Giriş yapmadınız.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

31.01.2009, 16:26

Ocak 2009 - İnsan Okur

[img:215:300]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/kapaklar/2009-01.jpg[/img]


Lütfen okur musunuz?

Çağımız yazıdan çok görselliğin, kitap sayfalarından çok bilgisayar ekranının hakim olduğu bir çağ. Okumak deyince kiminin aklına eğitim, kiminin aklına faydasız bir “boş zaman değerlendirme” faaliyeti geliyor. Oysa ders kitapları dışında bir okuma olmadan alınan eğitim, kendisinden bekleneni veremez. Faydasız olan kitaplar değil, kitapsız geçen ömürlerdir. Zira zaman her ânı bir sayfa olan bir kitaptır. Kâinat her zerresi bir harf olan bir kitaptır. Her insan ayrı bir kitaptır. Ve her birisi okunmayı, öğrenilmeyi bekliyor.

Bu sayımızda nedeni ve nasılıyla okumak konusunu ele alıyoruz.

Saadet Bayri, “ınsandan kâinata: Kalem kalem okuma”yı anlatıyor satırlarında. Meryem Tortuk, “nefes aldığımız sürece” okumaya çağırıyor.

Ahmet Dursun, “ınsan okur; lakin ne okur?” diye soruyor. Aykut Tanrıkulu, “Okumadan âlim olmanın” mümkün olmadığına dikkat çekiyor.

Habib Fidan, Batı klasiklerini nasıl ve niçin okumamız gerektiğini sorguluyor.

Kapak dosyası dışında ise…

Murat Çetin, “Az”ı dile getiriyor.

Mustafa Gökmen, medya tarihinde kısa bir gezintiye çıkarak bugünü yorumluyor.

Nurdan Huyut, “Bizi biz yapan mekânlar”da gezdiriyor bizi.

Belgin Çakır, hayatına anlam katan herkese teker teker teşekkür ediyor.

*

Dergimizin içeriği hakkında sizi kısaca bilgilendirdikten sonra iki haber vermek istiyoruz.

Yeni kalemlere imkân tanımak üzere düzenlediğimiz “Hayalinizi çalıştırın” başlıklı hikâye yarışmamız sonuçlandı.

Diğer haberimiz ise, “Bediüzzaman şehirleri” başlıklı projemiz hakkında. "Projeye gönüllü arıyoruz" sloganıyla yola çıktık. Haydi hayırlısı....

Her iki haberin ayrıntıları da 5. sayfamızda.

*

şubat sayımızın kapak konusu "Gençlik endüstrisi"dir.

Görüşmek üzere...

Editör

http://www.gencyaklasim.com/
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

2

31.01.2009, 16:35

Ey kendini insan bilen insan, kendini oku!

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2009/200901-12.jpg[/img]

Otuz Birinci Pencere

“Muhakkak ki Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık.” (Tîn Sûresi: 4.)

“Kesin olarak imân edenler için yeryüzünde nice deliller vardır. • Kendi nefislerinizde de böyle deliller vardır. Hâlâ görmez misiniz?” (Zâriyât Sûresi: 20-21.)

şu pencere insan penceresidir ve enfüsîdir. Ve enfüsî cihetinde şu pencerenin tafsilâtını binler muhakkikîn-i evliyânın mufassal kitaplarına havale ederek, yalnız feyz-i Kur’ân’dan aldığımız birkaç esasa işaret ederiz. şöyle ki:

On Birinci Sözde beyân edildiği gibi, "ınsan öyle bir nüsha-i câmiadır ki, Cenâb-ı Hak bütün esmâsını insanın nefsi ile insana ihsâs ediyor." Tafsilâtını başka Sözlere havale edip yalnız üç noktayı göstereceğiz.



BıRıNCı NOKTA: ınsan üç cihetle esmâ-i ılâhiyeye bir aynadır.

Birinci vecih: Gecede zulümât, nasıl nuru gösterir; öyle de, insan zaaf ve acziyle, fakr ve hâcâtıyla, naks ve kusuruyla bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini, kuvvetini, gınâsını, rahmetini bildiriyor ve hâkezâ, pekçok evsâf-ı ılâhiyeye bu sûretle âyinedarlık ediyor. Hattâ, hadsiz aczinde ve nihayetsiz zaafında, hadsiz a’dâsına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan, dâimâ Vâcibü’l-Vücuda bakar. Hem, nihayetsiz fakrında, nihayetsiz hâcâtı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdâd aramaya mecbur olduğundan, vicdan, daima o noktadan bir Ganî-i Rahîmin dergâhına dayanır, duâ ile el açar. Demek, her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdâd cihetinde iki küçük pencere Kadîr-i Rahîmin bârigâh-ı Rahmetine açılır; her vakit onunla bakabilir.

ıkinci vecih âyinedarlık ise: ınsana verilen numûneler nevinden cüz’î ilim, kudret, basar, sem’, mâlikiyet, hâkimiyet gibi cüz’iyât ile Kâinat Mâlikinin ilmine ve kudretine, basarına, sem’ine, hâkimiyet-i rubûbiyetine âyinedarlık eder; onları anlar, bildirir. Meselâ, ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum; öyle de, şu koca kâinat sarayının bir ustası var, o usta onu bilir, görür, yapar, idare eder ve hâkezâ.

Üçüncü vecih âyinedarlık ise: ınsan, üstünde nakışları görünen esmâ-i ılâhiyeye âyinedarlık eder. "Otuz ıkinci Sözün Üçüncü Mevkıfı"nın başında bir nebze izah edilen, insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyâde esmâ vardır. Meselâ, yaratılışından Sâni’, Hàlık ismini ve hüsn-ü takvîminden Rahmân ve Rahîm isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerîm, Latîf isimlerini ve hâkezâ, bütün âzâ ve âlâtı ile, cihazât ve cevârihi ile, letâif ve mâneviyâtı ile, havâss ve hissiyâtı ile ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek, nasıl esmâda bir ısm-i âzam var; öyle de, o esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı âzam var ki, o da insandır.

Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa, hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimâli var.



ıKıNCı NOKTA: Mühim bir sırr-ı ehadiyete işaret eder. şöyle ki:

ınsanın, nasıl, ruhu bütün cesedine öyle bir münâsebeti var ki, bütün âzâsını ve eczâsını birbirine yardım ettirir. Yani, irâde-i ılâhiye cilvesi olan evâmir-i tekviniyeye ve o emirden vücud-u haricî giydirilmiş bir kanun-u emrî ve latîfe-i Rabbâniye olan ruh, onların idaresinde, onların mânevî seslerini hissetmesinde ve hâcâtlarını görmesinde birbirine mâni olmaz; ruhu şaşırtmaz, ruha nisbeten uzak yakın bir hükmünde, birbirine perde olmaz. ısterse çoğunu birinin imdadına yetiştirir, isterse bedenin her cüz’ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hatta çok nurâniyet kesb etmiş ise, herbir cüz’ü ile görebilir ve işitebilir.

Öyle de, En yüce sıfatlar Allah’ındır. (Nahl Sûresi: 60.), Cenâb-ı Hakkın mâdem Onun bir kanun-u emri olan ruh küçük bir âlem olan insan cisminde ve âzâsında bu vaziyeti gösteriyor, elbette âlem-i ekber olan kâinatta o Zât-ı Vâcibü’l-Vücudun irâde-i külliyesine ve kudret-i mutlakasına hadsiz fiiller, hadsiz sadâlar, hadsiz duâlar, hadsiz işler, hiçbir cihette Ona ağır gelmez, birbirine mâni olmaz, o Hàlık-ı Zülcelâli meşgul etmez, şaşırtmaz. Bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir. Yakın, uzak birdir. ısterse bütününü birinin imdadına gönderir. Her şey ile her şeyi görebilir, seslerini işitebilir ve her şey ile her şeyi bilir., ve hâkezâ.

Üçüncü nokta: Hayatın pek mühim bir mahiyeti ve ehemmiyetli bir vazifesi var. Fakat, o bahis hayat Penceresinde ve Yirminci Mektubun Sekizinci Kelimesinde tafsilî geçtiğinden ona havale edip, yalnız bunu ihtar ederiz ki:

Hayatta hissiyât sûretinde kaynayan memzûc nakışlar, pek çok esmâ ve şuûnât-ı zâtiyeye işaret eder. Gayet parlak bir sûrette Hayy-ı Kayyûmun şuûnât-ı zâtiyesine âyinedarlık eder. şu sırrın izahı, Allah’ı tanımayanlara ve daha tam tasdik etmeyenlere karşı, zamanı olmadığından kapıyı kapıyoruz.

Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s.627–29
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

3

31.01.2009, 16:42


Az

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2009/200901-02.jpg[/img]

Her şeyi bol bol istesek de, “az”dadır gönlümüz.

Az bir yemekle çoklar doyururuz.

Azıcık suyumuzu damla damla kullanırız.

Az yoğurdumuzdan çok ayranlar yaparız.

Az vaktimizi, bol vaktimizden daha dolu yaşarız.

Az paramızın kıymetini bilir, ona göre harcarız.

Sevgi cümlelerini “çok”suz kullanmasak da, az sevdiklerimizi kendimize köle etmeden, daha insanca severiz.

Az konuştuğumuzda anlattıklarımız, çok konuştuğumuzda anlattıklarımızdan çoktur.

Bir şey azsa gözümüz gibi bakarız.

Kıymet vermediğimiz bir şeyin değerini, azalınca anlarız.

Çokları bulanlar bile azla çıkar yola.

Çoğu kaybeden, azla yetinmeyendir çoğu zaman.

“Az”ı çok için basamak yapan, sırf çoğu bulmak için aza kanaat eden, çoğu bulamaz.

Çoğu bulanlar, azı az olduğu için seven ve seçenlerdir.

Bir şeyler çoksa hayatımızda, belki başka bir şeyler az olduğu içindir.

Ve bir şeylerimiz azsa, başka bir şeylerimiz çok olduğu içindir.

Etrafında çok insan olanların çoğunlukla yalnız, az insanlar olanlarınsa sağlam dostlukları olması boşuna değildir.

Biz “az”ı severiz. “Az” da çoğu.

Biz “az”ı sevdikçe hayatımızda bazı şeyler bundan çoğalır.

“Az”ı severiz içten içe. Çünkü “az” bizi ve her şeyi “bir”e yaklaştırır.

“Bir” ise her şeyi çoğaltır.

Milyarlara koşsak da, farkında olmasak da, başka hayaller kursak da, ömrümüz boyunca “bir”i ararız.


Murat ÇETıN
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

4

31.01.2009, 16:45


Devrik Cümleye bayiliyorum..
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir