Giriş yapmadınız.

1

03.08.2008, 20:04

Türkiye´de bebekler ölüyor

Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Operatör Dr. Leyla Mollamahmutoğlu, hastanelerinde son 15 gün içinde düşük doğum ağırlıklı (prematüre) 27 bebeğin yaşamını yitirdiğini, bunların hiçbirinin hastane enfeksiyonundan kaynaklanmadığını bildirdi.

Hastanede düzenlediği basın toplantısında, son 15 günde meydana gelen bebek ölümlerine ilişkin bilgi veren Mollamahmutoğlu, hastanenin hiçbir bölümünde hastane enfeksiyonunun söz konusu olmadığını, hastane bünyesinde tüm kuralların titizlikle uygulandığını ifade etti.

Bebek ölümlerinin son 3 günde arttığını, son olarak dün akşam bir bebeğin yaşamını yitirdiğini kaydeden Mollamahmutoğlu, ölümlerin hastane enfeksiyonundan kaynaklanmadığını bildirdi.

Yenidoğan Klinik şefi Prof. Dr. Uğur Dilmen de bebeklerden alınan kültür örneklerinden alınan sonuçların söz konusu ölümlere hastane enfeksiyonunun etken olmadığını gösterdiğini söyledi.

Dilmen, bebek ölümlerinin enfeksiyon dışında doğumsal sakatlık, doğumsal kalp, fıtık, hipertansiyon ve doğum sırasında ölüm gibi farklı nedenlerden kaynaklandığını belirtti. Dilmen, ölümlerde hastanenin hiçbir ihmalinin söz konusu olmadığını, hastane içerisinde tüm birimlerde her türlü tedbirin alındığını ve sağlık çalışanlarının titizlikle görev yaptıklarını kaydetti.

AA
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

03.08.2008, 20:07

Çocuk taziyenâmesi: Evlât vefat ettiğinde nasıl düşünmeli?

Aziz âhiret kardeşim Hafız Halid Efendi,

“Başlarına bir musibet geldiği zaman ‘Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine Ona döneceğiz’ diyerek sabredenleri müjdele.” (Bakara Sûresi, 2:155-156.)

Kardeşim, çocuğun vefatı beni müteessir etti. Fakat, “El-hükmü lillah” (Hüküm Allah’ındır / Mü’min Sûresi: 12) Kazaya rıza, kadere teslim ıslâmiyetin bir şiârıdır. Cenâb-ı Hak sizlere sabr-ı cemil versin; merhumu da, size zahîre-i âhiret ve şefaatçi yapsın. Size ve sizin gibi müttakî mü’minlere büyük bir müjde ve hakikî bir teselli gösterecek Beş Noktayı beyan ederiz.

Birinci Nokta: Kur’ân-ı Hakîm’de “Vildânün muhalledûn” (Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar / Vâkıa Sûresi, 56:17) sırrı ve meâli şudur ki:

Mü’minlerin kable’l-bülûğ vefat eden evlâtları, Cennette ebedî, sevimli, Cennete lâyık bir sûrette, daimî çocuk kalacaklarını; ve Cennete giden peder ve validelerinin kucaklarında ebedî medar-ı sürurları olacaklarını; ve çocuk sevmek ve evlât okşamak gibi en lâtîf bir zevki, ebeveynine temine medar olacaklarını; ve herbir lezzetli şeyin Cennette bulunduğunu; “Cennet tenâsül yeri olmadığından, evlât muhabbeti ve okşaması olmadığını” diyenlerin hükümleri hakikat olmadığını; hem dünyada on senelik kısa bir zamanda teellümatla karışık evlât sevmesine ve okşamasına bedel, sâfi, elemsiz, milyonlar sene ebedî evlât sevmesini ve okşamasını kazanmak, ehl-i imanın en büyük bir medar-ı saadeti olduğunu, şu âyet-i kerime “Vildânün muhalledûn” (Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar) cümlesiyle işaret ediyor ve müjde veriyor.

ıkinci Nokta: Bir zaman, bir zat, bir zindanda bulunuyor. Sevimli bir çocuğu yanına gönderilmiş. O bîçare mahpus, hem kendi elemini çekiyor, hem veledinin istirahatini temin edemediği için, onun zahmetiyle müteellim oluyordu. Sonra, merhametkâr hâkim ona bir adam gönderir, der ki:

“şu çocuk çendan senin evlâdındır. Fakat benim raiyetim ve milletimdir. Onu ben alacağım, güzel bir sarayda beslettireceğim.”

O adam ağlar, sızlar, “Benim medar-ı tesellim olan evlâdımı vermeyeceğim” der.

Ona arkadaşları der ki: “Senin teessürâtın mânâsızdır. Eğer sen çocuğa acıyorsan, çocuk şu mülevves, ufunetli, sıkıntılı zindana bedel, ferahlı, saadetli bir saraya gidecek. Eğer sen nefsin için müteessir oluyorsan, menfaatini arıyorsan; çocuk burada kalsa, muvakkaten şüpheli bir menfaatinle beraber, çocuğun meşakkatlerinden çok sıkıntı ve elem çekmek var. Eğer oraya gitse, sana bin menfaati var. Çünkü padişahın merhametini celbe sebep olur, sana şefaatçi hükmüne geçer. Padişah onu seninle görüştürmek arzu edecek. Elbette görüşmek için onu zindana göndermeyecek, belki seni zindandan çıkarıp o saraya celb edecek, çocukla görüştürecek—şu şartla ki, padişaha emniyetin ve itaatin varsa...”

ışte, şu temsil gibi, aziz kardeşim, senin gibi mü’minlerin evlâdı vefat ettikleri vakit şöyle düşünmeli:

“şu veled mâsumdur; onun Hâlıkı dahi Rahîm ve Kerîmdir. Benim nâkıs terbiye ve şefkatime bedel, gayet kâmil olan inâyet ve rahmetine aldı. Dünyanın elemli musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennetü’l-Firdevsine gönderdi. O çocuğa ne mutlu! şu dünyada kalsaydı, kim bilir ne şekle girerdi! Onun için ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum. Kaldı kendi nefsime ait menfaati için, kendime dahi acımıyorum, elîm müteessir olmuyorum. Çünkü dünyada kalsaydı, on senelik muvakkat elemle karışık bir evlât muhabbeti temin edecekti. Eğer salih olsaydı, dünya işinde muktedir olsaydı, belki bana yardım edecekti. Fakat vefatıyla, ebedî Cennette on milyon sene bana evlât muhabbetine medar ve saadet-i ebediyeye vesile bir şefaatçi hükmüne geçer. Elbette ve elbette, meşkûk, muaccel bir menfaati kaybeden, muhakkak ve müeccel bin menfaati kazanan, elîm teessürât göstermez, meyusâne feryad etmez.

Mektubat, 17. Mektub, s. 78-80


Üçüncü Nokta

Vefat eden çocuk, bir Hâlık-ı Rahîmin mahlûku, memlûkü, abdi ve bütün heyetiyle onun masnuu ve ona ait olarak ebeveyninin bir arkadaşı idi ki, muvakkaten ebeveyninin nezaretine verilmiş. Peder ve valideyi ona hizmetkâr etmiş. Ebeveyninin o hizmetlerine mukabil, muaccel bir ücret olarak, lezzetli bir şefkat vermiş.

şimdi, binden dokuz yüz doksan dokuz hisse sahibi olan o Hâlık-ı Rahîm, mukteza-yı rahmet ve hikmet olarak o çocuğu senin elinden alsa, hizmetine hâtime verse, surî bir hisse ile, hakikî bin hisse sahibine karşı şekvâyı andıracak bir tarzda meyusâne hüzün ve feryad etmek ehl-i imana yakışmaz, belki ehl-i gaflet ve dalâlete yakışıyor.


Dördüncü Nokta

Eğer dünya ebedî olsaydı, insan içinde ebedî kalsaydı ve firak ebedî olsaydı, elîmâne teessürat ve meyusâne teellümâtın bir mânâsı olurdu. Fakat madem dünya bir misafirhanedir; vefat eden çocuk nereye gitmişse, siz de, biz de oraya gideceğiz. Ve hem bu vefat ona mahsus değil, umumî bir caddedir. Hem madem mufarakat dahi ebedî değil; ileride hem berzahta, hem Cennette görüşülecektir. “Hüküm Allah’ındır.” (Mü’min Sûresi: 12.) demeli. O verdi, o aldı. “Her hal için Allah’a hamd olsun” (Feyzü’l-Kadir, 1:368) deyip sabırla şükretmeli.


Beşinci Nokta

Rahmet-i ılâhiyenin en lâtîf, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerinden olan şefkat, bir iksir-i nuranîdir, aşktan çok keskindir. Çabuk Cenâb-ı Hakka vusule vesile olur. Nasıl aşk-ı mecazî ve aşk-ı dünyevî, pek çok müşkülâtla aşk-ı hakikîye inkılâp eder, Cenâb-ı Hakkı bulur. Öyle de, şefkat, fakat müşkülâtsız, daha kısa, daha safî bir tarzda, kalbi Cenâb-ı Hakka rapteder.

Gerek peder ve gerek valide, veledini bütün dünya gibi severler. Veledi elinden alındığı vakit, eğer bahtiyar ise, hakikî ehl-i iman ise, dünyadan yüzünü çevirir, Mün’im-i Hakikîyi bulur. Der ki: “Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.” Veledi nereye gitmişse, oraya karşı bir alâka peydâ eder, büyük mânevî bir hal kazanır.

Ehl-i gaflet ve dalâlet, şu beş hakikatteki saadet ve müjdeden mahrumdurlar. Onların hali ne kadar elîm olduğunu şununla kıyas ediniz ki: Bir ihtiyar hanım gayet sevdiği sevimli birtek çocuğu sekeratta görüp, dünyada tevehhüm-ü ebediyet hükmünce, gaflet veya dalâlet neticesinde, mevti adem ve firak-ı ebedî tasavvur ettiğinden, yumuşak döşeğine bedel kabrin toprağını düşünüp, gaflet veya dalâlet cihetiyle, Erhamürrâhimînin cennet-i rahmetini, firdevs-i nimetini düşünmediğinden, ne kadar meyusâne bir hüzün ve elem çektiğini kıyas edebilirsin. Fakat vesile-i saadet-i dâreyn olan iman ve ıslâmiyet, mü’mine der ki: şu sekeratta olan çocuğun Hâlık-ı Rahîmi, onu bu pis dünyadan çıkarıp Cennetine götürecek. Hem sana şefaatçi, hem ebedî bir evlât yapacak. Mufarakat muvakkattir, merak etme. “Hüküm Allah’ındır. (Mü’min Sûresi: 12.) Biz Allah’ın kullarıyız sonunda yine O’na döneceğiz. (Bakara Sûresi: 155, 156.)” de, sabret.

El-Bakî Hüve’l-Bakî (Baki olan yalnız Allah’tır).

Mektubat, 17. Mektub, s. 80-81
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

3

03.08.2008, 20:20

Mesele şu an karışık görünüyor, farklı farklı konuşuyor taraflar. Acaba altından ne çıkacak. Eğer hastanede enfeksiyon varken, bile bile, kendi makamları, ünvanları zedelenmesin diye gizleme ihtiyacı ile bebek bölümünü açık tutup bunlara sebep oldularsa, çok korkunç...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

4

03.08.2008, 20:24

Haberlerde 1 ay içinde doğan 502 bebekten 47 tanesinin öldüğünü söylüyorlardı.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

5

03.08.2008, 20:59

10 bebekten 1 tanesi ediyor bu... Prematüreler arasındaki oran mı acaba bu?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

6

03.08.2008, 21:07

Kimbilir..Belki..ışin ucunda para vardır..

Buna benzer şeyler, gizlide o kadar çok yaşanıyorki Türkiyemde!

Tam 35 sene evvel bir akrabamızın oğlu olmuş ve bu çocuk ailesine öldü denerek başka birine evlatlık gibi satılmış meğer..

Geçen yıl ortaya çıktı bu acı gerçek..

Annesi olan akrabam hala şokları yaşıyor kadıncağız..

Allah insanların gözünü toprakla doyursun..

7

09.08.2008, 12:44

Bebekler olmu$, isciler olmu$, kacak gocmenler konteynirlarda olu bulunsun, carpik kentlesme alsin basini gitsin ne onemi var, yasasin laiklik! :lol:

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir