Giriş yapmadınız.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

30.09.2010, 14:37

Bu mesele anayasayla değil, özgürlükçü yorumla çözülür


Bu mesele anayasayla değil, özgürlükçü yorumla çözülür

<img src="http://www.yeniasya.com.tr/2010/09/30/resim/manset.jpg" align="left" />
Başörtüsü meselesi için “Bu sorun hukukla değil, hoşgörüyle çözülür.
Oraya doğru da gidiliyor” diyen Teziç dönemi YÖK üyesi Prof. Dr. Necmi
Yüzbaşıoğlu, “Yönetmelik değişiklikleri, anayasal düzenlemeler ve
kanunlarla bu iş olmadı. Anayasaya ne koyacaksınız? Hangi türban, hangi
ölçü?” diye sordu. Yüzbaşıoğlu, çözüm için siyasîlerin topluma yapacağı
telkinlerin önemli olduğunu vurguladı.

ÖNCELİK YENİ VE DEMOKRATİK ANAYASA
OLMALIYeni anayasa yolunda tuzak: Başörtüsü!

TÜRKİYE 100 yıllık bürokratik vesayet sistemini terk etmeye
hazırlanıyor. Neredeyse toplumun yüzde 90’ını tarihin çeşitli
dönemlerinde düşman bellemiş, ona mağduriyetler yaşatmış bir siyasal
yapının üzerine kurulu olduğu paradigma, temel tezleriyle birlikte
yıkılıyor. Geleneksel siyasal aktörler (seçkinler) iktidarı yitiriyor,
ancak devlet demokratikleşiyor. Türkiye’de barışın tesisi yönünde tarihi
adımlar atılıyor. Tüm bu gelişmelerin dinamiği ise toplum oluyor.


Doç. Osman Can da başörtüsünü yasaklayan bir kanun bulunmadığını,
uygulamanın yargı kararlarına dayandığını belirterek, “Meşru olmayan bir
yargısal tasarrufu anayasa veya yasa değişikliğiyle aşma çabası, hem
anlamsız, hem de imkânsızdır” dedi. Can, önceliğin yeni ve demokratik
bir anayasaya verilmesi ve bunun başarılması halinde yasağın zaten söz
konusu olmayacağını kaydetti.


12 Eylül referandumunun ardından artık yeni bir döneme geçiş
yaptık. Dünün tartışmalarının, parametrelerinin ve alışageldiğimiz
politik kabullerin artık geçerliliğini bütünüyle kaybettiği yeni bir
dönemden söz ediyoruz. Demokratik siyasal aktörlerin ve toplumun sahip
olmaya başladığı özgüven karşısında bugünün tartışmaları da yarın
geçerli olmayacak ve Türkiye çok hızlı bir harmanlanma sürecine girecek
gibi gözüküyor. Kısacası 12 Eylül referandumunun sonucu politik alanda
ve zihinlerde bir domino etkisi yaratmaya başladı diyebiliriz.

Başörtüsü yasak değil ki

Kabul etmek gerekiyor ki, eski seçkinler de zaman içinde
rafineleşiyor ve iktidarının devamını sağlayacak stratejiler
geliştirebiliyorlar. Güçlü oldukları dönemde ellerindeki iktidar
silahıyla doğrudan doğruya müdahalede bulunurken, toplumsal tepkiler
karşısında zayıfladıkları bugünlerde ise, sureti haktan görünerek
demokratikleşmeyi sekteye uğratma doğrultusunda sondajlar yapıyorlar.
Eski seçkinlerin, 12 Eylül referandumundaki başarısızlıklarının ardından
demokratik görünerek aynı hedefe ulaşmak istemeleri doğaldır. Bunun
için treni raydan çıkaracak tuzakların üretilmesi ve domino etkisinin
durdurulması gerekecektir.

Başörtüsü konusu bu tuzakların başında geliyor.

Bir kere başörtüsü yasak değil. 20 yıldan fazladır bizi
anlamsızlığa mahkûm eden ve yalnızca mağduriyetler üreten bu yasak
geleneksel siyasal seçkinlerin ürettiği fiili bir yasak. Bu yasak,
eğitim hakkını herhangi bir yasal temel olmaksızın engellediğinden
esasen hem idari, hem de cezai anlamda hukuksuz bir eylem. Danıştay ve
Anayasa Mahkemesi kararlarıyla başörtüsü yasağı imalatı ise çok açık bir
Anayasa ihlalinden başka bir anlam taşımıyor. Anayasanın 13. Maddesine
göre temel haklar ancak meclisin çıkaracağı bir kanunla
sınırlandırılabilir. Kanunların açıkça yasaklamadığı veya
sınırlandırmadığı bir eylem tarzının yargı kararıyla yasaklanması, açık
bir anayasa ihlalidir ve meşru değildir.

Meşru olmayan bir yargısal tasarrufu, Anayasa veya yasa
değişikliğiyle aşma çabası, hem anlamsız, hem de imkânsızdır. Çünkü
yasaklamanın bizatihi kendisi zaten Anayasa ve yasalara rağmen icra
edilmektedir. O halde yapılması gereken, bu süreçteki icrai kurumların
tavır alması, ikinci olarak da karar organlarına ilişkin yapısal
reformların yürütülmesi olacaktır. Başörtüsü konusunda şu an için
atılacak tek adım, üniversite rektörlerinin öğrencilerin kılık ve
kıyafetlerine, somut güvenlik zafiyeti yaratmadığı sürece tam bir saygı
göstermesi, öğrencilerin başörtülü olup olmadıklarına bakılmaksızın
derslere alınmasını sağlamasıdır (Tabii sırf bu yasağı etkin kılmak
için, üniversite kampüslerinin etrafını Berlin duvarıyla örme, özel
güvenlik ve turnikeli geçiş utançları da ortadan kalkmış olacak). Bu
yasağı üretenlerin anlamlı olabilecek tek tavrı ise, sürece politik
destek vermekten başka bir şey olamaz.

Buna karşın başörtüsü sorununu anayasal ve yasal tartışmaların
merkezine yerleştirmek, demokratikleşme yönünde ulaşılmış tarihi momenti
(anı) ıskalama etkisi yaratabilir. 2007’deki Anayasa girişiminin
başörtüsü nedeniyle akamete uğratılmasının ardından yaşananları
hatırlamakta yarar var. Bürokratik seçkinlerin siyasal uzantılarıyla
birlikte yarattığı yıkımın etkileri halen devam ediyor. Unutulmamalıdır
ki, siyasetteki her bir irrasyonel adım, sonraki rasyonel adımların
atılmasını zorlaştırıcı etki yaratır. Her bir tuzak, yeni bir politik
durum ve algıya yol açar. Bu tuzaktan çıkıldığında dahi, siyasi
aktörlerin hareket marjları daralır. Çünkü inandırıcılık örselenir. 2010
Türkiye’sinde dahi bu kadar büyük bir enerji ve çabayla yalnızca
sınırlı bir reform paketi hayata geçirilebildiyse, nedenini başka yerde
aramak gereksizdir.

Eski siyasal seçkinlere dikkat!

Demokratik siyasi aktörlerin görmeleri gereken çok önemli bir
gerçek ise, tüm bu tuzaklardan, her şeye rağmen yine toplumsal
dinamiklerin verdiği destekle çıkabildikleridir. O halde demokratik
siyasal aktörlerin, Anayasal ve yasal reformlar ve temel siyasetin
belirlenmesi konularında artık, toplumsal dinamiklere bakmaları, siyasal
yapıyı, demokratik siyasetin gereklerine göre yeniden yapılandırmaları
gerekiyor. Demokratik siyasal aktörlerin görmeleri gereken, aslında hiç
unutmamaları gereken kilit nokta da burasıdır!

Başörtüsü sorununu merkeze yerleştirmek, bu yeniden yapılanma
enerjisini ve elde edilen büyük demokratikleşme ivmesini, başörtüsünün
biçimi, dizaynı, hizmet alan-veren veya kamusal alan-özel alan benzeri
tartışmalara feda eder. Her şeyden önce iktidar partisinin çekirdek
politikasının dışında yer almakla birlikte demokratikleşmeye destek
veren diğer kesitleri sürecin dışına iter. Eski siyasal seçkinlerin
istediği şekilde, demokratik muhafazakâr siyaset bütün çağdaş
dinamiklerinden soyutlandıktan sonra, ona yönelik operasyonları
kolaylaştırır. Belki başörtüsüyle birlikte alevlenen tartışmaların
yaratacağı psikolojik atmosferin, yeni antidemokratik müdahalelere zemin
hazırlaması dahi mümkün olabilir. Uluslararası alanda yaşanacak güven
örselenmesi ayrı bir başlık...

Çözüm yeni anayasada

Yeni anayasaya ve demokratikleşmeye yönelik inancı çökertecek, bu
kadar yoğun toplumsal ilgi ve taleplere, bu kadar yoğun entelektüel
çabalara rağmen “yine olmadı” karamsarlığını egemen kılacak bu adımdan
hızla uzaklaşılması şarttır. Demokratik siyasi aktörlerin aşmaları
gereken ciddi sınavlardan biri, haklı hassasiyetlerin kendileri için bir
handikaba dönüşmesi ve küçük haklılıkların büyük bir haksızlığa yol
açması ihtimalidir.

Yeni Anayasa, çok temel toplumsal ve siyasal sorunların çözümünün
anahtarı olacağı gibi, yeni anayasa üzerine kurulu demokratik paradigma
içinde başörtüsü yasağı benzeri saçmalıklar zaten yaşanmayacaktır.

Bu tuzağa dikkat!

Geleneksel siyasal seçkinlerin 100 yıllık hegemonyanın artık
bittiğinin farkına varmaları gerekiyor. Bundan sonra atacakları ilk
adım, temel sorunun yalnızca sonuçları üzerinde makyaj çalışmalarıyla
Türkiye’ye zaman kaybettirmek değil, temel soruna eğilmeleri, artık
demokratik bir Türkiye’nin olmazsa olmazı olan önkoşulsuz, “ama”sız ve
kırmızı çizgisiz bir yeni Anayasa yapım sürecine katılmaları gerekir.
Diğer bir değişle süreci engelleyen değil, sürece katkı sağlayan bir
dinamiğe dönüşmeleri gerekir.

Türkiye’nin sorunları 100 yıllık siyasal yapılanmanın ürettiği
sorunlardır ve bunun çözüm imkânını, sistemin çağın demokratik
gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırılması yaratabilir. Ne kısmi
Anayasa değişiklikleri, ne de başka bir şey!

Osman Can / Star, 29.9.2010




"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir