ışârâtü'l-ı'câz'da ispat edildiği gibi,
bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin mâdeni bir kelime olduğu gibi,
bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir.
Birinci Kelime: "Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne."
ıkinci Kelime: "Sen çalış, ben yiyeyim."
Evet, hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede havâs ve avâm,
yani zenginler ve fakirler,
muvâzeneleriyle rahatla yaşarlar.
O muvâzenenin esâsı ise,
havâs tabakasında merhamet ve şefkat;
aşağısında, hürmet ve itaattir.
şimdi, birinci kelime havâs tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir;
ikinci kelime avâmı kine, hasede, mübârezeye sevk edip,
rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selb ettiği gibi;
şu asırda, sa'y, sermâye ile mübâreze neticesi,
herkesçe mâlûm olan Avrupa hâdisât-ı azîmesi meydana geldi.
ışte, medeniyet, bütün cemiyât-ı hayriye ile ve ahlâkî mektepleriyle
ve şedid inzibat ve nizâmâtıyla,
beşerin o iki tabakasını musâlâha edemediği gibi,
hayat-ı beşerin iki müthiş yarasını tedâvi edememiştir.
Kur'ân, birinci kelimeyi esâsından vücûb-u zekât ile kal' eder, tedâvi eder;
ikinci kelimenin esâsını hurmet-i ribâ ile kal' edip, tedâvi eder.
Evet, âyet-i Kur'âniye, âlem kapısında durup, ribâya "Yasaktır!" der.
"Kavga kapısını kapamak için, ribâ kapısını kapayınız!" diyerek,
insanlara ferman eder.
şâkirdlerine, "Girmeyiniz!" emreder.
Sözler | Yirmi Beşinci Söz | 373