Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı
  • Konuyu başlatan "Risale Okuyorum"

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

1

09.04.2005, 17:07

Erkek erkektir, kadın da kadın

Türkiye'de milliyetçilik provakasyonlarla yükseltilmeye çalışılırken, dünyada da kadınların sosyalliği ön plana çıkıyor. Kadının çalışması, ekonomik bağımsızlık gayesine yönelik çaba sarf etmesi, bilinçsiz ve ard niyetli erkeklerin uyguladığı şiddetlerle birlikte başladı. Ancak şu da benim bir tesbitimdir ki;

Yaşadığım Karadeniz bölgesinde (kırsal kesim için söylüyorum) erkekler kahvede oyun oynarken, kadınlar tarlalarda bostanlarda çalışıp erkeklerine hizmet ediyorlar. Bu Karadeniz bölgesi'nde silahlanmaya yol açmış. Kıskançlık damarı olan erkeklerin zamanla tarlada çalışan kadınına kötü gözle bakılmasından kan davaları yaşanmış ve şu anda dengeler kurulmuş. Herkesin elinde silah var ve kimse kadınlara kızlara ard niyetle bakamıyor.

Ancak şehir ortamında çalışan kadınlar için haliyle bu durum söz konusu olamıyor. ıyi niyetiyle işine gidip gelen çalışan namuslu bayanlara yönelik sözlü veya arkasından olan tacizler ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Bu sorunlardan en çok canı yanan ülke ise Japonya...

Japonya'da nüfus azalmakta ve erkekler eşleriyle daha az vakit geçirmekteler. 20 yıllık eşiyle hala beraber olamadıklarını söyleyen bayanlar var. Ve farklı hizmet sektörleri teşekkül etmiş. Gayr-i ahlaki hizmet sektörleri tersine dönmüş durumda.

Madalyonun diğer yüzünde ise haremlik selamlık tren benzeri sokak denetimleri devreye girmeye başlamış. Kadın ve erkek rollerini kaybedince dengeler bir anda alt üst olmuş. Aile birliği olmadığı gibi neseb bozukluğu da baş göstermiş.

Türkiye'de ise bu yolda bir gidiş var. Kamyon şoförlüğü veya diğer mesleklerde bile kadın çalışanları görmek mümkün. ışsizlik sorunu olan böyle bir ülkenin tembelleşen erkekleri kimlik bunalımındalar. ışsizlik ve açlıktan dolayı kapkaç, hırsızlık, gasp ve benzeri olaylar olurken çoğunlukla hedef olan kesim ise fıtraten zayıf olan kadınlar oluyor.

Türkiye ve tüm dünyada dengelerin ıslam ölçülerine gelmesi duasıyla sevgili Murat Çiftkaya'nın bu mesaj başlığıyla olan yazısını aşağıya yazıyorum:

Erkek erkektir, kadın da kadın

ıslâm âlimi Fezarî’nin kızı Esma, kızını evlendirirken ona şu öğütleri verir:

“Kızım, bulunduğun yuvadan çıkıyor, bilmediğin bir yuvaya ve tanımadığın bir arkadaşa gidiyorsun. Sen o arkadaşına yer ol ki, o sana gök olsun; seni himayesine alsın. Sen, ona döşek ol ki, o sana direk olsun. Sen ona cariye ol ki, o sana sultan olsun…”

Yer ve gök dahil olmak üzere, her şeyin çift çift yaratıldığı şu âlemde, insan da ayrı, ama birbirini tamamlayan şekilde kadın ve erkek olarak var ediliyor. Her şeyin kendi özellikleriyle mükemmelliğe ulaşması beklenen dünyada, kadının kadın, erkeğin de erkek olarak kâmil insan olmaya yönelmesinin hikmetin gereği olduğunu anlıyoruz.

Kadın, cemalin aynasıdır. Ruhu, yüzü, endamı ilâhî cemale işarettir. Okunası, bilinesi, âyet kılınası bir güzellik mazharıdır. ıçi, Vedûd ve Rahîm’i haykırır. Duygusallığı ve şefkati onu lâtif cins yapan şeylerdir. Yükselişi Rahîm’e, Cemîl’edir. Kulluğu, aynasında yansıyan kısmeti hissetmektir.

Kadın, kadındır. Zayıflığı zayıflık değil, güç kaynağıdır. Nazikliği, ezilmeye değil sevilmeye adaydır. Hazinesi örtülü ve gizlidir; umuma sergilendiğinde değerini yitirir.

Kadın yer gibidir, toprak gibidir. Mütevazi, edilgen, sessiz; ama doğurgan, verimli. Bire bin veren münbit toprak gibidir kadın; duyguları birer tohum gibi sümbüllendiren, kullukta yükselmeye vesile olan verimli toprak gibi…

Erkek celâlin aynasıdır. Dışı ilâhî celâli gösterir. şefkatle terbiye edilmişse içi Rahmân’ı dile getirir. Gök gibidir erkek. Yere bakan, onu kuşatan gök gibi. Yere âşık göğün yağmur olup merhametle yağması gibi, erkek varoluşunu bütünleyen kadına şefkatle yaklaşır.

Erkek erkektir. Gücü üstünlük değil görev vesilesidir. Üstünse eğer, bu kendinden değil, ilâhî takdir iledir. Keyfince kullanabileceği bir şey değildir güç. Heybeti, haşinliği ezmek değil, adaleti gözetmek içindir.

Yer ve göğün aşkla birleşmesinden sayısız meyveler ve çiçekler filizlenir. Kadın ve erkek birleşmesinin meyveleri ise çocuklardır. Kadın anne, erkek baba olur. Anne-baba o ana kadar varoluşu ve Varedeni tanımaya yönelmiş iken, artık yavrularının varoluşu ve Yaratıcısını tanımasındaki ilk ve en önemli öğretmenleri olurlar. ılk yaşlarda öğrenilen tutum ve bilgiler, taşa kazınan yazılar gibidir. Bu eğitim, çoğunlukla hal ve hareketlerle, tavır ve tutumlarla gerçekleşir.

Çocuk annesinden Rabbinin cemal ve rahimiyetini; babasından celâl ve rahmaniyetini ders alır. Annenin şefkati, Rabbin rahimiyetinin ve sonsuz şefkatinin bir yansıması; babanın şefkat ve terbiye ediciliği ise rahmaniyetin yansımasıdır. Birbirini tamamlayan bu özellikler anne-babanın kendi yaratılış özelliklerini koruyabildikleri ölçüde çocuğa yansır ve çocuk da Yaratıcısını o ölçüde sağlıklı tanır. Anne ve baba birer kanat olup çocuklarının marifetullahta yükselmesine vesile olurlar.

Deneme-yanılmaya değil, ilâhî ilkelere dayanan ve peygamberî sünnet ile somutlaşan Kur’an ahlâkı, erkek ve kadına ilişkin sosyal ve ailevî rolleri öngörürken, yukarıda anlatmaya çalıştığımız yaratılış ve hikmet hakikatlerini tefsir eder. Kadın ve erkeği, sonsuza uzanan hayat yolculuğunu ve marifetullah ve kulluğun merkezi olan aileyi esas alarak tanımlar.

Bugün, kadın ve erkeğin tanımı ve rolleri konusunda Kur’ân ahlâkı dışarıdan ve içeriden saldırıya maruz kalıyorsa, yapılması gereken savunmacı ve özür dileyici bir üslûp olmamalı. Bilmeliyiz ki, özgüvenimiz ilâhî ve nebevî ölçülere güvenimiz ölçüsünde tezahür eder ve dışarıdan gelen tenkitlere karşı o ölçüde sağlam durabiliriz.

Çok değil birkaç zaman öncesine kadar kadının “insan” olmadığına hükmeden, hatta “cadı avı”yla cinsiyet ayrımcılığını zirveye taşıyan; suçluluk duygusuyla mı bilinmez, modern dönemde “adalet eşitliktir” zihniyetiyle cinsler arasındaki dengeyi bir kez daha bozan Batı’nın çürük, ama cazibeli tanımlarına karşı dikkatli olmak zorundayız.

Günümüzde, sadece Batı’da değil ıslâm toplumlarında da serbestiyet, özgürlük, vs. gibi sloganlarla kadın yuvasından kopartılıp sosyal hayata girmeye âdeta mecbur ediliyor. Kadın bedeni hem cinsel, hem de ticarî bir nesne olarak pazara sürülüyor. Diğer taraftan, erkek rollerini çalmaya özendirilen kadınlar, ne yazık ki, bu iktidar savaşında öz kimliklerini kaybeden taraf olmaya devam ediyor.

Deneme-yanılma ve el yordamıyla ilerleyen ve o yüzden de bir aşırı uçtan diğer aşırı uça gelip-giden Batı tecrübesi, belki bir zaman sonra, kadını erkekleştirirken ve erkeği kadınlaştırırken hata yaptığını anlayacak. Ama iş işten geçmiş olacak. Peki ezelî hakikatlerden haberdar olanlar aynı hataya düşerse, daha yazık olmaz mı?

09.04.2005 - Yeni Asya

E-Posta: Murat Çiftkaya - ciftkaya@yahoo.com
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir