Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

28.01.2009, 23:15

Hasta olmak

Hasta olmak


azret-i Peygamber (asm), insanoğlunun üç şeyin kıymetini zamanında bilmediğini, bunlardan birinin de sıhhat olduğunu ifade eder hadis-i şeriflerinde. Hastalık gelmeden sağlığın kıymetini bilmek çok iyi bir şeydir. Ama hastalık da bizim başımızdan eksik olmayan bir hâldir.

Hasta olmak, başlı başına bir hadisedir insanoğlu için. Demirden ve taştan yaratılmayan, her zaman bozulur ve dağılır et ve kemikten yaratılan insan, elbette hastalığa dûçâr olacaktır.

Çocukluğumda hasta olduğum zaman, rahmetli annemin şefkat eli ve sinesi, benim ıztırabımı hafifleten en büyük şeydi. Zaten hasta olan insanın yaşı kemâle de erse, nazlı olur. Sevdikleri onun etrafında pervane gibi dört döner. Sâir zamanda belki bir isteğini yerine getirmeyen veya gevşek davranan sevdikleri, hastalık zamanında adeta onun siyanet meleği olurlar.

Hastalık da, başlı başına bir nimettir anlayan için. Zaten Bediüzzaman Hazretleri, cemiyetin mühim bir kısmını teşkil eden hastalar için, bir şifa ve geçmiş olsun makamında yazdığı “Hastalar Risâlesi”nde bu hakikatlerin çoğunu anlatıp izah ediyor. Ben birçok arkadaşımıza “3 x 1”i tavsiye ediyorum. Yani nasıl ki doktorlar ilaçları günde üç defa birer tane veriyorsa, Hastalar Risâlesini de hastalara aynen öyle ilâç dozu gibi günde en az üç defa birer devâ okumak lâzım diyorum. Birçok hasta ziyaretine gittiğimizde, hastalara okuduğumuz bu risâle, onlar açısından çok ehemmiyetli neticelere sebebiyet veriyor. Bu sayede Risâle-i Nurlarla müşerref olan bir çok tanıdığımız var. Meselâ; kırk sene kadar önce böyle bir hâl neticesinde, Ankara’daki mahallemizin imamı, fedakâr ve muhterem Hurşid hocamız, nurlarla müşerref olanlardandı.

Elhamdülillah, bir çok hastalık ve ameliyat geçirdim. Bu hâli hakkalyakîn yaşayanlardan olduğumdan, epey hatıra sahibiyim. şu anda da, basit ve küçük bir operasyonun zahmetli ve 39 derece ateşli nekâhet dönemini geçirirken yazıyorum bunları. Hatta, bazen ıztırabım artıyor, bırakıyorum yazmayı, ilaçların tesiri başlayınca birkaç satır yazarak devam edebiliyorum.

Hastalık için “Elhamdülillah” deyişimiz bazılarına garip geliyordu. Yine böyle bir hastalık esnasında, “Nasılsın?” diye soran birine “Hastayım elhamdülillah” dediğimde çok şaşırmış ve “Öyle şey olur mu ya? ınsan hastalığına elhamdülillah der mi?” dediğinde “Niye kardeşim, iyi halimize şükür de; hastalığımıza şükür olmasın mı? Küfür ve dalâlet dışında her hâlimize şükredenlerdeniz elhamdülillah. Hepsi Allah’tan değil mi?” demiştim.

Bundan on beş sene kadar önce Ankara’da, bir ameliyat geçirmiştim. Allah kendilerinden razı olsun, birçok arkadaşımız ziyarete geldiği gibi, telefon v.s ile de geçmiş olsun dileklerini bildirdiler. Bu arada bizzat ziyaretime gelenlerden kadim ağabeylerimiz Ömer Tuncay ve Ali Vapurlu ile sohbet esnasında, Ali ağabey işi “Ya şâfî ya Allah”a getirdi. Ona dedim ki: “Bak Ali ağabey, biliyorsun her şeyde Cenâb-ı Hakk’ın isimleri tecellî ediyor. Rezzak isminin tecellîsi nasıl aç olmayan insanda aç olan kadar belli olmuyorsa, hastalık için de öyle. şimdi senin bir ‘Ya şâfî!’ demenle, benim demem biraz farklıdır. Tabii sen zikrediyorsun, ben de zikrediyorum ama benim ciğerim yanmış, öyle bir yürekten, ‘Yaaa şâfî yaaa Allah!’ diyorum ki, sesim neredeyse arşa yükseliyor” dediğimde, “Haklısın kardeş” demişti Ali ağabey.

ınsan yalnız kaldığında çok şeyleri düşünüyor. Hastalığın hikmetlerini, onda yaptığı tesirleri... Hele hele hastalığa en yakın şey olan ölümü…Çoğu insanın korkup dehşet aldığı bu meselede, yine elhamdülillah Nur’lardaki ölçülerle rahatlıyoruz. Bir ara “Ey hurdebinî, mikroskopla görünebilen küçücük mikrop! Sen nasıl böyle dünyalara sığmayan koca insanları birden yere devirip, yataklara mahkûm ediyorsun? Elbette biliyorum, bu senin kuvvetinle olan bir iş değil. Sen de vazifeli bir memursun. Vazifen bitince çekip gideceksin” diyoruz.

Tekrar dönüyoruz, eğer elleri kaldıracak mecalimiz varsa ellerimizle, yoksa gözlerimizle Rabbimize niyaz edip iltica ediyoruz: “Ya şâfî, Ya Kâfî, Ya Muâfî Ya Allah!” Sonra boynumuzu büküp, emrine amade oluyoruz. Ne gelirse Ondandır. Ne gelirse güzeldir. Hastalık da güzeldir, sağlık da.

Ama ne olursa olsun yine de çok kimse tarafından istenen bir şey değildir hastalık. Ondandır ki, her bir sözü bir âyet veya hadis meâli olan ecdadımız güzel söylemiştir. Bunlardan en güzeli, cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’a aittir.

“Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhât gibi”

Yani, o zaman dünyanın tek hâkimi olan bir devletin başı diyor ki; milletin nazarında en itibarlı şey devlet olarak bilinir; ama, ben size bir şey diyeyim mi? Cihanda, âlemde, sağlıklı olarak alınan bir nefes kadar büyük devlet yoktur.

Cenâb-ı Hak, hastalarımıza şâfî ismiyle şifalar ihsan eylesin! Çok günahlar ve dünyanın lüzumsuz işleriyle kirlendiğimizden, bu kirleri temizleyen sabun mesabesindeki hasta hâlimizle, hasta kalbimizle yaptığımız bu duâmızı, bu yazımızı okuyan bütün insanların hastalarına şifâlar nasib etsin!


osmanzengin0616@hotmail.com

OSMAN ZENGıN

29.01.2009

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir