Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

13.09.2008, 02:16

Eylül 2008 - İstanbulum

ıstanbul var, ıstanbul'dan içeri
[img:215:300]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/kapaklar/2008-09.jpg[/img]



Yayın hayatımızın 5. yılını da geride bırakırken, karşınıza ıstanbul gibi dolu dolu bir sayıyla çıkıyoruz.

ıstanbul… Kimimizin içinde yaşayarak sıkıntılarıyla beraber güzelliklerini de hissettiğimiz şehir…

Kimimizin uzaktan özlemle seyrettiğimiz, içindekilere gıptayla baktığımız şehir…

şairlerin, yazarların, ressamların, fotoğrafçıların bitmez tükenmez malzemesi…

Bir şehirden çok bir dünya sanki.

ıçinde onlarca, yüzlerce şehri barındıran bir memleket.

Bu sayımızda ıstanbul'u anlatmak istedik, dilimiz döndüğünce.

Kâh ıstanbul şairlerini, kah varoşlarını taşıdık sayfalarımıza.

Biraz isimlerine, biraz resimlerine baktık.

Peygamber (asm) müjdesini unutmadık.

Bediüzzaman'ın ayak bastığı yerleri hatırımızdan çıkarmadık.

Ve elinizde tuttuğunuz sayıyı hazırladık.

ıslam Yaşar, ıstanbul'u layıkıyla anlatan bir şiirin henüz yazılamadığından yakınıyor.

Umut Yavuz, “Bediüzzaman ve ıstanbul”u taşıyor satırlarına.

ıstanbul'da yaşamayan gençler “Muha1'in Teybi”ne kendi ıstanbul'larını anlatıyor.

Bu sayımızda ayrıca besteci ve yorumcu Zekai Tunca ile yapılmış keyifli bir söyleşiyi de okuyabilirsiniz.

Ardımızda bıraktığımız Pekin Olimpiyatlarıyla ilgili değerlendirmeler de dergimizde.

Mehtap Yıldırım, “Seçilmek değil, seçmek istiyorum” derken, ÖSS sistemini sorguluyor.

Sizi dergimizin sayfalarıyla baş başa bırakırken, Hikâye Yarışmamızı 1 Kasım 2008'e kadar uzattığımızı da duyurmak istiyoruz.

Ramazan ayınızı ve bayramınızı tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dileriz.

http://www.gencyaklasim.com/
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

2

13.09.2008, 11:37

Yahya Kemal Beyatlı'nın şiirinden;


"Aşkın şeref diyârını gördümdü bir zaman.

Yıldızlarıyle başka bir âlemdi her gece.

Kıpkırmızıydı şanlı ufuklarda her şafak. "
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

3

13.09.2008, 13:01

Vayy bizim Muha1'in teybi de varmış :wink:

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

4

15.09.2008, 19:25

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2008/200809-19.jpg[/img]

“Bekletme ne olur, gelmek zamanı gel. Gitme gel! Eylülde gel…”


Ne güzel bir şarkıydı: “Eylülde gel”. Hâlâ ilk günkü gibi hüzünle dinlerim ve kaybolur yiterim, içimin sararmış okul yollarında. O yollar ki, her Eylülün anlamı ve sonbaharın ilk merhabasıydı.

“Beklerim seni okul yolunda / Eylülde gel” derken şâirin, bizi içli bir mısra ile anılarımıza gömüp, sonbaharın hüznüyle mest etmek miydi kastı, bilinmez...

Aylardan Eylül…

Leylekler de terk ediyor artık, bir bir bu şehri. Nedendir bilmem, vefasızlıkla suçladım hepsini. Ve kapadım tüm pencereleri, içimden bir şeyler koparken peşlerinden. Kim bilir neler yüklüdür hatıra heybelerinde şimdi. Ne garip!.. Seyyah olan ruhuma, bir göçmen kuş hüznünü düşürdü ayrılığın. Buralardan çekip giderken, ayrılık yeniden döküldü dilime.

ıçimde kırık bir veda, leyleklerden bana arta kalan yükleriyle aldım Eylülü içeri. Sırtımda gençliğimden kalma ağır imtihan yükleri… O yorgun, ben yorgun; bakıştık saatlerce. Sahi; ağaran saçlarımın, yüzümde biraz daha derinleştirdiği çizgiler, “Gençlik, çocukluğu erken kovmuş mu?” diyor.

Biliyordum zira sonbahar; ‘dipten ve derinden’ gelir. Olgun, ağırbaşlı… Değişmiş, yenilenmiş bulur bizi; hüznü bundandır belki

Eylül geldi… Mevsim hazan…

Semadan birkaç damla yağmur değdi gözlerime. Ve anlaşılan, şehir de hüzünlenmiş bu duruma. Yapraklar yavaş ve sessizce düşüyor dalından. Ağaçlar mahzun, ellerinden kayıp giderken yapraklar, bir başka duruyorlar yalnızlıktan.

Eylül geldi… Mevsim hüzün…

Göklerden yağan, toprağın gözyaşıydı. ıçimde gençliğin tarifsiz yangını, dallarım sarkmış ve sarıya durmuş her yanım. Dökülmüşüm tane tane, içimin yollarına. Mevsim hazan, başımda gençlik rüzgârı eserken, mevsim değişmiyor şimdilerde bende. Yüreğim lebalep sarı, hışır hışır sesler geliyor, ben geçtiğim zaman. Tozu dumana katan bir rüzgâr esiyor buralarda. Dağıtıyor kumdan şatolarımı, acımadan.

Eylül geldi… Mevsim hazan…

şair ne güzel söylemiş: Eylüle girdim eylüle girdim/ her ömrün bir eylülü vardır /onca yaşadım/ şimdi bildim (Murathan Mungan).” Ey ömrümün eylülü, hoş geldin. Nasıl geçti yıllar, bilmem. Ey benim on beş yaşım, ey benim yirmi yaşım! Artık sormuyorum, “Nerdesin?”… ıbretle bakmaktır bana düşen bugün, ihtiyarlığın akşam güneşinde ardınızdan…

Küçük bir çocuk görürüm koşuşturan, kahkahalarıyla geçip gider önümden. Konfeti sanır dökülen yaprakları. Toplayıp sonra, saçlarından aşağı döker tüm sarıları. O güldükçe, damlalarım ıslatır yanaklarımı.

Ömrümün keşkesi bekler sokak başında: “Ah hep çocuk kalsam, hiç büyümesem.…”

Oysa ne çabuk büyümüşüm! Düşüp dizlerimi kanattığım günler, gerilerde kaldı. şimdi, yüreğim düşüp düşüp kabuk bağlıyor. Kardan adam yaptığım günleri, penceremden başkalarınkine bakarak anıyorum. Merdivenlerden inmeyi henüz öğrendim, kayarken demirlerinden.

Saklambaç oynarken, ‘elma’ dediklerinde hep çıkmıştım saklandığım yerlerden. şimdilerde ne derlerse desinler; hiç çıkmıyorum. Saklandığım yerde büyümüşüm ben.

Çocukluğumu öylece bırakıp yürüdüm, gençlik kollarımdan çekiştirirken… Sonrası, Sessiz bir fısıltı: Kimseyi, ama hiç kimseyi hayat boyu yanında tutamazsın.

Düşmeye hazır bir damla, gözümde donup kalır.

Eylül geldi… Mevsim hüzün…

Yaz desem değil, ama güneş var hâlâ… Yakmasa da ısıtıyor. Kış desem değil, rüzgâr esiyor; ama üşütmüyor. Bütün mevsimlerin toplamı bu: Beşinci mevsim.

Her şey adım adım yol alır. Yapraklar birden sararmaz, güller bir anda dökülmez. Öyle sessiz olur ki her şey, şaşar kalırsınız. Her ne kadar rengiyle anılsa da eylül, sarı öyle hemen göstermez kendini. Sanki bir anda gelir; ancak zamanlıdır gelişi. Tıpkı çocukluğumuzla yer değişen gençliğimiz gibidir eylül.

Ne zaman ki okul yollarının bitişini haber verir; o zaman insan anlar, gençlik zamanı değildir. Yıllar hangi arada geçti, hangi gecede ağarmıştı saçlarım? Yüzümdeki çizgiler daha derin şimdi…

Mevsim karışık…

Ne yaz diyorum, ne kış. ıkisinin ortasında kalmışım. Sanki Âraf’tayım.

Tıpkı ömrüm gibi. Ne yaşlılık bu hâlin adı, ne taptaze bir gençlik… Ve gençlikten arta kalan bir ömrün hazânındayım. Ömrüm kurumuş bir dal mı artık? Uç vermez mi artık, zamansız esen boranın avuçlarında? Ah deli gönül! Ne kadar uğraşırsan uğraş, bu mevsim hep içimde bir gençlik yorgunu…

Eylül geldi…

Hüzün davetsiz misafir, keyfince gelip yerleşti kalbimin ortasına. Birkaç damla yanaklarımda, gökler ağlamaklı, teselli edilen toprakta yas var. Tüm şehirde yaprak ölüleri… Ey rüzgâr! Yanı başımda dururken pervasız yazlarım… Daha ılık serinliğin yüzümdeyken, şimdi ayrılık çığlığıyla ansızın beni ürpertmek neden?

Eylül geldi; eylül gibi geldi: Kırılgan, dokunaklı…
Bir kampana sesinin çığlığında ayrılık vagonları diziyor sonbahar. Bir ‘sessiz gemi’ gerçekliği, çepeçevre sarar zihnimin en dip ve derinden uğuldayan sis yelkenlerini. Sarsılıyorum… Gamlı bir eylül vagonunda pazara çıkardığım can!.. Nabzın atıyor, diyarını terk eden kuşların ardından. Sahi, pazarın pazar mı ola?

Mevsim hüzün...

Bir ağacın gölgesine düşer sessizce bir yaprak. Yiter ağacın kollarından, renginde buruk bir veda… Ve ben, hiçbir mevsim eylül kadar üşümem! Bilirim, vedalar üşütür insanı; soğuktur.

Ey ömrümün, vaveylasıyla titrediği gençlik yanım!

Bu kaçgöçler dünyasında eylül sana, sen eylül firakına gebesin, unutma!...

Saadet Bayri Fidan
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

5

15.09.2008, 19:28

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2008/200809-05.jpg[/img]

Yâkub Aleyhisselâm Yusuf Aleyhisselâmdan dolayı üzüntülere düşmüştü. Zayıflamış, yaşlanmıştı.

Kaşları, gözlerinin yanak­larının yumrusu üzerine düşer, onları, bezle kaldırırdı. Bir gün, ona bir komşusu:

"Ey Yâkub! Sende gördüğüm şu başına gelen hal nedir?" ıhtiyar olmadan, ihtiyarladın! Tükendin, gittin!

Sen bu gidişle babanın, kardeşinin eriştiği yaşa bile erişemeyeceksin!" dedi. Yâkub Aleyhisselâm:

"Zamanın uzunluğu ve üzüntülerin çokluğu!" dedi. Yüce Allah:

"Ey Yâkub! Sen, beni, yaratığıma şikâyet mi ediyorsun?!" diye Vahiy edince, Yâkub Aleyhisselâm:

"Ya Rab! Ben, bir hata işledim! Onu, bana, bağışla!" dedi. Yüce Allah:

"Bağışladım!" buyurdu.

Bundan sonra Yâkub Aleyhisselâm, derdini soranlara:

"Ben, taşan kederimi ve üzüntümü, yalnız Allah’a şikâyet ve arz ederim!" der­di.



Rabbimiz Nebilerini işte böyle terbiye ediyordu.

Her halimize, her tavrımıza dikkat! Kimden, kime şikâyet ediyoruz. şikâyet sadece Rabbe olmalıdır. şikâyet ve hoşnutsuz bir hayat nankörlüğün fısıltısıdır aslında. şikâyetler ise musibetleri çoğaltmaktan ve Rabbi unutturmaktan başka bir şeye yaramaz.

Rabbini unutan insanlara şekva eder.

Hz. Yakub’unki bir anlıktı, ama ya bizimkiler…


Yusuf SÖNMEZ
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

6

15.09.2008, 21:09

:cry:

Allah razı olsun ...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


mrv_kycn

Orta Düzey

Mesajlar: 274

Konum: ızmir

Meslek: pc teknikeri

Hobiler: fotograf(çılık) :)

  • Özel mesaj gönder

7

17.09.2008, 17:10

Alıntı sahibi ""talhagenc""

Vayy bizim Muha1'in teybi de varmış :wink:


oohhooo yenimi görüyorsun abicim sen 8)
...sadeceabdalım...

8

17.09.2008, 17:22

Evet , söylemiyo ki keçeli Muha1 :D

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

9

17.09.2008, 23:22

Dedikodumu mu yapıyorsunuz bakim :hmmm:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

10

17.09.2008, 23:27

Hayır Mp3 recorder'lar çıkmış, bizim Muha1 hala teyip mi kullanıyo diyoduk :dişler:

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

11

17.09.2008, 23:34

Bunlarıda yazacam bir yere :hmmm:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

12

17.09.2008, 23:35

Yaz , belki teknoloji senin köyüne de uğrar bu sayede :mrgreen:

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

13

17.09.2008, 23:37

Sizin köyde elektrik yokken bizde telefizyon vardı :çaktırmayın:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

14

17.09.2008, 23:40

Ben Ankara'da doğup büyüdüm. Köy hayatı nedir bilmedim. Ha sen Türkiye dışında doğup büyüdüysen onu bilemem.

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

15

17.09.2008, 23:43

Alıntı sahibi ""talhagenc""

Ben Ankara'da doğur büyüdüm. Köy hayatı nedir bilmedim. Ha sen Türkiye dışında doğup büyüdüysen onu bilemem.


Köy dedin köyden bahsettik. Ben de Adıyaman' da doğdum büyüdüm. Ama köyümüz de var seninki gibi. :mrgreen:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

16

17.09.2008, 23:45

Peki ıstanbul'a dönelim biz. Konu çok dağıldı. Webmaster abi kızacak şimdi...

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

17

18.09.2008, 00:15

Farkındayız yani :mrgreen:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

18

18.09.2008, 00:22

Elbette... Sınırları zorlamayalım bence daha fazla. ıstanbul , mübarek şehir güzel ıstanbul :)

19

01.11.2008, 23:41

canlar eylül makalesi öyle muhtesemdiki okudugum da hickiriklara bogulmustum
(bu arada genctalha´nin ben seni bildim bileli agliyorsin deyisini duyar gibiyim sanki :) )
suan bi daha okuma zamanim kisitli olsada o zaman hissiyatim öyleydi.
tam benlik harika bir yaziydi. ARO zeRhacan.
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

Muha1

Profesyonel

  • "Muha1" bir erkek
  • "Muha1" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 1,194

Meslek: gazeteci

Hobiler: Kitap ve getirdikleri

  • Özel mesaj gönder

20

01.11.2008, 23:44

Alıntı sahibi ""nurciv""

canlar eylül makalesi öyle muhtesemdiki okudugum da hickiriklara bogulmustum
(bu arada genctalha´nin ben seni bildim bileli agliyorsin deyisini duyar gibiyim sanki :) )
suan bi daha okuma zamanim kisitli olsada o zaman hissiyatim öyleydi.
tam benlik harika bir yaziydi. ARO zeRhacan.


Madem öyle, sen gelecek sayılar da yapacağımız çalışmaları bekle de gör. Ümid ediyorum ki sel götürmesin forumu :mrgreen:
Hayat Saklambaç(sa) Ölüm Sobe(ler)...

" Zulm ile âbad olanın sonu berbad olur! "

Bu konuyu değerlendir