Giriş yapmadınız.

dide_nur

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "dide_nur"

Mesajlar: 285

Meslek: iman ve Kur'an hizmetkarı

Hobiler: hayırlı olan her şey

  • Özel mesaj gönder

1

06.09.2007, 20:22

müslüman gölgeler(makale)

Müslüman gölgeler!




“Allah’ın yarattığı şeylerin gölgeleri uzayıp kısalarak (sağa sola vurarak) Allah’a boyun eğip secde etmekte olduklarını görmüyorlar mı?”


(Nahl Sûresi: 48. âyet)


Kâinata gönderildiği andan itibaren, fıtratına yerleştirilen merak duygusunun tetiklemesi ile çeşitli keşiflere başlayan insanoğlu, en küçük daireden en geniş daireye kadar, hatta maddenin mülk yani görünen boyutunun haricinde melekût boyutunda yani metafizik tarafında dahi birçok araştırmalarda bulunmuş ve elde ettiği verileri de başka akılların nazarına sunmayı ihmal etmemiştir. Ancak yapılan bu araştırmaların hepsinin doğru sonuçlara ulaştığı söylenemez. Nitekim insanlar farklı karakterlere, farklı inançlara, farklı duygulara sahip olduklarından kâinata bakış açıları da bu şekilde farklılıklar göstermiş ve elde ettikleri her bilgiyi tam bir realite içerisinde, objektif bir açıyla inceleyememişlerdir. Buna tarihten verebileceğimiz en açık örneklerden biri Darvin teorisidir. Fakat burada belirtilmesi gereken önemli bir husus vardır ki, o da, insanların, daha çok maddenin mülk tarafında değil melekût tarafında hataya düştükleridir. Bunun en önemli sebebi ise nazarlara yön verecek doğru bir klavuzu rehber edinmemelerinden kaynaklanmaktadır. ışte bu noktada Kur’ân-ı Kerim devreye girmekte ve kâinata getirdiği nurla heryeri aydınlatıp kâinatın tılsım-ı muğlakını sönmemiş akıllara göstermektedir. Hatta öyle ki bizim önem vermediğimiz teferruatlara dahi dikkatleri çekerek kâinatın yaratılış sırrı olan “Cemal ve Kemal sahibi Zât’ın”1 vahdaniyetini, ehadiyetini ve rububiyetini akıllara ilân etmektedir. Yani felsefecilerin gözlüğüyle değil de mânâ-i harfî nazarıyla kâinata baktırmakta ve böylelikle Kur’ân’ın kendi tabiriyle yaş ve kuru ne varsa2 her şeyi bir sır olmaktan çıkarıp açıklığa kavuşturmaktadır. ışte bu mükemmel kılavuzun, sır olmaktan çıkardığı ve konumuzun ana teması olan ilginç bir mesele: Gölgeler...

Hep fizik kitaplarında tanımlanmasına alışık olduğumuz gölgeler, aslında sanıldığı gibi sadece güneşin ışınlarının etkisiyle bağlı olduğu kaynağın dört yanının birinden yansıyarak uzayıp giden basit bir tabiat kanunu değil, belki çoğu insanın yapmadığı kulluk vazifesini yerine getiren farazî bir abddir. Nahl Sûresinin 48. âyetinin dahi hususan gölgeler üzerinde durması bu mânâyı ifade etmek içindir.

Ekseriyetle sonuçların sebeplere bağlı olarak gerçekleştiği hikmetler dünyasında, gölgeler dahi, vukua gelme neticelerine sebebiyet veren kaynaklara bağlı olarak gerçekleşirler. Meselâ yansımasına alışık olup da tefekküründen gafil kaldığımız bu gölge hadisesine dağ, taş, ay, insan, ağaç gibi nesneleri birer sebep olarak gösterebiliriz. Sebeplerin ve sonuçların yaratıcısı olan Cenâb-ı Hak, Güneş sebebiyle ağacı gölgelendirip tasvir ederken, ağaçları da Kendi isimlerinin cilvelerine birer gölge olarak yaratıp bir cihetle esmâsını tasvir etmiştir. “şu kâinatın mevcudatı yüzünde tazelenen ve gelip geçen cemaller ve hüsünler, bir Cemal-i Sermedî cilvelerinin bir nevî gölgeleri olduğunu gösterir”3 diyen Bediüzzaman da bu meseleye işaret eder. Demek vazifeleri Yaratıcılarının vahdaniyet ve ehadiyetini ilân etmek olan bu gölgeli gölgeler, vahid-i kıyasî sırrı ile onları tasvir eden Rableri gibi gölgelerini yansıtarak Musavvir ismine mazhar olmaktadırlar. Nasıl ki görme fiili Basar isminin gölgesini, yaşama fiili Hayy isminin gölgesini yansıtır; aynen bunun gibi her şeyi en mükemmel ve harika bir sûrette tasvir edip şekillendiren Fatır-ı Hakim’in Musavvir isminin gölgesi dahi gölgelerin yansıma fiili ile bir cihette tezahür eder. Bu durumda gölgeler dahi Rablerinin ismini tecellî ettirmekle kulluk vazifelerini yerine getirmektedirler. Zaten, âyette belirtilen de, varlıkların gölgelerinin, tıpkı “Hiçbir şey yoktur ki O’nu övüp, O’nu tesbih etmesin” (ısra: 44.) âyetinde olduğu gibi Allah’a secde edip, O’na karşı kulluk vazifesini yerine getirdiğidir. Öyleyse Allah’ın isimlerinin gölgesi olan mahlûkatın O’na kul olması gerektiği gibi, gölgeleri dahi O’na kul olmalıdırlar ve olmaktadırlar.

Âyette meydan okumaya ve hatırlatmaya işaret eden “Görmüyorlar mı?” tâbiri ise derin ve hakikî bir mânâyı ifade etmek içindir. Ünlü müfessir Elmalılı Hamdi Yazır da bu konuyu şu şekilde açıklamaktadır: “Görmediler mi? Bir baksalar! Allah’ın yarattığı herhangi birşeye bakıp bir düşünseler, görürler ki gölgeleri boyun eğerek büyüklük taslamadan Allah’a secde ederek sağ ve sola düşüyor. Yani etrafından, yahut doğudan batıya doğru döner, eğilir. Burada secdeden maksat, isteğe bağlı hareketle sınırlı olmayan kayıtsız boyun eğmektir. Yani gölgesi bulunan şeylerin gölgeleri bile sahiplerinin hükmüne ve iradesine değil, Allah’ın emrine mahkûm olmuşlar ve boyun eğmişlerdir. Sahibi ne kadar uğraşırsa uğraşsın gölge yüce Allah’ın emir ve takdiri ile ışığın geliş noktasının istikametinde düşer ve onun dönüşlerini takip eder. Aynı zamanda gölge, ışığın eseri de değildir, cisimler ile ışık arasında öyle bir ilişkiye bir kanuna mahkûmdur ki, işte o kanun Allah’ın bir emridir. Ve bundan dolayı eşyanın gölgelerinde bile hâkimiyet ve tasarruf Allah’ındır. Onlar yerde sürünürlerken sahiplerine değil Allah’a secde eder ve yüce Allah’ın birliğini ilân ederler.”4

Bu noktada Seyyid Kutub’un da yorumu oldukça güzel: “Kur’ân varlıkların ve eşyanın ılâhî yasalara boyun eğişini—bunun en belirgin görüntüsü olan—”secde” ifadesi ile vermektedir. Dikkatleri—uzadıktan sonra geri dönen—gölgelerin hareketine çekmektedir. Gölgelerin hareketi gerçekten de gizli saf duygular üzerinde etkili olan, köklü ve derin bir harekettir. Burada bütün yaratıklar gönülden boyun eğmiş, teslim olmuş ve itaatkâr olmuş biçimde çizilmektedir. Ayrıca bunlara yerde ve gökte bulunan her canlı ilâve edilmiştir. Bu kâinattaki tüm varlıklara bir de melekler ekleniyor. Sonra bakmışız ki sahne, nesneler, gölgeler, hayvanlar ve meleklerle dolup taşmıştır. Hepsi boyun eğmiş, itaate yönelmiş, ibadete ve secdeye kapanmıştır. Allah’a kulluk yapmaya karşı büyüklük taslamıyorlar. Ve O’nun emrine aykırı hareket etmiyorlar. Bu ilginç ve hayret verici ortamda kural dışı kalanlar, sadece büyüklük taslayan ve inkâra kalkışan insanlardır.”5

Âyette değinilen bu mânâların haricindeki bir başka mânâ ise Bediüzzaman’ın tabiri ile sinek kanadı kadar israf etmeyen6 O Mutasarrıf-ı Hakim’in, gölgeleri yaratıp öylece mânâsız ve abesiyet içerisinde bırakıp israf etmemiş olması ve onlara bile adeta yeri öpercesine boyunlarından tutup secde ettirerek gayet manidar bir varlık olarak değer kazandırmasıdır.

Öyleyse âyetten aldığımız derse göre anlıyoruz ki; kâinatta var olan herşey Rablerinin Saltanat-ı Rububiyetine boyun eğerek ve teslimiyetlerini ilân ederek “Müslümanlık” sıfatını kazanıyorlar.

Bu makamda sorulması gereken önemli bir soru ortaya çıkıyor: “Madem ki kâinatta var olan her şey ve gölgeleri Allah’a teslim olup Müslümanlık sıfatını kazanıyorlar, öyleyse mahlûkatın ve ruy-i zeminin halifesi olan insan ve gölgesi ne kadar Müslümandır? Çünkü diğer mahlûkat gibi insanların dahi gölgeleri secde edercesine bir yerlere yansıyorsa, insanın halife-i arz oluşundaki değer nerede kalıyor? Yani ihtiyar nerede?”

Sorunun cevabını, asrın âlimi Bediüzzaman’ın tesbiti ile açıklayabiliriz. Kâinat ağacının en mükemmel meyvesi7 olan insanın muhakkak ki mükemmelliği derecesinde diğer mahlûkattan bir farkı olmalıdır. Hatta insan cihazatça hayvanâta müsavidir. Zira biyoloji ve tıp gibi ilimlerde bile insan ve hayvan hücresi birbirinden ayrılmaksızın aynı kategoride incelenmekte ve insanın yapı ve kabiliyet itibariyle hayvanâta benzediği görülmektedir. Öyleyse diğer mahlûkatın sahip olduğu cihazatın hemen hepsine sahip olan ve kâinatın en cami’ ve mükemmel meyvesi sıfatını taşıyan insanı, diğer mahlûkattan ayıran alâmet-i farikası, sahip olduğu cihâzâtı nasıl kullanacağına yönelik olan akıl ve irade pusulasıdır. Değil mi ki, insanoğlu akıl ve iradesi sebebiyle emanet-i kübrayı taşımaya en muvafık mahlûk olma şerefini kazanmıştır. Çünkü eğer akıl ve iradeye sahip olmasaydı, o da şuursuz ve cüz’î bir kul olarak kalacaktı. Oysa ki insana verilen akıl ve irade, onu sadece fıtratının gerektirdiği sûrette yapmış olduğu ibadetle fıtrî ve şuursuz bir kul olmaktan çıkarıp, şuurlu ve küllî bir kul olma vaziyetine sokuyor. Öyleyse insan, diğer mahlûkat gibi sadece lisan-ı hâli, lisan-ı fıtrîsi, lisan-ı ihtiyacî veya istidadî ile değil, iman ile, şuur ile, rıza ile ve duâ ile, bütün lâtifeleri ile, hatta gölgesiyle bile küllî bir abd olmalıdır. Demek insanın gölgesi her ne kadar secde edercesine sağa sola yansısa da, o gölgenin “Müslüman” vasfını kazanması ancak akıl ve iradenin getirdiği şuurlu bir teslimiyetle alnını seccadeye götürüp süren bir insanın, kendisiyle beraber eğilen gölgesine de secde ettirmiş olmasıyla gerçekleşebilir. Bu durumda her bir azanın mes’uliyetini taşıyan insan, gölgesinden dahi mes’ul olmakla o gölgenin kaynağı olarak Müslümanlığına dikkat etmelidir. Yani insan ne kadar teslim olmuş bir Müslümansa, gölgesi de o kadar Müslümandır. Meselâ kulluğu en küllî mertebede yaşamanın en büyük temsilcileri olan sahabeler, şehadetle şerefleninceye kadar en hayırlı haller üzere olduklarından, bu zamandaki bir insanın bizzat kendisi bile onların gölgelerinin Müslümanlığına yetişemez. Bizler gölgelerimizi, bilerek veya gafletle bazen bir haramın, bazen bir ademin, bazen bir şerrin üzerine düşürdüğümüzden, onların her daim ibadet halinde olan varlıklarının ibadet üzere yansıyan gölgelerine bile yetişmemiz neredeyse imkânsız gibidir. ışte Müslüman kullar ve işte kullukları nisbetinde onların Müslüman gölgeleri!


Dipnotlar:


1- Sözler, s.111, Y.A.N.

2- En’am Sûresi, 59. âyet

3- Sözler, s. 619, Y.A.N.

4- Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

5- Seyyid Kutub, Fizilâli’l-Kur’ân Tefsiri

6- şuâlar, s. 119, Y.A.N.

7- Sözler, s. 497, Y.A.N.

2

07.09.2007, 09:54

Çok güzelmiş ya! Allah razı olsun kardşim. Devam inşaalla :wink:

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

duygu

Profesyonel

  • "duygu" bir kadın

Mesajlar: 966

Konum: istanbul

Meslek: ev hanımı

Hobiler: hat ve ebru sanatı, tasarım, araştırmak ve farklılık.ney çalmak

  • Özel mesaj gönder

3

07.09.2007, 10:40

sağol kardeş emeğine sağlık.selametle...
Sus gönlüm...
Seni senden daha iyi bilen, Rabbinin hükmü vuk'u buluncaya kadar sus
...

dide_nur

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "dide_nur"

Mesajlar: 285

Meslek: iman ve Kur'an hizmetkarı

Hobiler: hayırlı olan her şey

  • Özel mesaj gönder

4

13.01.2009, 16:30

Belki komik gelecek size ama bu çooooooook uzun zaman önce yazdığım makalemi yeniden gündeme getireyim dedim :P

Hem üstelik o zaman ne diye dini içerikli yazılar kısmına vermemişim onu da anlamadım :roll: :D

yorumlarınızı bekliyorum sayın forum üyeleri :P

Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehâlet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızânı istiyorum ve seni arıyorum

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

5

13.01.2009, 21:04

biri bisey mi dedi.. zaten dini yazilarda.. :)

masaAllah, yazi harikaydi, ictim adeta.. tefekküre sevkettin.. yüregine saglik canim..

tekrar ve takrar okuyacam insaallah..

ALLAH RAZI OLSUN INSAALLAH..
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

6

14.01.2009, 09:48

Alıntı sahibi ""dide_nur""

Belki komik gelecek size ama bu çooooooook uzun zaman önce yazdığım makalemi yeniden gündeme getireyim dedim :P

Hem üstelik o zaman ne diye dini içerikli yazılar kısmına vermemişim onu da anlamadım :roll: :D

yorumlarınızı bekliyorum sayın forum üyeleri :P


yemek güzel olunca ısıtıp ısıtıp yeni den yemek usanc vermiyor:D

dide_nur

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "dide_nur"

Mesajlar: 285

Meslek: iman ve Kur'an hizmetkarı

Hobiler: hayırlı olan her şey

  • Özel mesaj gönder

7

14.01.2009, 15:23

Allah razı olsun cümlenizden valla şevkim arttı ben hemen gideyim de diğer makalelerimi de tamamlayayım bariii :P

Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehâlet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızânı istiyorum ve seni arıyorum

8

14.01.2009, 17:02

Maşallah çok güzel bir makale olmuş kardeşim.Tebrik ederim. :çiçek:
Diğer makalelerini de paylaş,mahrum etme bizi. :wink:
''Ey gönül!Canına üflenen nefhayla yan da kavrul!Amma lale gibi ol ki;halinden sadece ''yar'' haberdar olsun.''

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

9

15.01.2009, 02:11

Alıntı sahibi ""dide_nur""

Allah razı olsun cümlenizden valla şevkim arttı ben hemen gideyim de diğer makalelerimi de tamamlayayım bariii :P


ben dört gözle beklemeye basladim bilem... 8)
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

dide_nur

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "dide_nur"

Mesajlar: 285

Meslek: iman ve Kur'an hizmetkarı

Hobiler: hayırlı olan her şey

  • Özel mesaj gönder

10

17.01.2009, 12:22

Ayyy Zehracanım aslında o kadar güzel çalışmalarım var ki ama gel gör ki biraz tambellik biraz yoğunluk biraz vs derken kalıyo.Duaya ihtiyacım var.dua et de onları da hazırlıyayım

Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehâlet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızânı istiyorum ve seni arıyorum

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

11

17.01.2009, 21:53


Allah yar ve yardimcin olsun insaallah..

insaallah en kisa zamanda tamamlayip paylasirsin bizimle..
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

12

11.04.2009, 15:28

masaallah, gercekten cok güzel bir yazi. emeginize saglik. Allah razi olsun

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir