Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

applejuice

Stajyer

  • Konuyu başlatan "applejuice"

Mesajlar: 72

Konum: Kanada

Meslek: Serbest Meslek

Hobiler: Haber Programlari,internet,muzik

  • Özel mesaj gönder

1

12.11.2005, 03:28

Bedri Baykam : Başbakanımıza Haksızlık Ediyorlar!

Emin olun, büyük bir samimiyetle söylüyorum bu sözleri: Laik demokratlar, Kemalistler, bu hükümete ve onun başındaki Tayyip Erdoğan’a büyük haksızlık yapıyorlar. Neymiş efendim, Tayyip Bey “takiyye” yapıyormuş, asıl niyetini saklıyormuş, hükümet ve başbakan rol yapıyormuş. Arkadaşlar lütfen kabul edin, bu ithamlar birer iftiradır. Çünkü ne Başbakan ne de AKP hükümeti ve atadıkları kadrolar, açık konuşalım, kesinlikle hiçbir takiyye filan yapmıyorlar. Tam tersine onlar “bodoslama” denilen yöntemle, 11 Eylül’de kafadan ikiz kulelere dalan uçaklar gibi, çılgın bir hışımla laik demokratik Aydınlanma Cumhuriyetine ve onun tüm değerlerine saldırıyorlar.

Bakın “takiyye” bir şeyi gizlemek, niyeti başkayken, başka türlü davranmak, başka türlü rollere soyunmak, “mış” gibi yapmaktır. ıyi de, lütfen söyler misiniz, bu hükümet ne zaman laik Kemalist Cumhuriyetin aksi yönüne bu ülkeyi taşımak konusunda “takiyye” yaptı? Hiçbir zaman! Haşa! Tam tersine... Niyetlerini tüm eylemlerinde açıkça ortaya koydular ve koymaya her gün devam ediyorlar.

ınanmayanlar için hızlı bazı hatırlatmalar yapalım.

Hükümeti devralır almaz, protokole türbanı sokmak ve çağdaş Türk kadını imajını deforme etmek için her şeyi yapanlar onlar değil miydi? Yine aynı günlerde Hilton Oteli’nin gösteriş namazına duranlar, bu hükümetin üyeleri değil miydi? Emekli yüksek yargı üyelerine verilen resmi konutu iptal edip, Yekta Güngör Özden ve Vural Savaş gibi büyük Atatürkçülerin güvenliğini ateşe atma düşüncesi, bu hükümetin ilk icraatlarından biri değil miydi? Aynı günlerde şeriatçı beyinlerin yetiştirildiği Mısır’daki El Ezher Üniversitesi mezunlarına denklik verme fikri, yine onların değil miydi? Milli Savunma Komisyonu Başkanlığına, Ordudan disiplin suçu nedeniyle atılan eski bir subayı getiren AKP, Milli Eğitim Komisyonuna da, büyük çoğunluğu imam-hatip ya da ilahiyat’tan gelen isimleri almamış mıydı? Zeki Triko’nun havaalanındaki panolarını hacılarımıza bir tehdit olarak algılayan zihniyet bunların ki değil miydi? Yükseköğretim kurumlarında Atatürk ılkeleri ve ınkılap Tarihini, “zorunlu ders” kapsamından çıkaran ve devletin temel ilkelerine hedef alan yayınları yapan öğretim görevlilerinin de Üniversiteden atılmasını engelleyen “Üniversite Reformu”nun sahibi Erkan Mumcu değil miydi? YÖK’ü ve onun koruduğu Üniversitelerdeki laik Atatürkçü Cumhuriyetçi yapıyı kendisine hedef seçip, Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu’nu sürekli olarak diken üstünde yaşatan yine AKP değil miydi? Diğer milliyetçi sağ fraksiyonları bile deli edecek kadar yoğun bir kadrolaşmaya girerek devletin her kademesini adım adım şeriat eğilimli isimlerle “donatan” ve Cumhuriyetçi isimleri ısrarla tasfiye eden AKP değil miydi?

Bir nefes alıp, filmi sarmaya devam edelim: Bundan bir yıl kadar önce; Başbakanlık, RTÜK’ün hazırladığı yönetmelikte “Dini duygular... siyasi çıkar sağlamak amacıyla kullanılmamalıdır” cümlesini çıkararak yayın yoluyla din propagandasının önünü açmamış mıydı? AKP hükümeti, tarikatların her mahalleye ve her haneye nüfuz edebilmesi için “Apartman’da mescid’e izin yasası” diye, sözde AB’ye uyum adına bir büyük aymazlığın altına imza atmamış mıydı? Dışişleri Bakanlığı, tüm Büyükelçiliklere “Milli Görüşçüler ve Fethullahçılara destek olunması ve protokole alınmaları konusunda bir genelge yollamamış mıydı? ıran ıslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı 1. yardımcısı Rıza Arif’in ziyaretinde, Ata’nın kemiklerini sızlatmak için Ankara Palas’ta bilerek ve ısrarla çarşaflı ve haremlik selamlık davetler düzenleyen bu adamlar değil miydi? Avrupa Konseyine giden çevirmenlerin ödeneğini kesip, Türkçe’yi Avrupa Konseyinden çıkaran AKP’nin seçtiği TBMM Başkanı Arınç değil miydi? TBMM’de kadın personele “takarak” dizden yukarı etek ve yırtmaç yasaklayan bunlar değil miydi? Çıkardıkları “Kambiyo affı” ile, geçen yaz şeriatçı El Kaide örgütüne parasal destek sağladığı savlanan ve mal varlığı dondurulan Nasco Nasreddin AS’yi aklayan bu hükümet değil miydi? Sezer’in vetosuna rağmen “Yoksul öğrencilere yardım” kılıfı altında tarikat okullarının etkin alanını genişletme çalışmalarını yürüten, bu hükümetin Bakanı Hüseyin Çelik değil miydi? “AB yasaları ile uyum” adı altında, “Atatürk’ün Ordusu”nu adım adım MGK’dan, uzaklaştıran ve her safta onu dar bir çerçeveye sokmaya gayret eden bu iktidar değil miydi?

Adli Yıl açılışında Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya’nın laiklik vurguları karşısında “çirkin bir yaklaşım” tepkisini veren, Tayyip Erdoğan değil miydi? Aynı Erdoğan, ıstanbul’daki dinci terör eylemlerinden sonra “dinci terör”, “şeriatçı terör” ifadelerinden uzak durabilmek için akla karayı seçmemiş miydi? AKP’nin atadığı Konya ıl Eğitim Müdürü Mehmet Özer, kadın hocaların pantalonlarına ağır laflar ettikten sonra Briç ve Satranç’ı bile yasaklamamış mıydı? Toplum Kurallarının ıslamla bütünleşmesini savunan Başbakanlık müsteşarı Ömer Dinçer’in, MGK’ya “ırtica Raporu”nu sunmasını (!) talep etme fikri Nasreddin Hoca’dan önce, bu hükümetin aklına gelmemiş miydi?

Evet hatırlatmalarımızı, bu yıldan birkaç madde ile bağlayalım. TRT’nin artık tamamen “Milli Görüş” mantığının eline geçip, haberlerin “yön değiştirmesi”, eğlence programlarının yavaş yavaş kaldırılması... “Topluma kazandırma yasası” adı altında şeriatçı yobaz katillerin affedilmesi ve onlar dışında hiçbir kesimin bu yasayla bir ilgisinin olmaması. Yani bu malum takım dışında hiç kimsenin “Eve dönmemesi”... Dış gezilerde ve diplomatik görüşmelerde protokolün değişip, sularla kadeh kaldırıp, türbanlı eşlerin kendi yanlarına oturtulması... Kontrol edilemeyen muhalif basın organlarının susturulması, diğerlerinin “kredi ötelemesi” taktiği ile toptan felç edilmesi...

Yurt dışına atanacak personelin seçiminde artık “Demokrat Atatürkçü” ölçüt aramayıp “Milli şuur” aranır hale gelmesi, (!), Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu CHP için “kökü bereketsiz” diyerek akıl almaz bir provokasyonla Atatürk’ün sinsice hedef alınması... Avrupa ınsan Hakları Mahkemesine Dışişleri’nin yolladığı “türban yasağı” savunmasının zorla geri çektirilmesi, yazdığı kitapla “bütün laikleri şişe geçirmek”ten söz eden (ve bundan “döndüğünü” söyleyen (!)) Arınç’ın başdanışmanı Kemal Öztürk... Erdoğan’ın Üniversitelere ımam-hatipleri sokmak için gösterdiği “düzenleme” çabası...

Haa, bir de madalyonun diğer yüzü var. şiddet yüzü... şeriatçı terör’den söz etmiyorum. Onu bu hükümet dışında tüm, Türkiye ve tüm dünya biliyor. Yeni bir tavırdan söz ediyorum. Erdoğan’ın eşi, iki hafta önce “Bizi siyasetten dışlamaya çalışanları tasfiye etme zamanı gelmiştir” diyor, AKP’li vekiller meclis sıralarında CHP’lilere tehditkar yumruklar sallarken, “Türban ve toplu ibadeti engelleyenlere hapis cezası verilmesini talep ediyorlar...

Hangisini hatırlatayım, sevgili Cumhuriyet’çi okurlar?

şimdi lütfen söyleyin bana: Hangi densiz kalkıp bu Başbakan’a sataşabilir “takiyye yapıyor” diye? Aklına şaşarım, alnını karışlarım o lafı edenin. Nasıl Unakıtan “babalar gibi satarız” diyorsa, Erdoğan’da aynı şekilde “babalar gibi” dobraca ifade ediyor esas hedefini! Takiyyesiz, rol yapmadan, gözünüzün içine baka baka...


(kaynak : http://www.bedribaykam.com)
birgun olur mezarini kazarlar
amelini defterine yazarlar
basucuna birkac kerpic dizerler
sagina soluna donemezsin ha!

yunus emre

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir