Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

30.07.2008, 02:08

Provokasyon ıçin Fadime şahin Lazım



ıki olayla insanların “Türkiye'de irtica tehlikesi var” diye düşünmeleri bekleniyor. Kesmiyor efendim, hiç kesmiyor…

Bunlar provokasyon mu?

Ak Merkez'de mağaza önünde namaz kılan karı-koca görüntüsü nelere yol açtı, farkında mısınız? Belki de birilerinin iddia ettiği gibi 'Suudlu bir aile' koca çarşıda mescit olmadığı için çareyi koridorda namaz kılmakta bulmuştur.

Hepimiz öylesine pimpirik hale geldik ki, hemen 'provokasyon' ihtimali üzerinde durduk. Ak Merkez'den bir tanıdığım arayıp “Mağazanın önüne gittim, kıbleyi yanlış hesap etmişler” bilgisini verdi. Provokasyon ihtimalini büyüten bir bilgi bu...

Eskiden olsaydı, bu arada birkaç cinayet işlenmiş, bir-iki skandal patlamış olurdu. Çeteler sokaklarda ellerini kollarını sallayarak dolaşamıyor şu günlerde, herhalde bunun etkisi de var; sonuçta provokasyon ihtimali sınırlı oluyor. Mersin/Tarsus'ta okul kıyafetleriyle dolaşan iki küçük kıza, mini etekli oldukları için asit atıldığı iddiası zavallı bir girişim.

Emre Aköz 'deli saçması' diyordu bir başka iddia için: Ev bakmaya giden çift, “Bizde kadını başı örtülü olmayan aileye ev kiralanmaz” diyerek kapıdan döndürülmüş. “Çüş” denilecek bir durum, Sabah yazarı, bu tür iddiaları inanarak yayanlara 'dnglk' demiş zaten.

Nostaljik takıldığımdan değil, ancak geçmişte çok daha ustaca provokasyonlar yapıldığını hatırlatmak görevlerim arasına giriyor. Bir Fadime şahin bulup çıkaramıyorlar bugün. Sosyetik eşi Emire'nin şifa niyetine kirli çoraplarını kaynatıp içtiği Ali Kalkancı türü bir şeyh de yok ortalarda. Ellerindeki sopaları ritmik seslerle yere vuran, her biri tornadan çıkma uzun-boylu derviş kıyafetli kişiler de öyle.

Sahi şimdilerde Show-TV'nin haberlerini sunan Ali Kırca, o eski 'güzel' günlerin hatırına Fadime şahin'i bulup yeniden ekrana çıkarsa ya! Ya da, Kur'an okumasını bilmediği halde 'şeyh' diye tanıtılan Ali Kalkancı nerede, ne iş yapıyor, 32. Gün'ün müzmin izleyicileri merak etmiyorlar mı? Ak Merkez'de namaz kılan karı-koca, ısırgan otuyla bacakları dağlanan küçük kız görüntüleri kesmiyor çünkü... Ülkede Meclis başörtüsü yasağını kaldırıyor ve bu iki olayla insanların “Türkiye'de irtica tehlikesi var” diye düşünmeleri bekleniyor.


Kesmiyor efendim, hiç kesmiyor...

Sisi, ya da nâm-ı diger Seyhan Soylu'yu da mı bulup yeniden hizmete koşamıyorlar? Seçimle işbaşına gelmiş iktidarı düşürmek için vatan hizmetine koşan Sisi, o olmuyorsa aynı hislerle dolu bir yenisi devreye sokulabilir oysa. Kaldı ki, Sisi, Nuriye Akman'a verdiği röportajda, “Devletim yine görev versin, seve seve yaparım” demiş biri. Hizmete her an hazır bir vatan evlâdı yani.

Nuriye Akman Zaman'daki pazar konuşmalarına konuk ettiği Sisi için, “1990'lı yıllar boyunca 'Travestiler Kraliçesi' olarak anıldı” bilgisini sunuyor. Travestiler Kraliçesi'nden irticaya karşı haçlı seferi açan bir kahraman çıkarmak bize mahsus bir başarı işte. Röportajda, Sisi, “28 şubat'ın gizli kahramanıyım” diyordu. Yalnız biz röportaj okurları değil, röportajı yapan Nuriye Akman da hayret ve dehşet içinde kalmıştı işittikleri karşısında.

Sisi'nin açıkladığına göre, Jandarma ıstihbarat Teşkilatı o zamanlar 'Strateji' diye bir dergi çıkarırmış. “Jandarma ıstihbarat Teşkilâtı'nın yayınlarında genel koordinatörlük yaptım” diyen Sisi, o dönemin ekran simalarını bulup cepheye sürenin kendisi olduğunu da fâş ediyor...

Ne dediğini öğrenmek istersiniz herhalde. Okuyalım: “Ali Kalkancı tarikatı için tesettüre girdim. Adı Strateji, JıTEM kaynaklı bir dergi bu. O yüzden de istihbaratçılarla, emniyetçiler vardı içinde. Askeriyeden emekli olan insanlar vardı. Böyle bir çalışma içine girdik ki o tarihte Refah Partisi'nin oyu yüzde 38'di. Ali Kalkancı ve Emire Kalkancı olayını yakaladık. Aczimendi liderinin yakalanmasını, Fadime şahin ile Emire Kalkancı'nın ekrana çıkarılmasını sağladık. Tarikat içerisinde yaşanan çarpık ilişkileri deşifre etmek, dini insanları sömürme aracı olarak kullananların maskelerini düşürmek için böyle bir şey hazırladık.”

Her akşam haberleri sunmak için karşımıza gelenlerin büyük gazetecilik becerisi diye yutturdukları görüntüler Sisi ve arkadaşlarının prodüksiyonuymuş, sizin anlayacağınız. Bu hizmetinin karşılığı olarak devlet töreniyle gömülmeyi bekliyor Sisi. Belki de mesai arkadaşları böyle bir söz de vermişlerdir kendisine…

Kimse “Nereden bulacağız?” mazereti arkasına saklanmasın. Nuriye Akman'ın “Emire ve Fadime neredeler?” sorusuna verdiği cevaptan Sisi'nin eski dostlarını yakın takipte tuttuğu anlaşılıyor. “Emire'nin Kadıköy civarında bir pastanesi var. Fadime Akdeniz bölgesinde bir yerde yaşıyor. Ali Kalkancı ise cezaevinden çıktıktan sonra yine aranmaya başlandı.”

Provokasyon dediğin Sisi'ninki gibi olur.

16 şubat 2008

Taha Kıvanç / Yeni şafak

2

30.07.2008, 02:12

Fadime şahin, gazeteler için güzel malzemeydi. Fadime şahin başından geçenleri basın mensuplarına şöyle anlattı: "Dindardım, liseyi bitirince, Fatih'teki Ali Kalkancı Hocanın dergâhına gittim. Kalkancı güzel bulduğu kızları nikâhına alıyor. Beni de zorla nikâhına aldı. Müslüm Gündüz'ü 4 ay önce ablamın evinde gördüm. Bana, bir sahtekâra rastgelmişsin dedikten sonra, üzerimdeki büyüyü çözmemiz için nikâh yapmamızı istedi."

Ali Kalkancı

Fadime şahin'in bu açıklamalarından sonra dikkatler Ali Kalkancı üzerine teksif oldu. Fatih'te dergâh açan ve "Cinci Ali Hoca" olarak adlandırılan Ali Kalkancı, gazete manşetlerine tırmandı. Ali Kalkancı'nın 8 şirket sahibi bir işadamı olduğu iddia edildi. Kalkancı'yı polis yakaladı; sakalını kestiler. Kalkancı, "Biz seyidiz, şeyh değiliz. Bu hanım belki sohbetlerimize katılmıştır ama kendisini tanımıyorum" şeklinde konuşuyordu. Tabiî Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı sebebiyle, gazeteler, tarikatların iç yüzünü ve şeyhlerin sömürüsünü yazmaya başladılar. Fadime şahin de konuştukça konuşuyordu. O bir tarikat kurbanıydı. Ali Kalkancı kendisiyle ilişki kurarken, ona, "Sen artık Hz. Fatıma oldun" demişti. Fadime şahin, TV'deki şok itiraflarıyla Türkiye'yi esir almıştı. Ağlıyor, kızıyor, bağırıyor, zaman zaman oturduğu masayı yumrukluyordu. CHP'li kadınlar ona sahip çıktılar.

ıftar yemeği

Artık gazetelerin manşetinde her gün dinî olaylar yer alıyordu.

Fadime şahin olayının şoku atlatılmamıştı ki, bu defa "Başbakanlık'ta tarikat iftarı" haberi gazetelere yansıdı. Erbakan'ın davet ettiği cemaat liderleri arasında, Fethullah Gülen, Esat Coşan, Kemal Kaçar, Mehmet Kutlular, Mehmet Kırkıncı, Mahmut Osmanoğlu, şeyh Nazım Kıbrısi gibi isimler sayılıyordu. Sarıklı ve sakallı bazı hocaların resimleri gazetelerde yayınlandı. Bu davete 4 önemli kişi, Esat Coşan, Fethullah Gülen, Kemal Kaçar ve Nazım Kıbrısi gelmemeyi tercih etmişti. Herhalde böyle bir yemeğin tartışma yaratacağını ve huzursuzluk doğuracağını düşünüyorlardı. Refah'ın en genç milletvekili olan Hasan Hüseyin Ceylan, bazı tarikat liderlerini kapıda karşılayarak ellerini öptü.

Emire Kalkancı

Birden bire ortaya Ali Kalkancı'nın eşi Emire Kalkancı çıktı. Bu arada, Refah Partili belediye başkanı Tayyip Erdoğan da, Ali Kalkancı'ya ihale torpili yapmakla suçlanıyordu. Tayyip Erdoğan, Ali Kalkancı ile sadece bir kez görüştüğünü belirtiyor, Emire Kalkancı ise, Tayyip Erdoğan'ı yalancılıkla suçluyordu. Emire Kalkancı, Tayyip Erdoğan'ı Ali Kalkancı'ya ruhsatsız benzin istasyonu açmasına göz yummak, Halk Ekmek'in un ihalesi ve belediye personelinin gömlek ihalesini kocasına vermekle suçladı. Emire Kalkancı'nın üslûbu da yenir yutulur gibi değildi:

"Bakın Recep Bey. Sizinle görüştüğü kadar hiçbir politikacıyla görüşmedi. 65 milyonun gözünün içine baka baka yalan söylüyor, 10 yaşında bir çocuk gibi davranıyorsunuz. Tuncay Küpeoğlu ile Kalkancı'nın ortak bir benzin istasyonları var. Bunu belediyeden izinsiz açmışlardı. Ve sizin zabıta müdürünüz, ruhsatsız olduğu için kapatmak istiyordu. Zabıta müdürünüzü tehdit ettiniz ve 'Bu insanlar benim torpilli adamlarımdır. Buraya dokunulmayacak' dediniz. Kalkancı'ya Halk Ekmeğin ununun bütün ihalesini verdiniz ve bunun için akitleştiniz. Bu yüzden Babaeski'den un fabrikası aldı. Ayrıca Kalkancı'nın gömlek fabrikasına, ıstanbul Belediyesi'nin bütün gömlek işini verdiniz. Önünüze ne ihale çıkarsa, Ali Kalkancı'ya pas etmeye söz verdiniz. Bu görüşmelerinizde, sürekli Zahid Karamollaoğlu da yanınızdaydı. Başka şahitler de var. Siz yaptığınızdan utanacaksınız."

Nazlı ILICAK - 01.03.2005

3

30.07.2008, 02:14

Üzmez Fadime şahin baskınında da vardı

14 YAşINDAKı KIZA TECAVÜZDEN TUTUKLANAN VAKıT YAZARI, MÜSLÜM GÜNDÜZ-FADıME şAHıN BASKINININ DA AKTÖRÜYDÜ!

Bilindiği gibi; Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez, Bursa ınegöl’de oturan 14 yaşındaki bir kıza tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklandı.

Odatv.com olarak; karısı da kendisinden 50 yaş küçük olan Hüseyin Üzmez’le ilgili bir bilgiyi hatırlatıyoruz.

Bugün tecavüz iddiasıyla tutuklanan Hüseyin Üzmez, 1996 yılında Türkiye’nin gündemine oturan Müslüm Gündüz - Fadime şahin olayının da aktörlerinden biriydi.

Hatırlanacağı gibi; Aczmendi Lideri Müslüm Gündüz, 24 yaşındaki Fadime şahin’le birlikte basılmış ve bu olay uzun süre konuşulmuştu.

ışte Müslüm Gündüz ve Fadime şahin’in basıldığı o evin sahibi de Vakit yazarı Hüseyin Üzmez idi.

O evin anahtarını bizzat Hüseyin Üzmez, Müslüm Gündüz’e teslim etmişti.

Bu olaydan sonra, torunu yaşındaki bir kızla evlilik yapmasıyla gündeme gelen Hüseyin Üzmez, şimdi de 14 yaşındaki bir genç kıza tecavüz ettiği iddiasıyla gündemde…

Kaynak: http://www.jurnalturk.com/detay.gur?@=427682

4

30.07.2008, 02:20

Fadime-Emire rekabeti
Tıpkı ıSKı Skandalı'nda olduğu gibi iki kadının bir erkeği paylaşamaması inanılmaz olaylar zincirini ortaya çıkardı. Emire Kalkancı ile Fadime şahin... ıkisi de tarikat şeyhi olarak tanıdıkları bir erkeğe aşık oldular. Birinin kullanıldıktan sonra kenara atıldığını düşünmesi, diğerinin ihanete uğraması yepyeni bir skandalın su yüzüne çıkmasını sağladı.

Susurluk kazasından sonra belki de Türkiye gündeminin en çok konuştuğu konulardan biri Fadime şahin'in, Aczmendi lideri Müslüm Gündüz'le basılmasıyla başlayan gizli ilişkiler... şahin konuşmaya, kendini savunmaya karar verdi ve özel bir kanalın haber bültenine çıktı. Ancak Müslüm Gündüz'le basılan Fadime, Aczmendi liderini unutup Ali Kalkancı'yı topa tuttu. Kalkancı'nın kendisine tecavüz ettiğini söyleyen şahin, Fatih'teki tarikat çevresinde dönen kirli ilişkileri anlattı. Fadime'nin ifadelerinin ardından Ali Kalkancı tutuklanıp cezaevine konuldu. Bu sefer devreye, kocasının marifetlerini öğrenen Emire Hanım girdi.

Aynı erkeğe aşık

Emire Kalkancı ile Fadime şahin... ıkisi de tarikat şeyhi olarak tanıdıkları bir erkeğe aşık oldular. şahin'in kullanıldıktan sonra kenara atıldığını düşünmesi, Emire Hanım'ın da, ihanete uğraması yepyeni bir skandalın su yüzüne çıkmasını sağladı.

Kalkancı'nın evini ziyaret eden ünlü siyasiler, tarikat maskesi altında alınan un fabrikaları, kaçak benzin istasyonları bir bir ortaya çıktı. Ali Kalkancı'nın eşine sadık kalması halinde sis perdesi arkasında kalması muhtemel kirli ilişkiler ağı, iki kadının intikam duygusuyla gözler önüne serildi. Tıpkı Türkiye'yi sarsan ıSKı olayının ortaya çıkışındaki gibi... O olayı da iki kadının rekabeti ortaya çıkarmıştı. Ergun Göknel'in, kızı yaşındaki Feray Göknel uğruna kendisini terk etmesine dayanamayan Nurdan Erbuğ, aldığı milyarlarca nafakaya rağmen konuşmuş, Göknel'i hapse göndermişti.

şahin terk edilince

Kalkancı olayında da böyle oldu. Fatih'te kendine tekke kuran Kalkancı, müritleriyle rahat rahat yaşarken, gönül işlerine dalınca başını derde soktu. Genç, güzel Emire Hanım ile evli olan Kalkancı, Fadime'yle tanışınca duygularına hakim olamadı. Ama bir süre sonra Fadime'yi başından atmak isteyince ortalık karıştı.

Kalkancı'nın kendisini terketmesine dayanamayan Fadime şahin ile eşinin ihanetine katlanamayan Emire Hanım öfkeden çılgına döndüler. Sonuçta bütün Türkiye, Ali Kalkancı'nın "marifetlerini" konuşmaya başladı. Kalkancı da Göknel gibi iki kadın arasında kalmanın bedelini cezaevine düşerek ödedi.

Rating rekorları

Bazı kirli ilişkilerin sergilendiği bu olaylarda kazananlar da oldu. Örneğin Fadime şahin, Ali Kalkancı ve eşi Emire Kalkancı'nın açıklamaları için çıktıkları özel televizyonlar rating rekorları kırdı.

Fadime şahin ilk açıklamalarını, 3 Ocak Cuma günü Interstar'a yaptı. Bu ana haber bülteni yüzde 19.20 rating, yüzde 41.60 izlenme payı ile günün en çok izlenen programı oldu. Fadime şahin'in katıldığı Pazartesi günkü Kanal D Ana Haber bülteni de yüzde 18 rating ile geceyi birinci bitirdi. Aynı programın gece haberlerindeki tekrarı da 12.8 rating topladı.

şahin'in, açıklamalarında kendisine tecavüz etmekle suçladığı Ali Kalkancı'nın katıldığı Pazartesi günkü Star Haber de izlenme rekorları kırdı. Kalkancı'nın açıklamalarının yer aldığı haber bülteni yüzde 19.1 rating, yüzde 55 de izlenme payı aldı.

Ali Kalkancı'nın, resmi nikahlı eşi Emire Kalkancı da, açıklamalarıyla büyük rating topladı. Cuma akşamı katıldığı "Arena Özel"de, yüzde 25.20'lik rating, yüzde 55'lik izlenme payı elde eden Emire Kalkancı'nın açıklamaları da büyük ses getirdi.

Kaynak: http://arsiv.sabah.com.tr/1997/01/20/f02.html

5

30.07.2008, 02:23

Müslüm Gündüz: “-Nerede kaldınız?”

28 şubat Muhtıra Light’ının üzerinden sekiz yıl geçti. Bu zaman zarfında hem “postmodern darbe”ye maruz kalanlar, hem de “muhtıra”nın yapımcıları özeleştiri yapma ihtiyacı hissettiler ve çarpıcı itiraflarda bulundular.

Dönemin sembol ismi Çevik Bir’in “28 şubat’ta bizi medya dolduruşa getirdi!” şeklindeki cümlesini ıtirafname’nin en başına yazmak gerekir: Çevik Bir, 3 Kasım seçimlerine birkaç gün kala yabancı konukların çoğunlukta olduğu bir siyasi sohbette sözünü ettiğim ‘tarihi ifşaat’ ile yetinmemiş, AK Parti lehinde olumlu görüşler de sarf etmişti!

Çevik Bir paşa dahi aradan geçen zaman içinde 28 şubat Süreci’ni savunamaz hale gelmişken, manşetlerinden “irticaa karşı top yekun savaş” açan Egemen Medya’nın kimi yöneticileri, “sürecin gerçek sahibi biziz” bilinçaltı ile olsa gerek- 28 şubat’a sahip çıkmayı sürdürdüler. O dönemde önde gelen askerlerin kendilerine uyguladığı baskıyı itiraf eden gazete yöneticileri de çıktı, elbette; buna mukabil, “28 şubat’ı destekledim, yine olsun yine desteklerim!” diye yazan (12 Eylül 2003) amiral gemisi kaptanları gazetecilik mesleğini çürütmüş olan ‘apoletli medya’ faaliyetlerini hâlâ hiç sıkılmadan savunabiliyorlar.

28 şubat Süreci’nde Hürriyet, Milliyet ve Sabah’ın başını çektiği Egemen Medya, birçok fabrikasyon irtica manşetine imza atarak “psikolojik harekat”ın lokomotifliğini yaptı. Deniz eri ‘onbaşı’ Kadir Sarmusak ise irtica manşetlerine konu alan malzemeyi komutanlarının talimatı ile hazırladıklarını mahkemede itiraf etmişti.

Mekanizma, aynen şöyle işliyordu: Askerî cenahta pişirilen ‘manşetler’ basına servis ediliyor; basında çıkan manşetler de MGK’da dosya olarak hükümetin önüne konuluyordu! Bunların en meşhuru “Ürperten ırtica Yemini” başlıklı kurmaca manşettir. Kur’an kurslarındaki çocuklara ettirildiği öne sürülen bu laiklik karşıtı yemini gerçekte ılhami Soysal, Akşam gazetesi için 1966 yılında (o sıralardaki bir irtica kampanyası için) kaleme almıştı!

28 şubat Süreci’nin çok ses getiren “psikolojik harekat” örnekleri arasında Müslüm Gündüz Hadisesi’nin apayrı bir yeri vardır: Fadime şahin ile “basılan” Müslüm Gündüz’ün aslında “bir kamu kurumunda serbest memur!” olarak çalıştığını “yetkili bir rejisör”den (29 Ekim 1997’de) dinlemiştim...

Öyle ki, baskını beklerken sabırsızlanan Müslüm Gündüz yetkililere telefon açmış ve “Yahu nerede kaldınız?” diye yakınmıştı: Gündüz’e “Televizyoncu arkadaşlardan biri gecikti. Yolda, gelmek üzere. O gelir gelmez senin oraya intikal ediyoruz” denmişti!

Malum süreç, böyle birçok ‘kurmaca olay’la çok kısa bir sürede serpilip gelişti. Buna karşılık Refahyol hükümeti de sürecin yapımcılarına “ağızlara laik” inanılmaz kozlar verdi. Filmin sonunda, Erbakan hükümeti istifasını “daha sert bir askerî müdahaleyi önleyen zirvedeki akil adam!” rolünde izlediğimiz Cumhurbaşkanı Demirel’e sunmak zorunda kaldı.

Duyarlı çevrelerin yoğun “siyaset mühendisliği” çabaları arasında RP’nin kapatılması da vardı. Yerine kurulan FP’de ortaya çıkan ‘yenilikçi hareket’ ise 28 şubat Süreci’nde yapılan siyasi yanlışların “iç sorgulaması” ekseninde oluştu...

Oğuzhan Asiltürk önderliğindeki gelenekçi FP’liler kritik ‘Beş Artı Beş’ oylamasında -28 şubat’ta kendilerine cephe alan- Demirel’in süresini uzatma yönünde oy kullanırlarken, yenilikçi FP’liler uzatmaya hayır demişlerdi. -AK Parti aslında o gün dünyaya gelmişti!

2002’nin 3 Kasım’ındaki Seçim Sandığı, siyasete dışarıdan yapılan müdahalelerin kurgulanmaya çalışılan politik tablonun tam tersi bir neticeyi doğurduğuna dikkat çekiyordu...

TAMER KORKMAZ
02.03.2005 ÇARşAMBA

Kaynak: http://www.zehirliok.com/konu/muslum-gun…e-kaldiniz.html

6

30.07.2008, 02:42

Büyük bir kanalın haber müdürü ile yıllar sonra yollarımız kesişti. Aynı TV `nin haber merkezinde çalıştık. 28 şubat döneminde yaptığı çalışmaları allandıra ballandıra anlattı. Örneğin Müslüm Gündüz `ün evde yarı çıplak basılıp, gözaltına alındığı günü de... Tam üç gün o da beklemiş o kapıda. Operasyon için yetmiş iki saat beklendiğini söyledi haber müdürü arkadaşımız. Çünkü evdeki kadının adet günüydü. Müslüm Gündüz ile beraber olamıyor, sonuçta banyoluk bir vaziyet ortaya çıkamıyordu. Ben arkadaşımın yalancısıyım. Tam üç gün `Müslüm banyoya girsin de çırılçıplak yakalayalım kameralar önünde` diye beklendiğini iddia ediyordu... Ve öyle yakalandı Müslüm Gündüz .

* * *

Bir yerlere mesaj vermek istiyorsan nasıl çomak sokulduğuna şahit oldum medya dünyasında. ıstediğin haberle istediğin gibi oynayıp, istediğini gaza getirir, istediğinin gazını alırsın... Hürriyet gazetesi gaza gelen Ali Atıf Bir `in gazına gelip `Üniversitede 31 Mart vakası` diye manşet attı. Güya kantin basılmış, Kur`an-ı Kerim okunmuş, orada bulunanlara zorla dinletilmiş, hatta kız öğrencilerin başı zorla kapatılmış. Ve hattanın hattası bunu yapan öğrenci temsilcisiymiş. Olayın böyle gelişmediği bizzat üniversite dekanı tarafından açıklandı ve yalanlandı. Hedef gösterilen öğrenci temsilcisi ise dava açacağını ve tazminat ödenmesi talebinde bulunacağını söylüyor.

* * *

Sabah gazetesi de Başbakan`ın danışmanı Cüneyt Zapsu `nun eşini getirdi gündeme önceki gün, Beyza Zapsu güya tarikatın eve taşıdığı cuma namazına katılan grubun içindeydi. Halbuki Beyza Zapsu , kızı Ayşe `nin trafik kazası nedeniyle şubat ayından bu yana Amerika `da bulunuyor. Türkiye `nin en yüksek tirajlı iki gazetesinin çarpıtılmış haberleri beni geçmiş günlere götürdü nedense... Çomakların bol bol sokulduğu günlere yakında yarı çıplak tutuklamalara da şahit olabilir miyiz kimbilir? Gaza getirme operasyonları... Az sonra!..

* * *

Geçtiğimiz hafta Objektif`i sunan Kadir Çelik `e yapılan ayıbı gündeme getirmiştik. Bu yazımızı dikkate alıp Objektif`in yayından kaldırılmasından vazgeçen Star TV yönetimine ve Genel Müdür Fatih Edipoğlu `na teşekkür ediyorum. Yanlıştan dönmek de bir erdemdir.

Bekir Hazar
2006-04-19 Yeni şafak

7

30.07.2008, 02:45

`Sanki ikinci 28 şubat... Hep aynı film!`

Başkalarına “değişim” tavsiyesinde, daha doğrusu “dayatma”sında bulunanlara bakıyorum da, kendileri, merhum Mustafa Taşar ’ın dediği gibi, “bıraktığımız yerde otlamaya devam ediyor”lar!.. Ne değişiyorlar, ne de değişmeye dair bir niyet ve emare gösteriyorlar... “Kırık plâk” gibi hep aynı dönüş, hep aynı nakarat!.. Bir milim farklılık, bir milim ilerleme yok!.. Oysa “dünya” değişiyor, “şartlar” değişiyor!.. Biraz da sen değiş, birader !.. Ama hayır, onların değişmeye ve dünyaya ayak uydurmaya hiç niyetleri yok... Güya “ilerici” geçinirler, güya “devrimci”dirler!.. Ama, bakıyorsunuz; “avara kasnak” ve “dolap beygiri” gibi, oldukları yerde dönüp duruyorlar... Sanki “saat”leri durmuş, “kafa”ları donmuş!..

şu son gelişmelere bakıyorum da, “çevirdikleri filmler” hep aynı!.. “Senaryo”lar aynı!.. “Taktik”ler, “tezgâh”lar ve “strateji”ler hep aynı..

Hani, hep; “Biz bu filmi görmüştük” deriz ya, tam da, bu tür bir “aynı”lık!

Aynı film, aynı senaryo!.

“28 şubat süreci”nde hangi “senaryo”yu yazmışlar, hangi “film”i oynatmışlarsa, “bugün” yaptıklarının da hiçbir farkı yok!..

AK PARTı ’Yı BöLME TAKTığı!

Evet, “28 şubat filmi”ni tekrar vizyona soktular!.. Tabiî, “aktör ”leri değiştirerek!..

Ne yapmışlardı “28 şubat ”ta?..

“Refah Partisi ’ni bölmeye” çalışmışlardı... Bunu başaramayınca DYP ’ye yönelmişler ve onu bölüp, “ayrı bir parti” kurdurmuşlardı!..

Peki, “bugün” yapmaya çalıştıkları ne?..

Hele bakın “manzara”ya!..

Bir zamanlar “AK Parti ’nin ağır toplarından biri” olan Abdüllatif şener , kartel gazetelerinin manşetlerinde!..

Konuşturuyorlar şener ’i;

“Siyasetteki boşluğu yeni bir siyasi oluşumun dolduracağına inanıyorum... Bu ortamı oluşturmaya çalışıyorum... Halkın desteğini sağlamaya yönelik bir çaba içinde olmadığım söylenemez!.. Mevcut siyasi partilere bir ilave olarak, yeni bir güç merkezinin oluşabileceğini düşünüyorum!”

öyle sanıyorum ki;

7 Ocak 1997’de Hüsamettin Cindoruk ’a kurdurdukları gibi, bu defa da Abdüllatif şener ’e “yeni bir parti” kurdurmaya çalışıyorlar!..

Peki, amaç ne?..

“AK Parti ’yi bölmek!”

Bir yandan şener ’le AK Parti ’yi bölmeye çalışırlarken, bir yandan da partililere yönelik “yıpratma” çabalarına hız verilmiş durumda!..

“28 şubat süreci”nde, bu işi, “adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir komutan”ın ağzıyla yaparlardı... Kartel gazetelerinin manşetleri, “üst düzey komutan”a atfedilen demeçlerden geçilmezdi...

Bugün ise, “üst düzey siyasetçi”leri kullanıyorlar...

Nasıl mı?.. Aynen şöyle:

“çok önemli bakanlıklar üstlenmiş ve partide çok üst düzeyde görevler yapmış bir siyasetçi... Halen TBMM ’de ve AK Parti içinde büyük ağırlığı var... ışte o isim, yeni açılımı anlatı!”

Kim o siyasetçi?..

Belli değil!..

Ama, hedef belli:

“AK Parti ’yi içten vurmak!”

Peki, nasıl?..

O siyasetçiye; “Kapatılma dâvâsı açılmasında AKP ’nin de hataları oldu!.. Bu dâvâda, AKP ’nin kusurunun olmadığı söylenemez!” dedirterek!..

Bunları dedirtiyorlar ki, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya ’nın “gazete kupürlerine dayanan” ve son derece “zayıf” olan iddianamesi; hem haklılık, hem de güçlülük kazansın!.. Tabiî, bu arada, Anayasa Mahkemesi ’nin eline de, “koz” verilmiş olsun!..

öyle ya;

“Bunları herhangi bir muhalefet partili değil, AK Parti ’nin üst düzey yönetiminde yer almış insanlar söylüyor!”

DüN MüSLüM GüNDüZ -FADıME şAHıN !

Kabul ve itiraf edelim ki; senaryo dört dörtlük!.. Kendilerine “rol” verilen “aktör ”ler de, rollerini son derece başarılı oynuyorlar!..

Ne var ki;

AK Parti ’ye yönelik bu “kuşatma” ve “yıpratma” harekâtı, sadece “siyasî aktörler”le yürümez... Siyasî aktörler, “psikolojik faktörler”le de desteklenmeli ki, “eksik” kalmasın!..

“Ders” almamış olsak da, bu “dolma”ları sürekli yutuyor olsak da; “Biz, bu filmi görmüştük!”

Evet, “AK Parti ’nin kapatılması süreci”nden önce sahneye konulan bu oyunu, “RP ’nin kapatılması süreci”nden önce de seyretmiştik!..

Ne dersiniz, o günlere şöyle bir uzanıp da, “aynı filmi” tekrar hatırlatalım mı?..

O günlerde de, ısrarla yazmıştım:

“28 şubat Süreci olarak bilinen süreç, 28 şubat akşamı değil, 28 Aralık akşamı başlatıldı... Düğmeye 28 Aralık ’ta basıldı!”

Peki, ne olmuştu o gün?..

Malûm hadise... Müslüm Gündüz ile Fadime şahin , o gün “aynı evde” yakalanmış ve akşamında da televizyonlar “kampanya”yı başlatmıştı.

öyle bir “hava” estirilmişti ki;

Müslüm Gündüz bir “kadın düşkünü”dür!..

Fadime şahin ise; “mutluluk” ararken, “hoca ağına” düşmüş genç bir kadın!..

Hele Fadime şahin ’in “sel gibi” akan gözyaşları, hıçkırıklara boğulan konuşmaları ekran başındaki insanları derinden sarsmış, en “uyanık” insanlar bile ateş püskürmeye başlamışlardı Müslüm Gündüz ’e karşı!

Tabii;

Müslüm Gündüz ’ün o “yarı çıplak” görüntüleri de tuz biber ekiyordu “köpürtme”lerin üzerine!..

Oysa;

Ortada ne bir “cinsel ilişki” vardı ne de başka bir şey!..

Ama, o “toz duman” arasında tüm bunların gündeme gelmesi mümkün değildi!

Müslüm Gündüz ve Fadime şahin görüntülerini, daha sonra da Ali Kalkancı ile ilgili “pespayelik”leri gündeme getirenlerin bir tek amacı vardı!..

Onlar;

Türkiye ’de ne kadar “sakallı” varsa “potansiyel birer Müslüm Gündüz veya Ali Kalkancı ” ve ne kadar “başörtülü” varsa, onların da birer “potansiyel Fadime şahin ” olduğu “imaj”ını vermek istiyorlardı!.. Ondan sonra, “mesaj” vermek kolaydı nasıl olsa!..

Doğrusu “başarılı” olmuşlardı...

Böyle bir “imaj” bugün birer “yardakçı” ve “yalaka” oldukları kendileri tarafından da ifade ve itiraf edilen “kartel medyası”nın televizyonları ve gazeteleri “kullanılarak” pompalandı!..

Beyni yıkandı “kamuoyu”nun!..

Demek ki; bütün “sakallı”lar aslında “uçkur derdinde”dir, demek ki “başörtülü”ler de birer “erkek delisi”dir!..

Dolayısıyla; bunların “din”le filân ilgisi yok, sadece “dini istismar” etmektedirler!..

O halde; okullar da, devlet daireleri de temizlenmelidir bunlardan!..

Kartel medyası “kullanılarak” başlatılan bu “beyin yıkama operasyonu” sonrasında, görüldü ki “ortam” müsaittir, hemen basıldı “düğme”ye!.. “Mesaj”lar peş peşe yağmaya başladı!

HEP “HAKLI” çIKTIK!

Sonrası malûm...

önce “başörtüsü” yasaklandı, ardından RP kapatıldı... “Geceyarısı operasyonları” ile, “Anadolu sermayesi”nin önde gelen işadamları birer “terörist” gibi yakalanıp, gözaltına alındı!..

Kur’an kursları kapatıldı , ıHL ’lerin köküne kibrit suyu döküldü!..

“Dernek”ler kapatıldı, “vakıf”lar mühürlendi!..

Ve ardından;

“Baskı”lar, “yıldırma”lar ve “yasadışı zorbalık”lar derken, “irticacı kebapçılar” listesi hazırlamaya kadar vardırıldı iş!..

Peki Refah Partisi susturuldu, mütedeyyin insanlara kan kusturuldu da ne oldu?.. Olan belli... “Postmodern darbe” oldu!..

Ancak, bu vesileyle “maske”ler düştü, “gerçek çehre”ler görüldü!..

Anlaşıldı ki;

Tüm bunların arkasında; ne “laiklik endişesi” vardı ne de “ülkeyi kurtarma” hassasiyeti!.. “ırtica ” çığırtkanlıkları da sadece bir “kılıf” idi!

ışin doğrusu;

Bu “postmodern darbe”nin arkasında “rant paylaşımı” vardı, “çıkar kavgası” vardı!..

Görmüştük o zamanlar;

“Demokrasiye balans ayarı ” yapan kimilerinin “trilyonluk villaları” çıkmıştı ortaya!.. Kimi de içi oyulan ve tekrar devlete kakalanan “batık bankalar”ın enkazı altından çıkmıştı!

Bu ülkeye verdikleri “milyarlarca dolar zarar” da, cabası!..

HüSEYıN üZMEZ üZERıNDEN SALDIRI!

En başta dedim ya; bu işi organize edenlerde “bir milim ilerleme” yok!..

Beyinleri durmuş, kafaları donmuş!..

Hep aynı senaryo, hep aynı film!..

Gördünüz işte;

Dünün Hüsamettin Cindoruk ’unun yerine bugün Abdüllatif şener ’i koymaya çalışıyorlar!..

Dünün Müslüm Gündüz ve Fadime şahin ’inin yerine de bugün Hüseyin üzmez ve B.ç’yi oturtmaya çalışıyorlar!..

“Yumuşak karın”a vuruyorlar!..

çünkü, biliyorlar ki;

Bir Müslüman, ancak ve ancak “uçkur”undan vurulur!..

Hüseyin üzmez’i “telefon takibi”ne alanlar, “ona uygun bir elbise” diktiler ve giydirdiler!..

Sürekli vurguladım... Yine söyleyeyim:

“Eğer yanlış yapan, çirkinlik yapan insan, bizim içimizden biri ise onu asla savunmaz, ona asla sahip çıkmayız... Bu konuda ölçümüz gayet açık. ölçümüzü, Peygamber Efendimiz Hz .Muhammed (sav ) koymuş... Bizler de, “ıçimizden biri” dahi olsa, eğer hırsızlık yapmış, eğer sarkıntılık işlemiş, kısacası eğer “yanlış, yamuk ve iğrenç bir iş” yapmışsa, onu ne savunuruz, ne de ona sahip çıkarız.”

Ancak, tüm bunlara rağmen, bu olay “karanlık”tır, “şüphelerle dolu”dur!..

çünkü Hüseyin üzmez’e “suçüstü” yapılmamış, bir “park”ta, bir “çay bahçesi”nde gözaltına alınmıştır!.. “Kartel gazeteleri”nin iddia ettiği gibi, ortada bir “tecavüz” veya “tecavüz girişimi” yoktur!.. “Cinsel sarkıntılık” da, şu anda sadece bir “iddia”dan ibarettir!..

Peki, üzmez niçin tutuklanmıştır!?!..

ışte bu soru, şimdilik cevapsız!..

Bütün bunlara rağmen, tekrar ediyorum;

üzmez hakkındaki iddiaların binde biri bile doğru çıksa, bu, onun “bizim defterimizden silinmesi” için yeterlidir!..

Ama şunu gözden kaçırmayalım:

“Kartel gazeteleri”nin “yargısız infaz” ve “linç” amaçlı saldırılarının hedefinde, Hüseyin üzmez’den ziyade Vakit ’in olması, son derece ilginç. Hüseyin üzmez üzerinden Vakit ’e, Vakit üzerinden de “Müslüman”lara saldırılması, “28 şubat yapımı bir film” gibi geldi bana!..

Ama ben, bu filmi görmüştüm!..

Bıktım, hep aynı filmi seyretmekten!..

--------

MEDYA PUşTLUğU!

"Pire "lerin, berber, "deve"lerin tellâl olduğunu hep "masal"larda okurduk... Ama, "gerçek hayat"ta da görüyoruz ki; "tecavüzcü"ler ve "zinacı"lar da birer "ahlâk abidesi" olarak dikiliyor karşımıza!..

"Zina, suç olmaktan çıkarılsın!.. Zina serbest olsun!.. Hayvanlar gibi, özgürce sevişmek istiyoruz!” diye adeta kıçlarını yırtarcasına bağıranlar, şimdi Hüseyin üzmez üzerinden bize saldırıyor, "ahlâk dersi" vermeye kalkıyor!..

Oysa, "görüş"lerimiz ve "tavır"larımız gayet net ... "ıddiaların binde biri bile doğru olsa, biz gereğini yaparız" demişiz... Ancak, kartel gazeteleri bunu "tecavüze bahane" olarak duyuruyor kamuoyuna!.. Bu, "dürüstlük" değildir... Bu, resmen ve alenen "saptırma"dır, "çarpıtma"dır, "medya puştluğu"dur!..

Düşünüyorum da, bize bile "lo lo" yapanlar, gariban insanlara ne yapmaz!.. Bir kere daha ortaya çıktı ki, "kartel"in amacı "haber" vermek değil, "linç" etmek!..

Ancak, şu da var: "Bugün"lerin "yarın"ları da var...
Keser döner, sap döner... Bir gün hesap döner!..

2008-04-30
Hasan Karakaya - Vakit

8

30.07.2008, 02:59

Bu yukarıdaki haberlere ek olarak,

http://www.muhabbetfedaileri.com/viewtop…der=asc&start=0

adresindeki tartışmaları da nazarlara sunuyorum. Bundan sonrası forum yönetiminin işidir. Ben bu meselede ziyadesiyle konuşmuşum. Mübarek Miraç Kandili gecesinde de bu mesele beni fuzuli meşgul etti. Nural ve resha_resha isimli üyelere ne olursa olsun hakkımı haram ediyorum. Onlar da bana etsinler. Onlarla olan hukukumu ahirete bırakıp, bundan sonra mevzu ne olursa olsun bu iki kişiyle asla muhatab olmayacağıma forumdaki kardeşlerimin huzurunda yemin ediyorum...

9

30.07.2008, 15:19

Bunlar güya diyor: Nurcu cemaatleri ile aramızdaki fark, biz Risale-i Nuru yaşıyoruz.

6000 kusur sayfayı iki kez hatmettim. Daha Aczmendi gibi yaşanacağına dair bırakın tek bir işareti, imaya dahi rastlamadım.

Bu Aczmendilik denilen şey acemi bir komplo olduğu şundan bellidir.

Üstad Mektubatta Tarik-i Aczmendiden bahsediyor. Yani, Tasavufi Tarikatlerin nefsi tezkiye eden 7 ve9 hatvelik uzun tarikinlerine bedel bu asırda kısa ve en selim olan dört hatvelik tariki(yolu) gösteriyor.

Buna zorlama ile güya Tarikatlere cevaz yorumu yaparak, böyle bir yolu hortlatıyorlar. Nurculuk namına ordaki tarık-i aczmendi lafzına bakarak güya Aczmendi Tarikatini kuruyorlar. Ama sanırım diyorlar; "Tarikat değiliz". ıyi de tarikat olmadığını söylemek senin tarikat olmadığını göstermez. Yapılanman, amelin, ölçülerin tarikatvari. Ama niyet hak tariklerden mağrip ile maşrik kadar biribirinden uzak.

Maksat nedir? Elbette Nur Cemaatlerini karalamak. Hem darbeye zemin hazırlamak.

Düşünebiliyor musunuz ifrat ve tefrit mesleklerinden mağrip ile maşrik kadar uzak olan vasatın ta kendisi Nur Mesleği namına, ifratın en alası ile tefritin en adisini meczeden bir cemaat çıksın. Mümkün mü?

Nasıl Hizbullah Ergenekondur. Aczmendi dahi Ergenekondur.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

10

30.07.2008, 17:18

Ceka abi haftalardır ben de bunu anlatmaya çalışıyorum ya. Allah senden razı olsun abi...

11

31.07.2008, 13:00

Alıntı sahibi ""Ceka""

Bunlar güya diyor: Nurcu cemaatleri ile aramızdaki fark, biz Risale-i Nuru yaşıyoruz.

6000 kusur sayfayı iki kez hatmettim. Daha Aczmendi gibi yaşanacağına dair bırakın tek bir işareti, imaya dahi rastlamadım.

Bu Aczmendilik denilen şey acemi bir komplo olduğu şundan bellidir.

Üstad Mektubatta Tarik-i Aczmendiden bahsediyor. Yani, Tasavufi Tarikatlerin nefsi tezkiye eden 7 ve9 hatvelik uzun tarikinlerine bedel bu asırda kısa ve en selim olan dört hatvelik tariki(yolu) gösteriyor.

Buna zorlama ile güya Tarikatlere cevaz yorumu yaparak, böyle bir yolu hortlatıyorlar. Nurculuk namına ordaki tarık-i aczmendi lafzına bakarak güya Aczmendi Tarikatini kuruyorlar. Ama sanırım diyorlar; "Tarikat değiliz". ıyi de tarikat olmadığını söylemek senin tarikat olmadığını göstermez. Yapılanman, amelin, ölçülerin tarikatvari. Ama niyet hak tariklerden mağrip ile maşrik kadar biribirinden uzak.

Maksat nedir? Elbette Nur Cemaatlerini karalamak. Hem darbeye zemin hazırlamak.

Düşünebiliyor musunuz ifrat ve tefrit mesleklerinden mağrip ile maşrik kadar uzak olan vasatın ta kendisi Nur Mesleği namına, ifratın en alası ile tefritin en adisini meczeden bir cemaat çıksın. Mümkün mü?

Nasıl Hizbullah Ergenekondur. Aczmendi dahi Ergenekondur.


Yani şunu şöyle anlasak herhalde daha iyi anlaşılacak kardeşlerim ,evet ergenekon adı altındaki şey; şeytani sekülerizmin hadimlerinden oluşan bir oluşumdur. Aynı fransız ihtilalinde kullanılan jacobenik bir çalışmadır. Ve nihayetinde kral ve kraliçeyi sekülarizm için giyotine götürenler ,nasıl kendileride giyotine giderek tasfiye oldularsa ;(bu sadece türkiyede fransada oynanan bir senaryo değildir 5-6 asırdır her kıtada her zaman diliminde bir takım frankeştaynlar çıkartıp onları daha sonra kendileri yok etmiş hallklarada güzel bir iş yapılmış imajı verilirken milletlerin başına çorap üstüne çorap örülmüştür.)burdada aynı süreç yaşanmaktadır. Mustafa kemale bu görevi verip yaptırırken yeni frenkeştaynler çıkaranlar onları içlerindeki frenkeştaynleriyle birlikte top yökün tasfiye etmektedir kendini derin devlet zanneden 70-80 senelik bir çapulcu oluşumu kendine yol veren dünya derin devleti yani siyonist masonik düzen tarafından tasfiye olmaktadır hizbullah ve bağlantıları olan paşalar ve diğer büyükbaşlar jacoben oluşumdur tasfiye olunanlar onlardır.Çevik Bir Akp ve günümüzde ayakta duran ve buna sessiz kalıyorcasına el altından destek verenler global gücün emri altına girmiş olanlar hatta bizzat içinden onlardan olanlardır.Dolayısıyla aczimendiler akp fethullahçılar deccallin safında olup şimdilik tasfiye edilmeyenlerdir.Tabii bunlar basiretli gözlerce görülüp deşifre edildikce deccalliyet yeni oluşum ve yeni isim ve oyunları sahneye koyacaktır.Son günlerde milletin sinesine atılan o vahim hadisenin sebebi olan ,bomba akp nin kapatılmasının ,artık mümkün olmadığını gösteren, bir bombadır.Ama buna rağmen dediğim gibi ,bir son dakika planı ile oyuncuların gereğinden önce değiştirilme ihtiyacını hissedebilirlersede ;millete akpyi yedirdikleri sürece buna ihtiyaç duymuyacaklardır.
Allahın selamı hıfzı ve bereketi üzerinize olsun...iyiki varsınız dahada çoğalırsınız inşaallah.

12

31.07.2008, 19:22

Siz de iyi ki varsınız kjviespe kardeşim...

13

07.08.2008, 08:31

'Fadime telekız, Kalkancı alkolikti!'

07 Ağustos 2008 06:35

Ergenekon'da ifadesine başvurulan gizli tanık, bir dönemin çirkin senaryolarını tüm açıklığıyla anlattı. ışte korkunç senaryonun detayları:




'ırtica' yaygarasıyla inançlı insanları karalayarak 28 şubat askeri müdahalesine zemin hazırlamak üzere kurulan kirli tezgah yıllar sonra aydınlandı.

Ergenekon soruşturması kapsamında ifadesine başvurulan bir gizli tanık, 28 şubat döneminde kurulan çirkin tezgahların, Fadime şahin-Müslüm Gündüz ve Ali-Emire Kalkancı skandallarının perde arkasını gözler önüne serdi.

Refah Partisi'nin giderek oylarını artırdığını ve bunun hiçbir şekilde önüne geçilemediğini gören darbeciler, büyük şehirlerde, toplumun nabzını en iyi tutan meslek grubu olan taksicilerle görüşüp tahlil yaptılar. Taksiye binip şoförlere, Refah Partililerin yaptığı iddia edilen yolsuzlukları anlattılar. 'Bunlar Türkiye'yi ıran'a çevirecek' dediler. Gördüler ki bu iddiaları, taksiciler ciddiye almıyor. Sonra taksicilere, 'Filanca tarikatın şeyhi, kadınlara kızlara tecavüz etmiş' şeklinde hayali hikayeler anlattılar. Taksiciler buna çok sinirlendi. 'Vay namussuz, şerefsizler' dediler.

Ha demek ki Türk toplumunun en hassas tarafı burası; namus, belden aşağı mevzular. Hemen bu yönde senaryolar hazırlamak için kollar sıvandı.

ORDUEVıNDE YEMEK

Senaryoları darbeciler adına Veli Küçük organize ediyordu. 'ıhale', Turgut Yağ Sanayi'nin sahibi Turgut Büyükdağ'a verildi. Veli Küçük'le Turgut Büyükdağ, bir akşam Harbiye Orduevi'nde buluşarak baş başa yemek yediler ve 'senaryonun' ayrıntılarını konuştular.

EKıP KURULUYOR

Senaryonun finansörü Turgut Büyükdağ, organizatörleri, Strateji Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni Ümit Oğuztan, Sisi olarak bilinen transseksüel Seyhan Soylu ve Polis Müdürü Ümit Bavbek'ti. Bütün görüşmeler, Büyükdağ'ın sahibi olduğu, Nişantaşı Akkirmanlı Sokak'taki Strateji Dergisi'nin ofisinde yapılıyordu.

Önce işe iki tarikat şeyhi bulunarak başlandı. Birisi, sıra dışı kıyafetleriyle dikkat çeken Aczmendi Tarikatı'nın Lideri Müslüm Gündüz, diğeri de çevresinde 'cinci hoca' olarak tanınan Ali Kalkancı idi.






PAVYONDA ÇALIşIYORDU

Sıra, tarikat şeyhlerine kadın bulmaya gelmişti. Ümit Oğuztan, Aksaray'da, sonradan Hanedan Restoran olarak değişen pavyonda çalışan Fadime şahin'i bu iş için ayarladı. şahin, iddialara göre konsomatrislik yapıyor, Sisi ve Ümit Oğuztan tarafından erkeklere pazarlanıyordu. Ümit Oğuztan ve 'basın danışmanı' Sisi, Fadime şahin'e büyük paralar vaat ediyorlardı. Fadime şahin, hemen bir tesettür mağazasına götürüldü ve iki takım tesettür kıyafeti ve renk renk eşarplar alındı.






Alkolik ve işsiz Kalkancı'yı eğitip hacca gönderdiler

Askeri müdahaleye zemin hazırlamak ve kamuoyunu yönlendirmek amacıyla amacıyla birbiri ardına ortaya çıkartılan sözde skandallar, 28 şubatçılar tarafından tek tek planlanmıştı. O günlerde TV ekranlarını uzun süre meşgul eden 'irtica' haberlerinin başlıca konukları arasında yer alan sahte şeyh Ali Kalkancı ise, bu skandal üretiminin tipik bir örneğiydi. Darbe tezgahının figüranlarından birisi olarak kamuoyuna sunulmak üzere hazırlanan Ali Kalkancı, ünlü bir işadamının kızı olan Emire Ersoy ile tanıştırıldı. Evlenmeleri için ortam hazırlandı.






Ancak ünlü işadamı, işsiz güçsüz ve alkolik biri olarak bilinen Ali Kalkancı'ya kızını vermek istemiyordu. Kalkancı dini konularda eğitime tabi tutuldu, rolü ezberlettirildi. Sonra da hacca gönderildi. Dönüşte, Kalkancı'ya kız istemek için Emire'nin babasının kapısı çalındı. Kızını vermeye yanaşmayan babaya bu kez kendisi hakakında tutulmuş bazı dosyalar gösterildi. Baba, “Sen bize yardımcı olursan biz de sana yardım ederiz, dosyaları yok ederiz. Ayrıca bu bu işin olmasını Peygamber efendimiz de istiyor' denilerek ikna edildi.



Tezgah sonuç verdi Refahyol düşürüldü

ııktidarın büyük ortağı olan Refah Partisi'nin giderek oylarını arttırdığını gören ve gidişattan hoşnutsuz olan darbeciler, askeri müdahaleye zemin hazırlayabilmek amacıyla çalışmalara başladı. Büyük şehirlerde yapılan anketlerle halkı hangi konuların etkileyebileceğini tespit eden darbeciler hazırlana senaryo gereği irtica yaygarasına başladı. TV kanallarına servis edilen dosyalar birer ikişer ortaya çıkarılıyordu. Tezgahın son halkası olarak Sincan'da tanklar yürütüldü ve Refahyol hükümeti çekilmek zorunda kaldı.




PAVYONDAN TARıKAT şEYHıNE

Ismarlama skandal için bir pavyondan ayarlanan Fadime şahin'in, kısa sürede ıslami konulara adapte edilmesi gerekiyordu. ıslami kesimin önde gelen bazı isimleriyle tanıştırıldı. Bu sırada, tanıştığı isimlerden biri de Aczmendi Tarikatı'nın Lideri Müslüm Gündüz'dü. Sonra Fatih'te 'staja' tabi tutuldu. Zaten Sultanbeyli'de yaşayan muhafazakar bir aileden geliyordu. Kısa sürede belli konularda bilgi sahibi olması sağlandı.

Senaryo gereği skandalların patlatılması için toplumun dini duygularının yoğun yaşandığı Ramazan ayı seçilmişti. 29 Aralık 1996 tarihinde, aylardır gazete sayfaları ve televizyon ekranlarında ilginç kıyafet ve bastonlarıyla haberlere konu olan tarikatın lideri ile başka bir tarikatın çevresinde büyük saygı gören liderinin gayri meşru ilişkileri art arda toplumun gözünün önüne seriliyordu. Müslüm Gündüz, bir gazete yazarı olan arkadaşının evinde Fadime şahin'le basılıyor, ünlü işadamının güzel kızının, bir tarikat şeyhi tarafından nasıl kandırılarak tuzağa düşürüldüğü manşetlere taşınıyordu.


VE HÜKÜMET DÜşÜYOR

Senaryoyu yazanlar, istedikleri sonucu almakta gecikmiyorlar. Bir yandan Sincan'da tanklar yürütülüyor, diğer yandan da Türk basınının etkin gazete ve televizyonları, 'irtica' kampanyaları başlatıyor. Aylardır süren 'Bırakın' baskısı, art arda patlayan skandallar sayesinde sonuç veriyor. Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi'nin koalisyonundaki Refah Yol Hükümeti'nin Başbakanı Necmettin Erbakan, 18 Haziran 1997 tarihinde istifa ediyor. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini, DYP Lideri Tansu Çiller'e değil, ANAP Lideri Mesut Yılmaz'a veriyor.

Bol andıçlı antidemokratik 28 şubat süreci


28 şubat 1997'de MGK, hükümetin uygulamalarını eleştiren ve irtica ile mücadele çağrısı yapan 18 maddelik bildiri yayınladı.

Refah Partisi (RP) ve Doğruyol Partisi'nin (DYP) oluşturduğu koalisyon hükümetinin başkanı, Başbakan Necmettin Erbakan 18 Haziran'da istifa etti.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, iki parti arasındaki protokolü dikkate almadı ve yeni hükümeti kurma görevini DYP lideri Tansu Çiller yerine ANAP lideri Mesut Yılmaz'a verdi.

12 Temmuz'da ANAP, DSP ve MHP koalisyonu kuruldu.
MGK bildirisi uyarınca zorunlu temel eğitim 8 yıla çıkarıldı. ımam hatip liseleri de dahil, meslek liselerinin orta bölümleri kapatıldı.

21 Mayıs'ta RP aleyhine kapatma davası açıldı. Anayasa Mahkemesi 18 Ocak 1998'de RP'yi kapadı, Erbakan ve 6 kişiye 5 yıl siyaset yasağı konuldu.

Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı olan Çevik Bir'in, yasadışı "Batı Çalışma Grubu"nun kurucularından olduğu ortaya çıkarıldı. Grup, vatandaşları fişliyordu.

25 Nisan 1998'de Hürriyet ve Sabah gazetelerinde PKK itirafçısı şemdin Sakık'ın ifadelerine dayanılarak aralarında gazetecilerin de bulunduğu bir grup tanınmış kişinin "PKK destekçisi" olduğu iddiası yayınlandı. Sakık'ın ifadesinin sahte olduğu, Genelkurmay'ca psikolojik harekat çerçevesinde sızdırıldığı ortaya çıktı.

"Post-modern darbe" deyimini ilk kullanan Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, Refahyol'u nasıl düşürdüklerini şu sözlerle övünerek anlatıyordu: "Tek bir mermi atılmadı, tek bir burun kanamadı. Tıpkı NATO'nun Varşo Paktı'nı teslim alması gibi."

(Yeni şafak)


http://www.haber7.com/haber/20080807/Fadime-telekiz-Kalkanci-alkolikti.php
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

14

07.08.2008, 09:50

Alıntı sahibi ""Ceka""



Nasıl Hizbullah Ergenekondur. Aczmendi dahi Ergenekondur.

Hakkan, Sadakte..

Daha başkaları da var tabi...

Hükümetteki "derin devlet" gibiler mesela..

15

07.08.2008, 10:45

CIA ajanı olup abd de yaşayanlar gibimi mesela

gerçi benim ajanım olan adam benim yanımda ne işi olur başka bi mevzu

16

08.08.2008, 09:39

Müslüm'ün koynundan Ergenekon'a
08 Ağustos 2008 07:00
28 şubat sürecinin baş kahramanı Fadime şahin'in bu iş için kiralanan bir telekız olduğu ileri sürüldü. Ergenekon'a da giren olay kadının 12 yılık kronolijisi...






Ersin Çelik'in haberi

Refahyol iktidarının yıpratılması sürecinde bir anda ortaya çıkarak inançlı insanları töhmet altında bırakan, medyanın cilaladığı Müslüm Gündüz, Fadime şahin Ali Kalkancı üçlüsü hakkında dün ortaya atılan iddia o korkunç günlerin acısını çeken insanların adeta kanını dondurdu.

28 şubat sürecinde, Aczimendi Tarikatı’nın ağına düşüp iğfal edilmiş mağdur kızı olarak tanınan Fadime şahin’in aslında pavyonda çalışan bir telekız, TV ekranlarını uzun süre meşgul eden 'irtica' haberlerinin başlıca konuğu, Fadime şahin’in “Bana tecavüz etti” dediği sahte şeyh Ali Kalkancı’nın da işsiz güçsüz bir alkolik olduğu Yeni şafak’ın yayınladığı Ergenekon davasına gizli tanık olan kişinin ifadelerinde yer aldı

Potsmodern darbeye zemin hazırlayanların çirkin oyunlarını yayınlayan Yeni şafak Gazetesi’nin haberindeki Ergenekon iddianamesine ifade veren gizli tanığın iddiaları irtica yaygarasıyla inançlı insanları karalayarak 28 şubat askeri müdahalesine zemin hazırlamak üzere kurulan kirli tezgahı yıllar sonra aydınlatacak cinsten...

Gizli sanığın iddiları, 1995 seçimlerinde aldığı yüzde 21’lik oy oranı ile Türkiye siyasetini planlayan güçlerinin hesaplarını alt üst eden Refah Partisi’nin, Tansu Çiller’li DYP ile Muhsin Yazıcıoğlu’nun dışarıdan verdiği destekle kurduğu Refah-Yol Hükümeti’nin yıpratılmasında etkili olan Fadime şahin odaklı kirli tezgahın eksik olan yap-bozu tamamlar mı bilinmez ama 12 yıl önce yaşanan süreç zihinlerden asla çıkmayacak gibi...

Ekranlara çıkıp tabiri caizse Levent Kırca gibi rol kesen Fadime şahin’i, şahin’in kızlığını bozduğuna ilişkin iddiaları soran muhabirin mikrofonunu, “Sen yolunu Allah’a adamış bir tarikat liderine nasıl böyle bir soru sorarsın” bakışlarıyla elinin tersi ile tokatlayan Ali Kalkancı ve tabii, basıldığı 20’li yaşlardaki Fadime şahin’i ‘20 yıllık karım’ diye tanıtıp, yarı çıplak halde gazeteci ve polislerin doldurduğu evde güç bela mintanına ulaşıp “Ne oluyor! Ne oluyor!” şeklinde feryat eden Müslüm Gündüz’ün bu ülkenin başına ördüğü çorabı unutmak mümkün değil.

O AğLADIKÇA ıKTıDARA Dış BıLENıYORDU

28 şubat sürecinde ‘Işık söndürme eylemlerinden’ kat be kat etkili olan Fadime şahin vakası zihinlerde ciddi bir yer kaplarken Türk televizyon tarihinde de çok önemli izler bıraktı. Müslüm Gündüz’le basılma olayından sonra bir anda yıldızı parlayan Fadime şahin çıktığı ınterstar televizyonunda, "Yağmurdan kaçarken doluya tutuldum" diyerek bu yollara nasıl düştüğünü gözyaşları içinde anlatıyor, Türkiye televizyon tarihi de hala kırılamayan bir reyting rekoru ile tanışıyordu.

Tüm ülke, önce Ali Kalkancı sonra da Müslüm Gündüz tarafından, inançları doğrultusundaki hedefleri istismar edilerek kandırılıp iğfal edilen, gözü yaşlı, mazlum, hıçkırıkları yürek parçalayan bu genç kızı gündemine almıştı ve akıllarda da bir takım soru işaretleri oluşuyordu. ıktidarda muhafazakar insanlardan oluşan bir hükümet, ekranda düştüğü boşluktan kurtulmak için sığındığı cemaatin liderleri tarafından tecavüz edilen masum bir kız. Yani tam anlamıyla; “Vay şerefsizler vay! Ne varsa bu hacı hocalarda var” denilecek bir ortam oluşmuştu… Fadime şahin ağlıyor, medyanın ateşlediği halk, iktidardakilerle eş tuttuğu Ali Kalkancı ve Müslüm Gündüz’e lanetler yağdırıyordu… Darbeye giden süreçte plan hızla işliyordu.

Ekranda doğru düzgün cümleler kuramayan, kekeleyen, zaman zaman tekleyen Fadime şahin, o gün Ali Kalkancı’nın kendisini kullanılmış bir mendil gibi buruşturulup attığını ifade ederken, yıllar sonra, Fadime şahin’in post modern süreçte iktidara ateş püskürenlerin ‘sahte vicdan mekanizması’ olduğu anlaşılıyordu.

ığFAL EDıLEN FADıME'NıN ACILARI RAYTıNG REKORU KIRDI

Müslüm Gündüz’le basıldıktan sonra canlı yayınlara çıkan Fadime, cinci hoca olarak bilinip ilk ve son resmi eşi tarafından seks manyağı olarak tanımlanan Ali Kalkancı ile karşılaşmasının isteyerek olmadığını söylemişti. "Bu acıyı 2.5 senedir çekiyorum. Dindardım, liseyi bitirdikten sonra bunu ilerletmek için Fatih'teki Ali Kalkancı hocanın dergahına gittim. O dergaha gitmekle hayatım sona ermiş oldu. Dergahta baştaki kişi hipnotizmayı, büyüyü, sihiri, cinleri, hepsini kullanıp oradakileri kendisine bağlıyor. Oturak gibi bir şey oluyor, kadınlar etrafından dönüyor. Güzel bulduğu kızları nikahına alıyor. Bana `Senin kaderinde üç evlilik var, biri de benim' dedi. Beni zorla nikahına aldı. Bunun birçok kişiyle mafyayla ilişkisi vardı. Elinde bir milletvekilinin kızı bile var. Bana `Yasemin adındaki kız beni şikayet etti, sonra kendi zararlı çıktı' diyerek, ölümle tehdit etti." diyen Fadime şahin, Kalkancı'nın bir sene dört ay önce telefon konuşmasında kendisini boşadığını, bu nikahı ailesine açıklayamadığını iki ay bekledikten sonra Siirt'teki Ulucami ımamı şeyh Muhammed Bedrettin Sancar'a olayı anlattığını fakat Kalkancı’nın onun uyarılarına kulak asmadığını söylüyordu. Altına pembe far çektiği yaşlı gözleri ile…

şÖFOR ADAYLIğINDAN MÜSLÜM GÜNDÜZ’ÜN NıKAHINA

Hüseyin Üzmez’in Erenköy’deki evinde Müslüm Gündüz’le basılan ve Gündüz’ün “Ne oluyor! Ne oluyor!” replikleri arasında medyaya ‘ailem’ diye tanıttığı Fadime şahin, Gündüz'le tanışmalarını ise şöyle anlatmıştı: "Bir sürücü kursunda tanıştığım imam, Gündüz'ün telefonunu verdi. Telefon açtığımda gayri ihtiyari sorunumdan bahsettim. `Allah rızası için gittiğim biri bana zarar verdi, yardım edin' dedim. Onun yapacağı yardım da dua etmektir. Bu şekilde Gündüz'ü dört ay önce ablasının evinde gördüm. Ablasının evinde ilkin `Sen benim kızım yerindesin, torunum yaşındasın, bir sahtekara rast gelmişsin' dedi. Daha sonra yanına duasını almak için gittiğim de `Sende büyü var, seni iyileştirmek için nikah yapmam gerekir. Nikahlıyken sana dokunmayacağım, ama dua etmem için yalnız kalmamız lazım' dedi. Beni kullanmak istediğine inanamadım, kıyafetine aldandım. Nikahımızda şahitlik yapmak üzere kendi tarikatından iki talebesini getirdi. Onları `Elazığ'daki eşim Saniye benle ıstanbul'a geldi, ama nikahımız şüpheye düştü. Bu yüzden tekrar nikah yapıyoruz' diye kandırdı."

POLıSLERE; ‘NEREDE KALDINIZ’ FIRÇASI

Gündüz’le Fadime şahin’in basılma görüntüleri basın tarihinde de bir ilk olmuştu. Bir süredir yaptıkları zikirlerle gündemde olan Aczimendi Tarikatı’nın lideri ıstanbul’un en lüks semtlerindeki ‘emanet bir evde’ genç bir kızla basılmıştı. Ve ilk defa polisle medya ortak bir operasyon düzenlemişti. Aşağıda da izleyeceğiniz görüntülerde, Müslüm Gündüz yarı çıplak hali ile yüzünü ellerinin arasına almış genç bir kızın uygunsuz uygun hali bir iktidarın yıkılmasına giden yolun asfaltlanmış şekliydi… Bu basılmayla ilgili en ilginç iddia ise Tamer Korkmaz’ın Zaman Gazetesi’nde yayınlanan bir yazısında geçiyordu. Kameraların yarı çıplak görüntülediği Müslüm Gündüz baskın için gelen polislere ‘nerede kaldınız’ diye çıkışmıştı.

ÖNCE AÇILDI SONRA "FLAş! FLAş!" DıYE MAGAZıN HABERı OLDU

Fadime şahin'in türbanının bağlama biçimi ve altına taktığı bone kısa sürede tesettür aleminde -hala daha vazgeçilmeyen- moda olurken şahin, 28 şubat sürecinin gerçekleşmesinden hemen sonra Hürriyet’ten Ayşe Arman’a konuştu. Yaşadığı olaylar yüzünden hayata küsüp evinden çıkmayan bir kişi olup çıktığını söyleyen bir yıl öncesinin sansasyonel kızı Fadime şahin; “Mutsuzum, yalnızım ve çok sıkılıyorum. Çünkü sürekli evde hapisim. Ya kitap okuyorum ya da yazı yazıyorum...” diyordu. Yazıyorum diyordu çünkü Fadime şahin yaşadığı ‘kötü anıları(!)’ kitaplaştırma fırsatını tepmemişti. “Sahte tarikatın perde arkası” isimli anılarından oluşan bir kitap çıkaran şahin’in daha sonra açılıp saçalarını sarıya boyattığı ile geldi gündeme. Bir zamanlar çektiği acılarını gündeme getirip gözyaşlarını reytinge çeviren medya şimdi de sarı saçlı Fadime şahin’e kilitlenmişti. Adı bile reyting sayacının ibresini şaşırtıyordu. ınançları uğruna tecavüze uğrayan ‘cahil saf kız’ psikolojik bunalıma girmiş ve yeni bir sayfa açmıştı kendisine. şahin’in koruma kalkanları bu psikolojik durumu yorumlarken, sosyolojik tespit yapanlar ise bu tarz aldanmaların toplumlarda ciddi travmalara yola açtığının tespitini yapıyordu. Daha sonra Fadime şahin’in psikolojik bunalımları devam etti. Örtünme biçimi idol olan şahin önce başını açmış şimdi de şarkıcılığa soyunuyordu. şarkıcı olacağı iddiaları çok inandırıcı olmasa da 28 şubat sürecinde malum medyanın en büyük kozu olan Fadime şahin, “Flaş! Flaş!” diye sunulan magazin haberlerine düşmüştü artık. Ama şahin’i herhangi bir sahnede elinde mikrofonla, “Ne acılar çektim ben. Hey Hey! şimdi bana mutluluk yakışır” şarkısını söylerken gören ya da duyan olmadı. Sarıya boyalı saçları ve dar kot pantolonu ile arabasına binerken görüntülenen, yoksul aile çocuğu Fadime şahin’in, önce sarı saçlarını bukleleştirip Antalya’ya yerleştiği daha sonra da Armutlu’da bir yazlıkta ikamet ettiği bilgisi kaldı elde sadece.

O'NA BENZETıLMEK BıLE ıSYAN ETTıRDı

En son, Fatih Altaylı’nın programında Atatürk’ü sevmiyorum. Humeyni’yi seviyorum diyerek bir anda ‘gündem olan’ Nuray Canan Bezirgan’ın “Ben Fadime şahin değilim” diye ettiği serzenişlerle akıllara gelen Fadime şahin’in, din konusunda eğitim almış bir konsomatris olduğunun ortaya çıkması ile Türkiye istemese de 12 yıl öncesine gitti. Kısaca Sisi olarak tanınan ve 90’lı yıllar boyunca ‘Travestiler Kraliçesi’ olarak anılan Seyhan Soylu’nun büyük paralar vaat ederek, hemen bir tesettür mağazasına götürüp, iki takım tesettür kıyafeti ve renk renk eşarplar alarak, 28 şubat sürecini başlatan Aczimendi liderlerine pazarladığı kadın Fadime şahin’i şimdi de bu haliyle tanıdık.

ZıHıNLERı ZORLAYAN BıLGı

ıstanbul’a göç etmiş yoksul bir ailenin genç kızıyken içine düştüğü bunalımlardan kurtulmak için dine sarılan, sığındığı tarikatın sözde lideri tarafından 1 buçuk yıl nikahında kalan ve daha sonra sığındığı diğer bir limanda afişe olan Fadime şahin’in darbe yapacak ortamı hazırlamak için kiralanan bir telekız olması, aklı zorlayan bir olay gibi görünse de, Ergenekon iddianamesi ile gün yüzüne çıkan bilgiler Fadime şahin olayının aslında böyle çirkin bir tezgah olduğuna inandırtmaya yetiyor.

REYTıNGıNDEN BıZ DE NASPıLENDıK

Dün Yeni şafak’tan alıntılayarak verdiğimiz, 'Fadime telekız, Kalkancı alkolikti!' haberi, şahin’in tıpkı çıktığı televizyon programlarına tavan yaptırdığı bize de tavan yaptırdı! 500’ün üstünde yorum alan bu haber 130 bin kereye yakın okundu.

(Haber 7)


http://www.haber7.com/haber/20080808/Muslumun-koynundan-Ergenekona.php
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

17

21.08.2008, 02:56

Aczmendi ‘devlet memuru’ çıktı!

Yazar Zihni Çakır gündemi sarsacak iddialarda bulundu ama…

Gündem bir tuhaf bugünlerde. Neyin ilgi uyandıracağı pek belli olmuyor.

Çakır’ın ‘Aczmendileri asker kışlada eğitti’ iddiası tartışılmadan gündemden düştü bile. Oysa yalnız tartışılmaya değil, araştırılmaya ve ortaya çıkarılmaya muhtaç bir konu bu.

Kaldığı F tipi cezaevinden sesini duyurmaya çalışan Çakır, 28 şubat sürecinin aktörlerinden Aczmendi Tarikatı müritlerinin asker tarafından kışlada ve Yalova’da eğitildiklerini ileri sürüyor. Çok çarpıcı başka iddia ve analizleri var yazarın.

Aslında yeni değil. 1996 yılında, Ankara’da, Asayiş şube Müdürlüğü yapan bir emniyet yetkilisinin ağzından da Aczmendilerle ilgili benzer sözler duymuştum.

O yıl Kocatepe Camii’ni mesken edinen Aczmendiler sık sık gösteri yapıyor ve bu gösteriler polis gözaltıları ile sonuçlanıyordu. Aczmendilerin Ankara’da yaptıkları bu eylemlerde başı çeken mürit(!) ile bir gün Maltepe Pazarı’nda karşılaştık.

O kadar çok gösteride haberci ve eylemci olarak karşı karşıya gelmiştik ki, beni tanımakta hiç güçlük çekmedi. ıroni dolu bir gülümsemeyle yanımdan geçerek az ileride bulunan bir tezgahın başında durup, esnafla sohbete koyuldu. Neredeyse her tezgahta duruyor ve esnafla sohbet ediyordu.

Aczmenedilerin nereden geldikleri ve kim oldukları sorusuna yanıt aranan o günlerde eylemlerde başı çeken adamı dışarıda bulmuş ve haber yapma fırsatı yakalamıştım. Hemen haber merkezini arayarak bir kamera istedim.

Kısa süre içinde bir kameraman gönderildi ama kuş birkaç dakika evvel uçmuştu. Kameramı bu kez Aczmendinin sohbet ettiği esnafa çevirdim. Bu adam kimdir, nerede oturur, ne iş yapar?..

Kimse konuşmazlık etmedi. ısmini, nerede oturduğunu hatta ne iş yaptığını… Hepsini öğrendim. Aczmendinin pazarda dükkanları vardı. Maltepe’de tanınan bir adamdı. Etlik’te oturuyordu. Bunların yanında ilginç bir bilgi daha edindim.

Cep telefonu satan bir esnaf, onun ‘devlet memuru’ olduğundan bahsetti.

‘Devlet memuru olduğundan size açıklama yapamaz’ deyince, pazarda bir kahkaha koptu.

Acaba adam istihbaratçı mıydı? Bu soruya Maltepe Pazarı’nda değil ama emniyette cevap buldum.

şimdilerde büyük bir ilin valisi olan o günün Asayiş şube Müdürü, Maltepe Pazarı’nda rastlaştığım Aczmendinin ismini verince, onu tanıdıklarını, hakkında bilgi sahibi olduklarını söyledi.

Peki Aczmendilerin başını çeken eylemci gerçekten devlet görevlisi miydi?

‘Olabilir’ dedi emniyet müdürü ve ekledi ‘Ama nerede görevli dersen…’

Müdür bu sözleri, dudağını bükerek ‘bilemem’ tarzında anlam dolu bir bakışla noktaladı.

Çok şaşırmıştım. Öylece kalakaldım. Israr etsem de nerede görevli olduğunu söylemeyecekti. Üstelemeden teşekkür edip, kameraman arkadaşımla müdürün odasından ayrıldık.

Anlaşılan Aczmendilerin başını çeken bir devlet görevlisiydi! Ama nerede ve kimin emrinde görevli sorusuna aradan geçen on iki yılda bir türlü yanıt bulamadım. Ta ki Zihni Çakır bu konuda ortaya önemli bir iddia atana kadar.

Peki, Aczmendiler gerçekten askerin, özel harp dairesinin mi emrindeydiler?

Olabilir!

Aczmendilerin devletin içinden bir grup tarafından yönlendirildiğine dair en ufak bir şüphem yok. Tüm eylemlerini izlemiş, onlarla ilgili üst düzey emniyet yetkililerinden bilgi almış bir haberci olarak…

Ama daha fazlasını araştırmak ve ortaya çıkarmak şimdi artık savcılara düşüyor.

Tabi, bu iddia ile ilgili soruşturma yapabilecek cesur savcılar var ise?...


Bugün, 19.8.2008

Erhan Çelik
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

18

21.08.2008, 23:31

Bu yazilar gecmis cinayetleri cözmek icin mi yazildi yoksa yeni bir katil mi sürülmek isteniliyor piyasaya?
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

19

23.08.2008, 13:03

Çakır: Aczimendiler Çevik Bir projesi
23 Ağustos 2008 05:09

Askerlerin Aczimendiler'i kışlada eğitilip postmodern sürece hazırlandığını iddia eden Zihni Çakır, projenin içinde olan komutanları ve bağlantılarını açıkladı...





Haber: Arzu Erdoğral / Ersin Çelik

Ergenekon’un Çöküşü 1 ve 2 ile Kod Adı Darbe kitabının yazarı Gazeteci Zihni Çakır’ın tutuklu bulunduğu cezaevinden gönderdiği 2. mektup gündemde damgasını vuracak.

Geçtiğimiz hafta gönderdiği mektubunda, 28 şubat sürecinin önemli aktörlerinden Aczimendi Tarikatı’nın şeyh ve müritlerinin asker tarafından kışlada eğitildiğini ileri süren Çakır, Aczimendiler’in hangi komutanların emriyle kimlerin eğittiğini açıkladı.

’Kooperatif Kanunu'na muhalefet’ten Ankara 1 Nolu L Tipi Kapalı Ceza ınfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan Zihni Çakır, Haber7.com’un yayınladığı ilk mektubunda, sözde tarikat şeyhlerinin 28 şubat sürecinde nasıl kullanıldıkları ve nerede görevlendirildiklerini sorgulamış, tahliyesi sonrasında bu olayları Ergenekon Davası Savcısı Zekeriya Öz ile paylaşacağını belirterek isim vermemişti. Fakat Çakır, dün elimize ulaşan mektubunda Ergenekon Operasyonu’nu yürüten Savcı Zekeriya Öz’ün kendisinin tahmin etmediği bir zamanda düğmeye bastığını belirterek, Emekli Albay Arif Doğan’ın gözaltına alınmasıyla, tüm gizemliliğini koruyan “1 numaraya” ulaşma yolunu açtığını söylüyor.

PROJENıN KUDRETLı KOMUTANI; ÇEVıK BıR

JıTEM’in kurucusu olduğu belirtilen emekli Albay Arif Doğan’ın gözaltına alınmasıyla, 28 şubat sürecinde Aczimendi şeyhlerini eğiten askerlerin isimlerini saklamanın anlamı kalmadığını belirten Çakır, gündemi sarsacak iddialarda bulunuyor. ılk mektubunda Aczimendi şeyhleri Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı’nın, ‘kudretli bir komutan’ın emri ile köylerinden alınıp önce uçakla ıstanbul’da bir kışlaya daha sonra da Eskihisar’dan feribotla Yalova’ya götürülerek bir villada eğitildiğini belirten Çakır, bu projenin dönemin en etkin komutanı Orgeneral Çevik Bir ve Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün olduğunu belirtiyor.

Çakır’a göre, Yolava’da gerçekleşen buluşmanın organizatörleri olan Çevik Bir ve Veli Küçük’ün görev emrini yerine getirenler ise dönemin Jandarma Bölge Komutanı ve Bursa Garnizon Komutanı Tuğgeneral Nuri Güneş ile Yalova ıl Jandarma Alay Komutanı Albay Arif Doğan.

Müslüm Gündüz’ün gece yarısından sonra saat 02.00 sularında Merkez Karakol’un geçici komutanı olan Astsubay A.R.K’nin jandarmaya ait devriye aracı ile Topçular feribot iskelesinden aldırıldığını öne süren Çakır, Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı’nın eğitime tabii tutulduğu villa hakkında da çarpıcı bilgiler verdi. Villanın sahibi olan ıran asıllı uyuşturucu kaçakçısına dönemin ıçişleri Bakanı Saadettin Tantan tarafından T.C. vatandaşı kimliğinin verildiğini belirten Çakır, 1. mektubunda bahsettiği Aczimendiler’e ilk eğitimi veren ‘dini bilgisi yüksek gazeteci’nin kayınpederinin o dönem TSK’da general olduğunu söylüyor.

Yalova’daki villasını Aczimendiler’in eğitim merkezine çeviren ıran asıllı T.C vatandaşı ünlü uyuşturucu kaçakçısının kardeşinin Van’da ikamet ettiğini ve bu şahsın o dönem Van’da emniyetin operasyonlarında ele geçirdiği uyuşturucuların çimento fabrikasında göstermelik olarak toptan imha edip yeniden piyasa sürdüğünü aktaran Çakır, benzer işlemin hala sürdürülüyor olduğunun iddia edildiğini belirtiyor.

şAHıN BEş BAVUL BOMBA YOLLATMIş!

Çakır’ın mektubunda dikkat çektiği en önemli isim ise; geçtiğimiz günlerde Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınan ve JıTEM’i kurup 8 yıl başkanlığını yaptığını itiraf eden Emekli Albay Arif Doğan… Aczimendi operasyonunu yürütmekle görevlendirildiğini söylediği Doğan’ın, ünlü mafya babası Sedat Peker’in özel kalemliğini yaptığını belirten Çakır, Arif Doğan’ın adresinde ele geçen askeri cephanelik ilgili de şok iddialar da bulundu.
Yalova Merkez Karakolu’nun geçici komutanı olan astsubaya Arif Doğan tarafından büyük ebatta beş paket bavul ve iki adet koli teslim edildiğini, bavullarda; el bombası, kolilerde ise; çeşitli çaplarda bazıları altın kaplama silahlar ve mermilerle bunlara ait çok sayıda şarjör olduğunu aktaran Çakır, tamamı askeri mühimmat olan bu envanterlerin TSK ile hiç bir bağı olmayan sivil bir adrese kargoyla gönderildiğine dikkat çekiyor.

Geçtiğimiz günlerde düzenlenen operasyonda gözaltına alınan Arif Doğan’ın, ıstanbul’daki evinde yapılan aramada ele geçirilen, çok sayıda el bombası, iki kalaşnikof marka tüfek, bin adet mermi ve bin adet boş kovanın, Yalova’dan sivil bir adrese kargo ile gönderilen envanterden olabileceğinin altını çizen çeken Çakır, “Mühimmatın diğer kısmını sorgulamak gerekiyor.” diyor.

Arif Doğan’ın 28 şubat döneminde tek başına hareket etme imkanı olmadığını ifade Çakır, şahin’in, o dönemdeki Jandarma Genel Komutanı Nuri Güneş ve Susurluk’tan yargılanan yardımcısı Fehmi Altınbilek kontrolünde olup olmadığını sorgulanması gerektiğini, Çakır’ın, JıTEM’ci Arif Doğan ile bağlantılarının araştırılması gerektiğine dikkat çektiği Emekli Tuğgeneral Nuri Güneş ve emekli kıdemli Albay Fehmi Altınbilek geçmişte yer aldığı faaliyetler bir hayli dikkat çekici.

şAHıN BAşÖRTÜSÜNÜ DE MHP’YE DE KARşI!

Zihni Çakır’ın, emekli Albay Arif Doğan ile birlikte, Aczimendiler’in eğitim organizasyonunda olduğunu iddia ettiği, 2001’de emekli olan Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Nuri Güneş, 28 şubat dönemindeki başörtüsü karşıtlığı ile tanınıyor. şu anda Emekli Subaylar Derneği 2. Başkanı olan Güneş, başörtüsü serbestliği için yapılan anayasa değişikliği sonrasında MHP Genel Merkezi’nin önünde değişikliği protesto etmiş, “Asker kökenli dernekler, tarifsiz düş kırıklığımızla” yazılı siyah çelengi MHP önüne bıraktıktan sonra, MHP’li vekillere yazdıkları mektubu dağıtmıştı. Emekli Tuğgeneral Güneş’e, Jandarma Bölge Komutanlığı görevindeyken, başörtüsüyle okula geldiği için bir hafta okuldan uzaklaştırma cezası alan Uludağ Üniversitesi öğrencisi Ayşe Kurt, tarafından, Bölge ıdare Mahkemesi'ni etkilediği gerekçesi ile dönemin Bursa Valisi Orhan Taşanlar, Bölge ıdare Mahkemesi başkan ve üyeleri birlikte, 1 milyar liralık tazminat davası açmış. Emekli Albay Arif Doğan ile birlikte Aczimendiler’i eğitime tabi tuttuğu ileri sürülen Güneş ile ilgili Ortadoğu Gazetesi yazarı Ramazan K. Kurt’un “Atatürk, MHP ve TESUD” başlıklı yazıda yer alan bilgile bir hayli ilginç. Emekli Tuğgeneral Nuri Güneş’in için, "Alisiz Alevi olduğu ve görevi esnasında aşırı sol fikirleriyle tanındığı, başörtüsüne özel bir alerjisinin olduğu ifade ediliyor.” diyen Ramazan Kurt’un yazısındaki ilgili kısım şöyle:

CEM ERSEVER’ıN ÖLÜMÜNDEN SORUMLU!

“TESUD Ankara şube başkanı ve "çelenk operasyonunun" başındaki "komutan" emekli Tuğgeneral Nuri Güneş'tir. Nuri Güneş, Ankara ıl Jandarma Komutanı iken, jandarma bölgesinde emekli Binbaşı Cem Ersever ile iki jitem mensubu öldürüldü. Meslektaşları Nuri Güneş'i Ersever'in öldürülmesinde ihmali olduğu ve soruşturmayı saptırmakla suçluyorlar. Türkiye'de Alevi Müslüman kardeşlerimizin başının belası "Alisiz Aleviler" vardır. ıstanbul'da bir de dergi çıkaran Alisiz Alevilerin merkez üssü Almanya'dır. Alevi dedesi bir dostumun ifadesiyle Alisiz Alevilerin Alevi Müslümanlıkla bir alakası yok ve çoğunluğu da ateist ve aşırı solcu. ışte Nuri Güneş'in "Alisiz Alevi" olduğu ve görevi esnasında aşırı sol fikirleriyle tanındığı, başörtüsüne özel bir alerjisinin olduğu ifade ediliyor. Görevi esnasında astlarına yönelik aşırı baskıcı uygulamalarına dikkat çeken bazı emekli subaylara göre bir astsubay Nuri Güneş'in tavırlarına dayanamadığı için Güneydoğu görevini tamamlamış olmasına rağmen şırnak'a tayin istedi ve orada şehit düştü. Yine anlatılanlara göre, Nuri Güneş denetlemelere giderken eşini de yanına alarak gittiği ilçelerdeki rütbelilerin evlerine ziyaret bahanesiyle eşini göndermiş olup asıl maksadı hangi rütbelinin eşinin başını örttüğünü tespittir.”

ESRARENGıZ ÜSTEğMEN ALTINBıLEK

Fehmi Altınbilek; Papa’ya suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca’yı ıran'a kaçarken sınıra bıraktığı ileri sürülen Jandarma yüzbaşı. 13 Nisan 1970’de sol görüşlü Asteğmen Necdet Güçlü’nün, Ali Güngör ve ıbrahim Doğan adlı ülkücüler tarafından öldürülmesi olayında kullanılan tabancaların seri numaralarının, kendisiyle birlikte bir teğmen arkadaşına ait olduğu ortaya çıktı. Ancak Altınbilek’e bu olayla ilgili soruşturma açılmamış. Fehmi Altınbilek'in üzerine o dönemde Uğur Mumcu çok gitmiş. Kamuoyunun bir türlü tanıyamadığı Fehmi Altınbilek'in adı 'Esrarengiz Üsteğmen'e çıksa da, Kızıldere'de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü operasyonda yer almış. Altınbilek’in adı yıllar sonra, Susurluk Skandalı patlayınca tekrar gündeme geliyor. Susurluk davasıyla anılan ıbrahim şahin, Korkut Eken, ve Veli Küçük'le anılan Fehmi Altınbilek 2002’nin Ocak ayında Çanakkale'de yapılan gizli bir toplantı ile gündeme gelmiş. Altınbilek’in son olarak ortaya çıktığı tarih ise 1998. Kıdemli Albay olarak Yalova ve çevresindeki çeteleri araştırıp kovuşturan bir albay olarak tanımlanan Altınbilek daha sonra Çanakkale Jandarma Alay komutanı olarak görev yaptıktan sonra emekliye ayrıldı.

(Haber 7)

http://www.haber7.com/haber/20080823/Cakir-Aczimendiler-Cevik-Bir-projesi.p hp
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir