Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

20.08.2008, 23:31

Başkan'ın bütün adamları gidiyor

Mustafa ÖZCAN

Başkan’ın bütün adamları gidiyor





Bush gitmeden önce bütün adamları teker teker gitmeye başladı. Afganlı rakip müttefikler ‘özde değil sözde’ deseler de Müşerref, Washington’ın ıslamabad’daki mutemet adamlarından birisiydi. Daha doğrusu teröre karşı savaştaki ön cephedeki müttefiklerinden birisiydi. Bu nedenle de Müşerref, 11 Eylül rejiminin Pakistan’daki mutemet adamı olarak sivrilmişti. Müşerref’in örneklerinden ve rol modellerinden birisi olan Kenan Evren de 12 Eylül’ü yaptığında darbeyi haber alan Başkan Carter ‘Bizim çocuklar işi bitirdi’ demişti. Dönemin CIA’in Türkiye ıstasyon şefi Paul Henze ‘our boys’ ifadesini inkâr etmeye yeltendiğinde Mehmet Ali Birand’tan ağzının payını almıştı. ‘Halep oradaysa arşın burada’ diyerek konuşmanın tutanaklarının yer aldığı kaseti çıkararak lafı ağzına tıkmıştır. Amerikalılar veya onlar namına NYT veya Washington Post genellikle başyazılarında sık sık ‘Bakü’deki adamımız’, ‘ıslamabad’daki adamımız’ ifadelerine başvururlar ama Bush tekauta ayrılmadan müttefiklerinin çoğu birer ikişer iktidardan devrilmeye başladı bile. Önce Olmert pes etti ve ‘Artık başarısızlıklara da yolsuzluk suçlamalarına da muhatap olmak istemiyorum, siyasete veda ediyorum’ diyerek siyasî kariyerine son verme kararı aldı. Olmert’in ve ısraillilerin canla başla destekledikleri Saakaşvili ise bir çuval inciri berbat ederek kendisiyle birlikte Bush’u da madara etti. Böylece ‘Akılsız dost düşman başına’ dedirtti. Müşerref ise altının ve arkasının tamamen boşalmış olduğuna bakmaksızın hiçbir şey olmamış gibi davranmayı yeğledi ve denedi. Göz pınarlarına hakim olamayarak bir türlü sıcak koltuğa veda etmeye yanaşmadı. Horoz ölür, ama gönlü çöplükte kalır misali sürekli olarak iktidarda kalmanın yollarını aradı. ‘Fakat güç oyunu bozar’ kuralını bir türlü anlayamadı. O yıprandıkça, güç; el ve merkez değiştirdi. “Giderken yine de kuyruğu dik tutma’ pahasına “Yaşasın Pakistan, her şey Pakistan’ın âli menfaatlerine kurban olsun” dediyse de kendisinden başka buna inanan çıkmadı. Aslında iktidarda kalmak için son ana kadar çırpındığı hatta tekrar Meclis’i fesh ederek ve halka kanlı kokteyl yaparak iktidarda kalmayı sürdürmek istediyse de Pakistan’da değişen güç dengeleri buna müsaade etmedi.

***

Bir yıldan beri Müşerref’in akibeti belli olmuştu. O sadece uzatmaları oynuyordu. Aslında mesele Beşşar Esad’ın zoraki ve zorlama bir şekilde Emil Lahud’un cumhurbaşkanlığı süresini uzatmasına benziyordu. Bu zorlamanın ölümcül bir geri dönüşümü olacağını fark edemiyordu. O da üst üste büyük hatalar yaptı. ıslâmî hareketlere karşı oldukça nobran ve kaba hatta vahşi davrandı. Yüksek Mahkeme Başkanı Çavduri’yi çok çirkin bir biçimde görevden aldı. Bununla da kalmadı; Lal Mescid’e çok kanlı bir baskın düzenletti. Bunun yanında Galteri gibi Latin Amerika generallerinin yaptığı yanlışı yaptı. 11 Eylül suçlamalarıyla alâkalı yüzlerce Pakistanlıyı ve Afganlıyı Guantanamo seferine çıkarılmak üzere Amerikalılara para karşılığında teslim etmişti. Bu kadar denaeti daha önce hiçbir Pakistan lideri gerçekleştirmemişti. Ziya ül Hak kadar iktidarda kalan Müşerref geride hiçbir iyi anı bırakmadı. Tam da Ziya’nın karşı devrimi oldu. Zorlama ile kendisini yeniden cumhurbaşkanı seçtirdi. Ama genelkurmay başkanlığını General ışfak Perviz Kiyani’ye bırakırken gözyaşlarının akmasına mani olamamıştı. Sanki yıldızları kendisiyle birlikte mezara götürmek istiyordu. Ama sonra gözyaşı akıtmakta haklı olduğu ortaya çıktı. Zira sivil hayata adım attığı gün aslında döneminin de sonuna gelinmişti. Her ne kadar Kiyani onun himayegerdesi ve adamı olsa da nihai kertede güç dengelerine göre hareket edeceği kesindi. Müşerref ondan sonuna kadar sadakat bekliyordu. Fakat daha o gün BBC gibi kurumlar tahlillerinde şunu yazmışlardı: Kiyani her ne kadar Müşerref’e bağlıysa da ülkesine bağlı olduğu da ayrı bir gerçekti. ıki sadakat çatıştığında hangisini tercih edecekti? Bu, Aristo’nun, üstadı Eflatun’a söylediği söze benzer. Hocam Eflatun ile, hakikat birbirine ters düştü. Her ikisi de dostum, ama hakikat sadakata daha lâyıktır.

Müşerref’in işi gücü koltuğunu muhafaza etmekti. Bunun için yapmayacağı yoktu.

***

ıktidar yıllarında düşmanları giderek çoğaldı. Bunun sonucunda eski rakipler Nevaz ile Benazir, Londra’da bir araya geldi ve muhalefet çatısı ve cephesi kurdular. Müşerref bunları birbirinden ayırmak için elinden geleni arkasına koymadı. Benazir Butto ile ABD’nin arabuluculuğuyla iktidarı paylaşma anlaşması yaparak Nevaz’ı devre dışı bıraktı. Bunun sonucunda Benazir ülkesine geri döndü ve seçimlere hazırlanmaya başladı. Bu arada 10 yıllığına sürgünde kalmak için anlaşan Nevaz da yeni dönemle birlikte ülkeye dönmüş ama havaalanında zorla alıkonulduktan sonra gerisin geri geldiği yere postalanmıştı. Nevaz şerif 8 yıldır Suudi Arabistan’da sürgünde yaşıyordu. Sonra Müşerref olayları kontrol edememesi sonucu Nevaz şerif ülkeye yeniden dönmüş ama bu sefer de şubat ayında yapılan seçimlere katılamamıştı. Kendisi ve kardeşini Müşerref cezalandırmıştı. Ancak 27 Aralık tarihinde Benazir Butto şüpheli bir suikasta kurban gitti. Müşerref ve avanesi bundan dolayı ıslâmî kesimleri ve Beytullah Mehsud’u suçlarken, PPP gibi partiler orduyu ve Müşerref’i suçluyorlardı. Ertelenen seçimler şubat’ta yapılmış ve seçimlere hile karıştıracağı ifade edilen Müşerref’in Parlamento’daki ortakları seçimlerden büyük bir hezimetle çıkmışlardı. Pakistan halkının yüzde 80’inden fazlası Müşerref’in derhal iktidarı bırakmasını istiyordu. Oyların büyük kısmını Pakistan Halk Partisi ile Nevaz şerif’in ıslâm Birliği kazanmıştı ve sonrasında iki parti koalisyon ortaklığı kurdu ve Müşerref’i devirmek için düğmeye bastılar. Bu arada suikasta kurban giden Benazir Butto’nun koruma müdürü de şüpheli bir şekilde ortadan kaldırıldı. Bu da komplo ve suikasttaki ordu şüphesini artıran faktörlerden oldu. Müşerref pes etmiyordu, ama artık çevresi tamamen boşalmıştı. Danışmanı Müşahid Hüseyin bile artık çekilmesi gerektiğini telkin ediyordu. Bush, Haziran ayında çekilmemesi yönünde telkinde bulunmuştu. Ama etrafındaki çember daralınca Müşerref’i terk etmişti. Hatta istifa veya azil süreciyle karşı karşıya kaldığının haftası Bush’u iki defa aramış, ama Bush telefonlarına çıkmamıştı.

Artık Amerikalı patronlar şah gibi angaryaları istemiyorlar. Onlara başarılı iktidarlar ve muktedir liderler lâzım, yoksa angaryalar değil. ışini bilen kaptan hesabı. Müşerref’in son umudu kalmıştı. Ordunun himayesine başvurmak. Ama ordu Revalpindi toplantısında mesajını vermişti: ıç politikadan ve siyasi çalkantılardan uzak duracaktı. Müşerref dımdızlak sahipsiz ve ortada kalmıştı. Muhalif koalisyonun kurulmasından itibaren Müşerref dışlanmış ve derhal çembere alınmıştı. O ise son bir hamle ve üçüncü darbe ile Meclis’i feshetmek ve sıkı yönetim ilan etmek ve halkı sindirmek istiyordu. Ordu ise bunun olası ve muhtemel reaksiyonlarından korkuyor ve ülkeyi bir iç savaşa sürüklemek istemiyordu. Müşerref bu şartlar altında çar naçar 18 Ağustos tarihinde istifasını ilan ediyordu. Ve onun döneminde Pakistan, Afganistan’ı kaybettiği gibi Keşmir’i de kurtaramadı. Halbuki Afganistan işgali noktasında ABD ile ittifakını bu şekilde gerekçelendirmişti. ‘Afganistan’ı verdik ama Keşmir’i kurtardık’ diyordu. Eğer Müşerref bir dönem daha kalsaydı belki de Belucistan gibi eyaletler bile ayrılma sırasına girebilirdi. Gidişi olsun da bir daha dönüşü olmasın… Müşerref’le birlikte Bush, bir başka cephede daha kaybetti.

20.08.2008

E-Posta: mustafaozcan@yeniasya.com.tr




Müşerref'ten de kurtulduk, darısı diğerlerinin başına. Gizli mihrakların ıslam ülkeleri başına getirdiği adeta küçük deccaller bu adamlar. Hüsnü Mübarek ne zaman silinecek merak ediyorum, sonra diğer Kuzey Afrika ülkelerinin kuklaları...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

2

21.08.2008, 02:49

Keçeli Abdulkadir Said kardeşim, önemli yerlerin altını çiziyorsun Allah razı olsun ama okunması zor oluyor. Önemli gördüğün yerleri renklendirsen (tek renk) nasıl olur?

----------------------------------------

Müşerref giderken...

Pervez Müşerref dokuz yılı aşan Pakistan Devlet Başkanlığı görevinden istifa etti. Pakistan tarihinin çok çalkantılı bir döneminde baskıcı rejimiyle, katıksız Amerikan müttefikliğiyle, kuşkulu suikastlarıyla, cami baskınıyla, kan ve baskı üzerine kurduğu darbeci iktidar devri kapanıyor.

Pakistan Halk Partisi ve Pakistan Müslüman Ligi, 7 Ağustos 2008 tarihinde Müşerref’i koltuğundan indirmek ve yargılamak için anlaştıklarını ilân etmişlerdi. Ancak istifa etme teklifine karşı Müşerref, “Beni köşeye sıkıştırmak isteyenleri yeneceğim. Eğer beni atmak için haklarını kullanırlarsa, ben de kendimi savunma hakkımı kullanırım” cevabını vermişti. Sonunda koalisyon Millet Meclisinden ve 4 eyalet meclisinden güvenoyu alması gerektiğini belirten ortak bir bildiri yayınladı.

16 Ağustos’ta ise ‘istifa et, yoksa yargılanırsın’ tehdidinde bulunarak ‘bugün ya da yarın’ istifa et dediler. Bütün bu baskılar karşısında çıkar yolu kalmayan Müşerref 18 Ağustos’ta istifa etti. Bu arada kovuşturmadan muafiyet talebinde bulundu. Bir yandan da “Geleceğimi halkın ellerine bırakıyorum” diyordu.

Aslında Müşerref’in istifasını yalnızca seçilmişlerin baskısına dayandırmak yanlış olacaktır. Çünkü Pakistan gibi üniformalıların seçilmişlerden her zaman güçlü ve üstün olduğu bir ülkede, ordunun desteklediği bir liderin demokratik usulle görevinden alınması pek mümkün değil.

Emekli bir Pakistanlı subay “Pakistan ordusu daima Keşmir’de bir savaş, Hindistan’ın Pakistan’ı işgali ve hükümetin kontrolünü ele geçirme konusunda güncellenen planlara sahiptir” diye ifade ediyor ordunun ülkedeki gücünü ve devam ediyordu: “Doğru dosyayı raftan alırız ve birkaç saat içinde uygulamaya koyarız”.

Pakistan’da ordu Müşerref’i terk etti.

Ya da ABD’nin orduyu ve Müşerref’i bu konuda ikna ettiğini söylemek daha doğru bir tespit olacaktır. Zira ABD, bırakın Taliban ya da El-Kaideyi kendi ülkesindeki militanları bile susturamayan bir kukla liderin, milyarlarca dolar yardım vermeye değmeyeceğine karar verdi. Ülke içinde katlanarak büyüyen şiddet olayları, ordunun yalnızca kendilerinin güvenliği ve huzuru sağlayabilecekleri iddiasını çürütüyor. Son on gün içinde beşyüze yakın masum sivil vefat etti.

Müşerref mutlak güç hırsı ve Washington’un teröre karşı savaş arzularına teslim olup, Pakistan toplumunun en önemli sosyal yapıtaşları ve geleneksel güçleri olan kabilelere ve medreselere karşı savaş açmıştı. Öfkeli bir subaya göre Müşerref “Pakistanlı Müslümanları Washington’un savaşını vermek üzere kendi vatandaşları ve dindaşlarının üzerine gönderiyordu”. Halkın demokrasi ve insan hakları beklentilerine karşılık vermek yerine, muhaliflerinin susturulmasına göz yummayı yeğlemişti. Benazir Butto’ya düzenlenen acımasız suikast hafızalarımızda hâlâ çok taze.

Ayrıca halkın son yıllardaki kimlik değişimini de doğru okuyamadı Müşerref. Halk artık daha çok kendine güvenen ve atak bir millî ve dinî kimliği benimsiyor ve Batı’ya daha mesafeli yaklaşıyor. ışte bu halk, hangi sebeple olursa olsun milliyet ve din bağı ile bağlı bulunduğu gruplara karşı ordunun şiddete başvurmasını hoş görmüyor. Bunlara yargıya müdahale, sıkıyönetim ilânı, geçen Ekim ayındaki seçimlere hile karıştırılması ve medyaya baskının arttırılması eklenince Müşerref’in başarısızlığı kesinleşti.

Ekonomide de karnesi parlak değil. Geçen yıl en yüksek enflasyon yaşandı ülkede. Bu yıl Pakistan parası yüzde yirmibeş değer kaybetti.

Peki şimdi Müşerref’e ne olacak?

Kendisinin Pakistan’da kalmak istediği bildiriliyor. Ama sayısız düşman kazanmış bir eski darbeci liderin ülkesinde kalması pek mümkün görünmüyor. Amerika’ya yerleşeceği haberlerini Amerikalılar yalanladılar. Newsweek üç aylığına Suudi Arabistan’a gideceğini bildiriyor. Talihin garip bir cilvesi de bu aslında. Müşerref’in darbe ile iktidardan indirdiği Nawaz şerif de Arabistan’a sürgüne gönderilmişti. Hem de şimdi olduğu gibi bir sürü yolsuzluk iddia ve soruşturmalarıyla köşeye sıkıştırıldıktan sonra.

şurası bir gerçek ki, ona artık her emirlerini anında yerine getirdiği Amerikan yönetiminden yardım gelmeyecek. Çünkü işleri bitti. Eğer hayatını sürdürecekse bunu yine bir Müslüman ülkede yapabilecektir. Tabiî intikam duygularının hep yüksek olduğu geleneksel kabile ve dinî gruplar bu ülkede de izini bulup öldürmezlerse.

şimdi Pakistan’da yeni bir dönem başladı.

Otuz gün içinde yeni devlet başkanı seçilecek. Yeni başkanı 4 aydır iktidarda bulunan koalisyon hükümeti seçecek.

Ancak demokratik yöntemle seçilse dahi, yeni devlet başkanının da henüz ‘teröre karşı savaş’ını—petrol kaynakları ve nakliye yollarını tamamen güvenceye alamadığı için—tamamlamamış olan ABD’nin bu ülkenin üzerinden elini çekeceğini sanmak hayalcilik olacaktır.

Halil ıbrahim CAN
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

3

21.08.2008, 05:26

ABD, Müşerref’i neden gözden çıkardı?

Bu yek sorunun tek cevabı var. Ve cevap dolambaçlı ve felsefik değil. Gayet basit ve pragmatik. Amerikalılar Pakistan’da da şah döneminden sonra ıran’ın durumuna düşmemek için kısaca Müşerref’e sahip çıkmadılar ve yol verdiler. Kısaca kabahat enine boyuna Müşerref’in. Aslında, Amerikalılar yetki paylaşımı konusunda Benazır ile Müşerref’in arasını bulmuşlardı, ama Müşerref, Yeşil’in (Mahmut Yıldırım) uyardığı gibi ‘rabbena hep bana’ deyince kendisini ringin dışında buldu. Amerikalılar ‘teröre karşı savaşta’ diğer ortakları Kenya Lideri Kibaki ile Muhalefet Lideri Odinga arasında sancılı da olsa bu yetki paylaşım anlaşmasını kotarmaya muvaffak olabilmişlerdi. Müşerref ise yarı yolda ortağını öldürmeye kalkıştı ve bunu yaptı da. Dolayısıyla Müşerref ihtirasının kurbanı oldu. Hepsini isterken hepsinden mahrum oldu. Gecikmeli olarak genelkurmay başkanlığını bıraktı ve zayıflamasına rağmen yeniden kendisini cumhurbaşkanı seçtirdi. Zemin ayaklarının altından kaydığı sırada Benazır ile siyasî ömrünü uzatabileceği yerde dikensiz bir gül bahçesi hayaliyle bindiği dalı kesti. Amerikalılar yine de ondan vazgeçmiş değillerdi. Ama ondan daha akıllı davranmasını istiyorlardı.

Bunu Türkiye’deki tabloya da uyarlayabiliriz. Aslında ABD’nin Kemalistlerle bir alıp veremediği yok. Ama onlardan Müşerref’ten istediği gibi biraz daha esnek olmalarını istiyor. Hepsi bu. Bu çerçevede Newsweek dergisinin editörü Ferid Zekeriya: “Müşerref hem bizim için, hem de Pakistan için iyiydi’ dedikten sonra bir iç geçiriyor ve sonrasında değerlendirmesini şöyle sürdürüyor: “Ama zemin ayaklarının altından kayıyordu. Onunla birlikte Pakistan zemini bizim ayaklarımızın altından da kayma ihtimali geçiriyordu. Ya Pakistan’ı ya da Müşerref’i seçmek durumundaydık. Müşerref aleyhindeki hava bizim aleyhimize de dönmek üzereydi. Bunu dengelemek gerekiyordu. Ancak bazı diktatörler vaktin ayaklarının altından kaydığını bir türlü anlamak istemiyorlardı.” Eşfak Perviz Kayani de Amerikalılar gibi Müşerref ile Pakistan arasında bir seçim yapmak durumundaydı.

***

ABD bu keskin virajda haliyle Müşerref’i değil de Pakistan’ı seçme durumunda kaldı. Ferid Zekeriya’nın analiz ettiği noktadan devam ederek neden ABD’nin Müşerref’i gözden çıkardığını daha yakından anlayabilmek için gelişmelere göz atmakta fayda var. Pakistan’da Müşerref’in ipini çeken dört kişi oldu. Genelkurmay Başkanı Kayani, Nevaz şerif, Asıf Ali Zerdari ve eski Yüksek Mahkeme Başkanı ıftikar Muhammed Çavduri. Bunlar Müşerref’e karşı Pakistan cephesini temsil ettiler. Müşerref karşısında ABD politikasını değiştirenler de başta ABD’nin ıslamabad Büyükelçisi Anne W. Patterson olmak üzere bazı sağduyulu Amerikalı yetkililerdi. ABD’de ıran’ı bugüne kadar askerî darbeden koruyan nasıl Gates olmuşsa Müşerref’i de gözden çıkaranlar kimi Amerikalı akil adamlardı. Tabiî ki bu değişim bedelsiz olmadı. Anne W. Patterson Müşerref karşılığında Pakistanlı yetkililerden Müşerref gittikten sonra da Pakistan’ın ABD politikalarının değişmeyeceğine dair taahhütler almıştı. Bu taahhütleri Asıf Ali Zerdari vermişti. Bu taahhütler muvacehesinde Bush yönetimi Pakistan’ın ikinci bir ıran olmasını beklemiyordu. Pakistan’ın ıran yerine Güney Kore veya Filipinler modeline benzeyeceğini umuyordu. Filipinler’de Markos’dan da Amerikalılar Müşerref’ten kurtuldukları yöntemle kurtulmuşlardı. Desteği çekince ve altını boşaltınca Markos kendisini boşlukta bulmuştu.

***

Bu taahhütler asla tek yanlı ve sadece siyasilerden alınma değildi. Amerikan Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen de 18 şubat seçimlerinin akabinde Pakistan’a en az üç defa gitmiş ve bunlardan Temmuz’daki olanı gizlilik vasfı taşımıştı. Bu ziyaretleri sırasında Eşfak Kayani ile görüşmüş ve ondan da Müşerref sonrasında ilişkilerin aynı şekilde süreceğine dair güvenceler almıştı. Bunun üzerine Müşerref’in ipinin çekilmesine razı olmuştu. Pakistan’ın Washington’daki elçisi Hüseyin Hakani de Capitol Hill ve Washington’daki düşünce kuruluşlarının kapılarını aşındırmış ve onlara Müşerref’in gitmesiyle bir şeyin değişmeyeceğini söylemiş ve kendilerini Müşerref’le bağlamamalarını istemişti. Hakani bu yönde hatırlı dostlarını ikna etmeyi başarmıştır. Bu baskı ve temaslarla, Amerika’daki Müşerref yanlısı devlet adamlarını ve uzmanları dengelemeyi başarmışlardı. Bush sonuna kadar Müşerref’te ısrar etmiş, ama en sonunda çabalarının onu kurtarmaya yetmeyeceğini görerek diğerlerinin veya değişimden yana olanların safına katılmıştı. Ama bir şartla: Müşerref’in cezalandırılmasını istemiyordu. Sonuçta, Pakistan ordusu üzerinden onu sağlamayı da başardı. Yine bu bağlamda Pakistan Başbakanı Yusuf Ziya Gilani de Washington’a giderek CFR gibi kurumlarda konuşmuş ve muhataplarını Müşerref sonrası için ikna etmeye çalışmıştı. Geride bir soru ve sorun kalıyor.

Müşerref bundan sonra ne yapacak ve nereye gidecek? Önce, Ertuğrul Özkök gibi bir umre gezisine çıkacak ve ardından da yeni ikametgâhını seçmeye karar verecekmiş. Kimbilir gözde mekânın gözde ve vip ziyaretçilerinden Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök ile Müşerref tavafta yan yana da gelebilirler. Bu buluşmadan da bir yazı konusu çıkabilir. Hepsine iyi şanslar diliyoruz.

Mustafa Özcan | Yeni Asya | 21.08.2008
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir