Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

22.10.2007, 04:47

Terörle mücadele nasıl olmalı?

Terörle mücadele nasıl olmalı?

TBMM 17 Ekim 2007 tarihli oturumunda; “uluslararası hukuktan doğan haklarımızı kullanmak adına ve uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetimizce belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere Irak’ın, PKK teröristlerinin yuvalandıkları, Kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesine ve görevlendirilmesine Anayasa’nın 92. maddesi uyarınca 1 yıl süre ile” izin vermiştir.

Türkiye bu kararla, bölücü terör karşısında, iktidarı ve muhalefeti ile, asker ve sivili ile devletimizin tek vücut ve nerede olursa olsun, nereden gelirse gelsin terörle mücadeleye kararlı olduğunu dosta düşmana göstermiş oldu.

Mücadelede kararlılık kadar, ülke içinde uygulanacak yöntemler ve sınır ötesi harekâtın hududu, şümulü, hedefleri, teknik ve taktikleri ile zamanı önem kazanmaktadır.

Sorunun esas önemli bölümünün dışarıdan ziyade içeride olduğu bilinci ile hareket edilmelidir. Terörün silâhlı gücünün ve uygulandığı kırsal alanın buz dağının görünen kısmı olduğu kabul edilip, meselenin bütün boyutları ile masaya yatırılarak, imkânların ve devletin bütün güç unsurlarının aynı zamanda ve topyekûn harekete geçirilmesinin son derece önemli olduğu bilinmelidir.

Bu anlayış içerisinde;

•Esas mücadele sınırlarımızın içerisinde hızlandırılmalı,

•Büyük şehirlerde, güvenlik tedbirleri arttırılmalı, arama ve baskınlarla teröre destek verdiği bilinen hedefler kontrol altında bulundurulmalı, ihtimal dahilindeki sabotaj ve tahripler etkisiz hale getirilmelidir.

•Kırsal alanda, teröristlerin kullandığı bilinen ve kullanabileceği üs ve bölgeler ile arazideki ikmal depo ve stoklarına operasyonlar sıklaştırılmalıdır.

Yurt içinde topyekûn başlatılan bu mücadeleyi desteklemek amacıyla sınır ötesinde de;


•Özel harekât teknik ve taktikleriyle, komando ve özel birlikler kullanılarak, terör örgütünün sınır ötesinde tesbit edilen somut hedeflerine ve terör gruplarına nokta operasyonları icra edilmelidir.

•Terörle mücadelenin başarılı bir şekilde yapılabilmesi, etkin bir istihbaratla mümkündür.

•Bu nedenle, özel timlerden oluşturulacak, muharebe güçlü keşif kolları, gizli harekât teknikleri ile hedef bölgelerine sızdırılmalı, oralarda örtülü kalıcı tedbirler alınmalı, elektronik ve teknik imkânlarla da desteklenerek; terör üs ve tesislerinin, liderlerinin yer ve faaliyetlerinin, ikmal depo ve ikmal faaliyetlerinin, terör gruplarının hareket ve intikallerinin, ülkemize giriş ve çıkışlarının 24 saat gözetlenme imkânı sağlanmalıdır.

•Elde edilen sağlıklı, doğru, güvenilir ve ayrıntılı istihbarat bilgilerine dayanılarak, yurt içi veya sınır ötesindeki gizli harekât üslerinde bekletilen özel eğitilmiş birliklerimiz tarafından, anında, taktik akın ve cebri keşif tipi hareketlerle hedeflere yaklaşılarak, baskın ve pusularla, bir nevi gayri nizamî harekât uygulayarak, nokta operasyonları icra edilmelidir.

•Bu hareketler, askerî yoğunluk gösterilmeden, fark ettirilmeden, örtülü olarak ve tam bir gizlilik içinde icra edilmeli, tesirinden başka bir belirtisi görülmemelidir.

•Bu operasyonlarla, her gün terör örgütünün dış desteğine, nereden ve nasıl geldiğini anlayamadığı, ancak şaşkına çeviren etkili darbeler vurulmalıdır. Örgüt liderleri başlıca hedeflerden olmalıdır. Darbeler, propagandası bizzat terör örgütü tarafından yapılacak şekilde etkili olmalıdır.

•Küçük, özel yetişmiş çevik unsurlarımız tarafından yapılan operasyonlar, silahlı kuvvetlerimizin düzenli bölümünün kullanılması tehdidi ile de psikolojik olarak desteklenmeli, ancak düzenli kuvvet mümkünse hiç kullanılmamalıdır. Alınan sonuçlar, terör örgütünü sınır ötesinde de barınamaz hale getirmelidir.

•Sadece Kuzey Irak değil, terör örgütünün Avrupa Ülkelerindeki Büro ve Temsilciliklerinin kapatılması ve etkisiz hale getirilmesi için de organizasyon hazırlanmalı, ülkeler nezdindeki politik girişimler sonuç vermediği takdirde operasyonlar uygulanmalıdır.

•Askerî Harekâtın yoğunluğu ve 2007 Aralık’ının 15’ine kadar sürdürülmeli, ancak kış sezonunda da kazanımlar korunmalıdır.

Askerî harekât, içerde ve sınır ötesinde, azimli bir şekilde devam ettirilirken:

•TBMM’de, oluşturulacak (her görüşü temsil eden bölge milletvekilleri+ iktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri+ bölge sorunları ile ilgili STK’ları+TSK ve diğer kurumlarımızın temsilcileri+Hükümet temsilcileri) terörle mücadele komisyonu tarafından, terörü destekleyen sorunlar masaya yatırılmalı, cesaretli çözümler üretilmeli, gerekenler kanunlaştırılmalı ve geciktirilmeden uygulamaya konulmalıdır.

•Gelişmeler etkili bir şekilde bölge halkına anlatılmalı ve Devletin himayesi ve şefkatini gösterecek yapıcı propagandalar yapılmalıdır.

•Mülkî, adlî, idarî, güvenlik ve askerî görevlilerin idealistleri ve bölge halkının ortak değerlerini paylaşabilecek kişiler bölgede görevlendirilerek, Devletin halkla kaynaşmasını sağlayacak tedbirler geliştirilmelidir.

•Sorun çözüldü diyebileceğimiz zamana kadar, Bakanlar Kurulu, bir-iki haftalık periyotlarla, Bölge ıl ve ılçelerinde toplanmalı; ekonomik, sosyal, kültürel, idarî, askerî ve adlî sorunlara yerinde çözümler getirmelidir.

•Sorun çözülünceye ve son terörist teslim oluncaya kadar, kış yaz demeden büyük karargâhların komuta yerleri en kritik yerlerde tesis edilmeli ve askerî harekât buralardan takip edilmelidir. Temizlenen kırsal kesim, teröristin tekrar yerleşmesine imkân vermemek için, gayri müsait mevsim şartlarında da terk edilmemelidir.

•ıçeride oluşturulacak barış havası, içerde ve dışarıda terörle mücadelede elde edilecek askerî başarıların sağlayacağı güçle; diplomatik girişimler başlatılmalı, Kuzey Irak’taki Yerel Kürt Yönetimi dahil, işgale karşı organize olan mukavemet grupları dahil, Irak Hükümeti, ABD, Koalisyona dahil Devletler ve diğer Avrupa ülkeleri nezdinde Terör Örgütünden desteklerini çekmeleri, bürolarını kapatmaları ve liderlerini teslim etmeleri konusunda baskı uygulanmalıdır.

•Özellikle bölge halkımız ile devlet ilişkilerinde ve sınır ötesi girişimlerde, sivil halk ile asker ilişkilerinde hukukun dışına çıkılmamalı, adaletin olmadığı yerde devletten bahsedilemeyeceği bilincinde hareket edilmelidir. Meseleyi çözmek istiyorsak bütün imkânlarımızı seferber ederek, topyekün savaş anlayışı ile, kararlılıkla ve cesaretle sorunun üzerine gidilmelidir.
18 Ekim 2007

Adnan TANRIVERDı

Emekli Tuğgeneral
ASDER Gnl.Bşk.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

3

22.10.2007, 11:59

Allah sonunu hayretsin, ama bu kan daha da fazla akacak gibi..gereken mühimmat yığınağı zaten hazır, pkknın içerde silah sıkıntısı yok. kamyon kamyon dağıtıldı! biz azıcık kımıldasak, tabanları yağlayacaklar ama...

4

23.10.2007, 03:40

Zor zamanda zor sorular

SORU 1 PKK, Türk ordusunu sınır ötesi operasyona mı zorluyor? “Hemen, şimdi bir operasyon” mu istiyor terör örgütü? Eğer durum buysa PKK neyi amaçlıyor olabilir? Bu kadar istihbarat, bu kadar “derin devlet” falan bugünlerde ne işle meşguldür? Neden bu sorunun yanıtı bulunamaz?

SORU 2 Türkiye’nin stratejisi şuydu: “Operasyon tezkeresi”ni çıkarmak ve kararlılığı ortaya koyup özellikle ABD’yi sıkıştırmak... Türk askerlerine yönelik son saldırı, bu stratejiyi çökertti... ABD’yi sıkıştırmak için gereken zaman Türkiye’nin elinden alındı... Acaba PKK, Türkiye’yi Kuzey Irak’a çekerek, özellikle ABD ile karşı karşıya getirmek mi istiyor? Bu durumun soğukkanlı tahlilini yapacak sağduyulu yetkililer iş başında mı?

SORU 3 Son saldırının ardından Türkiye’de, “Irak’a bu zamana kadar birçok operasyon yapıldı. Hangisinde başarı sağlandı ki yeni bir operasyon düşünülüyor” şeklindeki görüşü dile getirenler, anında “vatan haini” ya da “ABD yanlısı” mı ilan edilecek? Acaba son saldırının bu tür bir hava oluşturmak amacı olabilir mi?

SORU 4 Türk askerlerinin şehit edilmesi karşısında Türk kamuoyunda oluşan büyük öfkenin beklenmedik bir taşkınlığa yol açmaması için önlem alındı mı? “Derin devlet” nerede? Anlı şanlı “psikolojik harp daireleri” falan ne yapmakta?

SORU 5 Askerlerin teröristler karşısında bu kadar kolay hedef olabilmesi konusu ne zaman masaya yatırılacak? Teröristle çatışacak yetkinlikte özel birlikler konusu ne zaman gündeme gelecek? Bu tartışmaları başlatanlar, daha ne zamana kadar “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratıyorsunuz” baskısı altında susturulacak?

SORU 6 Bir yanda Cumhurbaşkanı ile hükümet... Bir yanda askerler... Teröre verilen kurbanların sayısı rekora doğru ilerlerken, bu mesele daha ne zamana kadar iki unsur arasında bir mücadele alanı olarak değerlendirilecek? Bu gerginlik ve mücadele, bugün bitmeyecekse ne zaman bitecek?


Hürriyet, 22.10.2007
Ahmet HAKAN
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

5

23.10.2007, 03:44

200 terörist sınırdan nasıl sızdı?

Allah aşkına, sınıra 2 kilometre mesafedeki Dağlıca mevkiindeki askeri birliğe saldırının tezkereyle ne alakası var?

Bakın; şu an hali hazırda Kuzey Irak’ta iki tabur askerimiz var. Ağırlıklı olarak istihbarat amaçlı bölgede bulunuyorlar. Daha önce asker sayımız 5 bini geçiyordu. Bu çuval hadisesinden sonra asker sayımız iyice azaldı.

Diğer taraftan binlerce askerimiz, tankımız, topumuz sınıra sevk edilmiş durumda. Tüm Irak sınırı boyunca teyakkuz halindeyiz. Uçak ve helikopterlerle operasyon bölgeleri sürekli taranıyor.

Ama bir grup hain gece yarısı sınırdan içeri giriyor, askeri birlikler arasındaki bağlantıyı koparmak için önce Dağlıca köprüsünü havaya uçuruyor, sonra aynı bölgedeki askeri birliğe ağır silahlarla saatlerce saldırıyor.

Bu durumda sormak lazım: Sınırda teyakkuzda olduğumuz, sınır ötesi operasyona hazırlandığımız sırada bir grup teröristin Kuzey Irak’taki kamplardan kalkıp saatlerce dağda yürüyerek sınırdan iki kilometre içeri sızıp bu eylemi gerçekleştirmiş olması nasıl izah edilebilir?

Eminim ki, bu soru, Hakkari’den acı haberi ilk duyduğumuzda herkesin zihnini kurcalamıştır. Bana gelen telefonlar ve elektronik mesajlardan bunu anlıyorum.

Elbette hainlerle görülecek hesabımız var ama kendi sınırımızı koruyamazken sınır ötesi tezkerenin arkasına sığınmak kime ne yarar sağlar?

Adını açıkça koyalım: Maalesef Türkiye, çok ciddi istihbarat zaafının pençesindedir. Sorumlu kimler? ıster MıT, ister askeri istihbarat veya JıTEM, kimse sorumlu onlar da hesap vermelidir.

PKK’yı ve ımralı sakinini, Türkiye’nin başına bela eden de zaten istihbarat kuruluşlarımız içindeki kimi vatanseverler (!) değil mi?

Bakın, eski MıT Müsteşarı Sönmez Köksal, Haberx haber portalından Hülya Okur’un ‘ PKK ve Abdullah Öcalan hangi derin devletin kucağında büyüdü?’ sorusunu cevaplandırırken ne diyor: ‘Herkesin kucağında büyüdü. Bebek yaşamaya başlayınca çok anne, baba çıkar ortaya. Çok anası, babası olan, tamamen diğer servislerin hizmetinde taşeronluk yapıyor.’

Acı bir itiraf değil mi?

Üç beş gazetecinin telefonlarını dinlemeyi, etkin ve yüksek tirajlı gazetelere muhbir yerleştirmeyi maharet sananlar, ımralı sakininin doğumuna katkıda bulunanlar şimdi teröristleri uzaktan izliyorlar.

Terörle mücadelede daha etkin sonuçlar almak istiyorsak, istihbarat kuruluşlarının yeniden yapılandırılması ve operasyonel gücünün arttırılması zorunludur. Hırsızı yakalamalıyız tamam, ama önce kapı ve pencereleri kapatalım. Acı ama gerçek; Bu istihbaratla yola çıkılmaz.

Star, 22.10.2007
şamil TAYYAR
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

şahan

Orta Düzey

  • "şahan" bir erkek

Mesajlar: 300

Konum: izmir-tire

Meslek: üniversite öğrencisi(erzurum)

Hobiler: müzik(ney), tarih, fotoğrafcılık

  • Özel mesaj gönder

6

23.10.2007, 13:06

oyunlar gayet açık ve ortada, dünyanın sayılı askeri kuvvetine sahip türkiye kendi arazisinde bir grup pkk lı tarafından pusuya düşürülmesi sizce tuzağa düşürülmek mi yoksa bilerek tuzağa girmek mi_? Allah aşkına kendi arazimide pusuya düşerek onlarca şehit verebiliyorsak kuzey ırakta ne başarısını umuyoruz ki.. bizim ilk yılımız değilki bu törörle, o arazileri avucumuzun içi gibi bilmemiz lazımken düştüğümüz duruma bakın. bahane hazır: arazi yapısı, ağır silahlar çapraz ateş ıvır zıvır.. kendimizi kandırıyoruz, yapılanların tek açıklaması türkiyenin dünyadaki hızlı çıkışı ve tırmanışı birilerinin hoşuna gitmiyor ve kaşınmak isteniyor.. bahçelinin açıklamasına bakın:

Hükümetin silahsız bölücülüğü meşru gördüğü ortaya çıkmıştır.

- Silahı bırak masaya gel çağrısı başbakanın teröristlerle pazarlığa oturma eğilimini göstermektedir.

- Bölücülük elinde silah olmayanın yapması meşru olan bir fikir özgürülüğü alanı değildir.

- Bölücü örgütün başı artık ımralı'da değil Barzani denen çete reisindedir.

- Türkiye'ye bir kedisini bile veremeyeceğini söyleyen zihniyete Türkiye'ye ile alay etmenin karşılığı verilmelidir.

- Dağda terörist ararken unutmayalım ki uzantıları belediye binalarında, üniversite kürsülerinde ve hatta Meclis'te boy göstermektedir.

- Milli Savunma Bakanının son olaylardan sonra "Operasyonun aciliyeti yok" demesi gafletin hala sürdüğünü gösteriyor. Bir askeri harekat için daha ne kadar şehit verilmesi gerekiyor.

- Bilinmelidir ki teröre gözyummak bölücülüğe gözkırpmak gidilen gaflet yolculuğunda Türk milleti zaten bu teslimiyetin bedelini şehitleriyle yeterince ödemiştir. Bizim ödeyeceğimiz bir bedel kalmamıştır. şimdi bu bedeli ödeme sırası başkalarındadır...

- Hükümetin yasal yetkilerini kullanmaktan kaçınması ve çekinmesi veya gecikmesi halinde Türkiye'nin gücünün sorgulanacağı, caydırıcılığının tartışılacağı ve bölücülüğün ilave kazanımlar elde edebileceği bir sürecin başlaması kaçınılmazdır.


sanki girdiğimiz anda yalayıp yutabilcez hepsini, nasıl bir zihniyet anlıyamıyorum. bu adamlar savaşı heralde küçükken oynadığımız sulu tabancayla birbirimizi ıslatmaca zannediyorlar ve halk olarakda tüm bunları yiğiyoruz, acı olanda bu işte. akacak olan kandır oralarda ve pkk oralarda aylardır var, o arazinin inciğini cinciğini biliyor, aylardır alışmış iklime yaşantıya ortama. bizim askerimizse 3 aylık bi askeri eğitimden sonra baskına gidiyor. hain pusu dediğimiz o saldırıdaki askerlerimiz daha 3 aylık tazecik askerler. tuncelide ki karakol saldırısında şehit olan memleketli arkadaşım daha 3 aylık askerdi.

denebilirki asker tüm bunları bilmiyor mu, veya ben çok hayalperestim kendi kendime yorum yapıyorum.. belkide gerçekten kendi kendime hayal kuruyorum hakkınızı helal edin ama bu olanlar bana hiçde mantıklı gelmiyor ve amerika istediğini şu an elde ediyor: silah sanayisinin %80ine yakını amerikaya bağlı olan türkiyenin savaşa girmesi istikrarın bitmesi ve dış sermayenin yatırımların tamamen bitmesi demek olur, avrupa birliğinin bitişi olur ve yine tek sığınak amerika olur..

bilmiyorum, bilemiyorum arkadaşlar.. belkide benim saçma düşüncelerim bunlar ama bildiğim birşey varsa türkiye çok zor bir virajda ve içtende dıştanda viraj dışına atılınmaya çalışıyor ve bu durumun meclis seçimlerinin en başından beri beslenilmeye çalışılan milliyetçiliğe çok büyük bir pirim olduğuda görülüyor, sokaklarda mitingler var ve herkesin elinde kurt sembolleri, köylü memed amcamın ağzındada bir sakız: hökümet girsin ırağa, fursun hepsini temizlesin töröristleri, akmasın gaari kan...

hakkınızı helal edin selametle inşallah......
Yum gözünü, kalbine heran yokluğa üfür!
'Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür'

7

23.10.2007, 13:12

3 ay süresi var bu hükümetin, ondan sonra bütün bahaneler bitecek. bari bu konuda tecrübesi olanları da masaya çağırsa da, şu yürek yangını artık bitse..

şahan

Orta Düzey

  • "şahan" bir erkek

Mesajlar: 300

Konum: izmir-tire

Meslek: üniversite öğrencisi(erzurum)

Hobiler: müzik(ney), tarih, fotoğrafcılık

  • Özel mesaj gönder

8

23.10.2007, 13:14

bitirirler mi hiç... birileri bitmesini isterse biter, yazık ama böyle...
Yum gözünü, kalbine heran yokluğa üfür!
'Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür'

9

23.10.2007, 13:17

esas mesele birilerinin hoşafının yağı kesilecek, o. bir de tabi GAP. o proje biterse, gizli saklı köşesi kalmayacak memleketin, batıdan doğuya iş göçü yaşanacak..hangi düşman ister bunu?

10

24.10.2007, 05:55

Elbirliğiyle olgunlaştırılan harekât

şuurlu–şuursuz destekçilerinin çok olduğu bir askerî harekât, elbirliğiyle nihayet olgunlaştırılmış oldu.

Bu "olgunlaşma" tâbirini bir başka askerî harekâta atıfta bulunmak maksadıyla kullandığımızı özellikle ifade edelim: 12 Eylül askerî harekâtı... O harekât, bir darbe, bir ihtilâldi aslında. Org. Bedrettin Demirel'in anlattığına göre, kuvvet komutanlarının 1979'da niyet ettikleri bu ihtilâlin bir yıl kadar tehir edilmesini bizzat Evren Paşa teklif etmiş.

Org. Evren'in gerekçesi de şuymuş: "Bir yıl daha bekleyelim ki, ihtilâl daha da olgunlaşsın..."

ışte, bu olgunlaşma süreci içinde, ne yazık ki beş bin vatandaşımız daha anarşiye kurban edildi. Yakın tarihimizle ilgili bu kısacık hatırlatmadan sonra, şimdi asıl konuya dönelim.


Seçimden önce, seçimden sonra

Kuzey Irak'a yönelik bir askerî harekâtı olgunlaştırma sinyalleri, aslında Türkiye'nin seçim atmosferine girdiği günlerin başında verilmişti.

Org. Yaşar Büyükanıt'ın 12 Nisan günkü konuşmasını hatırlayalım.

O gün, pür dikkat takip edilen basın konuşmasında, gündemdeki cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili soruları cevapsız bırakmış ve şöyle demişti: "Cumhurbaşkanlığı konusunda bana soru sormayın. Ama, meselâ, 'Kuzey Irak'a bir askerî operasyon yapılmalı mı?' diye sorabilirsiniz."

Yaşar Paşa, aynı sorunun cevabını anında yine kendisi vermişti: "Askerî açıdan bakıldığında, K. Irak'a operasyon yapılmalıdır. Ama, bunun için önce siyasî karar çıkmalı."

Niyetine tâ o zamandan girilmiş olan operasyon için gerekli "siyasî karar", seçimlerden önce çıkmadı, çıkamazdı. AKP, böyle bir şeyi kesinlikle göze alamadı, alamazdı. Bu işi seçimden sonraya bıraktı. Bir açıdan "akıllıca" davrandı. Aksi halde, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde DTP'yi sollayacak kadar oy alamazdı. (AKP'ye oy vermiş o bölgeden pekçok vatandaş, "tezkere" ve özellikle harekât kararından sonra "Böyle olacağını bilseydim, Erdoğan'a kesinlikle destek vermezdim" diyor.)

Evet, bugünkü durumun aynısı ortaya çıkmış olsaydı, Erdoğan ve partisinin seçimlerden önce "Kuzey Irak'a oparasyon" kararını verecekleri ihtimali yüzde "sıfır"dı... Böyle bir ihtimalden şiddetle kaçınıyorlardı. Hem, öyle bir kaçınma ki, bölge halkını dahi buna inandırmışlardı.

Seçimlerden sonra ise, Erdoğan ve partisinin tavrı kesinlikle değişti. Koro halinde "Artık buraya kadar! Sabrımız taştı!" demeye başladılar. Sabır denen duygu, hangi merhaleden, yahut kaçıncı şehitten sonra taşıyorsa artık...

Kanaatimiz o ki, tezkere ve operasyon kararı, mahiyeti hâlâ gizli tutulan "Dolmabahçe mutabakatı"na kadar gidip dayanıyor: "Böyle bir harekât, seçimlerden sonraya bırakılmalı" mutabakatı... Evet, bu bir kanaat izharıdır ve de kuvvetli bir ihtimaldir.


AKP, ıttihatçıların hatasına düşüyor

1984'ten bu yana belki 30–40 defa sınırötesi oparasyon yapıldı. En etkili operasyonlar ise, Peşmerge kuvvetleriyle mutabık kalınarak ortaklaşa yapılan askerî ve siyasî operasyonlardır.

Buna rağmen, yine de kesin sonuç alınamadı ve terörün kökü kazınamadı. Bu da gösteriyor ki, kökün büyüğü ve derinlerde olanı dışarda değil, içerde.

Üstelik, şimdi yapılması düşünülen operasyon, öncekilerden çok daha risklidir. Zira, bugün karşısında sadece bir terör örgütü yok. Ayrıca, şu ya da bu sebepten dolayı, bugün yerel güçlerle (Peşmerge) ve Irak'ın tümünü işgal eden küresel (koalisyon) güçlerle de karşı karşıya gelme riski altındasınız.

Dolayısıyla, terör örgütüne açıkça destek vermeyen, yahut vermediğini iddia eden yerel ve genel güçlerle işbirliği yapmadan, onlarla bir mutabakata varmadan, bir sınırötesi operasyon riskini göze alamazsınız, almamalısınız.

Aksi takdirde, 1915'te ıttihatçıların Kafkasya Cephesinde düştükleri aynı hataya, siz de Kuzey Irak cephesinde düşersiniz.

ıttihatçılar, Turancılık hayaliyle ve bir takım hamasî nutuklarla Kafkasya'ya gönderdikleri Osmanlı ordularını eritip tükettiler.

Üstelik, o tarihte Müslüman Türk ordusunun karşısında gayrimüslim olan Ruslarla Ermeniler vardı. Onlara karşı birlik–beraberlik ruhunu canlandırmak, şahlandırmak kolaydı. Yine de, 90 bin kişilik ordunun en az yarısı telef olup gitti... şimdi ise, düşünülen operasyon bölgesindekiler de bizim gibi Müslüman. Üstelik, onların akrabaları içimizde, aramızda.

Dolayısıyla, bu meselede onlarla bir mutabakata varmak şarttır, zaruridir. Aksi halde, sınırın ötesinde yaşanacak olan sıkıntının daha büyüğü, Türkiye sınırlarının dahilinde başgösterebilir. Böylelikle cephe büyüyecek ve "düşman unsurlar" çoğalacaktır... Böylesi bir tehlikenin sinyalleri, daha şimdiden ortaya çıkmış bulunuyor.

Kaldı ki, savaş hüviyetini alan böylesi harekâtlar, dahilde ancak birlik ruhuyla başarıya ulaşabilir. 33 sene evvelki Kıbrıs Harekâtını düşünün. Birlik beraberliğe rağmen, bu girdaptan henüz çıkabilmiş değiliz.

Düşmanları çoğaltarak yol yürümek, aklın mantığın alacağı iş değil...

* * *

şu ana kadar görünen ve anlaşılan o ki, AKP hükümeti ve başbakan, vaktiyle ıttihatçıların düştüğü benzer bir hataya maalesef düşmüş bulunuyor. Üstelik, siyaseten ülkeyi yönetme inisiyatifini de, peyderpey ellerinden kaçırıyorlar. ınisiyatif, başkasının eline geçiyor.

Gidişat aynen devam ederse, harekâtı olgunlaştıranların, mevcut hükümeti de çökerteceklerinden kimsenin bir şüphesi olmasın.

Hükümetler geçicidir gerçi; ama bizim asıl korkumuz, ülkeye ve millete daha büyük ve kalıcı zararların verilmesidir.


"Harekât kaçınılmaz" noktasına gelindi

Kimi siyasîlerin, düşünürlerin ve bazı medya mensuplarının haşin ve öfkeli tavırlarına bakıyoruz da, onlara göre bir savaş halinin çoktan başlamış olması gerekiyordu.

Bu yüzden, sokak hareketlerini ateşlendirmeye ve öfke selini ummanlara akıtmaya vargüçleriyle çalışıyorlar. Bir an evvel harekât başlasın istiyorlar; farklı sesleri de, ağır itham ve şiddetli gürültülerle duyulmaz hale getirmeye çabalıyorlar

Bereket ki, ekseriyet onlar gibi düşünmüyor, onlarla birlikte hareket etmiyor... Bizim gibi, itidal ve sağduyu çağrısı yapanların "Öfkemiz, kardeşliğimizi vurmasın!" uyarısı, şükür ki akıllarda, vicdanlarda mâkes buluyor.

Yine de, ne yazık ki bir sınırötesi harekât kaçınılmaz bir noktaya gelip dayanmış bulunuyor.

Bu noktada yapılacak en doğru ve en akıllıca iş, düşmanı değil, dost unsurları çoğaltarak hareket etmektir.

Belki henüz aklı başında olanlara tesir eder diye, bütün bunları yazıp sıraladık... Son olarak, bir kez daha tekrar edelim ki, terör belâsı, evet, mutlak sûrette bitirilmesi, bertaraf edilmesi gerekir.

Bunun için, mümkünse bir sınırötesi harekâta gerek duyulmadan iş halledilmeye çalışılsın. Zira, damarın büyüğü içerde ve üstelik içerden besleniyor. ıçerde, bu kanın durmasını istemeyenler var. Kârları, menfaatleri bunda. Ekmeklerini kana bandıra bandıra besleniyorlar.

Dışarısı için ise, öncelikle diplomasi lisanı konuşturulsun. Yaşanan tecrübelerden, birikimlerden istifade edilsin. Dost ve komşularla muhakkak mutabakat sağlansın.

Tahrikkâr davranmakla, dünya âleme kafa tutmakla, hamasetli nutuklarda bulunmakla, dost yerine düşman sayısını çoğaltmakla, zararın büyüğünü evvela kendimize, milletimize ve ülkemize vermiş oluruz.

Bütün bunları aklımızın, vicdanımızın sesini duyarak, tarihe ve insanlarımıza karşı duyduğumuz mesuliyetin idrakinde olarak ifade etme ihtiyacını duyduk. Kimse tutup başka tarafa çekmeye çalışmasın.

Latif SALıHOğLU
Yeni Asya - 24.10.2007
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

11

24.10.2007, 21:48

s.a. allah razı olsun çok güzel ama

ama hepsi burada var ama yazarların penceresinden bakabilmek daha iyi


Terörden kurtulmanın beş çaresi
Risâle-i Nur ve ondan tam ders alan biz şakirtleri, değil dünya siyasetlerine, belki bütün dünyaya karşı da Risâle-i Nur’u âlet edemeyiz ve şimdiye kadar da etmemişiz. Biz ehl-i dünyanın dünyalarına karışmıyoruz. Bizden zarar tevehhüm etmek divaneliktir.

Evvelâ: Kur’ân bizi siyasetten men etmiş, tâ ki elmas gibi hakikatleri, ehl-i dünyanın nazarında cam parçalarına inmesin.

Saniyen: şefkat, vicdan, hakikat bizi siyasetten men ediyor. Çünkü tokata müstehak dinsiz münafıklar onda iki ise, onlarla müteallik yedi sekiz masum biçare, çoluk çocuk, zayıf, hasta, ihtiyarlar var. Belâ ve musibet gelse, o sekiz masumlar o belâya düşecekler. Belki o iki münafık dinsiz, daha az zarar görecek. Onun için, siyaset yoluyla, idare ve âsâyişi ihlâl tarzında, neticenin husûlü de meşkûk olduğu halde girmek, Risâle-i Nur’un mahiyetindeki şefkat, merhamet, hak, hakikat şakirtlerini men etmiş.

Salisen: Bu vatan, bu millet ve bu vatandaki ehl-i hükümet, ne şekilde olursa olsun, Risâle-i Nur’a eşedd-i ihtiyaçla muhtaçtırlar. Değil korkmak veyahut adâvet etmek, en dinsizleri de, onun dindârâne, hakperestane düsturlarına taraftar olmak gerektir. Meğer ki, bütün bütün millete, vatana, hâkimiyet-i ıslâmiyeye hıyanet ola.

Çünkü bu millet ve vatan, hayat-ı içtimaiyesi ve siyasiyesi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden halâs olmak için, beş esas lâzım ve zarurîdir.

Birincisi: Merhamet.

ıkincisi: Hürmet.

Üçüncüsü: Emniyet.

Dördüncüsü: Haram ve helâlı bilip haramdan çekilmek.

Beşincisi: Serseriliği bırakıp itaat etmelidir.

ışte Risâle-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit bu beş esası temin edip, hem âsâyişin temel taşını tesbit ve temin eder. Risâle-i Nur’a ilişenler kat’iyen bilsinler ki, onların ilişmesi, anarşilik hesabına, vatan ve millete ve asâyişe düşmanlıktır.

Kastamonu Lâhikası, s. 186
Arkadaş, gül padişahının yanında silaha
davranmış gül var. Zübeyir Gündüzalp

Mesajlar: 5

Konum: ERTUğRUL SANCAğI

Meslek: teknik ressam

Hobiler: kitap

  • Özel mesaj gönder

12

25.10.2007, 16:24

terörle mücadelenin nasıl olacağı açık oradaki kardeşlerimize sahip çıkmak, eğitimle. Bugüne kadar yapamadık bundan sonrası için uzun bir yol gitmemiz gerekecek Bediüzzaman Hz. osmanlı döneminde görmedimi olacakları van da üniversite açma girişimi 1.Dünya savaşının başlamasıyla olmadı aradan gecen zaman da ise olanlar... sahip çıkılmadılar maşa oldular.. sözümüz herkes için değildir tabiki... kandırılıp dağa çıkarılan çok sayıda insanımız oldu...

13

25.10.2007, 20:43

az önce bi gazetenin sitesinde bir anket gördüm... çok da güzel yazmışlar...

12 askerin şehid edilmesi ve 8'ininde kaçırılması olayı ıSRAıL'in başına gelseydi ne yapardı????

cevabı o kadar çok ki...
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

14

25.10.2007, 20:58

Teröristler saklanıyor diyerek sivil binaları da bombalarlar, dümdüz ederlerdi, olacağı o. Bu nefret bir yerde patlar....
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

15

28.10.2007, 21:54

FıNANSAL TERÖR

Modern kapitalizm denince akla gelen ve şeytanın üçayağı olarak tanımlanan Faiz, Borsa, Döviz cephelerinde gerçekleştirilen müdahaleler… Elde edilen kârlar yine aynı ülkelere sözde uluslar arası teşkilatlar vasıtasıyla uzun vadeli kredilerle ikinci bir rant sağlamaktadır.

Kavramlar, hemen her dönemin düşünce dilidir. ınsanlar kavramlara yükledikleri anlamlarla sahip oldukları düşünceyi, ideolojiyi toplumlara anlatırlar. Biz bu noktada kavramları beşerî ve ilâhî kavramlar şeklinde iki açıdan ele alabiliriz. Bizler ilâhî kavramları Rabbimizden alırız. Rabbimiz bu kavramları, ilâhî vahyi ile tanımlar. Biz bundan başka bir tanım tanımaz, tanıyamayız. Ancak işittik ve itaat ettik deriz.
Başta da ifade ettiğimiz gibi kimi kavramlar da vardır ki, beşerî kaynaklıdır. Bu kavramlar, beşerî felsefeler tarafından sunulmakta, tanımlanmakta ve hemen her dönemde olduğu gibi ilâhî hitabın takipçilerine ithaf edilmektedir. Bu yaklaşımlar da "Gaye, üzüm yemek değil; bağcıyı dövmektir." tezini doğrulamaktadır. ışte bu kavramlardan biri de "terör" kavramıdır. Siyasî amaç güden, şiddet şeklinde tanımlanan "terör" kelimesi, önüne veya arkasına eklenen eklerle dünya emperyalizminin sığınağı, işgallerinin, toplumsal katliamlarının, kısacası tüm kirli işlerinin gerekçesi olmaktadır. Bu kavramın pratikteki tezahürlerini hemen her gün görsel ve yazılı basında sıkça görmekteyiz. Bizim üzerinde duracağımız onların geliştirdiği bu kavramın akabinde var olan bir başka kavram "Finansal Terörizm" üzerinde durmak istiyoruz. Modern kapitalizmin günümüzde uyguladığı terör şekillerinden biridir. Nedense hep şiddet içeren terör üzerinde durulurken bu kavram üzerinde pek durulmamaktadır. Özellikle ülkelerin, milletlerin topyekûn karşı karşıya kaldıkları bir terör biçimidir "finansal terör". Modern kapitalizm deyimiyle özdeş olan ve çağın firavunu olan ABD ve ısrail, Arz–ı Mev'ud denilen kutsal toprakların ele geçmesi, yeryüzünde hâkimiyet sağlama felsefeleri gereği, ıslâm ülkelerinin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına hâkim olma, ülkelerin kaynaklarını kendi kaynaklarına kanalize etme noktasında sözde uluslar arası kurdukları teşkilatları vasıtasıyla yaptırımlar uygularlar. Özellikle hedef aldıkları ülkelerin halklarının gelir düzeylerini düşürücü tedbirler alıp, onları uygulatarak rızık endişesiyle karşı karşıya getirip akletmelerini, düşünmelerini engellerler. ınsanlar gelişen bu ağır şartlar altında geçimlerinden başka bir şey düşünemezler. ınsanları taksitli hayata yöneltirler. Artık geçimleri için gerekli parayı kazanmak, ay sonu ödeyecekleri taksitleri düşünmekten başka bir şey yapamazlar. Toplumların millî gelirleri düşer. Bu ise, onlar için bir başlangıçtır. Kendi teknolojileri ile geliştirdikleri her türlü araç ve gereç için artık bu ülkeler pazar olmakta hem de akabinde uzun yıllar yedek parça satış garantisi sağlanarak. Böylelikle sömürülen ülke halklarının sanayicisine, üreticisine darbe vurulmakta; bu ise önlenemeyen bir işsizlik girdabına yol açmakta ve toplumsal çöküş hız kazanmaktadır. Öyle ki ülkeler için artık kendileri üretmektense dışarıdan almak daha cazip hâle getirilmektedir. Özellikle de ağır sanayi ve silah sanayi sektörlerindeki ataklar bir şekilde engellenmektedir.
Yine modern kapitalizm denince akla gelen ve şeytanın üçayağı olarak tanımlanan Faiz, Borsa, Döviz cephelerinde gerçekleştirilen müdahaleler… Elde edilen kârlar yine aynı ülkelere sözde uluslar arası teşkilatlar vasıtasıyla uzun vadeli kredilerle ikinci bir rant sağlamaktadır. Bu şeytanî üçgenin yöneticisi olan uluslar arası finansal güçler, Yahudi sermayeli provokatörlerdir. Spekülatif hareketlerle bu üçgende oynayarak, ülkelerin yıllık tasarruflarını bir gecede hortumlayabilmektedirler.
Tüm bu hareketlerle ülkelerin, dolayısıyla mazlum halkların gelir kaynakları, yaşam biçimleri etkilenmekte, yaşam standartları düşürülmektedir. ışte kısaca örneklerle açıklamaya çalıştığımız bu olaylar "finansal terör" değil de nedir?... Bir bölgeyi, ülkeyi işgal ederek on–binleri öldürebilirsiniz ya da bir terör hareketiyle onlarca kişiyi katledebilirsiniz; ama finansal terör ile topyekûn bir halk katledilmektedir. Öyle ki, gelecek nesiller bile bu katliamdan etkilenmektedir.
Bizler finansal terörün pratikteki tezahürlerini iyice algılamalı, kendimizi, nesillerimizi, topyekûn toplumumuzu bu noktada bilinçli tutmalıyız. Vahşi batının geliştirdiği terör kavramına karşı finansal terör kavramını irdelemeli, bunu bir ibadet telakkisiyle gerçekleştirmeliyiz. Unutmayalım ki, müttefik haçlı güçlerinin Irak'ta, ısrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği işgallerden daha tehlikeli ve uzun sürelisi olan finansal terör karşısında ilâhî hitabın yakınlığını idrak edip, dik durabilmeliyiz...

mükerrem bulut-05/2005
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

16

28.10.2007, 22:29

A.N.S.cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Cumhurbaşkanlık yetkisini kullanarak 266 mahkûmu affetti. Bu affedilen mahkûmlardan 187 tanesi terör mahkûmu idi. Daha açık bir ifade ile A.N.S.'in affettiği mahkûmlardan bir kısmının mensup olduğu örgütler şunlardır:
DHKP–C, 35 mahkûm
TıKB, 28 mahkûm
TKPML–TıKKO, 23 mahkûm
MLKP, 16 mahkûm
DEV–SOL, 17 mahkûm
PKK, 4 mahkûm
THKP–C, 13 mahkûm
TDP, 2 mahkûm
TKıK, 2 mahkûm
TKEP, 2 mahkûm
TDKP, 2 mahkûm
A.N.S.'in affettiği teröristlerden on tanesi daha sonra güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalarda ölü olarak ele geçtiler.
Bu tabloyu gördükten sonra, affedilen diğer teröristlerin şu anda nerede oldukları merak konusudur? şüphesiz örgütleri ile birlikte, terör hareketleri içindedirler ve askerimize, polisimize, halkımıza karşı terör eylemi yapmanın ya da pusu kurmanın çalışmaları içinde bulunmaktadırlar.
Ölü olarak ele geçen teröristlerin içinde yapılan kimlik tespitlerinden anlaşıldı ki, ölü on terörist cezaevinden Cumhurbaşkanı'nın affetmesi ile çıkmıştır.
şırnak'ta yola döşenen mayının, affedilen teröristler tarafından döşenmediğini kim söyleyebilir? Dört askerimiz şehit oldu. A.N.S'in hiç vicdanı sızladı mı acaba?
'2005 eylül beyan araştırma ekibi'
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

17

29.10.2007, 00:18

Rahşan affına ne demeli.
yine bu başlıktaki olaya geliyor
http://www.muhabbetfedaileri.com/viewtopic.php?t=9314
Hapisten geri çıkanlar ne tecavüzler etti, ne cinayetler işledi...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

18

29.10.2007, 00:20

Emniyet genel müdürü olsanız ne iyi olurdu.. :roll:

19

29.10.2007, 00:24

sonra sonu Gaffar okkan gibi olmasın...Allah korusun...

http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1102
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

20

29.10.2007, 00:26

Balık bilmez hiç bir zaman, hep Halık bilir! Nice vatan, millet sevdalısı kişiler, çete olmuştur bu memlekette..Feda olsun, önemli değil..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir