Giriş yapmadınız.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

10.07.2008, 16:23

Temmuz - 2008 - Tefekkür Zamanı

Tefekkür eden kalp...

[img:215:300]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/kapaklar/2008-07.jpg[/img]

Bazen aklımızdan her şey uçup gider. ıki kelimeyi bir araya getiremeyiz. Düşüncelerimiz dağılır, zihnimiz alt üst olur, bir anda binlerce şey geçer aklımızdan, fakat damıtıp bir fikre ulaştıramayız, bir cümlenin sınırlarına dâhil edemeyiz onu. Aslında hayat çoğu kez böyle yaşanır. ınsanın diğer karşılığı nisyandır ya, biz unutan varlıklarız. Bazen ne düşündüğümüzü de toparlayamayacak kadar hem de. Aklın hüşyar olabilmesi, her dem etrafına şuurlu gözlerle bakabilmesi ya da eşyaya her dem bu nazarla bakabilmek zor. Fakat insanın öyle demleri vardır ki, işte bütün perdeler aralanır o anlarda ve sanatkârın kâinattaki ince dokunuşlarını hisseder. Bu dokunuşlar karşısında, hazların en büyüğünü tadar dimağı. Aklı hayretlerde, gönlü huşuda, kalbi çılgın heyecanlarda, duyguları bin bir tatla mest olmuş ve nefsi sıbgatullahla boyanmış bir halde tepeden tırnağa ceset sınırlarının ötesinde bir aleme yolculukda bulur kendini.

Aslında insanın esas varlığı da budur. Allah'ın şeylerdeki dokunuşlarını görüp, hissedip, tadıp, hakkalyakin yaşayıp, ruhunun sonsuzluğuna ermektir.

Mesnevi-i Nuriye'de, Bediüzzaman, “Arkadaş, Nefsî tefekkürde tafsilatlı, afakî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin” der.

ınsana Allah'ın zatını düşünmek haram kılınmıştır. Zira Allah'ın zatını tahayyül etmek imkânsızdır. Fakat eşyadaki tecellilerini okuyarak, Onun varlığına giden yolları keşfetmek de insana verilmiş bir nimettir. ışte burada akıl varlıkları olan yaratıklar; insanlar ve cinler için, özellikle de insan için büyük bir vazife tevzi edilmiş, eşyanın mülkünden melekûtuna giden okumalar yapması farz kılınmıştır. Çünkü Allah'ın esmasının cilvelerini okuyabilecek bir cihazla mücehhezdir. Bu da onu sonsuzlaştıracak, dünya bağlarındayken dahi sonsuz âlemleri seyrettirecektir. Tıpkı Hazreti Ömer'in, “Kalbim Allah'ı gördü” dediği gibi.

ınsan içinde Rabbini bilip, nefsinde Onu okuyabilen bir varlık olarak yaratılmış, esmanın isimleri ve tecellilerdeki cilveleri ona gösterilmiş, fakat gizli bir perde altında o cilvelerin nuru gizlenmiştir. Bediüzzaman buna tenteneli bir perde der. Ta ki, bu perdenin altında insan varlığı açığa çıkabilecek bir boyut kazansın.

ınsanın aslında kâinattaki bunca incecik işlere bakıp hayret etmediğine hayret etmesi gerekir. Maddi ve manevi boyutlarıyla Kehkeşanlardan, küçücük mikroplara kadar her şeyin içindeki nizam ve insanın kendi varlığının içindeki derinlik elbette bir yaratıcının eseridir.

Hepimizin bu dünyada bir tek vazifesi var. Nefsimize takılı olan o sırrı çözebilmek ve cihazlarımızı aklın kumandasında inkişaf ettirip, kendimizi inşa edebilmek. Dönüşümüz mutlaka O'nadır. Kur'an'ın buyurduğu gibi, onca numunelere rağmen akledenlerden değil de, yüz çevirenlerden olmamak için bir saatlik tefekkürü, bin senelik ibadetten daha hayırlı kılan o sırrı çözmek gerek. Ve Bediüzzamanın “Tefekkür gafleti izale eder” dediği gibi gaflet zamanı olan şu yaz aylarından kurtulabilmenin sırrı da yine tefekküre sığınmaktan geçiyor.

Üç ayların ilki olan Recep ayına girdiğimiz bu ayda tefekkür dosyamızla sizlerin karşısındayız. Kapak dosyamızda Selim Gündüzalp, “Gafletten uzak ol, Allah'a yakın ol” diyerek, kalbimizin sahibine yakınlaştıracak yolları gösterirken; Süleyman Kösmene, “Feyiz mevsimi: Üç aylar” diyerek, üç ayların hikmetine vurgu yapıyor.

Yusuf Sönmez ise, “Musibetler de güzeldir!” diyerek, neredeyse başımıza musibet gelmesi için dua ettirecek bir yazıyla çıkıyor karşımıza.

Haber Yaklaşım'da; Genç Yaklaşım'a gelen ödülle başlıyor ilk haberimiz. Ve M. Kemal'i sevmemek suçu olur mu? Örtüden yola çıkarak son zamanlarda yaşanan bir olayın özeti sunuluyor.

Devrik Cümle, Murat Çetin'in bildiğimiz naif üslubuyla, “Beni tanıdığıma memnun oldun mu?” sorusuyla kendi dünyamızda bir sorgulamaya çıkartıyor bizleri.

Felsefi Yaklaşım'da, “Kâinatta tesadüfe yer yok” diyor Umut Yavuz.

Yazı tahtasında; “aykırı(ğı)” bizi yaşanan bir mucizenin eşliğinde nefsimizle yüzleştiriyor.

Bu ayki röportajımızda konuğumuz, ıstanbul Büyük şehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı Nevzat Bayhan. Bayhan ile özelde üç aylar, genelde ise kültürü konuştuk.

Kültürel Yaklaşım, Vs…, Mizah, Bilmece, Muha1'in Teybi, ve Tarihi Yaklaşım yine ilgiyle okuyacağınız sayfa başlıklarımızdan bazıları.

Tefekkür yorgunu, ama inşa olmuş bir kalple hayatı yeniden okumanız temennisiyle…

http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/index.php
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

2

21.07.2008, 09:43

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2008/200807-06.jpg[/img]

Bir damla gözyaşı&

Duyguların saklanınca ruhunun en kuytu yerine, salınıp gezer bakışların yabancı bir şehre düşmüş güvercin gibi. Hayat ağacının dalları konamayacak kadar yabancı gelir, yaprakları kovalar gibi...

Dalıp giderken gözlerin hüznün en koyu rengine, söylenen her söz kapıyı çalmadan giren misafir gibi. Yaklaştıkça tanınmayacak kadar uzak gelirken bedenler, verilen selamlar azarlar gibi…

Kıvrılıp yatarken anıların kucağında, başını okşayan her el yabancı gibi. Çizgisindeki izler çağırırken geçmişe seni, sanki tüm sevdiklerini unut der gibi…

Dağlanıp yanarken biz kamış misali, bestelenen her söz sevgi bekleyen bir çocuğu kandıran ninniler gibi. Kapatırken bulut güneşin gözlerini, nefsim hayat hep karanlık devam edecekmiş sanan yarasalar gibi…

Heyhat bir damla gözyaşı cennet bahçelerinden!

Yıldızlara söyleyin dostlara selam etsin. Karanlıklarda kaldım güneşi koynuna alıp gelsin. Yıldızları yakamozda toplamaya çalışan ruhumun elleri, dilerim arşa değsin. Eğilsin buğday başakları gibi başım “Nân” olacaksa değirmenlerde ezilsin.

Bir damla gözyaşı isterim cennet bahçelerinden! Temizlensin ruhum yıldızlar parçalanıp yere inmeden!

H. Hüseyin KEMAL
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

3

21.07.2008, 09:45

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2008/200807-12.jpg[/img]

Yaz mevsimi gafletine dikkat!

Aziz sıddık kardeşlerim,
Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maîşet meşgalesi hengâmı ve şuhûr-u selâsenin çok sevaplı ibâdet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silahla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, gayet kuvvetli bir metânet ve vazife-i nûriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa,

Risâle-i Nûr'un hizmeti zararına bir atâlet, bir fütur ve tevakkuf başlar.

Aziz kardeşlerim, siz kat'î biliniz ki, Risâle-i Nur ve şâkirtlerinin meşgul oldukları vazife, rû-yi zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür. Onun için, dünyevî merakâver meselelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. Meyvenin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz; kuvve-i mâneviyeniz kırılmasın.

Evet, ehl-i dünyanın bütün muazzam meseleleri, fânî hayatta zâlimâne olan düstûr-u cidal dâiresinde, gaddarane, merhametsiz ve mukaddesât-ı diniyeyi dünyaya fedâ etmek cihetiyle, kader-i ılâhi, onların o cinayetleri içinde, onlara bir mânevî cehennem veriyor. Risâle-i Nur ve şâkirtlerinin çalıştıkları ve vazifedâr oldukları fânî hayâta bedel, bâkî hayata perde olan ölümü ve hayat-ı dünyeviyenin perestişkârlarına gayet dehşetli ecel celladının, hayat-ı ebediyeye birer perde ve ehl-i imânın saâdet-i ebediyelerine birer vesile olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde katî ispat etmektedir. şimdiye kadar o hakikati göstermişiz.

Elhasıl: Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karşı mücâdele ediyorlar. Bizler, ölüme karşı nûr-u Kur'ân ile cidaldeyiz. Onların en büyük meselesi--muvakkat olduğu için--bizim meselemizin en küçüğüne--bekaya baktığı için--mukabil gelmiyor. Madem onlar divânelikleriyle bizim muazzam meselelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz, neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük meselelerini merakla takip ediyoruz?

Bu âyet "Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar veremez. (Mâide Sûresi: 105.)" ve usûl-ü ıslâmiyetin ehemmiyetli bir düsturu olan "Er-râzî bi'z-zarari lâ yunzeru lehû" yani, "Başkasının dalâleti sizin hidâyetinize zarar etmez; sizler, lüzumsuz onların dalâletleriyle meşgul olmayasınız"; düstûrun manası: "Zarara kendi râzı olanın lehinde bakılmaz, ona şefkat edip acınmaz."

Madem bu âyet ve bu düstur, bizi, zarara bilerek râzı olanlara acımaktan men ediyor; biz de bütün kuvvetimiz ve merakımızla, vaktimizi kudsî vazifeye hasretmeliyiz. Onun hâricindekileri mâlâyânî bilip, vaktimizi zâyi etmemeliyiz. Çünkü elimizde nur var, topuz yoktur. Biz tecâvüz edemeyiz. Bize tecâvüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz bir nevî nûrânî müdafaadır.

Bu tetimmenin yazılmasının sebeplerinden birisi:

Risâle-i Nur'un bir talebesini tecrübe ettim. "Acaba bu heyecan, şimdiki siyasete karşı ne fikirdedir?" diye, Boğazlar hakkında "boşboğazlığı" münâsebetiyle bir iki şey sordum. Baktım, alâkadarâne ve bilerek cevap verdi. Kalben, "Yazık!" dedim. "Bu vazife-i nûriyede zararı olacak." Sonra şiddetle ikaz ettim.

"Eûzübillâhi mineşşeytâni ve's-siyâseti (şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım.) bir düsturumuz vardır. Eğer insanlara acıyorsan, geçmiş düstur onlara merhamete liyakatini selb ediyor. Cennet adamlar istediği gibi, Cehennem de adam ister.

(Beşinci şuânın yine kısmen verdiği haberler tezahür ediyor.)
Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 41


Lügatçe:
derd-i maîşet: Geçim derdi.
şuhûr-u selâse: Üç aylar.
vazife-i nûriye-i kudsiye: Kudsî Nur vazifesi, ıman-Kur'an hizmeti.
sebat: Dayanmak, kararlı olmak.
fütur: Ara, usanç, gevşeklik.
tevakkuf: Durma, duraklama.
rû-yi zemin: Yeryüzü.
mesâil: Meseleler.
vazife-i bâkiye: Daimî vazifeler.
düstûr-u cidal: Çarpışma kaidesi.
perestişkâr: ıbadet edercesine seven.
ehl-i dalâlet: Doğru ve hak yoldan sapanlar.
muvakkat: Geçici.
mâlâyânî: Manasız, faydasız, boş şey.
selb: Zorla alma, ortadan kaldırma.
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

4

21.07.2008, 20:36

MaşaAllah ilk yazıyı çok beğendim. ınsanın Rabbinin yaptıklarını bakıp tefekkür edip esma ve sıfatları okuyabilmesi ne büyük nimettir. Dergiyi bu ay daha düşünerek okumaya çalışacağım inş.

Allah razı olsun.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir