Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

18.04.2009, 18:43

Nisan 2009 - Saadet asrının yıldız Gençleri

Ebed yolunun kılavuzu

[img:215:300]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/kapaklar/2009-04.jpg[/img]

Dünya hayatının özünde insanın kendisini bulması vardır. Hepimiz dünyaya gözümüzü açar açmaz belki de kendi arayışımız içinde buluruz kendimizi. Bebekken bile, bu arayış için yeşerir ruhumuz. Büyüdükçe ve aklımızla mantığımız bizi belli bir seviyeye getirdikçe kaçınılmaz sorgulamalar hepimizin beynini alev gibi yakmaya başlar. ışte o zaman önümüze sürülen kurtarıcılardan medet umarız. Öyle çok kurtarıcı konur ki önümüze, zaman içinde aslında birçoğunun bizi daha çok kötüleştirdiğini ve ruhumuzu acı içinde bıraktığını görürüz.

Tıpkı günümüzde olduğu gibi. Bu çağda insanlık, tarihte görülmemiş bazı özel durumlara sahne oluyor. Tüketim toplumunun empoze ettiği hayat tarzı, insanla eşya ve insanla insan arasındaki diyalogu koparma noktasına getiriyor. Bu hayat tarzıyla eşyanın hakikatinden uzaklaşan insan, giderek kendini de eşya haline dönüştürüyor.

Bütün bu acıların kaynağı da elbette ki, insanın kurtarıcı diye sarıldığı hakikatlerde yatıyor. Oysa önümüzde insanlığı dönüştüren en büyük hakikatlerin temsilcisi numune-i imtisal bir zât duruyor. Bu zât 14 asır önce Yaratıcısından aldığı hakikatleri insanlığa hayatıyla ve davasıyla sunuyor ve insanlığı dönüştürüyor. Kıyamete kadar da dönüştürmeye devam edecek. ınananlar için rehberliğini her asırda yapacak. Bizler ondan 14 asır uzak yaşasak bile, O değil mi ki, hem doğarken, hem kıyamette, “Ümmeti, ümmeti” diyor. O halde zamanların araya koyduğu mesafeler aslında bizi dönüşmekten alıkoyacak şeyler değil. O zamanın gençleri gibi, bu zamanda da, “Ümmeti!” diyen O zatın rehberliğinde yolumuzu aydınlatabilir, insanlığımızı hapsolduğu bu acı travmanın içinden kurtarabiliriz. Tıpkı Onun zamanındaki gençler gibi…

Bu ayki dosyamız da işte bu var.

Asr-ı Saadetin genç “yıldız”ları, diyor araştırma grubu. Önümüze yıldız haritası koyuyor ve yolumuzu gösteriyor.

Söyleşide, Cüneyd Suavi, “Onu anan her kalpten gül kokusu yayılır, diyor.

Yasemin Güleçyüz, Günümüzde Asr-ı Saadeti yaşamanın nasıl olacağını ifade ediyor.

Mustafa Gökmen, üçüncü sayfa gazeteciliğini sorguluyor.

Ve M. Latif Salihoğlu da 31 Mart vakasının üzerinden geçen yüzyıla rağmen aydınlatılamadığına dikkat çekiyor.

Çetin Zorlu ise, düşündürürken güldürmeye devam ediyor.

Bu ay yine hepimizi dopdolu bir dergi bekliyor.

Bu arada son bir hatırlatma yapalım. “Bediüzzaman'ın şehirleri” projemiz devam ediyor. Genç ve araştırmacı arkadaşlarımızın dinamik çalışmalarını bekliyoruz.

Hepinize iyi okumalar.

http://www.gencyaklasim.com/
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

2

18.04.2009, 18:46

Ya bir hakikat söyle yahut sus

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2009/200904-02.jpg[/img]

Sırf sessizliği bozmak için laf olsun diye konuştuğun çok oldu. Evet, gerçekten de laf oldu, amacına ulaştın.

Sırf insanları güldürmek için konuştuğun da çoktur. Ve başardın: Güldüler.

Kimi zaman seni sevsinler istedin, sözlerinle; sevdiler de.

ıkna etmek için konuştun; sen söze başlamadan önce sahip oldukları düşünceleri değiştirdiler.

Bir sevincini, kimselere söylemesen çatlayacağını düşündüğün sevincini paylaşmaktı o konuşmayı yaparkenki tüm amacın. Paylaştı dostların sevincini.

Acını anlatmak ve bir teselli bulmaktı niyetin, biraz olsun buldun.

Kimi zaman bildiklerini anlattın, kimi zaman hissettiklerini. Bazen düşüncelerini, bazen tahminlerini aktardın.

Konuştun, konuştun, konuştun.

Peki, kaç kez bir hakikati anlattın?

Hakikatten bahsediyorum, “gerçek”ten değil. “Realite”den değil. “Görünen köy”den de değil.

“Gerçek”liğini ne dün kaybetmiş, ne de yarın kaybedecek; ne burada başka şekle bürünecek, ne de başka bir coğrafyada değişecek olan “hakikat”ten söz ediyorum.

Bugün bir arkadaşınla konuşurken, arada bir hakikatten de söz açtın mı?

Günün ilk hakikatini söyledin mi?

Bu ayın, bu yılın ilk hakikatini?

Belki ömründe söylediğin ilk ve tek hakikati?

O hakikati bilmenin zekâtı olarak konuşmak.

O hakikati bilmenin sorumluluğuyla anlatmak.

O hakikati bilmenin yükünü omzunda bilerek söylemek.

O hakikati, yeni öğrendiğin bir bilgiyi, söylemesen çatlayacağını düşündüğün bilgiyi anlatmanın heyecanıyla aktarmak.

O hakikati, dilinde ağırlık olarak hissedip dillendirmek.

O hakikat senin dilinden başka birinin zihnine ulaşmadan huzur bulamayacak gibi konuşmak.

Ve günü, bir hakikati paylaşmış olarak bitirmek.

Bugün, tüm o konuşma sebeplerine bunu da ekleyebilir misin?

Ya hakikat söyleyip yahut susar mısın?

Murat ÇETıN
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir