Giriş yapmadınız.

1

02.03.2012, 19:54

12 yıllık kesintili eğitim cinayete dönüşmek üzere

İlk önce bu satırların yazarı bu konuda hangi hakla ve neye göre iddiâlı konuşmaktadır onu izah edeyim.

Öğretmenliğimin yanında aynı zamanda Eğitim-Bir-Sen’e bağlı Ankara 1 nolu şubenin yönetim kurulundayım. Şubemizin faaliyet alanında MEB merkez teşkilâtı ile Çankaya, Haymana, Bala ve Polatlı gibi ilçelerdeki eğitim kurumlarımız da bulunmaktadır.

Ayrıca çalıştığım kurum YEGİTEK’de ki (Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü) görevlerimiz gereği, doğudan batıya bir çok il ve ilçeye gidip eğitimin sorunlarını da yerinden ve ilk ağızdan dinlemek gibi bir avantajımız olmuştur.

Siirt Eruh’ta da öğretmenlik yaptım, Kırıkkale merkez, ilçe ve kenar mahalle okullarında da.
Kısaca veli, öğrenci, idareci ve eğitim çalışanı (öğretmen, memur, şef, hizmetli gibi) profilini ve isteklerini gördüğüm gibi merkez teşkilâtının çalışma prensiplerini ve hangi genelgenin neye göre nasıl yapıldığını da görme şansına sahip oldum.

Asıl meseleye gelelim.

12 yıllık mecburî kesintili eğitim üzerine (şu an kesintisize dönüyor ve 1996’daki haklarımızı bile aratır hale getiriliyor) tartışmalar başlamadan önce şube başkanımız Mustafa KIR ile TBMM’ye yaptığımız ziyaretlerde Mahir ÜNAL ve Nabi AVCI ile görüşmüş ve eğitim sisteminin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerimizi kendileriyle yazılı ve sözlü olarak paylaşmıştık.

Sendika şubesi olarak tecrübelerimizin, birikimlerimizin özünü aktardık bu görüşmelerimizde.
Kanun taslağı ilk çıktığı zaman özellikle 1+4+4+4’ün sadece ilk 4’ünde devam mecburiyeti olması gerektiğini, ama diğer dört yılların mecburî olmakla birlikte açık öğretim yoluyla da bitirme imkânı verilmesi gerektiğini söylemiştik. Bir de ilk, orta ve lise eğitiminin 3’er yıl olması gerektiğini.

Bizim görüşlerimiz ortak toplantılar ve istişareler neticesinde çıkmış bir gecede oturulup yazılmayan, uzun bir eğitim hayatının ve sendikal çalışmalarımızda karşılaştığımız şikâyet ve tekliflerin özetiydi. Tebeşir tozu yutmayan bir insanın eğitim sorunlarını çözerken düşeceği hatalar olabilir.

Belki bakan bey ve kanun üzerinde çalışan milletvekilleri (10 yıllık bir öğretmenlik geçmişi olan AKP Grup Başkan vekili Mahir ÜNAL hariç) “Neden hep bakanlığa işletmeci atıyorsun, niye eğitimci bürokratın yok ve siz ey vekiller kime sorup bu kanun üzerinde fikir yürütüyorsunuz?” sorusuna “Yumurtlamam, ama iyi yumurtadan anlarım” diyerek cevap verebilirler, saygı duyarım, ama bu iş milletin mukadderatıyla alâkalı olduğu için ind-i İlâhide mesul olmamak adına da bunları söylememiz gerekir.

Sınıfa girdiğinizde (en az 40 öğrenci karşınızda vardır); şımaran birkaç öğrenci olduğunda sizin çıkarttığınız kanunlar, müfredatlar, genelgeler hikâye olur, buharlaşıp uçar gider.

Öğrenciyi ihtar edersiniz susmaz, en akıllı uslu durana bakarsınız cep telefonuna dalmış kankasıyla mı, sevgilisiyle mi mesajlaşıyor bilemezsiniz; ayakkabısının üstüne bağladığı kameralı cep telefonuyla kız arkadaşının en mahrem yerini çekmeye çalışan mı (uydurma değil yaşanmış olaylardır) dersiniz, derdine derman olmak için garip sesler çıkartan öğrencinize yaklaştığınızda ‘Hocaaam çok yalnıızııım!‘ nidasını attıktan sonra yan sıradan ‘Arkadaşın hapı bitti hocam’ diye espri niyetine söylediği lâflar mı... İşte öğretmenine kafa tutup tehdit eden öğrenciden tutun tipini beğenmemişse eğitim çalışanına anlamsız zorluklar çıkartan amirine kadar bir yığın problemle uğraşan eğitim camiasından hangi kanunu, hangi tüzüğü sağlıklı bir şekilde uygulamasını bekleyebilirsin ki? Sakın o öğretmenin ya da idarenin eksikliği deme. Okullarda artık sertliği ve disipliniyle tanınan öğretmenlerimiz bile koyvermiş durumda. Eğitimde hangi noktaya dokunsan bin ah işitirsin.

GAYR-I İNSANÎ VE GAYR-I FITRÎ BİR EĞİTİM YAPIMIZ VAR

Bütün bunların sebebi gayri insanî ve gayri fitrî bir eğitim yapısına sahip olmamızdandır.
Batı taklitçisi olduğumuz için Batı dünyasına yönelik örneklerle iş yapmaya çıkmışızdır.

Fakat bu kanunu hazırlayan ve üzerinde tartışan herkesi Fransızlara 21 yıl aradan sonra Cannes film festivalinde hasretle bekledikleri Altın Palmiyeyi kazandıran ‘Sınıf’ The Class filmini seyretmeye çağırıyorum. Film Fransa’da geçiyor, ama Türkiye’dekinden farkı yok durumun. Bütün dünyada bu kriz var, sadece bizde değil. Filmin orijinal adı “Entre Les Murs / Duvarlar Arasında” olup eğitimin dört duvar arasına sıkışmışlığını da çok güzel vurgulamakta.

Herhangi bir okula gitmenize gerek yok. Bu filmden şu sahne eğitimin hal-i pür melâlini o kadar güzel anlatıyor ki:
(http://www.dailymotion.com/video/xclwfo-…-com-shortfilms)
İzleyemeyenler için söyleyeyim nedir bu tarihî itiraf?

Öğrencide çevresine saygının ve disiplinin kalmaması, öğretmenin de bu durum karşısında öğrencisini yetiştirme yolunda sınırsız bir özgürlük anlayışıyla yaptırım gücünden yoksun bırakılması.

Neden Batıdan filmlerle eğitimin iflâs ettiğini anlatmaya çalışıyorum?

YERLİ KAYNAKLARA DÖNMELİYİZ

Çünkü biz Batının bir kopyası ve müsveddesi olarak eğitimi planlamaya, düzeltmeye çalışıyoruz. Bir zamanlar tapar derecesinde bağlı olduğumuz Batıda eğitim bu durumdaysa artık oradan alınacak ne kalmıştır?

Özellikle bu soruyu Fransa gibi gelişmiş ülkelerde her işin yolunda gittiğini zannedenlere, onların sistemlerine öykünenlere soruyor ve bu filmi izlemelerini tavsiye ediyorum.
Hani Necip Fazıl’a atfedilen ‘İslâmiyet Avrupa’dan gelse Müslüman olacaksınız!‘ sözü de bu anlamda çok manidardır.

Bu yüzden artık yerli kaynaklarımıza dönmenin zamanı gelmiştir.
Sözün kısası makbuldür.
Kısaca madde tekliflerimi yazarak neye niçin ihtiyacımız olduğunu vurgulayayım.

BİRİNCİ TEKLİF: 1 + 3 + 3 + 3

-1+4+4+4 şeklinde kamuoyunun gündemine gelen kesintili eğitim teklifinin 1+3+3+3 şeklinde düzenlenmesi daha iyi olur.
1 (Okul Öncesi Eğitim) Mecburî olmamalı.
3 Yıllık (İlköğretim) Mecburî olmalı.

Dört işlemi yapıp, okuduğunu anlayıp, söylediğinizi düzgün yazması yeter. İlköğretimde el yazısı gibi konuları “El Yazısından Ek Derse Eğitimde Sorunlar” (http://ankara1.egitimbirsen.org.tr/yazar…d=135715&yid=18 ) başlıklı yazımıza havale ederek devam edelim. Başta şiir ve müzik dersi olmak üzere değerler eğitimine yönelik ders konuları çoğaltılmalı. 6-10 yaşta çocukların vazgeçmedikleri ve paso sordukları soru “Allah ve O'nun varlığıyla” ilgili sorulardır. Bu soruyla ateist olan sınıf öğretmeni de karşılaşmıştır, dindar öğretmen de. İnkârı mümkün olmayan bir vakıadır. Özellikle peygamber kıssaları çocukların her yaşta dinlemeye bayıldıkları örnek olaylardır.

Nimet Çubukçu zamanında başlatılan, ama devamı gelmeyen ders dışı faaliyet saatleri çoğaltılmalı ve dört yıllık olarak sunulan ilk kademenin okul bahçeleri oyun parkına döndürülmeli (Şu an oyun parkları plastikten yapılıyor ve kafa göz kırmadan çocuklar oynayabilir).

Çocuğa duvarlar arasında ‘Dur, otur’ demek kuşa koş, ata uç demek gibi bir saçmalıktır.

GÜLDÜREN İDDİALAR

Beni iki iddia güldürdü:
Birincisi, çocuk yaşta evlilik.
Size bir anımı anlatayım: Kırıkkale merkezde bir ilköğretimdeyim (Güneydoğu ya da doğu değil dikkat İç Anadolu). 8 yıllık kesintili eğitime geçileli 7 yıl olmuş, sene 2004. Rehber öğretmeni olduğum bir sınıfta kız öğrencim geç kalıyordu genelde. Geç kalma sebebi neymiş biliyor musunuz? Evliymiş ve kocasıyla ailesine kahvaltı hazırladığı için geç kalıyormuş. “Ne yapabiliriz?” diye okul rehberlik hocasıyla görüştüm. Netice de çok üzülmüştüm bunu öğrenince. Kısaca devam mecburiyeti olsa da olmasa da çocuğunu evlendiren evlendirir.

Beni çok güldüren ikinci bir konu da sınıf öğretmenlerinin 4 yıl olunca en az 25 bin tanesinin norm fazlası olacağı iddiası. Sınıf öğretmenleri yıllarca din dersinden matematiğe, beden eğitimine kadar farklı alanlarda ders vermiştir. Branşlara da yatkınlıkları var. İstekli olanlar 3 ya da 6 aylık hizmet içi eğitimle istedikleri branşa geçebilirler ki bir çok sınıf öğretmeni kendi arasında birinci sınıfları almamak için çekiştiklerine çok şahit oldum. İşte bu birinci sınıfları okutmak istemeyen sınıf öğretmenleri için bir fırsat diye düşünüyorum.

3 Yıllık (Ortaöğretim) mecburî olmalı, ama devam mecburiyeti olmamalı uzaktan eğitimle bitirme imkânı verilmeli. Endüstri meslek, İHL gibi okulların bölümleri olmalı. Konuştuğum bir çok endüstri meslek müdürü ve öğretmeni ‘Ağaç yaşken eğilir’ diyerek belli bir yaşı geçen öğrencinin eğitiminin zor olduğunu, hatta özellikle hali hazırda 9. Sınıfta dışarıdan okuyup meslek okuluna gelen öğrencilerin intibak edemediklerini okulla ilgili ders olmasa bile 9. sınıf öğrencisinin okulun havasını bile koklamasının önemli olduğunu söylerler. (İşçi çocuk sınıfı doğacak ya da stajyer öğrenciye ustalar şahsî işlerini yaptırıyor, sayısal loto yatırtıyor, meslek öğretmenleri çocukların staja gidip gitmediklerini bile kontrol etmiyor şeklinde eleştiriler haklı olmakla birlikte özellikle işçi çocuk çalıştırmanın yasalarda cezası olduğu için kimsenin cesaret edemeyeceğini düşünüyorum, yani bu anlamda eski çamlar bardak oldu.)

İHL'LER VE MESLEKÎ EĞİTİM TEŞVİK EDİLMELİ

3 Yıllık (Lise) mecburi olmamalı.
Özellikle Ortaöğretim ve Lisede başta İHL’ler olmak üzere meslekî eğitim teşvik edilmeli.
“Eğitim her vatandaşın hakkı olup devlet tarafından ücretsiz bir şekilde 1 yıl okul öncesi, 3 yıl ilköğretim, 3 yıl ortaöğretim ve 3 yıl Lise eğitimi olmak üzere düzenlenir. Kesintili olarak yapılacak bu eğitimin sadece 3 yıllık İlköğretim bölümüne devam etmek mecburî olup hafızlık, bale, spor, müzik gibi konularda çalışma yapılacak öğrenciler velisinin isteği üzerine 2 yıl gecikmeli başlayabilir, gerekirse yeteneğine göre eğitim alacağı eğitmenin yazılı muvafakatıyla ilköğretim derslerini dışarıdan bitirmesi sağlanır. Devlet uzaktan eğitimi öğretimin her kademesinde şart koşmaksızın destekler. Devlet devam zorunluluğu olmayan bu uzaktan eğitim imkânını da ücretsiz sağlar. Bu okullara kayıt esnasında yaş sınırı getirilemez ve okulu bitirme konusunda ise herhangi bir asgarî süre şart koşulamaz.”

Bu kanun böyle olmalı çünkü başta hafızlık eğitimi olmak üzere dinî değerler açısından kendi çocuğunu yetiştirmek isteyen vatandaşlara kolaylık sağlanmalı. Ayrıca çocukların sosyal, fiziksel ve fizyolojik gelişim süreçleri dikkate alındığında 8. sınıfa devam eden 14-15 yaşındaki öğrenci ile 7 yaşındaki öğrenciyi aynı zaman diliminde aynı koridora, aynı bahçeye, aynı tuvalete, aynı dersliğe mahkûm eden yaklaşımın çarpıklığı ortada.

İKİNCİ TEKLİF

KARMA EĞİTİM ZORUNLU OLMAKTAN ÇIKARTILMALIDIR

Karma eğitim zorunlu olmaktan çıkartılmalıdır. Ankara Kız Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi gibi tekli öğretim verirken parlak başarılara imza atan okullar karma eğitime geçince başarı oranları düşmüş olup tekli öğretime yeniden dönmelidirler.

“Kız ve erkek okullarının açılması devlet tarafından desteklenir. Bu konuda mülkî ve idarî amirler başta olmak üzere öğrenciler, öğrenci velileri ve okul yönetimleri istekte bulunabilir ve bu istekler karşılanır.”

Gerekçe: Geçmişe bakıldığında görüleceği üzere tekli eğitim veren okullarda okuyanların, karma eğitim veren okullarda okuyanlara oranla oldukça başarılı olmaları.

ÜÇÜNCÜ TEKLİF

ÖĞRENCİLERİN VE PERSONELİN İBADET İHTİYACI KARŞILANMALI

“Eğitim kurumlarında çalışan personelin, öğrencilerin ve gerekse misafirlerin ibadet ihtiyacını karşılamak üzere ibadethane için mekân tahsis edilir. Bu konuda okul idaresi herhangi bir başvuru olduğunda mutlaka yer tahsis etmek zorundadır.”

Gerekçe: Anayasa ile teminat altına alınacak dinî özgürlükler ve inandığı gibi yaşama hakkından dolayı.

DİNÎ İNANCA GÖRE GİYİM SERBEST OLMALI

DÖRDÜNCÜ TEKLİF KILIK KIYAFET KANUNU

“Başta eğitim dünyası olmak üzere ister özel, ister resmî hayatın her alanında hizmet alan ya da veren tüm devlet çalışanları ile devletin hizmetlerinden yararlanan herkes kendi dinî inançlarına göre giyinebilir. Dinî inançtan dolayı giyilen başörtüsü gibi kıyafetler hiçbir şart ve halde engellenemez, sınırlandırılamaz.”

Bu üç madde ile ilgili yönerge ve genelge çıkartma işlerini Millî Eğitim Bakanlığı yürütür. Bu kanun maddeleri hiçbir şekilde sınırlandırılamaz ve durdurulamaz.
(Meselâ, Karma eğitim konusunda teklif edilen kanun maddesinde yer alan ‘ veli ve öğrenci isteği’ yönerge ile tesbit edilir ve yönergede tesbit edilen örneğin ‘en az 30 kız ya da erkek öğrenci istemeli’ denilmişse bu sayının altında kalındığı için istekte bulunan öğrenciler açık öğretim okullarına yönlendirilir gibi.)

Son not:
Orduda köklü reform şarttır. Askerî eğitime neşter şart. Orduda reform okulda başlamalı. Askerlere yaptığı işin doktorluk, öğretmenlik gibi bir meslek olduğu hatırlatılmalı. İmamlar bile kendi mesleklerine bu kadar kutsallık atfetmezken askeriyeye yapılan kutsamalardan zihnen kurtulmalıyız.
"Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım,.."
Bediüzzaman said Nursi

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

2

30.03.2012, 23:03

Türkiye egitim noktasinda bir gercek varki o da cok kalitesiz oldugudur. Hem sen egitim vereceksin, hemde diyeceksinki eger benim üniversiteme gelmek istiyorsan benim olmayan dershanelere gideceksin. Nasil egitimdir bu?

Ne zamanki dershaneler minimuma iner. Yani bir talebe okulda aldigi egitimle üniversiteye tam hazir olur. Iste o zaman Türkiyede kaliteli bir egitim seviyesine ulasmis oluruz.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu konuyu değerlendir