Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

19.11.2009, 08:27

Bu Değişiklikler Örtbas ve Sansür Getirir + Kanunu kendi keyfine tâbî etmek istibdâdın esâsıdır

BU DEĞİŞİKLİKLER ÖRTBAS VE SANSÜR GETİRİR



Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek'in, telefon dinleme iddialarının gündeme
gelmesi sonrasında TCK'nın bazı maddelerinde yapılmasını öngördüklerini
açıkladığı değişiklikler bilhassa çete, cunta, Ergenekon bağlantılı
iddiaların medya organlarınca takibini engelleyecek bir örtbas ve
sansürü netice vereceği noktasından kaygıyla karşılandı.
Değişikliklerin yasalaşması halinde bu konuları izleyen birçok
gazetecinin hapse gireceği belirtildi.


MEDYA, CUNTA VE ÇETELERİN ÜZERİNE GİDEMEZ

Özellikle “soruşturmanın gizliliğini ihlâl”i düzenleyen 285.
maddeye istinaden çok sayıda gazeteciye soruşturma ve dâvâ açıldığı,
hattâ bazılarının mahkûm edildiği hatırlatılırken, hükümetin gündeme
getireceği değişiklikle bu maddede yer alan cezaların daha da
arttırılması halinde, çete ve cunta soruşturma ve dâvâlarıyla ilgili
olarak yayın yapmanın iyice zorlaşacağı, hattâ imkânsız hale geleceği
vurgulandı.

Hükümeti boykot ediyorum

SON Bakanlar Kurulu toplantısında, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK)
dört ayrı maddesinde değişiklik kararı alındı. Buna göre; TCK’nın 132,
133, 134 ve 285. maddelerindeki suçlar için öngörülen ceza miktarları
arttırılacak. Kararı açıklayan hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, “Demek
cezalar az ki bu tür ihlaller oluyor” dedi. Düz mantıkla, ihlali,
cezanın azlığına bağladı. TCK’nın 132. maddesi “Haberleşmenin
gizliliğini ihlal”, 133. maddesi “Kişiler arasındaki konuşmaların
dinlenmesi ve kayda alınması”, 134. madde “Özel hayatın gizliliğini
ihlal” ve 285. maddesi “Gizliliğin ihlali” suçlarına ilişkin yaptırım
hükümlerini kapsıyor. Haberleşmenin gizliliğini ihlal halinde öngörülen
ceza miktarı 6 ayla 2 yıl arasında değişiyor. İhlal, kayıt yoluyla
olursa ceza miktarı 3 yıla kadar çıkarılabiliyor. Kişiler arasındaki
konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması durumunda 2-6 ay arasında
hapis cezası öngörülüyor. Bu eylemden dolayı yarar sağlanıyorsa, 2 yıla
kadar ceza verilebiliyor. Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu işlenirse
öngörülen hapis cezası miktarı, 1-3 yıl arasında değişiyor.
Soruşturmanın gizliliğini ihlal halinde yargılama 1-3 yıl arasında
hapis cezası talebiyle yapılıyor. Bu suç basın yoluyla işlenirse ceza
oranı yüzde 50 arttırılıyor. Yani cezada alt sınır 1.5 yıl, üst sınır
4.5 yıla kadar çıkarılabiliyor. Şimdi hükümet, bu ceza miktarlarını
arttırıyor. Mesela; gizliliğin ihlaline ilişkin öngörülen ceza
miktarında alt sınır 1 yıldan 2 yıla, üst sınır 3 yıldan 5 yıla
çıkarılıyor. Hapis cezasında alt sınır 2 yıl olunca; hükmün
açıklanmasını geriye bırakma, erteleme veya paraya çevirme imkanı
ortadan kalkıyor. Yani, cezayı alan doğru cezaevine... Basın
özgürlüğüne indirilmiş büyük bir darbedir. Şu anda Ergenekon sürecinde
sözkonusu maddelerden dolayı açılmış 3 bin civarında dava var. Gerçi,
yeni düzenleme geriye işlemiyor. Ancak, bundan sonraki süreci ipotek
altına alıyor. Artık, Ergenekon başta olmak üzere tüm soruşturmalar ve
iddianamelerle ilgili olarak yazmak, neredeyse imkansız hale geliyor.
Düşünün; Ergenekon iddianamesindeki bir belgeyi yazdığım için özel
hayatın gizliliğini ihlal ettiğim gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezası
aldım. Sanki o görüşmeyi ben kayda almışım gibi... Kaldı ki, gizliliğin
ihlalini düzenleyen TCK’nın 285. maddesi Anayasa’ya aykırıdır.
Sözkonusu suçtan dolayı açılan bazı davalarda savcılar, bu maddenin
Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesi’ne
gidilmesini bile istediler. Belki yakında bir mahkeme, bu yola
başvurabilir. Hukuksuzluğun mağduru gazeteciler olarak, hükümetten bu
maddenin kaldırılmasını ve basın affı çıkarılmasını beklerken, aksine
faşist bir yaklaşımla cezayı arttırıyor. Peki, öyle olsun. Değişiklik
çalışmalarına Albay Dursun Çiçek’i de davet eder misiniz bilmem ama ben
sizleri boykot ediyorum.

Şamil Tayyar Star, 18.11.2009

Gazeteci koğuşu büyük mü bari?

HÜKÜMET ilginç bir adım attı ve Türk Ceza Kanunu’ndaki 4
maddenin yeniden düzenlenmesine karar verdi.Bunlar TCK 132. 133.134 ve
285. maddeleri. Görünüşte rutin bir işlem. Hatta birçokları için bir
anlam da ifade etmeyebilir. Ama kazın ayağı öyle değil. Bu rutin işlem
sonuçları itibariyle Türkiye’de olayların seyrini bile değiştirebilir.
Konu teknik ve karmaşık. En basit haliyle anlatmaya çalışalım... Malum
olduğu üzere neredeyse iki haftadır ‘yargıda telekulak’ tartışmasının
içindeyiz. İşin iç yüzünü bilenler, çıkan gürültüye hayret ediyorlar.
Çünkü ortada mahkeme kararıyla yasal olarak dinlenen birkaç hakim ve
savcı var. Ama hükümet kulağını dayamış tüm yüksek yargıyı dinliyor
havası estiriliyor. En yetkili merciler ‘Yok öyle bir şey’ dese de
yüksek yargı tartışmaya girdi ve iş krize döndü. Bir bakıma Ö. Faruk
Eminağaoğlu ve Osman Kaçmaz bireysel hikâyelerini tüm yüksek yargıya
mal etmeyi başardı. Tepkiler üzerine hükümet harekete geçti ve Ceza
Kanunu’ndaki 4 maddede değişiklik yapmayı kabul etti. Bu dört madde de
yasa dışı dinleme ve gizliliği ihlali kapsıyor. Yasa dışı dinleme
düzenlemesi o işle ilgili olanların gündemi ama TCK 285 doğrudan
gazetecileri ilgilendiriyor. Mevcut yasalarda ‘TCK 285’ diye kimsenin
tanımlayamadığı bir madde var. “Gizliliği ihlal” olarak biliniyor. Ama
hiçbir hukukçu ‘gizliliği ihlalin’ ne olduğu ve neleri kapsadığını tam
olarak tarif edemiyor. Her hukukçunun yorumu farklı. Aynı haberle
ilgili bir gazeteci beraat ederken bir başkası mahkum olabiliyor. Eğer
bu madde uyarınca ‘gizliliği ihlal’ ettiğinize hükmedilirse 1 yıl ile 3
yıl arasında hapse çarptırılıyorsunuz. Fakat bu ceza denetimli
serbestlik hükmünce 5 yıl erteleniyor. Ama eğer aynı suçu bir daha
işlerseniz doğrudan cezaevine gidiyorsunuz. Bu şu demek ‘Bir gazeteci
bu maddeden ceza alırsa takip eden 5 yıl süreyle netameli hiçbir konuya
giremez.’ Çiçek böcek yazar. Böylece kesin olarak susturulmuş olur. Bu
muğlâk madde yüzünden gazetecilerle ilgili 3 binden fazla soruşturma
açıldı. Hatta eski Bakırköy Savcısı Ali Çakır bir ayda 1600 soruşturma
açma başarısını gösterdi. Yarısı davaya dönüştü. Halen yüzlerce dava
var. Hatta Şamil Tayyar örneğinde olduğu gibi ceza almış gazeteciler de
var. Önümüzdeki günlerde onlarca gazeteci mahkûm olursa şaşırmamak
lazım. Gazetecilerin beklentisi de bu muğlâk ifadenin düzeltilmesi,
hatta kaldırılmasıydı. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde ‘gizliliği ihlal’
soruşturması gazeteciye açılmıyor. Haber doğru olduğu sürece gazeteci
yargılanamaz. Ama burası Türkiye. Darbenin belgesine imza atan serbest
kalır, onu haberleştiren gazeteciye dava üstüne dava açılır. Hükümet 4
maddeyi yeniden düzenliyor ve cezaları iki kat arttırıyor. Gizliliği
ihlalin alt sınırı da 2 yıla çekiliyor. Böylece cezanın ertelenmesi
yolu kapanıyor. Doğrudan hapse gidiyorsunuz. Aynı şekilde 132, 133 ve
134. maddelerde cezalar iki katına çıkıyor. Hükümet bu düzenlemeye
neden ihtiyaç duydu bilmiyoruz ama Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ
sıklıkla ‘gizliliği ihlal’den rahatsızlığını dile getirmişti. Eğer
cezaların iki kat arttırılmasına yönelik düzenleme Meclis’ten geçerse
ne olur? Hiçbir gazeteci Ergenekon başta olmak üzere faili meçhuller,
çete ya da cunta soruşturmaları ile ilgili tek kelime yazamaz. Bir
şekilde internet sitelerine düşmüş ses kayıtlarına yer veremez. O ses
kayıtlarında skandal bilgiler olsa bile. Ya da ihbarcı subay yarın bir
gün çok daha çarpıcı bilgilere yer verdiği bir mektup yollasa. Hatta
darbe toplantısının sesli görüntülü kaydını yollasa bile kimse
yayınlayamayacak. Zaten medyanın bir kısmına göre Ergenekon fasa fiso.
İhbarcı bir subay ya da cunta oluşumu yok. Meseleye ciddiyetle yaklaşan
öteki medya da hukuken susturulmuş olacak. Bugüne kadar iddianamede
olan bölümleri yazdığımız için bile yargılanıyoruz. Bundan sonra ne
olur kestirmek bile zor. Muhtemelen cezaevlerinin müdavimleri arasında
çok sayıda gazeteci olur.

Adem Yavuz Arslan Bugün, 18.11.2009






19.11.2009
http://www.yeniasya.com.tr/2009/11/19/guncel/h2.htm









"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

2

19.11.2009, 08:30

Kanunu kendi keyfine tâbî etmek istibdâdın esâsıdır


Âyet-i Kerime Meâli

Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; anneye, babaya, akrabaya,
yetimlere ve yoksullara iyilik yapın; insanlara güzel söz söyleyin;
namazı dos doğru kılın; zekâtı da verin.

Bakara Sûresi: 83






Kanunu kendi keyfine tâbî etmek istibdâdın esâsıdır

Suâl: “Şu pis istibdat ne vakitten beri başlamış, geliyor?”

Cevap: İnsanlar hayvanlıktan çıkıp geldiği vakit, nasılsa bunu da beraber getirmiştir.

Suâl: “Demek istibdat hayvâniyetten gelmedir?”

Cevap: Evet... Müstebit bir kurt, bîçare bir koyunu parça parça
etmek, dâimâ kavî, zayıfı ezmek, hayvanların birinci düstur ve
kavânîn-i esâsiyesindendir.

Suâl: “Sonra?”

Cevap: Şeriat-ı Garrâ zemine nüzûl etti; tâ ki; zeminin yüzünü
temiz ve insanın yüzünü ak etsin, şu insâniyetten siyah lekesini izâle
etsin; hem de, izâle etti. Fakat, vâesefâ ki, muhît-i zamânî ve
mekânînin tesiriyle, hilâfet saltanâta inkılâp edip, istibdat bir parça
hayatlandı. Tâ Yezid zamanında, bir derece kuvvet bularak, başını
kaldırdığından, İmam Hüseyin Hazretleri hürriyet-i şer’iye kılıncını
çekti, başına havâle eyledi. Fakat, ne çare ki, istibdâdın kuvveti olan
cehil ve vahşet, cevânib-i âlemde zeynâb gibi Yezid’in istibdâdına
kuvvet verdi.

Suâl: “Şimdiki meşrûtiyet, istibdat nerede? Onların harekâtı
nerede? Hilâfet, saltanat nerede? Nasıl tatbik ediyorsun? Yekdiğerine
musâfaha ve temas ettiriyorsun, aralarında karnlar ve asırlar var?”

Cevap: Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir.
İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kânunu kendi keyfine tâbî
edebilir, hak kuvvetin mağlûbu. Fakat, bu iki ruh her zamanda birer
şekle girer, birer libas giyer. Bu zamanın modası böyle giydiriyor.
Zannolunmasın, istibdat galebe ettiği zaman tamamen hükmünü icrâ etmiş,
meşrûtiyet mağlûp olduğu vakit mahvolmuş. Kellâ! Kâinatta gâlib-i
mutlak hayır olduğundan, pekçok envâ ve şuubât-ı heyet-i ictimâiyede
meşrûtiyet hükümfermâ olmuştur. Cidâl berdevam, harb ise seccâldir.

Suâl: “Bâzı adam, ‘Şeriata muhâliftir’ diyor?”

Cevap: Rûh-u meşrûtiyet, şeriattandır; hayatı da ondandır. Fakat
ilcâ-i zarûretle teferruât olabilir, muvakkaten muhâlif düşsün. Hem de,
her ne hâl ki, meşrûtiyet zamanında vücuda gelir; Meşrûtiyetten neş’et
etmesi lâzım gelmez. Hemde, hangi şey vardır ki, her cihetle şeriata
muvâfık olsun; hangi adam var ki, bütün ahvâli şeriata mutâbık olsun?
Öyle ise şahs-ı mânevî olan hükûmet dahi mâsum olamaz; ancak Eflâtûn-i
İlâhînin medîne-i fâzıla-i hayaliyesinde mâsum olabilir. Lâkin,
meşrûtiyet ile sû-i istimâlâtın ekser yolları münsed olur; istibdatta
ise açıktır.

Münâzarât, s. 37, (yeni tanzim, 88-94)




http://www.yeniasya.com.tr/2009/11/19/lahika/default.htm






19.11.2009


"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

Bu konuyu değerlendir