Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

17.08.2004, 11:29

17 Ağustos depremi hatıraları...

Selamunaleyküm,

17 Ağustos depremi 5. yılına girdi. 5 yıl önce, gece saat 3.02'yi gösterirken 45 saniye süren ve merkez üssü Gölcük olan 7.4 şiddetindeki "asrın felaketi" onbinlerce insanın yaşamını yitirmesine, onbinlercesinin de yaralanmasına sebep oldu. 20 milyon insanı etkileyen bu depremi sizde yaşadıysanız, deprem anı ve sonrası hatıralarınızı bizimle paylaşır mısınız?

Bu vesile ile hayatını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Hak´tan rahmet ve mağfiret diler, umumi bela ve musibetlerin gönderilmesi için Kader-i ılâhiye fetva çıkaracak hallerden Rabbimize sığınırız.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

15.06.2005, 10:19

17 ağustos depreminde hayatını kaybeden herkese Allahtan rahmet diliyorum.Allah mekanlarını cennet eder inşallah amiin.

3

15.06.2005, 17:38

Yüce Rabb im hikmetine ve ılahi adaletine sığınır;vefat etmiş bütün inananların günahlarını bağışlamasını,mekanlarının cennet olamasını dilerim.

radar41

Acemi

Mesajlar: 3

Konum: turkiye

Meslek: ogretmen

Hobiler: borsa,islam

  • Özel mesaj gönder

4

15.06.2005, 20:04

s.a.
çok korkunç bir gündü.Allah ım inşallah bir daha yaşatmaz böyle felaketleri.5 öğrencimiz öldü.çevremiz de ölen veya yaralanan bir sürü insan oldu.ablamların evi yıkıldı.köydeki evimiz yıkıldı.
çok aşırı bir gürültü oluyor.ve büyük bir sarsıntı.artçı depremlerin ardı arkası kesilmiyor.sürekli sallanıyorsun.yaklaşık 3-4 ay çadırlarda yaşadık.yani olağandışı bir hayat yaşıyosun.
bir de depremin ilk başladığında denizden ateş topu çıktığını görenler olmuş.ben görmedim ama.hatta bununla ilgili bir iki sitede feleket teorileri yazan yazılar okudum.doğruluğunu bilemem ama.en son ki endonezya depremi içinde aynı senaryolardan üretmişler.amerika nın manyetik alanla ilgili çalışmalarından kaynaklandığını yazıy or.ilginç yazılar var.HAARP diye aratırsanız bununla ilgili yazıları bulursunuz.

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

6

18.08.2006, 08:50

Namaza başlamama sebebiyet verdi...

7

21.08.2006, 18:05

www.hidayetcagi.com dan alıntıdır

17 Agustos depreminde yatili bir kiz kuran kursunda yasanmis gercek bir olay!!!

Tarih 16 agustos saatler gece yarisina yaklasmakta iki hanim hoca ve kiz ogrenciler yatma hazirligi icindeler. Hanim hocalardan birisi sesleniyor :

hadi kizlar artik yatmaliyiz gece teheccud namazina kalkacagiz insallah.

Kizlar :
tamam hocam . diyerek yatmaya gidiyorlar. Hanim hocalardan bir taneside saati kurup yatiyor.

Saat sabah iki bucugu biraz gecerken caliyor . hanim hocamiz kalkiyor abdestini aliyor. Ve once kizlarin odasina gidiyor. Ve:

Kizlar uyanin artik tehedcud namazi vakti.

ama cit yok . hoca yine sesleniyor hic bir hareket yok . Allah Allah diyor hoca hanim. Yataklarinda yatmakta olan kiz ogrencilerin yanina yaklasiyor ve yorganini aciyor bir tanesinin bir de ne gorsun vefat etmis. Digerinin yanina gidiyor onlarda aynisi butun kiz ogrenciler ruhunu coktan teslim etmis. Hanim hocayi cok buyuk bir korku ve heyecan kapliyor. Kosarak diger hanim hocanin odasina gidiyor ve:

Yetis kizlara bi sey olmus kalk diyor ama o hocamizda ruhunu teslim etmis . hanim hoca bu defa iyice panikliyor. Tam bu esnada buyuk bir gurultu ile deprem meydana geliyor. Hanim hocamiz enkaz altinda kaliyor. Bir ses isitiyor:

Sakin korkma . Sabah namazina giden mumin kardeslerin seni kurtaracak yalniz sen ayak sesi duyunca seslenmeyi unutma. Biz seni bu yasadiklarini diger kardeslerine anlatasin diye dunyada biraktik.

Hanim hoca bunu duyunca biraz olsun ferahliyor. Ve beklemeye basliyor. Sabah namazi vakti gelince ayak seslerini duyuyor ve

sesimi duyan varmi beni kurtarin Allah askina diyor.

Sesini duyanlar onu kurtariyor.

Yuce Rabbimiz nelere kadir demekki o yavrulara o depremin siddetini yasatmadan ruhlarini almis. Allah'im sen ne buyuksun.

Not: Sunu belirtmek istiyorum bu olayi yasayan hoca hanim benim arkadasimin hocasidir. Kendisi bizzat bu olayi yasamistir.

Her seyin sahibine emanetsiniz.

17 Agustos'ta bir cok sirli olay meydana gelmistir,
bunlardan bi tanesi:

Yasli bi adam gecenin bi saatinde bi apartmanin en alt katinda zilleri calmaya basliyor.
herkes adamin defolup gitmesini söylerken, en üst katta yasayan yeni evli bi cift, yasli adami Tanri misafiridir deyip iceri aliyorlar, aradan biraz zaman gectikten sonra, adam disari cikip dolasalim diyor, ve hep beraber disari cikiyorlar, onlar disardayken deprem oluyor ve apartmandakilerin hepsi vefat ediyor, yeni evli cift haric,

Gene bir hoca anlatti adamin bi tanesi gece uyku tutmayinca balkona gitmis.Asagiyi seyrederken bide ne görsün elinde bir kova bulunan biri bazi evleri fircayla isaretliyomus.Adam bagiriyo ne yapiyosun diye?Ama bu esrarengiz insan durmadan
isaretlemeye devam ediyor.Asagiya inip bakiyo ama bir türlü adami yakaliyamiyor.Sonra evine gelip yatiyo sinirli bi halde.Tabi gece büyük deprem.Herkez dehsette.zaman sora gece gördügü olay aklina geliyor ve bakiyorki isaretlenmis evlerin hepsi yikilmis...

8

22.08.2006, 10:57

Tüylerim diken diken oldu.

9

22.08.2006, 22:24

..

bu olay banada birisi tarafından anlatıldı en doğrusunu Allah bilir
depremin tam merkez üstünde bir gece düzenlenmekte ve onlarca nataşa ile alem yapılmakta ve gece ilerledikçe azgınlık ve fuhuş artmakta taki Allah ın kitabına dil uzatmaya kadar gelmiş ipin ucu.ve tam 3 :02 Allah öle bir vuruyorki dona kalıyor onca insan oldukları halde.olduğu gibi gömülüyorlar toprağa ve suların altına
ertesi gün en kaz lar altından çıkarılıyor insanlar kadın erkek çıplak
örtülüyor üstleri hemen kimselere bişey çaktırmadan
suların altında kalanları çıkarmak için dalgıçlar geliyor dalıyorlar sırayla
dalan bir kaç dakka sonra çıkıyor ve şaşkın ve suskun
üstleri emrediyor kimse yokmu neden hepiniz boş çıkıyorsunuz
diyorlarki aşağıda öle bir manzara varki ne yaparsanız yapın onları çıkarmayız
sonra ısrarların üzerine anlatıyor biri
yarısı insan yarısı domuz ,okadar dehşet vericiki manzara ben onlara dokunmam bile
bir yaprak bile Allah ın izin iznizle oynarken koskaca depremdenmi haberi yok Allah ın
tabiki var
Bela gelmez Hak yazmayınca
Hak bela yazmaz
Kul Azmayınca
dikkat edin bu tür olaylardan sonra tvler hep şunu derler işte ölenlerin 3 te 1 i çocuk işte tsunamidede ölenlerin 3 de biri çocuk falan filan
onlar ne kadar bahtlıki cennete kabul edilmişlerki o yaşta vefat ediyorlar ve bize acıyorlar ordan kazanın sizde imtihanı gelin buraya diye
biz de onlara acıyoruz çocukken öldüler diye
yaşayıpta ana babalarına benzememeleri için almış olmasın Allah onları
ne dersiniz<
__________________
MULK-8:(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Herbir grup oraya (cehenneme) atıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: “Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi?” diye sorarlar.
MULK-9:(Cehenneme atılanlar) derler ki: "Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”

10

26.08.2006, 09:03

Depremzedeler: Kıyamet koptu sandık

Prof. Dr. Ali Köse ile Doç. Dr. Talip Küçükcan'ın uzun süren araştırmanın ardından kaleme aldığı ''Deprem ve Din'', afetzedelerin anlatımıyla 17 Ağustos gecesinde yaşananları aktarıyor.

Kitap, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'ni yaşayan çadır kent sakinleri, özel çadırlarda kalanlar ve bölge esnafıyla yapılan görüşmeler ile kamu kurumu yetkilileri, sivil toplum örgütleri ve yerel basınla iletişim sonucunda yapılan araştırmanın sonuçlarını iletiyor. Eser, insanların tarih boyunca depremi ve afetleri algılayış biçimlerini de ele alıyor.


“KIYAMET GıBıYDı”

Depremzedelerin afete ilişkin görüşlerinden alıntılar ve röportajların da yer aldığı kitaba göre, afetzedelerin 17 Ağustos gecesine ilişkin anlatımları şöyle:

''Deprem anında 'artık gittik' dedim. Dünyanın sonunun geldiğini ve kıyametin koptuğunu düşündüm. Kaçacak bir yer yoktu. Çocuklara, 'olduğunuz yerde kalın' demekten başka bir şey yapamadım.

''Hani 'kıyamet' denir ya, öyle bir manzara vardı. Herkes kendi derdine düşmüş, kimse diğerini tanımıyordu. Örneğin, bir kadın kendi çocuğu diye başkasının çocuğuna sarılıp almaya çalışıyordu. Delikanlı evladını kaybeden bir baba, bir başka gence sarılarak 'şükür kurtuldun oğlum' diye seviniyordu.''

''Tepkiler aşamalı oldu. Bir çok insan, depremin kıyamet olduğunu zannetti. şaşkınlık içinde dünyanın sonunungeldiğini zannettiklerini söylüyorlar. Bu ilk şok ve ilk yaygın tepki... şahsen benim aklıma kıyamet geldi ilk olarak... Arkadaşlarım da aynı şeyi düşünmüşler.''
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

11

26.08.2006, 10:05

Açıkçası bu depremden korkmadım diyebilirim. Deprem olduğu andan sonuna kadar depremi yaşadım. Sallanırken hoşuma gitti o an. Hemen camdan dışarı baktım etrafı seyrettim. Çok enteresan hiç görülmesi mümkün olmayan yerler gördüm. Demekki çok şiddetli sallanmış ki halı silkelemesi gibi dalga dalga olmuş ve normalde görülemeyecek yerler görülmüş. Sonra dedim ki içimden "şu sarsıntı geçsin de hemen uyuyayım. Sabah olunca herkese anlatırım nasıl sallandığımızı. Ne zaman dışarıdan çığlıklar gelmeye başladı arabaların alarmları çalmaya başladı o zaman ben de endişelenip dışarı çıktım.

Çok soğuk kanlıyım değil mi? Allahu alem

SElametle

12

26.08.2006, 14:30

depremi ben de kıyamet zannetmiştim.o kadar dehşetti ki başka bir anlam verememiştim. artık herşey bitti diye düşünmüştüm.üniversteye hazırlık kursum başlamıştı.o gün onun telaşındaydım.ALLAHIM HERşEY NE KADAR DA ÖNEMSıZMış DEDıM.ne kadar da boş şeyleri kendime dert edinmişim dedim.Gerçekten sanki deprem kıyametin çok çok çok küçük bir provası gibiydi. o mahşer günü pişmanlığını yaşattı bize...
ya rabbi!ya rabbi!ya rabbi! Beni bu yolda büyüt,bu yolda yürüt,bu yolda çürüt.Fakat asla ve asla döndürme..

13

16.08.2007, 22:38

[img:400:311]http://www.yeniasya.com.tr/2007/08/17/resim/07a.jpg[/img]

Marmara depremine Kocaeli’nin Körfez ilçesinde ziyarete geldikleri akrabalarının evinde yakalanan ve enkaz altından 38 saat sonra yaralı olarak çıkarılan Meral Akşit ile kızları Elif ve Esra Akşit, her yıl depremin yıldönümünde ilçeye gelerek kaybettikleri yakınlarını anıyorlar.

17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara'da meydana gelen 7.4 şiddetindeki depremde binlerce insan hayatını kaybetmişti. Bugün depremin 8. yıldönümü ve o günleri bizzat yaşayanlar, deprem bölgesine gelerek kaybettikleri yakınlarını anıyorlar. Böyle âfetlerin bir daha yaşanmamasını dileyen depremzedeler, yetkililerden gerekli tedbirleri almalarını istiyor.


YAKINLARINI UNUTMADILAR

Marmara Depremine Kocaeli’nin Körfez ilçesinde ziyarete geldikleri akrabalarının evinde yakalanan ve enkaz altından 38 saat sonra yaralı olarak çıkarılan Meral Akşit ile kızları Elif ve Esra Akşit, her yıl depremin yıl dönümünde ilçeye gelerek kaybettikleri yakınlarını anıyorlar.

Elif ve Esra Akşit’in dedesi Yaşar Yıldırım ile binada oturan 2 kişinin daha enkazdan cesetleri çıkarıldı. Kurtarılış fotoğrafları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ‘’Kardeş Aile Kampanyası’’ afişlerinde yer alan Akşit ailesi tedâvilerinin ardından Afyonkarahisar’a döndüler. Aile bu kez de Dinar Depremine yakalandı. Ancak bu depremde aileden ölen ya da yaralanan olmadı.


HER YIL GELıYORLAR

Marmara Depreminin üzerinden 8 yıl geçti. Aile Afyonkarahisar’dan Kütahya’ya taşındı. 15 yaşındaki Elif ılköğretim 7. sınıfa, 12 yaşındaki Esra ise ilköğretim 5’e gidiyor. Meral Akşit ile kızları her yıl olduğu gibi bu yıl da depremin yıldönümünde Körfez ilçesine gelerek Körfez Mezarlığı’ndaki dedeleri Yaşar Yıldırım’ın mezarını ziyaret ettiler. O kötü günleri bir daha yaşamak istemediklerini söyleyen Elif ve Esra Akşit, depreme dayanıklı binalar yapılması halinde kimsenin enkaz altında kalmayacağını söylediler.


ENKAZ ALTINDA 96 SAAT KALMIşTI

Enkaz altından 96 saat sonra çıkarılan, 4 çocuğunu ve iki bacağını kaybeden Sultan Kiraz, depremin şokunu hala yaşadığını söyledi. 7.4 şiddetindeki depremi Gölcük’teki evlerinde yaşadıklarını hatırlatan Kiraz, şöyle konuştu:

‘’O gün oğlumla saat 02.00’ye kadar ayaktaydım, daha sonra yattım. Bel fıtığı ameliyatı olduğum için salonda oğlumla yatıyordum. 2 kızım, diğer oğlum ve eşim odalarında yatıyordu. Sarsıntıyla uyandım. Ayağa kalktım, oda tamamen aydınlıktı. Oğlum ne olduğunu sordu. ‘Deprem oluyor’ dememe fırsat kalmadan bina üzerimize yıkıldı. Sarsıntı beni duvarlara çarptı. Çok sallandık, o an çok acım vardı. Çünkü ayaklarım kolonların altında kalmıştı. Acım çok olduğu için Allah’a beni öldürmesi için yalvarıyordum. Acım büyük olmasına rağmen çocuklarıma, eşime bağırıyordum. Ancak hiç kimseden ses gelmiyordu, sesimi duyan olmadı.

4 gün göçük altında kaldım. Saatler geçmiyordu. ‘Neden gündüz olmuyor, neden hep hava karanlık’ diye kendi kendime söyleniyordum. Zaman zaman uyandığımda ellerimle bir şeyler arıyor, bulduğum parçalarla sesimin duyulması için yerlere vurmaya çalışıyor, bağırıyordum. Ancak sesimi duyan yoktu.’’

Sultan Kiraz, depremde hayatlarını kaybeden çocukları Leyla, ıbrahim Çağrı, Merve Asena ve Kazım Selim’i aradan 8 yıl geçmesine rağmen unutamadığını ve çok özlediğini dile getirdi. Göçük altından çıkarıldıktan sonra Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde 5 ay tedavi gördüğünü ifade eden Kiraz, tedavisinin 2.5 ayı dolduğunda doktor kontrolünde çocuklarının öldüğü haberinin kendisine verildiğini belirtti.

O güne kadar kendisine çocuklarının yaşadığının söylendiğini bildiren Kiraz, ‘’Aradan 8 yıl geçti. Çocuklarımı bir saniye görebilmek, onlara sarılabilmek, kucaklayabilmek için canımı seve seve verirdim’’ dedi.


GEÇıCı ÇÖZÜMLERDEN VAZGEÇıLMELı

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası (MMO) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde, günübirlikçi yaklaşımların reddedilmesi, köktenci tedbirler bütününün devreye sokulması gerektiğini söyledi.

Koramaz, tabiî afetlere karşı bilimsel ve teknolojik gelişmelere dayalı bilimsel-teknik mühendislik tedbirlerin alınmasına yönelik yeterli çalışmaların yapılmadığını, Deprem şurası vb. girişimlerin hakkının verilmediğini öne sürdü.

Koramaz, sanayi tesisleri ve binalardaki mekanik tesisat ve doğal gaz tesisatlarına yönelik tedbirlere öncelik verilmesi gerektiğini vurguladı.


DEPREMıN ZAMANI BELıRLENEMıYOR

Marmara Bölgesinde beklenen muhtemel depremin Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın hangi kolunda meydana geleceğine ilişkin çalışmaların devam ettiği bildirildi.

Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Yer ve Uzay Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Mithat Fırat Özer, Alman bilim adamlarıyla yaklaşık 2 yıldır Marmara Bölgesi’nde meydana gelebilecek muhtemel depremi araştırdıklarını söyledi. Mithat Fırat Özer, ‘’Uzaydan, yerden, sismolojik ve jeokimyasal olarak çok disiplinli bir çalışma yürütüyoruz. Kuzey Anadolu fay hattının güney kolunda altı ayda 135 küçük deprem tesbit ettik. Ancak, henüz olası depremin yakında olup olmayacağı konusunda bir ipucu elde edemedik’’ diye konuştu.


ANKARA, 7 VE ÜSTÜNÜ HıSSEDER

Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı ısmet Cengiz, Kuzey Anadolu’daki diri faylara, 100-120 kilometre uzaklıkta olan Ankara’nın, ancak 7’nin üzerinde şiddetteki bir depremden etkileneceğini bildirdi. Cengiz, ‘’Deprem Bölgeleri Haritası’’na göre, Türkiye’nin yüzde 92’sinin deprem bölgesi içerisinde olduğunu, nüfusun yüzde 95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığını ve büyük sanayi merkezlerinin yüzde 98’inin ve barajların yüzde 93’ünün, deprem bölgesinde yer aldığını’’ belirterek, ‘’Ülke coğrafyamızın büyük bir kesiminin, her an yıkıcı bir deprem tehlikesiyle karşı karşıya olduğu açık bir gerçektir’’ dedi.


ULUSLAR ARASI SEMPOZYUM

Sakarya, Kocaeli, Yalova, Bolu, ıstanbul Avcılar başta olmak üzere geniş bir alanı etkileyen afet, deprem sonrası müdahalenin değil, depremden önce alınan tedbirlerin gerekliliğini ortaya koymuştu. Afet politikasında bu yönde değişikliğe gitmek isteyen Bayındırlık ve ıskan Bakanlığı, atılacak adımları belirlemek üzere kamu ve özel sektör kuruluşları ile üniversitelerin katılımıyla 2004 yılında Deprem şûrâsı’nı topladı. Bakanlığın elde ettiği deneyimleri ve birikimleri bilim dünyasında paylaşmak, afet konusunda tecrübeli bilim adamlarını bir araya getirmek ve halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmak amacıyla üniversiteler ile iş birliği içinde 17 Ağustos 1999 depreminin 10. yılı sempozyumunun hazırlığına başlandı. 17 Ağustos 2009 tarihinde bu uluslar arası sempozyumun düzenlenmesi planlanıyor.


HARCAMALAR ARTTI

Türkiye’nin, 17 Ağustos Marmara depreminin ardından, deprem araştırmalarına çok ciddî kaynaklar ayırdığı bildirildi. TÜBıTAK Marmara Araştırma Merkezi (TÜBıTAK MAM) Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Sedat ınan, depremin ardından özellikle Marmara Bölgesi’nde deprem araştırmalarının ivme kazandığını söyledi.

Türkiye’nin diğer bölgelerinde de az da olsa depreme ilişkin araştırma çalışmalarının TÜBıTAK MAM, Afet ışleri Genel Müdürlüğü, MTA gibi kamu kurumları ile üniversiteler tarafından yürütüldüğünü ifade eden ınan, araştırmalara TÜBıTAK ve DPT’nin de önemli kaynaklar ayırmaya başladığını bildirdi.


BOLU’DA ıZLER SıLıNDı

Bolu Vali Vekili Hüseyin Doğan, ‘’17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinin Bolu’da görünür bir izi kalmadı’’ dedi. Doğan, 12 Kasım depreminin Bolu’yu, 17 Ağustos depreminden daha fazla etkilediğini söyledi. Doğan, depremde merkez ve ilçelerde 48 kişinin hayatını kaybettiğini, 4 bin 500 konutta hasar oluştuğunu, 3 bin 750 konteyner, prefabrik ve çadır alanları kurulduğunu belirtti.

Yeni Asya
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

14

21.08.2008, 02:42

17 Ağustos Depremi ve sivil toplum

Türkiye’de yaşıyorsanız ve 1999 yılında akıl baliğ iseniz, “17 Ağustos’u yaşamak” gibi bir durumla muhatap olmuşsunuzdur. 17 Ağustos’u bir çok açıdan sarsıldığımız ve kendimize gelmemiz gereken milât olarak değerlendiriyorum. Sarsıldığımız diyorum kelimenin tam anlamı ile depremin merkez üssü olan Gölcük’ten yüzlerce kilometre uzaktaki yerlerin hissettiği durum yaşandı. Bunun en doğru tesbiti; o zamana kadar deprem, merkez üssü ile anılırken, bu deprem bir bölge adı ile anılmıştır.

17 Ağustos 1999 gecesine, saat 03:02’ye dönersek, herkesin küçük bir hikâyesi olduğu gibi bizim de bir hikâyemiz var. Ölümün küçük kardeşi hükmünde olan uykumuzdan, dışarıdan gelen gürültülerle uyandık. O gece üst komşumuzun kardeşine söz kesimi olduğu için, gürültülerin kapı önünde eğlenen gençlerden geldiğini düşünerek tepki vermeden bekledik. Fakat, komşular bizim evin lambalarını hâlâ yakmadığımızı görünce pencereyi tıklayıp, “Uyanın deprem oldu” deyince küçük oğlumu hemen bir şeylere sarıp dışarı çıktık. Sonra öğrendik ki, Marmara Depremi vukû bulmuş ve aşağıda kısaca hatırlatacağım kayıplar / şehitler / hasarlar gerçekleşmiş.

Richter ölçeğinde Mw 7.4 büyüklüğünde gerçekleşen depremde, resmî raporlara göre, 17.480 ölüm, 43.953 yaralı olmuştur. Resmî olmayan bilgilerde bu sayıların 2 katından fazla olduğu, oldukça yaygın bir kanaattir. Ayrıca 133.683 adet çöken bina, yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bırakmıştır. Yaklaşık 16.000.000 insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu sebeple Türkiye yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddî kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir.

Bütün bunların üzerinde Gazetemiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular, depreme Kur’ânî bir yorum getirdiği için bir çok kişinin, mânevî dünyasını yeniden ve daha anlamlı tanımlanmasına vesile olmuştu. Yaptığı yorum ile, depremin nasıl oluştuğu değil, hangi emirler tahtında gerçekleştiği konusunda bakış açısını ortaya koymuştu. Kendisi açısından dâvâ ve hapis söz konusu olsa bile, o günlerde resmî görüş karşısında sivil itaatsizliğin en güzel örneğini vererek, “Sözlerimin arkasındayım” mesajını vermişti. Hapis ve mahkûmiyet kararları, eskilerin tabiri ile “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” misâli geri döndü. Tek farkla, şimdi “Brüksel”den döndü. Depremin 9. yılında, neredeyse depremle yaşıt bir dâvânın, dâvâyı açanların hedeflerinden farklı olarak neticelenmesi çok ibretliktir.

Diğer yandan baba gibi güçlü ve organize olduğu zannedilen devlet ve böyle durumlarda yetkili kurum olan Kızılay, depremin yıkıntıları altında kalıyordu. Depremle birlikte görüldü ki, insanlar yardım yapmaya hevesli ve kararlı, ama bunu kimseye emanet etmek istemiyor. Çünkü bu kurumlar yozlaştığı ve sivil toplumun denetiminden koptuğu için, yapacakları yardımın, nihâî ihtiyaç sahiplerine ulaşmayacağını düşünüyorlardı. Bu konuda sivil girişimler başladı. AKUT, ıHH ınsanî Yardım, Deniz Feneri, Cansuyu, Kimse Yok mu ve adını sayamadığım bir çok sivil girişim, aktif olarak çalışmaya başladı. Öyle ki, yukarıda adını saydığım bu kuruluşlar, bugün yalnızca yurtiçinde değil, yurtdışında da mağdur ve çaresizlerin imdadına yetişiyor. Bu toprakların insanlarının kavlî ve fiilî duâlarını oraya götürüyor. Bu durum, öyle güzel manzaralara vesile oluyor ki, uzun dönemlerdir sırtımızı döndüğümüz mazimiz ile yüzleşiyoruz.

Yeni oluşan sivil yardım kuruluşlarının aktif çalışmaya başladığını ve sağladıkları başarıları gördükten sonra Kızılay da kendine çekidüzen vermek konusunda ciddî mesafe aldı.

Bir sorun varsa çözüm yine orada olmak zorundadır.

Bunun bir diğer yönü ise, gençlik, çoğunlukla da üniversitede çağında kendini sivil girişimlerde ifade eden, sivil toplum kuruluşları ile bir şekilde topluma hizmet sunmak gayesi edinen gençler için, mezuniyet sonrası artık yavaş yavaş olsa da STK sektöründe çalışmak diye bir durum gelişiyor. 9-10 yıl önce STK’da profesyonel yönetici veya görevli olmak anlamında bir istihdam düşünmek mümkün olmazdı.

17 Ağustos Depremi, sivil toplum alanında sivil toplumun farkına varılmasına vesile olmakla birlikte, depremin ölümlere sebep olan yüzü olan kötü ve kalitesiz yapılaşma konusunda gerekli dersi almış görünmüyoruz. Ülkemiz nüfusunun en fazla yoğunlaştığı bölge olmaya devam eden bölgenin nüfus yoğunluğunun azaltılmasının veya sahaya yayılmasının yolu hâlâ bulunamamıştır. Beklenen büyük ıstanbul depremi için yeterli hazırlığımızın olduğunu söylemek ise zordur. Bunun için yine kurumların yanında bu konu ile ilgilenecek müstakil sivil girişimlere ihtiyaç bulunmaktadır.

Emin Talha KARAMUSSA
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

15

18.08.2009, 17:37

On sene önceydi…

Türkiye; her zaman, her an olabilecek bir deprem kuşağının üzerindedir. Yıllardır bu aziz vatan toprakları üzerinde deprem; hep olmuştur, olacaktır. Ama, genelde bilinen şey, depremlerin bir-iki vilâyet sınırları içerisinde olduğudur. Bundan on sene önce meydana gelen ve çokları tarafından “kıyamet-i suğra” tâbir edilen, adeta bir küçük kıyamet olan Marmara bölgesi, Gölcük merkezli, ama en az altı vilayeti sarsan, Anadolu’nun tâ ortasındaki vilayetlerde dahi hissedilen büyük depremin üzerinden, işte bunca yıl geçmiştir.

Depremler; bir âfettir, maddî sebeplerini yaratan Allah’ın insanlara bir ikazıdır. Tıpkı geçmiş asırlardaki kavimlerin, insanların; yaptıkları yanlışlık ve ahlâksızlıklardan dolayı başlarına gelen diğer âfetler gibi. Biz, elbette inancımıza göre bunu böyle biliyor ve böyle söylüyoruz. (Ayrıca, o günlerde bunu ifade eden Mehmet Kutlular’ın çektiklerini de hepimiz biliyoruz). O büyük depremden önce vatanın, milletin üzerini kaplayan kara bulutlardan; böyle, bu derecede olmasa da, bir âfâtın geleceğini hissediyorduk. Yakınlarımıza da bunu ihsas ediyorduk. 28 Şubat hadise-i hainânesi yeni olmuş ve onun millet üzerindeki baskıları dayanılmaz hâl almıştı. Yapılan bu zulmün neticesi ve ahlâksızlığın sınır tanımayan seviyelere çıkması üzerine eşe-dosta diyorduk ki, “Allah muhafaza ama, bu hallerin neticesinde bir âfâta dûçâr kalmayız İnşaallah!” Ama görünen köy, yağmur öncesi toplanan kara bulutlar, başka kılavuz istemeyecek kadar bunun maalesef bir habercisiydi. Tabiî, tahmin edilenin üzerinde bir âfâtla karşılaşmıştık. Marmara bölgesi yıkılmıştı. Bizzat hadiseyi iliklerine kadar hissederek yaşayan biri olarak, bunu müşahede etmiştik. Bu müşahedemizin bir kısım akislerini de, geçen sene gazetemizde ifade etmiştik.

Acâib bir şey olmuştu. Öyle zannediyorum ki, o gecede ölenlerin çoğu kıyametin koptuğunu zannetmiştir. Biz bunu öyle telâkki etmiştik çünkü. Deprem oluyor; mal, can, her şey gidiyor, fakat ortada derme-çatma, milleti temsil etmeyen acâib ve garip bir hükümet olduğundan, insanların yardımına anında müdahil olamıyor, ancak seyrediyordu. Milletimin âfâta duçar olanlarına, diğer fertleri anında müdahele edip, yardımına koşuyor, ama kendisi bunu beceremeyen aciz hükümet, üstelik bir de bunlara mani oluyordu. Neymiş? Bu yardıma koşanların çoğu irticacıymış, sonra bir anda millet, memleket irticacı olurmuş! (Tabiî, işin doğrusu mürteci kelimesiyle ifade edilir ama, bunlar onu ifade edemediğinden böyle söylüyorlar). Yahu, adamların düşüncesine bakın! Tam bir komedi. Kasap et, koyun can derdinde diye buna derler her halde.

Millete ihanet tuzaklarını peşpeşe kuran mihrakların, o gece yine hain planlar için toplandığı ve atv tv haber spikeri Ali Kırca’nın heyecan ve hararetle “Evet sayın seyirciler Gölcük’teyiz! Depremin merkez üssünün olduğu Gölcük’te” diye, milyonlara canlı yayında ilân ve ifşa ettiği Gölcük. Hem de Donanma Komutanlığını işaret ederek, tam yeri de belirtiyordu. Ona bir şey yok, ama başka biri depremin merkezinin orası olduğunu söyleyince, hemen der-dest edildiğini de unutmadık.

Kader-i İlâhî, hiç aklımızın köşesinden geçmemesine rağmen, depremden altı sene sonra bizi, o beldelerden birine, Yalova’ya sürüklemişti. Hem de sahilde, güya depremde ölenlerin hatırasına yapıldığı söylenen ve bizim inancımızla tezat bir durum sergileyen “deprem anıtı”nın hemen karşısında oturduk iki sene. Yeni taşındığımızda, ezan sesinin duyulmadığını söyledik müftülük makamına. Oraya hiç olmazsa, en azından bir hoparlör koyup, ezan sesinin duyulmasını söylediğimizde, müftü vekili çok güzel bir şey söyledi: “Bu mermer yığını yapıldığı zaman o zamanki belediye başkanına, oraya ölenlerin de hatırasına ve gelen geçenin de Fatiha okuması için, küçük de olsa güzel bir mescid yapılmasının daha münasip olacağını söyledim. Başkan da, ‘Evet hocam iyi olurmuştu ama, hiç düşünemedik’ demişti bana” diye ifade etmişti. Gerçekten orayı bilenler bilir, bir mescid ihtiyacı var. Her sene 17 Ağustos’ta orada dinî merasim yapılıyor. Halbuki, mescidde yapılsa bu merasim, daha iyi olur. Üstelik, özellikle yaz mevsiminde oraya gelen yüzlerce Arap turistler için de iyi bir turizm hizmeti olur. Çünkü, orada namaz ihtiyaçları için çimenler üzerinde namaz kılıyorlar. Aslında Türkiye için utanılacak bir durum bu. Diğer turistlerin her türlü ihtiyacı için seferber olan devletlülerimiz bunun için de bir mescid yapması lâzım. Özellikle o dönemde belediye başkanı olan ve sonradan başkanlıktan ayrılan, ama şimdi yeniden başkan olan Yakup Koçal dostumuza da bunu hatırlatırız.

Evet, 17 Ağustos 1999 depreminin sene-i devriyesinde yine duramadık, bir şeyler yazdık. Cenâb-ı Hak, bu aziz millete, daha böyle âfâtlar vermesin! Ve özellikle de, Cenâb-ı Hakk’ın gadabını celbedecek hallerden, bu aziz milletimizi muhafaza etmesini ve o gün ölenler için tekrar rahmet dileriz.
Kaynak Osman Zengin - Yeni Asya
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

16

19.08.2009, 11:27

dehset bisey.. ve tüyler ürpetici.. :(

Alıntı

Cenâb-ı Hak, bu aziz millete, daha böyle âfâtlar vermesin! Ve özellikle de, Cenâb-ı Hakk’ın gadabını celbedecek hallerden, bu aziz milletimizi muhafaza etmesini ve o gün ölenler için tekrar rahmet dileriz.
amin amin amin..
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

17

19.08.2009, 11:57

CEVAP: On sene önceydi…

Cenâb-ı Hak, bu aziz millete, daha böyle âfâtlar vermesin! Ve özellikle de, Cenâb-ı Hakk’ın gadabını celbedecek hallerden, bu aziz milletimizi muhafaza etmesini ve o gün ölenler için tekrar rahmet dileriz.
Kaynak Osman Zengin - Yeni Asya
Âmin..Âmin..İstanbulda yaşayan biri olarak hayatımda hiç yaşamadığım bir korkuydu o depremin gecesi..Bu arada O korkuyla birlikte yine seni yaratana sığınıyorsun.O da farklı bir duygu.Hem Celalini hem Rahmetini iliklerine kadar hissediyorsun.O koca koca binalar zikir halkasındaki cezbeye gelmiş insanlar gibi sağa sola hareket ediyorlardı..Kaç tonluk o binaları öyle bir sarsıntıya Cenab-ı Haktan başka kim maruz bırakabilirdi ki..Hiç kimse tabiki.Ve insan acziyetini orda anlıyor işte.Hiç bir yere kaçış yok.Ondan başka eman dileyecek yok.Sadece Ona yalvarıyorsun.Risale-i Nurların ruhumuza verdiği o rahatlacı teselliler olmasa idi, belki ruhen daha çok sıkıntı çekerdik.Allaha şükür bizim yaşadığımız yerde yıkım olmadı.Ama bize yakın bir ilçede çok acılar yaşandı.Gittik ertesi günü gördük..İnsanın ve eserlerinin fani olduğunu gözümüzle müşahede ettik.Rabbim böyle bir acıyı bu millete bir daha yaşatmasın.Âmin.
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

18

19.08.2009, 19:35

Ben Ankara'da hissettim. çok şükür ne can kaybımız, ne de mal kaybımız oldu. Ama Yeni Asya Neşriyat'tan çıkan Şaban Döğen imzalı "Deprem Çiçekleri" isimli kitapta bir çok şahitle sabit ibretlik hadiseler kaleme alınmış. HAARP isimli kitabı okudum, komplo teorisinden başka bişey değil. ABD'nin manyetik alan çalışmaları hiç bi ülkeyi etkilemeyip, aynı gecede Kuran'a hakaret edilen, eş değiştirme töreni yapılan merkezi merkez olarak seçiyor. Yapmayın Allah aşkına...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir