Giriş yapmadınız.

3

15.06.2007, 13:02

Veli kullar, ervah-ı tayyibe ile alâka kurabilirler. Fakat Kur'an'ın işaret ettiği celb-i ervah-ı tayyibe ise "Medenilerin yaptığı gibi hezeliyat (şaka ve eğlence sözleri) sûretinde bazı oyuncaklara o pek ciddi ve ciddi bir âlemde olan ruhlara hürmetsizlik edip, kendi yerine ve oyuncaklara celbetmek değil, belki ciddi olarak ve ciddi bir maksat için Muhyiddîn-i Arabî gibi zâtlar ki, istediği vakit ervah ile görüşen bir kısım ehl-i velâyet gibi onlara celb olup münasebet peyda etmek ve onların yerine gidip âlemlerine bir derece yaklaşmakla ruhâniyetlerinden manevî istifade etmektir ki, âyetler ona işaret eder ve o işaret içinde bir teşviki de hissettiriyorlar."
(20. Söz, 2. Makam)

şâh-ı Nakşibend Hazretleri'nin "Evrad-ı Kudsiye"si işte böyle Hz. Peygamber Alehisselam'dan âlem-i mânâda aldığı dersin kudsî bir evrâdıdır...

Efendimiz (sas) "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır." buyurmuştur. Bu bakımdan Hz. Ali'nin (ra) Ercûze ve Celcelûtiye kasideleri bu manevî ilmin bir nevi yansımasıdır.

Bediüzzaman Hazretleri'nin de Hz. Ali (ra) ile son derece irtibatlı olduğu pek çok Risalelerindeki ifadelerinde açıkça görülmektedir. Bu hususu, bir derece ifade etmeye çalışacağım... 1935-1936 seneleri arasında Eskişehir Hapishanesi'nde kalan Bediüzzaman Hazretleri, hapiste Hz. Ali (ra) ile rüyada veya mânevî bir âlemde görüşmüştür. Bunu şimdi 28. Lem'a'dan takip edelim:

"Bir âlem-i mânâda Hz. Ali'nin (ra) ilminden sordum. (...) Sonra sordum, 'Ercûze isimli kasidende benden bahsederek: - Kendini muhafaza et, demişsin. Hem tam vaktinde emrinizi gördük, fakat maatteessüf kendimizi muhafaza edemedik. Bu belâya düştük. şahsımdan binler defa daha ehemmiyetli olan Risâle-i Nur'dan bahis ve işaretin yok mu? dedim. Dedi, 'Yalnız işaret etmekle kalmadım, belki Celcelûtiye isimli kasidemde açıkça beyam ettim.' (...) 'Ya Rab! Benim yıldızımı nur eyle. Âhir zamana kadar bedi' bir surette ışıklandır, şûlelendir...' (...) Demek Hz. Ali (ra) bütün ilimlerin hazinesi olan Kur'an'ın bir mucizelik parıltısı olan Risale-i Nur'u, Cenab-ı Hak'tan âhir zamanda Kur'an'a çelik bir sur ve parlak bir yıldız olarak istemiş ve duası kabul olmuş. Daha Celcelûtiye'de bu zamana ve Risale-i Nur'a imâ eden çok emâreler var. Hayretimi mucib bir rüya Eskişehir hapsinde sorgudan bir gece evvel görüyordum ki, Celcelûtiye'nin Süryanî şu fıkrası imdadıma yetişti: "Bi hâlin ehîlin... yani Hak, Cemîl, Vedûd ve Mucîb olan Zâtın yardımıyla, insanlara kendisini sevdirecektir." beyti imdadıma yetişti. Beni sıkıntıdan kurtardı. Ben birkaç defa tekrar edip okuyorum. Uyandım. Yattım, yine o (beyt) ile meşgulüm. Sabahleyin ümit edilmedik şekilde sorguya çağrıldım. Hem fevkalâde cevap verdim. Müdafaatımın en mühim ve memurları hayrette bırakan parçası tekellüfsüz tezâhür etti. Fakat o parçayı ben kaleme alamadım. Onlar yazdılar. Her ne ise... Bundan bu Celcelûtiye bize bakar. Bir hâtıra geldi. Baktım ki, o Süryânî fıkranın tam arkasında bir satır evvel (Hz. Ali'nin Risale-i Nur'u açıkça belirttim, dediği başta yazdığım gibi) 'Tükâdü sirâcü'n-nûri sirran beyâneten / Tükâdü sirâcü's-sürci sirran tenevveret' ve iki satır evvel 'Akid kevkebî bil ismi nûran mısra ve beytleri mânidar, müjdeli, kerâmetli fıkraları bulunuyor. Anladım ki, gecedeki meşguliyet kısmen bunun için imiş. (...) Ben üveysî bir tarzda bir kısım hakikat ilmini ımam-ı Gazalî'den almıştım. şimdi anlıyorum ki, ımam-ı Gazalî de, aynı dersi üveysî bir tarzda Hz. Ali'den (ra) almıştır. Demek Hz. Ali'nin (ra) mühim bir talebesi olan ımam-ı Gazalî'nin başı üstünde bu bîçâre talebesine şefkâtkârâne, tesellîdârâne en sıkıntılı bir zamanda bakması acip değil, belki lâzımdır ve öyle olmak gerektir. Risale-i Nur'a üç fıkrasında kuvvetli işaret eden Hz. Ali'nin (ra) Celcelûtiye kasidesi hiçbir cihetle tesadüfe hamledilmez."

ınşaallah, Celcelûtiye kasidesindeki Süryânî isim ve kelimelerden ımam-ı Gazalî'nin beyan ettiklerinin dışındakiler de iyice anlaşılır hâle getirilir ve herkesin biraz daha iyi anlaması sağlanır...


Abdullah Aymaz
Ümitvar olunuz..

4

15.06.2007, 13:08

Birincisi: Ben Celcelûtiye’yi okuduğum vakit, sâir münâcâtlara muhalif olarak, kendim bizzat hissiyatımla münâcât ediyorum diye hissederdim. Ve başkasının lisanıyla taklitkârâne olmuyordu. Benim için gayet fıtrî ve dertlerime alâkadar ve tefekkürat-ı ruhiyeme hoş bir zemin oluyordu. Birkaç sene sonra kerametini ve Risale-i Nur ile münasebetini gördüm ve anladım ki, o hâlet, bu münasebetten ileri gelmiş.

Sualar
Ümitvar olunuz..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir