden başkası fayda vermez. Ancak Şafiîlerin sonradan gelen fakihleri, Kur'an okumanın sevabının ölüye ulaşacağı yolunda açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu şekilde Şafiîlerin sonraki fakihlerinin görüşü de diğer üç mezhebin görüşlerine uygunluk arz etmektedir.

Kur'an okumak, belli bir maksat için diriye fayda verince, ölüye fayda vermesi daha evladır. İbn Salâh'a göre, Kur'an okuma sonunda: "Allah'ım okuduğumuz Kur'an'ın sevabını filancaya ulaştır" demesi ve okunan Kur'an'ı dua kılması da uygun olur. Bu hususta uzak, yakın aynıdır değişmez. Bunun fayda vereceğine kesin olarak inanmak lazımdır.(57) Nitekim Peygamber (s.a.v) de, zaman zaman kabirlere uğrar ve oradakilere dua ederlerdi. Bu konuda İbn Ebî Şeybe'den rivayet edilen hadis şöyledir: "Hz. Peygamber (s.a.v) her yılın başında Uhud'daki şehitlerin kabirlerine gelir ve şöyle derdi: "Sabrettiğiniz şeylere mukabil sizlere selâm ve selâmet! Dünyanın en güzel neticesi budur!" Allah Resulü (s.a.v), Bazen de Bakî' mezarlığına çıkar ve şöyle derdi: "Ey mü'minler yurdunun sâkinleri! Selâm size! Bizler de inşallah sizlere kavuşacağız. Allah Teâlâ'dan bizim ve sizin için âfiyet, ahiretle ilgili korku ve sıkıntılardan selâmet ve siyanet dilerim."(58)

Görüldüğü üzere Peygamber (s.a.v), dünyamızdan ayrılan insanlar için dua edip onlar hakkında âfiyet ve selamet dilemektedir. Şayet ölülerin arkasından yapılan duaların faydası olmayacak olsa idi Allah Resulü (s.a.v) böyle bir davranışta bulunmazdı. Aksi bir durum, Allah Resulü'nün abesle iştigali demektir ki, O, bundan fersah fersah uzaktır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle Efendimiz (s.a.v) asla hevâ'dan konuşmaz. O ne konuşmuşsa vahiy kaynaklıdır.(59) Okunan Kur'an'ın sevabının önce Hz. Peygamber (s.a.v)'e hediye edilmesi müstehaptır. Çünkü bizleri sapıklıktan O kurtarmıştır. Bunda bir nevi Ona teşekkür ve güzel bir mukabele vardır. Ölülerin arkasından okunan Fatiha, Yâsin ve Kur'an hatmi gibi virtlerden her biri, bir anda sayısız kişilerin ruhlarına yetişebilir ve onların hepsi de bu hediyeden nasiplerini alabilirler. Çünkü bu Allah'ın kudretine ağır ve zor değildir.

Bazı alimler, okunan kıraatin sevabının ölüye ulaşmasının yanında, sevabı ölüye bağışlanmak şartıyla her güzel amelin sevabı da ulaşır demişlerdir.(60) Yalnız bunların sevap kazanılacak şekilde yani sırf Allah rızası için yapılması şarttır. Yoksa çoklarının yaptığı gibi parayla Kur'an okutup ta ölüye bağışlatılmaz. Çünkü Kur'an okumak bir ibadettir. İbadet ise parayla değil de Allah rızası için yapılınca sevabı olur ve bu sevap onların ruhlarına bağışlanır. Aksi halde sevap olmaz ki bağışlansın.

Malikî ve Şafiî mezhebinde meşhur olan görüşe göre, kendi ameli ve kesb'i olmadığı için, Kur'an okumak da dahil, bedenî ibadetlerin hiçbirinin sevabı ölüye ulaşmazken kabrin yanında okunduğunda, ölü, okunan Kur'an'ı dinlediği için, dinleyici sevabı alır.(61)

Diğer bazı müçtehitler de ancak evladın veya yakın akrabanın oruç, namaz ve haccının vasıl olacağını ileri sürmüşlerdir. Fakat en isabetlisi, borç ve mesuliyetlerin düşmesi bahis mevzuu olmadan, bağışlanan sevaptan Müslüman ölülerin istifade edecekleri hükmü olsa gerektir.(62)
Fakat şurası bir gerçektir ki, ölü, kendi yapmadığı ve ihmal ettiği ibadetlerden mutlaka sorguya çekilecektir. Bazı cahil kimselerin zannettikleri gibi, ıskatını vermekle, yahut fidye ve keffaretini vermekle ölü, yüzde yüz mesuliyetten kurtulmuş olmaz. Eğer usulüne uygun şekilde yapılmışsa, yapılan bu gibi iyi amellerin sevabı bağışlanmakla sadece affı umulur.(63)
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

7

20.10.2010, 22:59


1. Ebû Davud, Vesâyâ, 3; Tirmizî, Vesâyâ, 7.
2. Müslim, Vasiyyet, 14; Ebu Davud, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36, Nesâî, Vesâyâ, 8; Dârimî, Mukaddime, 4; Ahmed İbn Hanbel, 2/372.
3. İbn Mace, Mukaddime, 20.
4. Buhari, Sahih, Rikak,42; Müslim, Sahih, Zühd, 5.
5. Buhari, Enbiya, 1; Müslim, Vasiyyet, 3, İlim, 6; Ebu Davud, Sünen, Vesaya,14, Cihat,15; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 2/372 (Meymeniyye-Kahire 1313); İbn Mace, Sünen, Mukaddime, 20, 1975.
6. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453, 2. Baskı, Sebat Ofset, Konya, 1989.
7. İbn Kayyım el-Cevziyye, er-Ruh, 117; Beyrut, 1975.
8. Necm,53/39.
9. Yasin, 36/54.
10. Bakara, 2/286.
11. Haşr, 59/10.
12. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
13. Ebu Davud, Sünen, Cenaiz, 59.
14. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
15. Ebu Davud, Cenâiz, 56.
16. Müslim, Cenâiz, 103; İbn Mâce, Cenâiz, 36; Nesâî, Cenâiz, 103.
17. Hayrettin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, 105-107, Marifet Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1984.
18. Tirmizi, Sünen, Cenaiz, 76; İbn Mace, Sünen, Sadakat, 12.
19. Abdülkadir Mutlaku'r-Rahbavi, Ahiret Günü, 33; Terc. Ahmet Serdaroğlu-Lütfi Şentürk, Nur yay., 5. Baskı.
20. Buhari, Sahih, Havalat, 3; Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
21. Ebu Davud, Sünen, Edeb, 12; İbn Mace, Sünen, Edeb, 2.
22. Haşr, 59/10.
23. Hayrettin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, 107.
24. Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/509,6/252, (Meymeniyye-Kahire 1313); Ebu Davud, Sünen, Cenaiz, 72; İbn Mace, Sünen, Edeb, 1.
25. Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, 1/568, Beyrut, ts.
26. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
27. Eş'ari, Makalatu'l-İslamiyyin, 282.
28. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
29. Müslim, Sahih, Vasiyyet, 3; Ebu Davud, Sünen, Vesaya, 14.
30. Buhari, Sahih, Cenaiz, 94; Müslim, Sahih, Zekat,15; Ahmed İbn Hanbel, 2/371.
31. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 453.
32. Buhari, Sahih, Vesaya, 15, 20, 26.
33. Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, 1/568.
34. Ebu Davud, Sünen, Zekat, 42; Nesei, Sünen, Vesaya, 9.
35. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Terceme ve Şerhi, 10/54, Akçağ yayınları, Ankara, 1990.
36. Vehbe Zühayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, (Terc. Heyet) 3/9; Risale yayınları, İstanbul, 1990.
37. Cemalüddin Ebî Muhammed Abdillah İbn Yusuf el-Hanefî ez-Zeyleî, Nasbu'r-Râye li ehâdîsi'l-Hidâye, 2/463; Dâru'l-Hadîs, Kahire, ts.
38. Vehbe Zühayli, a.g.e, 3/207-208.
39. Buhari, Sahîh, Savm, 42; Müslim, Sahîh, Sıyâm, 27.
40. Nasıruddin el-Elbânî, Silsiletü'l-Ehâdîsi'd-Daîfe ve'l-Mevzûa, 1/169-170; Dımaşk, 1964.
41. Buhari, Sahîh, Savm, 42; Müslim, Sahîh, Sıyâm, 27.
42. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 459.
43. İbrahim Canan, a.g.e, 2/488.
44. Nâsıruddîn el-Elbânî, Ahkâmu'l-Cenâiz, 170; Beyrut, 1969.
45. Müslim, Sahîh, Sıyâm, 27.
46. İbrahim Canan, a.g.e, 2/488.
47. İbrahim Canan, a.g.e, 2/488.
48. Vehbe Zühaylî, a.g.e, 3/99.
49. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 460-61.
50. Tirmizi, Dâhâyâ, 2; Ebu Davud, Dâhâyâ, 2.
51. İbrahim Canan, a.g.e, 6/61.
52. Ebu Davud, Sünen, Cenaiz, 70.
53. . İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdu'l-Meâd, 1/146; İbn Kudâme, el-Muğnî, 2/379; Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 4/97; Şeyh Ali Mahfuz, el-İbdâ, 186.
54. Dârimî, Mukaddime, 16.
55. İmam Malik, Muvatta', Kader, 3.
56. İsmail Lütfi Çakan, Hurafeler ve Batıl İnanışlar, 64; Hayrettin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, 109; Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 471; Recep Aktaş, İslam Dininin Yasak Ettiği Batıl İnanışlar, 43; Bahar yayınları, İstanbul, 1973.
57. Vehbe Zühaylî, a.g.e, 3/98-100.
58. Müslim, Sahih, Cenaiz, 102; Farklı rivayetler için bkz.: Ebu Davud, Sünen, Cenaiz, 79; Neseî, Sünen, Taharet, 109, Cenaiz, 103; İbn Mace, Sünen, Cenaiz, 36, Zühd, 36.
59. Necm, 53/3.
60. Seyyid Sabık, a.g.e, 1/383.
61. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 462.
62. Hayrettin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, 108.
63. Azîmâbâdî, Avnu'l-Ma'bûd, 3/160, Hindistan Baskısı, Aynî, Umdetü'l-Kari, 5/283, İstanbul Baskısı, İbn Kudâme, İbn Kudâme, el-Muğnî, 2/423-424; Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 4/98-100, Mısır, 1952; Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, 1/567-569, Beyrut, 1969; Reşid Rıza, 8/255; Şeyh Ali Mahfûz, el-İbdâ fî Madarri'l-İbtidâ, 235 (4.Baskı); Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat-Kabir Hayatı, 460.
Doç. Dr. Hüdaverdi Adam, Köprü Dergisi


Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

8

20.10.2010, 23:49

Görüldüğü üzere Peygamber (s.a.v), dünyamızdan ayrılan insanlar için dua edip onlar hakkında âfiyet ve selamet dilemektedir. Şayet ölülerin arkasından yapılan duaların faydası olmayacak olsa idi Allah Resulü (s.a.v) böyle bir davranışta bulunmazdı. Aksi bir durum, Allah Resulü'nün abesle iştigali demektir ki, O, bundan fersah fersah uzaktır.




Bizim sorguladigimiz veya cevabini aradigimiz sey Peygamber aleyhisselatu vesselamin olulerin arkasindan dua edip etmedigi degil. Hangi dusunce ile dua eder veya Kur`an okurdu?

Neyi aradigimi anlatmak icin su ornegi verebilirim:

Dua icin geleneksel olarak bilinen sey nedir. Birseye ihtiyacin olur onu Allah`tan istersin. Zor durumda kalirsin Allah`a o zor durumdan kurtulmak icin dua edersin. Yagmur yagmaz yagmasi icin dua edersin. Fakat Risale-i Nurlar ile anladik ki, dua boyle bir pazarlik meselesi degilmis. Dua insan`in kendine aciz,fakir oldugunu hatirlatmasi ve herbirseyi varedip hayattar kilan baska bir Zat`in oldugunu kendimize hatirlatmakmis. Bazi ozel vakitlerde de kendimize bunu hatirlatmak icin ozel imkanlar sunulurmus (deprem,yagmursuzluk vs.)

Simdi tekrar soruya donersek:

Kur`an olu icinmi okunur, yoksa kendimize birseyleri hatirlatmak icin olum bir vasitamidir? Tipki yagmursuzluk zamaninin yagmur duasi vakti oldugu gibi. Yani, kendimize sebeplerin bir yaraticiliginin olmadigini hatirlatmak: yagmur`un, bulut`un, topragin verimliliginin vs. her birisinin Bir`inin emrine uyduklarini kendimize hatirlatmak icin...
Olen birisine Kur`an okumakta boyle manalar barindirmali,diye dusnuyorum. Yoksa Ben hicbirsey anlamadan,dusunmeden papagan gibi okuyup gidecegim, ordaki manalar olen kisinin ruhuna hediye olacak. Boyle birsey oldugunu zannetmiyorum.

Peygamber aleyhisselatu vesselam, yasayan Kur`andi. Kuranin en buyuk mesaji La ilahe illellah olduguna gore, onun yaptigi herbirsey de bu mesaji tasdik eden ve mesajin yasama gecirilmesini temsil eden bir durumdu. Hatim indirmek veya Yasin okumak geleneksel hale gelmis diye yapilmaz. Peygamber neden ve hangi dusuncelerle bunu yapmistir, bunu kesfetmemiz lazim.

sesli olarak dusunmeye calistim...

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

9

21.10.2010, 23:35

3-4-5-6-7-8-9-10...
cüzler alındı
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

10

21.10.2010, 23:38

11 ve 12 de alındı .
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

11

21.10.2010, 23:49

28,29,30. cüzleri alıyorum.Allah kabul etsin!

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

12

21.10.2010, 23:57

15-16-17-18-19-20 de dagıtıldı..

Allah razı olsun.
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

13

22.10.2010, 09:55

13-14 okuyayım inşaallah.


“Der tarîk-ı acz-mendi lâzım amed çâr çiz.Fakr-ı mutlak acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz.”

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

14

23.10.2010, 10:07

Allah razı olsun..

KALANLAR
21-
22-
23-
24-
25-
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

15

25.10.2010, 23:21

güncel..
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Muhammed_ Enes

Orta Düzey

  • "Muhammed_ Enes" bir erkek

Mesajlar: 255

Konum: Ankara

Meslek: Yazılım ve destek uzmanı

Hobiler: Okumak, yürümek. kitap

  • Özel mesaj gönder

16

26.10.2010, 16:31

Ve Aleykum Selam Muhammed Kardeşim..Allah razı ve memnun olsun senden kardeşim.. Bizlerde bu kervana katılıp, ortak olalım inşaAllah.. Kalan cüzleri alıyorum Allah'ın izniyle.. Rabbim kabul ve karin eylesin.. Baki Muhabbet ile..

Not: (Muhammed'im en kısa zamanda görüşmek duasıyla ;) )
Nefsiyle mücadele içinde!

Muhammed_ Enes

Orta Düzey

  • "Muhammed_ Enes" bir erkek

Mesajlar: 255

Konum: Ankara

Meslek: Yazılım ve destek uzmanı

Hobiler: Okumak, yürümek. kitap

  • Özel mesaj gönder

17

26.10.2010, 16:41

Sesli düşünen kardeşim.. Evet, Efendimiz (s.a.v) yaşayan Nur-u Kur'an idi.. Bizlerde Kur'an ışığı altında aydınlanmak istenen ümmetiz.. Bunu da Kur'an-ı Kerimi okuyarak ve okuduğumuzu anlayarak idrak edebilir ve bu nurlu ışıktan faydalanabiliriz.. Yalnız Kur'an-ı Kerimin her harfi için ayrı bir hasene yazılır.. Ve bazı gecelerde bire bin verilir.. Evet, söyledikleriniz de kısmen haklı olabilirsiniz.. Şöyle ki; anlamadan okuyup geçmek ve sadece okudum demek yeterli değil.. Yalnız sizlerinde bildiği üzere, bizler Kur'an-ı Kerim'i anlayacak kadar beynimizi kullanamadığımız için, Üstad hazretlerini gibi,şahsi maneviyatı yüksek zat'ların yapmış olduğu tefsirile, anlayıp idrak etmeye çalışıyoruz..

Kur'an-ı Kerim ölülere inmemiştir.. Kainata inen bir kitap'tır.. Hatim okunmada ve/ya Yasin-i Şerif gibi güzel süreleri okuyup, ölülere hediye etmek, sevaptır Rahmettir..

Unutmadan söylemek isterim.. Bizler beynimizin yalnızca %3'ünü kullanabiliyoruz.. Kur'an-ı Kerim'i tam anlamak için, bu yetersiz.. O yuzden her yuzyılda bir alim gönderilir, ve tefsiri yapılır.. Boyle sesli düşündüm.. Vesselam..
Nefsiyle mücadele içinde!

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

18

26.10.2010, 23:16

Allah razı olsun - inşâALLAH :)

21-
22-
23-
24-
25-
Muhammed_Enes'e yazıldı.
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Muhammed"

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

19

26.10.2010, 23:19

3. Hatim

1......10. CÜZLER - ALINDI

CÜZLER
11 N.DEMİR
12 N.DEMİR
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28- Mutella
29- Mutella
30- Mutella



SON GÜN 17 KASIM 2010
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

Bu mesaj 2 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Muhammed" (29.10.2010, 00:22)


20

27.10.2010, 06:06

Sesli düşünen kardeşim.. Evet, Efendimiz (s.a.v) yaşayan Nur-u Kur'an idi.. Bizlerde Kur'an ışığı altında aydınlanmak istenen ümmetiz.. Bunu da Kur'an-ı Kerimi okuyarak ve okuduğumuzu anlayarak idrak edebilir ve bu nurlu ışıktan faydalanabiliriz..

Muhammed_Enes,oncelikle derdimi paylastigin icin tesekkur ederim.
Anlama gayretine yaptiginiz vurgu gercekten cok onemli.

Yalnız Kur'an-ı Kerimin her harfi için ayrı bir hasene yazılır.. Ve bazı gecelerde bire bin verilir..


Kur`anin sevap diye tarif ettigi seyi, tahkik penceresinden degerlendirirsek, hakikatleri aklin midesinde sindirip butun zerrelere kadar ulastirma diyebiliriz,hatta demeliyiz.Daha genel bir ifade ile, yaratilis maksadini gerceklestirme yolunda gayret gostermektir, bizim vazifemiz. Sevap ciheti, bizim dusunmemiz gereken veya hesap yapmamiz gereken birsey degildir,diye dusunuyorum. Cunku isin o tarafi vazife-i ilahiyedir. Hem, sevap dusuncesi ile ibadet yapilmaz. Biz vazifemizi yapariz, vazife-i ilahiyeye karismayiz. Vazifemiz ise, hakikat-i imaniyeyi (yani yaratilis maksadimizi) Kur`anin rehberlerliginde ve Resulullah`in ogretmenliginde gerceklestirmeye calismaktir.(Tabi bunlari soylerken,"Neden Kur`ana ihtiyacimiz var?" veya "Neden peygamberlere ihtiyac var?" gibi sorulara karsilik, kendimizi ikna ettigimizi kabul ediyoruz, simdilik) Bu yaklasimi Risale-i Nurda goruyoruz ( "maddi manevi hicbirseye alet etmemek", "dunyevi uhrevi beklenti icinde olmamak" gibi).

anlamadan okuyup geçmek ve sadece okudum demek yeterli değil.. Yalnız sizlerinde bildiği üzere, bizler Kur'an-ı Kerim'i anlayacak kadar beynimizi kullanamadığımız için...

Kusura bakma fakat bu sozler su manaya geliyor:
Beni Yaratan, bana anlama kabileyeti vermis, fakat anlayabilecegim sekilde konusmamis!
Boyle birsey yok. Herkes,kapasitesine gore,eger "Yaraticim bana anlama kabiliyeti vermis ise, anlayabilecegim gibi de konusmasi lazim" fikrini tasiyorsa ve de "Yaratici, neden yaratiyor? Su kainatta bu kadar varetmeler neden oluyor? Ne istiyor bizden,bunalri yapan" gibi sorularini soruyorsa, Kur`anda Yaraticisi ile konusur, yani bu sorularina cevap bulur. Yani anlar. Hem de her an`i icin, ve her duygusal ve fiziksel hali icin ayri ve ozel cevaplar bulabilir.
Burda Risale-i Nur`un,Kur`ana nasil yaklastigini, Bediuzzaman`in, Yaraticimizin kelami ile nasil muhattap oldugunu ogrenmek istersek ancak o zaman Risale-i Nur`un ne oldugunu goruruz. Yani Kurani anlamada Risale-i Nur`u yanimiza arkadas(veya ogretmen) olarak alabilmemiz icin, basta yazdigmiz sorular muhakkak bizi rahatsiz etmeli. Sorusu olmayan cevap bulamaz cunku...

Kur'an-ı Kerim ölülere inmemiştir.. Kainata inen bir kitap'tır.. Hatim okunmada ve/ya Yasin-i Şerif gibi güzel süreleri okuyup, ölülere hediye etmek, sevaptır Rahmettir..


Kur`anin kainat`a inen bir mesaj oldugunu soylemen cok hosuma gitti. Guzelb ir tabir. Allah razi olsun. Fakat devaminda yazdiklariniz, benim bu konunun basinda sordugum sorulari tekrar gundeme getiriyor. Ne demek istedigimi, Yeni Asya`da Ahmet Demirdogmez`in derlemesinde bulabilecegimizi zannediyorum. Olume nasil bakmaliyiz? sorusuna buldugumuz cevap, olunun arkasindan Kur`an okumanin maksadi nedir? sorusuna verecegimiz cevapla birebir iliskili.

Diger yazdiklariniz,yukardaki son paragrafta yer alan cumlelerinizle hemen hemen ayni. Oyuzden tekrar uzerinde durmadim.

Risale-i Nur gözüyle ölüm

İnsan için dünya hayatının bitmesi, yeni bir hayatın başlamasının adı olan ölüm hakikati Risale-i Nur’da çok geniş yer almıştır.

Her konuda olduğu gibi, ölüm konusunda da en mükemmel izah ve tarifi Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur yoluyla ortaya koymuştur. Evet, gerçek manada “Mevtin (ölümün) muammasını ve tılsımını Risale-i Nur ile o açmış, o dehşetli yüzün altında ehl-i imana çok ünsiyetli, sürurlu, nurlu bir hakikat keşfedip ispat etmiş”1

Hem “Risale-i Nur, mevti o aldatıcı, fani hayata karşı çıkarıp lezzet ve ziynetini zirüzeber eder. Ve der ve ispat eder ki: ‘Mevt, ehl-i dalalet için idam-ı ebedidir. Ve o dehşetli darağacından kurtaran ve mevti mübarek bir terhis tezkeresine çeviren yalnız Kur’an ve imandır. İşte bunun içindir ki, bu hakikat-ı muazzama-i mevtiye (büyük ölüm hakikati), Risale-i Nur’da gayet mühim ve geniş bir mevki almış.”2 Ölümün mahiyetini ve gerçek yüzünü gösteren Üstad Bediüzzaman Hazretleri, insanın asli vatanı olan Cennete ve saadet-i hayatiyeye gidişi ancak ölüm yoluyla, kabirden geçmesiyle olacağını belirterek; ölümün asıl siması olan nuraniliğini ve sevimliliğini nazarlara gösterip ehl-i imanı rahatlatmıştır.

“Herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım. Nur-i Kur’an ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de, fakat mü’min için asıl siması nuranidir, güzeldir gördüm.”3 Evet “ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet kat’i, şeksiz, şüphesiz bir surette, Kur’an-ı Hâkimin verdiği nurla ispat etmişiz ki, ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakiki vatanına ve ebedi makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinana bir davettir. Hem Halık-ı Rahim’in fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilakis rahmet ve saadetin bir mukaddimesi nazarıyla bakmak gerektir.”4

Üstad Bediüzzaman Hazretleri başka bir ifadesinde de ölüm için şunları söylüyor; “Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedi değil, adem (yokluk) değil, tesadüf değil, failsiz bir in’idam değil; belki (bilakis), bir Fail-i Hakim-i Rahim tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır, saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslilerine bir sevkiyattır, yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.”5 “Kabir ise zulümatlı bir kuyu ağzı değil, nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise, bütün şaşaasıyla, ahirete nispeten bir zindan hükmündedir. Elbette, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana çıkmak ve müz’iç dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı ervaha (ruhların uçuştuğu meydan) geçmek ve mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahmana gitmek, bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.”6

“Ölümün hayat gibi mahlûk ve hem bir nimet“7 olduğunu beyan eden Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “ihtiyarlık gibi, şerait-i hayatiyeyi ağırlaştıran birçok esbap vardır ki mevti hayatın pek fevkinde nimet olarak gösterir. Hem musibetzedelere ve intihara sevkeden belalarla müptela olanlar için de ayn-ı nimet ve rahmettir.”8

“Zahiren bir inhilal (çözülme, dağılma) ve bir intıfa (sönme) göründüğü halde, hakikatte, insan için hayat-ı bakiyeye unvan ve mukaddeme ve mebde (başlangıç) olan ölüm, ehl-i iman olan insanlar için büyük kazançlara vesile olmaktadır.

Evet, ölümü fikren yaşamak, yani ölmeden evvel ölmek, yani lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikretmekle; ubudiyetin ruhu olan ihlâs kazanılır. Nefsin desiselerinden ve riyadan kurtulunup, dünyanın ve insanın fani olduğu idrak edilir; bu sayede insan; hubb-u dünyadan kurtulur, ahiretine ciddi çalışır, “ahiretini dünyaya feda etmez, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmaz, malayani şeylerle ömrünü telef etmez, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket ederek, kabir kapısını kendi hakkında saadet-i ebediyeye çevirir.”9

Dünya hayatını noktalamak yani ölümü cismen yaşamak ise; meşakkatli dünya hayatından kurtulmanın, eskimiş yuvası olan cismini toprak altında bırakıp berzah âleminde seyahat etmenin, bütün dost ve sevgililere kavuşmanın, cennete girmenin, saadet-i ebediyeyi yaşamanın, sultanlar sultanı olan Allah’ın huzuruna çıkmanın ve rü’yet-i cemalini görmenin yoludur, vesilesidir.

Bu itibarla, ölümden korkmamak ve ölümü sevmek ve kabri nuraniyetli bir âleme açılan bir kapıya çevirmek ve saadet-i ebediyeye girmek için Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şu Kur’ânî ifadelerindeki şümullü manaları sindirmek gerekmektedir: “Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak ihtiyarlık şafağı kulaklarının üstünde tulu etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedi ömrün önündedir. O ömr-i bakide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fani ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-i bakiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel, uyan!”10 “Sen burada misafirsin ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mucid’ine feda et; mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.”11

“Her nefis ölümü tadacaktır”12 ayetinin külliyetinde, herkesin hakiki saadet ve lezzet olan kabrin arkası için çalışarak, güzel bir ölüm yaşaması için tam bir iman-ı kâmil kazanıp, hüsn-ü hatimeye mazhar olması temennisiyle…

Dipnotlar:

1-Sikke-i Tastik-ı Gaybi 123 2-Age. 124 3-Lem’alar 519 4-Age.480 5-Mektubat 381, 6-Sözler 331, 7-Mektubat 18, 8-age. 20, 9-Age.119, 10-Mesnevi-i Nuriye 210, 11-Age. 191, 12-Âl-i İmran Suresi 185. âyet

AHMET DEMİRDÖĞMEZ

ahmetdemirdogmez@hotmail.com

Fikirlerini Beklerim.

Bu arada,su an yaptigimiz bu tahkik calismasi, "Zubeyr" kardesimizin dedesini ne kadar cok memnun etmistir! Cunku onun olumu, Yaraticimiziz olumu yaratma maksadini anlama calismasina vesile oldu. Bu ornek iyi oldu galiba. Kisaca ben de bunu anlatmaya calisiyordum zaten :). Iste olunun arkasindan Kur`an okumakta olum`u ve hayat`i Yaratan`in, bunlari neden yarattigini,yani maksadini anlamak icin olmali, degilmi?

Bu konuyu değerlendir