Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

1

17.06.2008, 12:15

Haziran 2008 - Seyahat Ya Resulallah

Seyahat Ya Resulallah!

[img:215:300]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/kapaklar/2008-06.jpg[/img]

Kuşkusuz günümüzdeki şartlar, geçmişe göre dünyayı gezme, yeni yerler keşfetme anlamında çok daha fazla imkân sunuyor. Gerek ulaşımın, gerek iletişimin gelişmesi, gerekse dünya hakkındaki bilgilerimizin artması bu imkânlardan bir kaçı… Bununla birlikte yine günümüz dünyası, bu imkânları kullanmamamız için de yeterince engeller de koyuyor önümüze. Artan trafik, aynı şehirdeki ulaşımı güçleştirirken, yaşadığımız şehre bile yabancı kalabiliyoruz. ınterneti bilgiden çok gerçek dünyadan kopma aracı olarak kullanan insanlar, kendilerini bulundukları odaya hapsederek dünyadan koparıyorlar.

Binlerce yılın medeniyetinin milyonlarca kilometrekarelik bir alana yayıldığını düşündüğümüzde, bizim bu alanın ne kadarını gördüğümüz, ne kadarına ulaştığımız sorusu daha anlamlı bir hal alıyor.

Biz aslında seyahate yabancı olmayan bir gelenekten geliyoruz. Evliya Çelebi ismi hiçbirimiz için yabancı değildir. “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır” sözünü sık sık duyarız. Hac bir ibadet olmanın ötesinde, hayatında köyünden dışarı çıkamamış insanların ömür boyunda çıktıkları tek seyahat olma özelliğini de taşır. Hz. Süleyman günümüz seyyahlarının da piri ve üstadıdır.

Biz Genç Yaklaşım olarak bu sayımızda, çağımızın engellerini değil, imkânlarını dikkatlere sunarak, çağdaş bir Evliya Çelebi olmanın ipuçlarını vermeye çalışıyoruz.

Maddî seyahatlere olduğu kadar, manevî seyahatlere doğru da yol alıyoruz.

Meryem Tortuk'un “Dünya bir menzil, insan bir seyyah” yazısıyla içimizdeki seyyahı uyandırıyor, Umut Yavuz'un dünyasında “Vatansız Seyyahlar”la yola çıkıyoruz.

“Yolun sonu görün(m)üyor” diyen Nihat Dağlı ile yol ve yolculuk kavramlarını farklı bir pencereden seyrediyoruz. Mustafa Gökmen, rafting serüvenine çıkarıyor bizi.

Süleyman Beydilli ile peygamberler şehri şanlı Urfa'ya yol alıyoruz.

ısmail Tezer, başka türlü bir seyahati “O'na seyahat”i anlatıyor bize. Sadece mekânda değil, manevi âlemde de yolculuk yapıyoruz.

Hatta zamanda da yolculuk yapıyor, Surre Alaylarını ziyaret ediyoruz.

Mehtap Yıldırım yine o güzel üslubuyla, bu kez bize; defilelerin ışığında tesettürün dönüşümünü ve tesettürün mahiyetini açıklıyor.

Faruk Saim Akhan; sadakatin, samimiyetin, en sade ve en gösterişsiz sevginin anlatıldığı, Yün Çoraplar, hikâyesiyle özlediğimiz bir duyguyu getirip koyuyor kalplerimizin tam orta yerine.

Tüm bu güzel yazılarımız ve diğer yazılarımızla beraber diyoruz ki:

Siz de bizimle bir seyahate çıkmaya ne dersiniz?

http://www.gencyaklasim.com/
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

2

27.06.2008, 00:03

O'na seyahat

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2008/200806-10.jpg[/img]

"Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız.”

Kâinattan yaratıcısını soran seyyahın, yani Said Nursi’nin Sözler isimli eserinin ilk sözünün ilk cümlesidir bu.

Onun, her ne kadar Evliya Çelebi gibi “Seyahat ya Resûlallah!” dediği vaki değilse de, ömrü boyunca maddi-manevi seyahat içerisinde olduğu bilinen bir gerçektir.

Esasında maddeden çok mânâ âlemlerinin seyyahıydı o.

“Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tâlimi ve Kur’ân-ı Hakîmin dersi”yle mânâ âlemlerinde yaptığı nice seyahat neticesinde kâinatın tılsımını açan hakikatleri keşfetmiş ve bunları ilham-ı ılahi ile kayıt altına almıştı.

Bu yönüyle o, aslında kâinat kitabının büyük muallimi ve seyyahı Hz. Peygamber’in (asm) ümmetine açtığı kulluk miracının önemli bir takipçisi olmuştur.

Onun takipçisi olduğu bu yol, kâinatın yaratıcısını tanımak, O’na iman ve ibadet etmek için bu âleme gönderilen bizler içinse, önemli bir yol haritası niteliğindedir.

Hem de “gizli hazineye” çıkaran bir yol haritası…

Zât-ı Ezelî’nin “Ben gizli bir hazine idim. Tanınmak istedim, kâinatı yarattım” sözüyle de işaret ettiği hazineye…

“Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız” vurgusu bu açıdan önemli ve manidar.

Zira “Ona başlamak”, gizli hazineye yolculuk…

Hem de nice tılsımları açacak gizem dolu bir yolculuk.

Ruhu sonsuz saadetlere gark edecek, hiç bitmeyecek bir seyahat…

Esma-i Hüsna yolculuğu…

**

Evet, hiç bitmeyecek bir yolculuktur bu…

Çünkü Yaratan ezeli ve ebedidir. Dolayısıyla Onun isimlerinin tecellisi de ebedidir… “Daimi bir cemal, zail müştaka razı olamaz” der Bediüzzaman…

Tecellî devam ettikçe, o tecellileri tefekkür eden seyyahların varlığı da devam edecektir…

**

Bambaşka tatlar verir bu seyahat insan ruhuna…

Hakikatin zevkine erdirir.

Zahmet yurdunun acıları bile, bu yolun yolcusu için, Gizli Hazine Sahibi tarafından gönderilen okunası, tefekkür edilesi, heyecan verici mektuplardır…

Renk renk zarflar içinde ren renk kağıtlara, renk renk desenlerle yazılmış nice kudret yazılarıdır bunlar.

Bazen kahır zarfında lütuf manaları saklıdır. Bazen de tam tersi...

“Lütfun da hoş, kahrın da hoş” diyebilenin nasibidir eşsiz zevkleri tatmak…

**

Esma-i Hüsna’nın her biri, bu gizemli seyahatte ayrı bir menfez, ayrı bir yükseliş ufkudur. Kendi miracına davet eder seyyahı.

Ve insan, fıtraten meyyaldir birine.

Girdi mi bir menfezden, kalbinden arş-ı azama uzanan tefekkürî bir seyahatte bulur kendini.

Ve işte o zaman kendi miracına yol alır, Zat-ı Ahmediye’nin açtığı geniş caddede…

**

Evet, hayat esmâ yolculuğu…

Hiç bitmeyecek olan…

“Biz dahi başta ona başlarız.”

Ve başladık, hiç bitmedi, bitmeyecek de…

Seyahat O’na, yani sonsuzluğa…

“Ve dönüş O’nadır” (Ayet ve hadis meali.)

ısmail Tezer
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

  • Konuyu başlatan "Zehracan"

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

3

27.06.2008, 00:11

Gömleği arkadan yırtılanlar

[img:175:175]http://www.yeniasya.de/gencyaklasim/images/resimler/2008/200806-19(1).jpg[/img]

Başarıyı kim belirler? Bir koç gibi kurban edilen Hz. Zekeriya (a.s.) başarısız, kral peygamber Hz Süleyman (a.s.) başarılı mı? Peygamberliğine çok az kişi iman eden Hz. ısa (a.s.) başarısız, tüm âleme gönderilen Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliğine

inanan yüz binler, milyonlar, milyarlar olduğu için Hz. Muhammed (a.s.m.) başarılı mı?
Vahşi kapitalizm insanın içini boşalttı. ınsanı insan yapan değerleri insandan aldı, insanı başıboş bir varlığa çevirdi. ınsanı düşünen hayvan, konuşan hayvan, hayal eden hayvan konumlarımdan bir türlü çıkarıp da insanı insan yapan asıl değerleri bir türlü göremediler, görmemezlik ettiler. O yüzden de insan hayvan konumundan bir türlü çıkamadı, ardından evcilleştirmeye başladılar insanı. Sonunda insan yiyen, içen, çalışan, üreten, çiftleşen, yorulan ve dinlenen, ama ne zaman mükemmelleşeceği belli olmayan bir varlığa dönüştü. ınsan mükemmelleşebilir mi?
Yenidünya düzen(ler)i insanı otomatlaştırdı, otomatlaştırıldık maalesef.
Daha çok kazanmak arzusu ile tutuşan insanlar birbirini yemeye, birbirini öldürmeye başladılar. Adına özgürlük dendi, çağdaşlık, uygarlık dendi. Ama birbirini yemeye çalışan insanların, birbirini geçmeye çalışan insanların gün geçtikçe ahlaksızlaşmasına kimse ses çıkarmadı.
ÖSS yaklaşıyor, OKS yaklaşıyor, LES yaklaşıyor biliyorsunuz. Bu yarışı kazanmak isteyenler sadece başarı odaklı mı olmak zorundadır? Ahlakı başarıdan çekip çocukları yarıştırınca ortaya ahlakı olmayan başarı tablosu çıktı. Birinci olda ne olursan ol! “Sınavı kazan da ne yapıyorsan yap” mantığı ile çocuklarımıza asıl vermemiz gerekenleri vermiyoruz. Birinci olanların ahlaklarıyla da birinci olmaları gerekiyordu, ama biz ahlakı bilgiden çıkardığımızdan bu tablo önümüze çıktı. Birinci olanlar ahlaksızdı demiyorum, sınav sisteminin ahlakı ölçmediğini söylüyorum. “Birinci ol da ne olursan ol, ne yaparsan yap” mantığı kapitalizmin bizlere dayatmış olduğu ahlaksızlıktan başka bir şey değildir. Gerekirse yasal olmayan, ahlaka etiğe uygun olmayan yollardan başarılı olabilirsin çözümü çocukların zihninde parlıyor maalesef. Çözüm bu muydu peki? Çocuklarımızın sınavları kazanması için her şey yaptık, yapacağız bir noktaya kadar elbette. Hatta uykusuz kalmamaları için sabah namazına bile kaldırmadık(!). Öyle ki, çocuğumuz birinci olsa, onun her türlü ahlaksızlığını örtbas etmeye hazırız. Artık toplumda ahlaklı olan çocuklar değil, sınavlarda başarılı olmuş çocuklar yüce oluyor. Başarılı olmak önemlidir lakin sadece başarıya odaklanma mantığı bir tasavvur bozukludur. Peygamberimiz Mekkelilere başarılı odaklı değil, ahlak erdem odaklı bir toplum inşa edelim mantığı yaklaşmıştır ve bu yüzden de dışlanmıştır.
ımam-ı Azam bir çocuğa yıkık bir ev için taş bulmasını söyleyince, çocuk komşunun duvarından çaldığı bir taşı getirmiş. Bunun üzerine ımam-ı Azam çocuğun babasına “Bu çocuğa dikkat et, ne olursa olsun bu çocuğu öğretmen yapma” deyip uyarmış. Bizlerse teşvik ediyoruz, sistem zaten bozuk deyip çocuklarımızın birinci olmaları için boynumuzda bir madalyon gibi taşımamız gereken değerlerimizi alt üst ediyoruz.
Elbette sistemin büyük bir eksikliği söz konusu... Ama önce aynalara bakmamız gerekiyor. Bir başkasına yaptığımız ahlaksızlık, önce kendimize yaptığımız ahlaksızlıktır, sonra da bütün bir insanlığa yaptığımız ahlaksızlıktır. Ahlaksızlık bir virüs gibidir…
Sonra gençlerin ahlaksızlığından dem vuruyoruz, otobüste yaşlı ninesine-dedesine yer vermediğinden yakınıyoruz, sokakların, okulların, otobüslerin fuhuş yerleri olmaması gerektiğini konuşuyoruz. Yatak odamızda kalması gereken kavramları ağızlardan işitmeye başlıyoruz, ahlaksızlıktan dem vuruyoruz.
Sen Çağının Yusuf’u! Çağının Züleyhalarının arkasında koşma, istikametini doğrult. Edebinden taviz verme.
Çağın Yusuf’u olacaksan eğer, gömleğin önden değil arkadan yırtılmalı...

Yunus Emre Tozal
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir