Giriş yapmadınız.

41

02.12.2007, 16:52

Alıntı sahibi ""Alikemal61""

Adam bir de sakalını bıyığını tıraş ediyor.Bayan gibi parlak yüzlü olmaya nekadar meraklıyız?


Muhterem Ali Kemal bey,

Siz umumu içine alan sözler sarf ederken ölçü alarak neyi aldığınızı anlayamıyorum. Burada tesettür gibi emri ayetle kesinleştirilmiş bir mevzuyu işlerken cidden ilginç çıkışlar gösteriyorsunuz. ıslam'da olmayan şeylere bid'at denir bu doğrudur. Bid'atın çeşitleri vardır. Her bid'atı aynı kefeye koyamazsınız. Mesela Mevlid de bid'attır ama güzel bir bid'attır.

Bugün Yahudilerin giyim tarzını benimsemek zorunda kalmamış mıyız? Sokağa çıkın ve bakın çevrenize. Hangi erkeğe bakarsanız bakın pantolonlar göreceksiniz. Bu pantolonlar da ıslam'da yok sanırım. Takım elbise kıravat da ıslam'da yok. Kösele ayakkabı da ıslam'da yok. Yakalı gömlekler de ıslam'da yok. Yok üstüne yok. Ve bu yokların hepsinin tarzı da Yahudi ve Hristiyanlara ve hatta dinsizlere benzemiyor mu ki, bu kadar şeyi bırakıp saça sakala takılıp kaldınız?

Biz Müslümanlar olarak Farzların ihmaline tavırkar, sünnetlerin işlenmesine teşvikkar olmalıyız. Bunun dışında kalan muamelata bakarken de "Ahirzamanda ıslam'ın feraize bakmayan kısmının 10'da 1'ini yapan kurtulacaktır" müjde-i Nevesi'sine (a.s.m) münasip olarak dışlayıcı, kırıcı ve ithamlar edici bir tavır almamalıyız.

Gelin biz farzları, vacipleri ve sünnetleri konuşalım. Önce bunları halledelim. Sonra vaktimiz kalırsa bid'at dediğiniz muamelatı konuşuruz.

Muhabbetle...

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

42

02.12.2007, 22:23

Alıntı sahibi ""talhagenc""

Alıntı sahibi ""Alikemal61""

Adam bir de sakalını bıyığını tıraş ediyor.Bayan gibi parlak yüzlü olmaya nekadar meraklıyız?



Biz Müslümanlar olarak Farzların ihmaline tavırkar, sünnetlerin işlenmesine teşvikkar olmalıyız. Bunun dışında kalan muamelata bakarken de "Ahirzamanda ıslam'ın feraize bakmayan kısmının 10'da 1'ini yapan kurtulacaktır" müjde-i Nevesi'sine (a.s.m) münasip olarak dışlayıcı, kırıcı ve ithamlar edici bir tavır almamalıyız.

Gelin biz farzları, vacipleri ve sünnetleri konuşalım. Önce bunları halledelim. Sonra vaktimiz kalırsa bid'at dediğiniz muamelatı konuşuruz.

Muhabbetle...

Bak burda doğru söyledin :lol: :idea:
____________________
Cuma suresi ve 5. ayeti :

'' Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu, derin anlamları, hikmet ve hükümleryle gereği gibi yüklenmemiş olnları durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalan saymakta olan kavmin durumu ne kadar kötüdür. Allah zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez..
Üzerine alınma sakın.Bu Tür insanlar kendilerini bilirler.Okduğuyla amel etmeyen ben bile olsam ,Kitap yüklü eşeğimdir.

Abdullah

Stajyer

  • "Abdullah" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 117

Konum: TR

Meslek: tasarim

  • Özel mesaj gönder

44

06.05.2008, 00:46

[img:250:210]http://www.timeturk.com/images/news/7801.jpg[/img]
[img:250:248]http://img2.blogcu.com/images/m/u/s/mustafakaradumangerici/00004901.jpg[/img]
[img:299:204]http://www.haksozhaber.net/images/news/1913.jpg[/img]



Alıntı

Alıntı= Giyimde tek bir, evlilikte külli maşallah! Yazar= Nuh Gönültaş

...
...
...
Ya şu Tekbir Giyim'in sahibi...

Allah akıl fikir versin. Allah para vermiş ama biraz zeka noktasında eksik kalmış olmalı.

Yani çıkıp TV'de özel hayatıyla ilgili konuşmasının tam zamanıydı sanki.

ışte böyle adamlar yüzünden tertemiz dinimiz ve yüce peygamberimiz zarar görüyor.

Kaç karın olduğu kimin umurunda kardeşim.

Beraber mi yaşıyorlar ayrı mı yaşıyorlar, onları nasıl edindin, bize ne.

Niye çıkıp da bu konularda gazetelere televizyonlara konuşuyorsun. Böyle yapınca özel hayatları televizyonlarda teşhir edilen mankenlerden ne farkın kalıyor?

Hem böyle yapmaları dindarlar arasında teşvik de olmuyor.

Hakkında, "Dini istismar" dan dava açılıyor. Pek doğru bir dava olmadığını düşünebilirsiniz, ama böyle kötü örnekler her şeyi hak ediyor denilebilir.

ışte Tekbir Giyim'in sahibi hakkındaki düşünceler...

Maşallah firma Tek bir, kadın gani... külli... Maşallah, maşallah.

Türkiye'de tesettür kavramının içini boşaltan, bu olguyu iğdiş eden, metaformoza uğratıp tesettürlükten çıkaran Tekbir Giyim'dir.

Tekbir Giyim hem bu işten milyarlar kazanmıştır, köşe olmuştur, ıslam düşmanı cephenin yapamayacağını yapıp tesettür kavramının içini boşaltıp sosyolojik ve ahlaki bir dönüşüm yaptırmış ve empoze etmiştir.

Müslüman kadın ve kızların vücutlarını setretmekten uzaklaştırıp tesettür diye mutant bir tesettür (tesettürsüz tesettür) tipi meydana getirmişlerdir... Bütün vücut hatları daracık elbiselerle ortaya çıkartılıp üstüne de allı pullu başörtüsü diye tesettür diye millete yutturulmuş, yeni nesil de bunu benimsemiştir.

Bütün vücut hatları ortaya çıkartan Tekbir giyim tesettür ekolü yüz, göz boyanmasını da direkt veya endirekt teşvik etmiştir... Tesettürlülük kavramı tam deforme olup bir darbe daha almıştır...

Yarı dindar ama yeni zengin olmuş, makam sahibi olmuş kimliği oturmamış kamil bir ıslam yüreğinde oturmamış, nefsini terbiye edememiş binlerce tipte 2. eş hatta 3. eş alma olayını dini nikah bahane edilerek tahrik etmiştir. Bunun en birinci örneği Tekbir Giyim'in patronudur.

Sözde dindar, sonradan görme tüccar, işadamı, bürokrat 2. 3. eş bulmak için hayaller kurup durmakta, epey bir kısmı da bunu gerçekleştirmiş durumda.

Tekbir Giyim bu işin vebalini kaldıramaz.





Tek Rab Kahhar ve Cabbar olan Yüce Allah; Paraperet ve kadın perest giyim avanesinin şerrinden insanları korusun.

Ve bu paraperest görüşe, saltanat perest , fildişi villa perestlere, Tek Rab Kahhar ve Cabbar olan Yüce Allah Lanet etsin.







Selam ve Dua ıle...
Forum kurallarından 4.2.1 + 4.2.2 ve 4.2.7´nci maddelerin ihlali sebebiyle üyeliği iptal edilmiştir.

Abdullah

Stajyer

  • "Abdullah" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 117

Konum: TR

Meslek: tasarim

  • Özel mesaj gönder

45

06.05.2008, 00:55

Tesettürün gözyaşları

Alıntı Adresi http://www.saidnursi.de/tr2/index.php/SU…gozyaslari.html
Yazar: şükrü Bulut

Tesettürün gözyaşları

Bu gözyaşlarına sebep; Kur’ân’a ve Kur’ân’ın yaşanmış hâli “Efendiler Efendisine” düşman olanların hücûmu değildir. Onu kamusal alanın dışına iterek hürriyetini elinden alan ve yok farz edenler hiç değil. Bahsedeceğimiz gözyaşlarına sebep, meğer ki bilmeden biz imişiz. Yani on sene öncesine kadar, zalimlere karşı, tesettür hürriyetleri için zincir oluşturanlar, meydanları dolduranlar ve güvenlik güçlerinin fiilî müdahaleleri karşısında hıçkırıklara boğulanların geçirmekte oldukları “değişim ve dönüşümü” yaşayanlar; tesettürü incitmiş, rencide etmiş ve düşmana karşı onu mudhike yapmışlar...

Nereden nereye... Önceleri böyle değildi. Dinî değerler basamaklarından iktidar ve servete uzananların hanım ve kızları, omuzlarında tesettürü bayrak bayrak dalgalandırıyorlardı. Çarşafları, başörtü ve dış giysileriyle çevrelerinde hürmet duygusu uyandırıyorlardı. Dünün mücahit ve akıncıları, dünya ile tanışmalarının üzerinden çok da uzun bir zaman geçmeden, farklı kültür ve cereyanların anaforlarına kapılarak “dünyevîleşme” sürecine girdiler. Dış giysi ve başörtüsüne uzanan makasın etkisi, simalara da yansıdı. O güzelim ipekli bayraklar küçüldü ve sonra da beceremedikleri makyajlarla masum simalar değişime uğradı. Saf, berrak, utangaç ve ürkek bakışlar, erkeğimsi ve cesur nazarlarla yer değiştirdi.

Durup dururken kadınımız bu değişime maruz kalmamıştı. Mânevî fırtınaların küreselleştiğini hepimiz biliyoruz. Organize olarak dindarların arasına girmiş komitelerin telkinlerini duymak için hassas bir kulağa ve icraatlarını takip için ince bir bakışa ihtiyaç var. Cemiyet hayatımızın en hareketli noktalarına en müstehcen kadın resimlerini astıranlar ile kızlarımızın pardösü ve başörtülerini biçenler arasındaki çok şeffaf münasebeti kurabilmek için ilgilerin tamamına birden bakmamız gerekiyor.

Dinsiz komitelerin telkin ettiği “kadın rüzgârı”nın aramızdaki esintisini galiba geç fark ettik. Yabancı erkeklerle birlikte olmamayı, erkek toplumunda gâh ezilerek, gâh müdahane ile çalışmamayı “hürriyetsizlik” ile karıştıranlar, aramızda tek tük hissedilmeye başlandı. Zira erkek toplumuyla iç içe yaşamayı kabullenen kadınlarda, yabancı da olsa erkeğin bakışı önem kazanmıştı. ışte bu noktadan sonra önce başörtülerin ebatları küçüldü, sonra omuzlarından topuklarına dökülerek nazenin bedenleri yabancı nazarlardan koruyan pardesülerin boyları kısalmaya başladı. ıç giysilerinin yakaları rengârenk başörtülerin güzelliğini esir alınca da; tesettür, âyet ve hadisin çerçevesinden ite kaka çıkarılmaya çalışıldı. Hem de Kur’ân’a ve Resûlullah’a gönül verenlerce... Ecnebiye mahrem dünyasından çıkarılan kadının, aynanın karşısına geçerek sefih Avrupa’nın telkin ettiği sûretlere benzemeye çalışması kaçınılmazdı. Önce kaşıyla oynadı. Sonra da suratıyla... Kur’ân nurunun yansıması gereken simaların, günahkâr, kara ve solaryumun çirkinleştirdiği suratlara benzeme çabaları, iman boyutundaki tehlikeyi de gösteriyor. Nazarları helâl dairenin dışına kaymış, insaniyet karşıtı dış dünyanın dikte ettiği hayatı bilmeden “boy aynası” seçen tesettürlü kızlarımız, yalnızca tesettürü ağlatmıyorlar bugün... Sırada, onlar için büyük fedakârlıklara katlanmış anne-babalar da var.

Tesettürü inciterek ağlatan kadınlarımızın ve bilhassa genç kızlarımızın unuttukları bir nokta var. Erkekler her ne kadar iffetlerine yeterince dikkat etmezlerse de eşlerinde fıtrî olarak “tam bir iffet ve tesettür” istiyorlar. Tesettürü hafife almanın, kadınların ruhlarında menfî bir değişime sebep olduğunu, erkekler iyi gözlüyorlar. Sefih Batı medeniyetinin teşvikiyle “erkeklerle rekabete” kalkışan kadının aile kurmadaki hüsranları, evvelâ himayeye muhtaç kadına zarar verir. Erkeklerin bu rekabetlerde kadını ciddiye almayarak, onu kendi haline bıraktığı sosyal bir vakıa iken, kadının tesettürüyle fıtrî dairesine çekilmemesi, insanlığın çekirdeği olan “aileyi” yok ediyor.

Tesettür bayrağını dalgalandırmada utangaçlık gösterenler, imanlarındaki zaafı da gösteriyorlar. Kompleks halinde varlığını hissettiren bu zaafların, çocuklarımızı yarın başka yanlışlara sevk edeceğini söylemek kerâmet olmasa gerek. Yaşadığımız zaman dilimine “ahirzaman” diyorlar. ıslâmı yaşamanın, bazen “kor ateşi avucunda tutma” mânâsına geldiğini biliyoruz. Tesettürlü kadınlarımızın taraf ve karşıtlarınca sıkıca takip edildiği bir cemiyette yaşıyoruz. Kızlarımızın tesettürü yâd ellerde ağlatmamalarını istirham ediyor ve sünnete uygun tesettüre bürünmelerini diliyoruz. Âhirzaman dinsizlerinin bize sundukları “kadın çizgisi” ile Kur’ân’ın ders verdiği çizgi arasındaki fark o kadar derin ki… Adeta bir uçurum. ıslâmın istikbaldeki bayraktarları bacılarımız ve kızlarımız biliyorlar ki, bu korkunç uçurumların korumasız kenarlarında piknik yapılmaz. O dehşetli ve sarp vadileri hayallerinde yok farz etseler de, hakikatte durum böyle değil. O uçurumlara her gün yuvarlanan binlerce kadın ve kızımızın feryadını medya başta olmak üzere birçok kanaldan birlikte işitiyoruz.

Rabbimiz, dünya çapında organize olmuş, masum kadın ve kızları yoldan çıkarmakta olan dehşetli fitneden bizi ve çocuklarımızı muhafaza eylesin.



_________________
Kainatda ki Zerreler adedince Amin.


Saygı Selam ve Dua ıle Tek Rab Allah'a Emanetiz.
Forum kurallarından 4.2.1 + 4.2.2 ve 4.2.7´nci maddelerin ihlali sebebiyle üyeliği iptal edilmiştir.

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

46

13.05.2008, 09:51

amin amin amin...

cok yazik.. Tekbir Giyimin sahibi gercekten baskalari tarafindan yapilamayan hasari yapmada "Tek bir". :kızmak3:

Yukardaki resim gibi acinasi hale düsenlerin sayisi azalir ve kendilerine gelirler insaallah.

Rabbim bizleri Kur’ân’ın ders verdiği çizgiden ayirmasin insaallah...
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

47

21.05.2008, 14:46

Tesettür´ün tartismasi olmaz, ancak izahi olur. Tesettür farzdir Allahin SETTAR isminin insanda tecelli eder eger emredildigi gibi yerine getirilirse. Örtünmenin islami usullere göre yerine gelmesi icin 3 sarti vardir.

1. El, yüz ve ayak disindaki vücutun örtülmüs olmasi.
2. Vücut hatlarin görünmemesi.
3. Elbisenin Seffaf olmamasi.

Bu sartlar yerine geldikten sonra tesettür yerine gelir aksi halde örtünmemis olur.

Ben görüyorum ki "hem basimi örteyim hemde modaya (Ehli-dünyaya) benziyeyim" gibi düsünceler var bazi kadinlarda.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

48

21.05.2008, 16:00

Asr-ı Saadetten misaller verilir hep..
O devrin hanımları "aman dikkat çekeriz" korkusuyla duvar diplerinden yürümekten, dış örtüleri yıpranırmış.. :(

49

21.05.2008, 21:58

Alıntı sahibi ""Hasan_Sinan""

Tesettür´ün tartismasi olmaz, ancak izahi olur. Tesettür farzdir Allahin SETTAR isminin insanda tecelli eder eger emredildigi gibi yerine getirilirse. Örtünmenin islami usullere göre yerine gelmesi icin 3 sarti vardir.

1. El, yüz ve ayak disindaki vücutun örtülmüs olmasi.
2. Vücut hatlarin görünmemesi.
3. Elbisenin Seffaf olmamasi.

Bu sartlar yerine geldikten sonra tesettür yerine gelir aksi halde örtünmemis olur.

Ben görüyorum ki "hem basimi örteyim hemde modaya (Ehli-dünyaya) benziyeyim" gibi düsünceler var bazi kadinlarda.


2. maddede vücut hatlarının belli olmaması da gerekiyor. Mesela basen/ omuz genişliği, saç uzunluğu, göğüs büyüklüğü gibi bir takım hatlar mkün olduğunca kapatılmalıdır, mümkünse hiç belli olmamalıdır.

50

22.05.2008, 00:07

Bir çok pardesü modelinde, o bahsi geçen ölçülerin hiçbirisi muhafaza edilmiyor.. :(
Dikişten anlarım azıcık, modelistler hep nasıl daha çok yakışırı hesab etmiş sanki o modelleri hazırlarken..
Hatta kumaş çeşidi bile, model bol bir model iken, onu daha dökümlü yaparak gene cazip hale getirebiliyor..
Aslında vicdan en güzel ölçü..
Giydiği kıyafete erkek gözüyle baksa kadınlar, o zaman Allah'ın tesettürden muradı nedir anlarlar..
Bir çeşit devekuşu pozisyonuyla, kendimizi görmezden geliyoruz.. :(

51

22.05.2008, 01:00

Tesettürün tanımı yapılırken nedense hep yarım kalıyor,Sadece kıyafet olarak düşünülüyor,halbuki tesettür bir bütün olarak ele alınmalı...ışte o zaman insanlar nasıl giyindiklerinin farkına varacaklar ve kendilerine çekidüzen vereceklerdir....

Benim anladığım kadarıyla TESETTÜR= Hal ve harekete edep,konuşmaya saygı ve nezaket,bakışa haya,kalplerimize iman yani kısacası tüm yaşamımıza takva elbisesini giydirebilmektir.... Ruhumuza giydirdiğimiz takva elbisesi ile zaten bedene giydireceğimiz elbisemiz düzelecek,ama ruhumuzu eksik bıraktığmız için maalesef kıyafetlerde olması gerekenin dışına çıkıyor.

Rabbim hepimizin yar ve yardımcısı olsun...

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

52

22.05.2008, 01:59

Tesettür Settar isminin bir tecellisidir ve örtmek, örtünmek, saklamak vb. gibi manalara gelir. Elbise bunun bir türüdür, fakat güzel ahlakininda geregidir. Tabiki nekadar güzel davranislarda bulunursak bir okadarda cirkinliklere set cekmis ve dolayisiyla örtmüs oluruz.

Hatta Kainattada Settar isminin tecellileri görünmekte, mesela:

[IMG:143:107]http://img529.imageshack.us/img529/9068/imagesna3.jpg[/img]
[IMG:143:20]http://img529.imageshack.us/img529/9068/imagesna3.c32768dc95.jpg[/img]


O kadar hadsiz meyvanin cesit cesit örtüleri var. Masaallah - Barekallah.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

53

22.05.2008, 02:42

Anayasal bir hak: Tesettür Özgürlüğü


Türkiye'de son günlerde de sık sık gündeme gelen "tesettür, örtünme, çağdaş kadın imajı" gibi konular, aşağı yukarı Türk modernleşme tarihiyle eşit yaşta olan bir tartışmadır. Tanzimat döneminden sonra başlayan "geleneksellikten soyutlanmış yeni kadın imajı" tartışmaları II. Meşrutiyet döneminde de bazı düşünürlerce dile getirilmişti. II. Meşrutiyet döneminde özellikle Abdullah Cevdet'in öncülüğünü yaptığını Garpçılık fikir hareketi içinde yer alan mütefekkirler geleneksel ve ıslami olan toplumsal unsurların hepsinin Batı kültürüne uydurulması şeklinde bir formül ileri sürmüş ve bu formül çerçevesinde kadının da artık giyim, kuşam, yaşam tarzı gibi alanlarda değişerek Batılı kadınlara benzemeleri gerektiğini savunmuşlardı. "Kadının özgürlüğü, tesettür, Batılı kadın ile Doğulu kadın mukayeseleri" Cumhuriyet dönemine de intikal etmiş ve gerici-ilerici tartışmalarında en fazla gündeme getirilen konulardan birisi olmuştur. Bu dönemden itibaren tesettürün dini bir gereklilik olduğuna inanan ve tesettürü benimseyen kadınlar "geriliğin", tesettüre karşı gelerek tesettürsüzlüğü çağdaşlık olarak adlandıran kadınlar ise "çağdaşlığın" simgesi oldular. Kadına biçilen bu toplumsal rol kadını bir anlamda metalaştırdı. Kadın, içi doldurulmamış iki tercih ile baş başa bırakıldı: Batılı giyim tarzını benimseyerek çağdaş olacak veya dini yükümlülüğünü yerine getirerek "gerici kadın" olmayı benimseyecekti! Yani tesettürü benimsemek bir anlamda gericiliği kabullenmek ile eş anlamda tutulmuş ve kadının yaşam tarzını belirlemedeki özgür iradesi "gericilik paranoyası" ile tahakküm altına alınmıştır.

Tesettürün Hikmeti Nedir?

Bediüzzaman, tesettür meselesini işlemiş olduğu 24. Lem'a'da (Lem'alar, s. 197-205) tesettürün doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerim'in bir emri olduğunu (Ahzap Suresi: 59) belirtmekte ve Türkiye'de tesettüre karşı çıkan ve Batı Medeniyetinin sefahate yönelik unsurlarını kolaylıkla benimsemekte beis görmeyen bir toplumsal grubun, tesettürü, kadının özgürlüğünü elinden alan bir simge olarak değerlendirdiğini belirtmektedir. Tesettür meselesi bu yüzden yalnızca Fıkıh ilminin sınırları içerisinde çözüme kavuşturulamaz. Bir başka deyişle fıkhi açıdan tesettürün gerçekten farz olup olmadığı sorusu ile tesettür meselesi halledilemeyecektir. Çünkü tesettürü kadının özgürlüğünü elinden alan bir simge olarak gören bir görüş doğrudan Kur'an-ı Kerim'in "örtünme" emrine ilkesel bir eleştiri ile karşı çıkmaktadır. Tesettürün kadının özgürlüğünü elinden aldığını iddia eden bu görüş, Türkiye'de aşağı yukarı II. Meşrutiyet döneminden beri varlığını sürdürmektedir. Bu görüş özellikle kadının toplumsal alanda tesettürlü bir şekilde varlığını sürdürmesinden rahatsız olmakta, tesettürün ılahi bir emir olduğunu, bu yüzden kişisel tercihi ortadan kaldırdığını ve bu emrin kadını örtünmeye mecbur bıraktığını ileri sürmektedir.1

Dinin bireysel vicdanda etkilerini kabul etmek istemeyen bu düşünce tarzına göre din, insanın özgürlüğünü elinden alan, insanı düşünceden, eleştirel yaklaşımdan uzaklaştıran yargılar bütünü şeklinde değerlendirilmektedir. Aynı yaklaşım dini bir gereklilik olan tesettür konusunda da benimsendiği için, tesettür, kadının özgürlüğünü kısıtlayan bir emir olarak adlandırılmaktadır. Halbuki Bediüzzaman, tesettürü kadınlar için esaret değil, hürriyet aracı olarak sunmaktadır.

Tesettür, kadının fıtratında (mahrem kişilere karşı hicap ve setr etme ihtiyacı) olan bir duygudur. Ancak Bediüzzaman'ın Tesettür Risalesi'ndeki "tesettür" tarifi yalnızca vücudun belirli bölümlerinin setredilmesini ifade etmemektedir. Bediüzzaman, tesettür terimini hem nefsi temizlik çerçevesinde, hem de fıkıhta gösterildiği şekilde giyinme şeklinde işlemektedir. Yani sadece örtünme kadının Ahzap Suresi'ndeki emri yerine getirmesine yetmemektedir. Salih amel, iffet ve takva ile birleştiği takdirde tesettür gerçek manasına kavuşacaktır. Bu yüzden tesettür konusunda örf-adet ve baskı gibi unsurların örtünmeye neden olduğu şeklindeki kadim tezlerin pek ciddiye alınacak yanı yoktur. Zira tesettür yalnızca giyim tarzını ifade etmez. Bu emrin içerisinde salih amel, iffet, takva, yani Allah'a karşı gelmekten sakınma gibi hassasiyetler beklenmektedir. Tesettür bir bütündür. Yalnızca giyim tarzına bakıp, o kadının tam mütedeyyin olduğuna ya da tesettürü tercih etmemiş bir şahsın bütünüyle günahkar olduğuna hükmetmek yanıltıcı olabilmektedir. Tesettürün iç boyutu ahlaki güzellik (özellikle Sünnet-i Seniyye'ye ittiba) ise dış boyutu da fıkıhta gösterildiği şekilde vücudun setredilmesidir. Azeri, söz konusu yazısında "örtünme" emrinin kadını, "örtünme yolu ile korunması gereken namus, onur, iffet gibi aşkın ve soyut bir varlığa" dönüştürdüğünü iddia etmektedir. Oysa tesettür, yerel değerlere, kültüre ve eğitim seviyesine göre farklılık gösteren "namus, iffet" gibi soyut olguların korunması değil, sınırları Sünnet-i Seniyye ile çizilmiş olan "takva"nın sağlanması için emredilen bir ibadettir. Bir bakıma insanın iç ve dış dünyasına ılahi bir terbiye getirmekte ve insanları hazlarının esiri olmaktan kurtarmaktadır.

Bediüzzaman'ın tesettür emrine yaklaşımında dikkat çeken bir diğer husus O'nun tesettüre işlevsel bir anlam yüklemiş olduğudur. Bediüzzaman, özellikle kadın-erkek ilişkilerinde tesettürün (takvanın ve fıkıhta gösterildiği şekilde örtünmenin) güven, sadakat ve muhabbet duygularını güçlendireceğini, tesettürsüzlüğün ise kadın-erkek arasındaki sadakat ve muhabbet duygularını ortadan kaldırmaya elverişli bir toplumsal yapıya neden olacağını ifade etmektedir. Buna göre tesettür öncelikle emr-i ılahi olduğu için yerine getirilmesi farz olan bir ibadettir ve toplumsal hayatta kadın-erkek ilişkilerinde nefsani arzuların etkisini vasata, yani Sünnet-i Seniyye ölçülerine çekecek bir işleve sahiptir. Özetlemek gerekirse, tesettür bütün ibadetlerde olduğu gibi öncelikle Allah'ın emri olduğu için yerine getirilmesi gereken ve kadına/erkeğe yükümlülükler yükleyen bir ibadettir. ıç ve dış olmak üzere iki boyutu vardır. Ahlaki boyutu iç dünyanın terbiye edilmesiyle bağlantılıdır ve bu kişinin nefsani terbiyesiyle doğru orantılıdır. Dış boyutu ise fıkıhta gösterildiği şekilde vücudun setredilmesidir.

Batılılaşma Zihniyetimiz Kadının Tesettürlü Olmasını Kabullenemiyor

Tesettür gerginliğinin bir türlü çözüme kavuşturulamamasının önemli nedenlerinden birisi tesettürün hukuki bir yaklaşım yerine siyasi önyargılarla değerlendirilmesidir. Bu değerlendirmede hiç kuşkusuz Batılılaşma-modernleşme ve laiklik anlayışımızın dini, bireysel ve toplumsal alandan dışlanması gereken dogmalar bütünü olarak algılaması önemli yer tutmaktadır. Bediüzzaman'ın Tesettür Risalesi"ni (24. Lem'a) 1934 yılında yazdığını düşündüğümüz takdirde-ki bu risalede de tesettür karşıtı olan grupların varlığından bahsedilmektedir-tesettür probleminin Cumhuriyet döneminden bu yana hukuki çözüm yolları yerine siyasi önyargılar ile değerlendirildiğini göstermektedir. Türkiye'de "seçkin bürokrat" kitlenin tesettürü yasaklama eğilimi ve "çağdaş kadın imajı" adı altında tesettürsüz kadınların örnek gösterilmesi Cumhuriyet döneminde sıkça uygulanmıştır. Resmi söylemlerde sık sık çağdaş kadının tesettürsüzlükle özdeşleştirilmesi Batılılaşma-modernleşme zihniyetimizin çarpıklığını ve tesettürü dışlayan özelliğini göstermektedir. Türkiye'de bürokratların tesettür karşıtı olmalarının en önemli göstergelerinden birisi kılık-kıyafet reformunda görülmektedir. Cihan Aktaş "Kılık, Kıyafet ve ıktidar" isimli kitabında kılık kıyafet değişikliğine ilişkin kanunların dini ve ananevi kültürü temsil eden kıyafetlerin toplumsal hayattan çekilmesi amacıyla yapıldığını ifade eder. (Kılık, Kıyafet ve ıktidar, Nehir Yayınları, ıstanbul, 1989, s. 137). Tek Parti ideolojisi tesettüre hiçbir şekilde müsamaha göstermeye yanaşmamıştır. Bilakis tesettür gibi dini yükümlülüklerden ötürü ortaya çıkan olguları medenileşme projelerinin önünde bir engel olarak görmüştür. Bu yüzden aşağı yukarı Cumhuriyet ile yaşıt olan ilerici-gerici tartışmalarında kadın hep odak noktada yer almış ve tesettürlü kadın her zaman gerici zihniyeti temsil ediyormuş gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılmıştır.

Anayasanın 14. Maddesindeki Muğlaklık Giderilmelidir

Temel hak ve hürriyetlerin en başta gelenlerinden olan din ve vicdan hürriyeti, Anayasanın 24. maddesinde garanti altına alınmıştır. Ancak 24. madde ile garanti altına alınan din ve vicdan hürriyeti 14. maddenin hükmüyle içeriği tam belli olmayacak şekilde daraltılmıştır. 14. madde ile din, vicdan ve ibadet hürriyetine evhamlı ve müphem bir anlam yüklenmiş ve bu hürriyetlerin devletin bölünmez bütünlüğünü bozacak ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldıracak şekilde kullanılamayacağı ifade olunmaktadır. Tesettür de bir ibadet olduğuna göre Türkiye'de tesettürü kısıtlayan ve ortadan kaldırmaya çalışan zihniyetin Anayasanın öncelikle 24. maddesini ihlal ettiğini söylemek mümkündür. Ancak 14. madde Türkiye'deki siyasal kültürün önyargılarını açıkça belli ettiği için tesettür yasakçılığının kaynağını 14. maddede aramak mümkün olsa gerektir. Zira Türkiye'de kamu ve eğitim kurumlarında tesettüre müsamaha etmeyen ve tesettürü "gericilik" ile özdeşleştiren zihniyet tesettüre "siyasal simge" etiketini yapıştırarak yasakçılıklarına anayasal bir kılıf bulmaktadırlar. Ayrıca tesettürün devletin temel niteliklerini değiştirmeye yönelik hareket ve fikirlerin simgesi şeklindeki yakıştırmalar da tesettüre siyasal mana yüklenmesinin uzantılarıdır. Türkiye gündeminde her zaman dramatik bir şekilde yer alan tesettür meselesinin "özgürlükler hukuku"na uygun şekilde çözülebilmesi için 14. maddenin muğlaklığının giderilmesi gerekmektedir. Türkiye'de "kısıtlanan bir ibadet" olan tesettürün devletin temel niteliklerine aykırı bir ibadet olarak yorumlanması, tesettürün siyasi ve ideolojik önyargılarla değerlendirildiğini göstermektedir. Eğer tesettür böyle bir tehlike taşımıyorsa tesettürlü insanlara Anayasanın 24. maddesinde tanınan din, vicdan ve ibadet hürriyetinin tam anlamıyla sağlanması devletin temel görevlerinden olmalıdır. Tesettürlü insanların böyle anayasal suçlara iştirak bile etmedikleri düşünülürse, en azından suç işlemesinin tesettürü ile ilgisi olmadığı göz önüne getirilirse, Anayasanın 14. maddesinin ideolojik ve siyasi önyargılar ile yorumlandığı görülebilecektir. Anayasanın 5. maddesindeki "...kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak" şeklindeki hükme göre devletin bütün vatandaşlarına maddi ve manevi imkanlar sunmakta eşit davranması gerekmektedir. Anayasanın 10. maddesi "herkesin kanun önünde eşit olduğunu ve hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağını" düzenlemektedir. Türkiye'nin siyasal ve kültürel şartlarına bakıldığı takdirde tesettürlü insanların başta eğitim olmak üzere bir çok anayasal haktan mahrum edildikleri görülmektedir. Bu yüzden Türkiye'deki tesettürü yasaklayan düşünce yapısı, başta Anayasanın 24. maddesinde düzenlenen din ve ibadet hürriyeti ilkesini ve kamusal imkanlardan vatandaşları eşit faydalandırma zorunluluğunu düzenleyen 5. maddeyi ihlal etmektedir. Din ve ibadet hürriyetinin kısıtlanabilirliğini düzenleyen 14. madde ise Türkiye'nin siyasal şartlarında geniş şekilde yorumlanabileceği, ideolojik önyargılar ile değerlendirilebileceği için tesettür meselesinin temel hak ve hürriyetler, özgürlükler çerçevesinde çözülmesini imkansızlaştırmaktadır.

Sonuç

Türkiye'de devletin tesettüre önyargı ile yaklaşması, gericilik ile bir tutması ve tesettüre siyasal mana yüklemesi Cumhuriyet sonrası modernleşme anlayışımızın içeriğini en net ortaya koyan olgulardan birisidir. Tesettür meselesinde özgürlük ile otorite arasında denge kurup, özgürlük alanını genişletmek yerine, tesettür kamusal alandan kovulması gereken simge olarak değerlendirilmiştir. Bu yasakçılığın temel nedeni de tesettüre hukuk ve adalet penceresinden bakmak yerine tesettürü siyasi ve ideolojik önyargılarla algılamaktır. Tesettür tartışmalarının arttığı dönemlerde bu vesile ile irtica paranoyası gündeme rahatlıkla getirilmiştir. Tesettür konusundaki bu gerginlik modernleşme anlayışımızın din ile hesaplaşmayı da içeren çatışmacı yönünü göz önüne sermiştir. Tesettür probleminin çözülme imkanı devletin laiklik anlayışının özgürlükler lehine değişmesiyle doğrundan bağlantılıdır. Tesettür yasakçılarının kültürel ve sosyal gerçekleri göz ardı edip, meseleye ideolojik önyargı ile yaklaşmaları devam ettiği sürece tesettür meselesi çoğulculuğun değil çoğunlukçuluğun galip gelmesi anlamına gelecektir. Çoğulculuk ise demokrasinin vazgeçilmez niteliklerindendir. 14. madde içeriği itibariyle çoğulculuğa engel olabilecek niteliktedir. Tekrar gözden geçirilmesi ve belli bir standarda bağlanması şarttır.

Dipnot

1. 8 Haziran 2003 tarihli Radikal-2'de yayınlanan Sivayeş Azeri'nin "Türban: Kadına Baskının Simgesi" adlı yazısı da bu bağlamda değerlendirilebilir. Azeri bu yazısında tesettürün özgür irade ile yerine getirilmediğini, zira kökeninde ılahi bir emir olduğunu ifade etmektedir. Azeri, kadının "örtünme" emrinden ötürü kendisini örtünmek zorunda hisseden bir varlık olarak düşündüğü, bunun da özgürlük ile bağdaştırılmasının mümkün olmadığını savunmaktadır. Zira kadın "örtünmeye zorlanan, ikna edilen, inandırılan bir varlık olmaktadır." Azeri'nin bu yazısında tesettürü kabullenmek istemeyen ve Batıyı kültürel yönden de kabullenmek gerektiğine inanan bir düşünce yapısının önemli etkilerini görmek mümkündür.

http://www.risaleinurenstitusu.org/
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

54

22.05.2008, 02:49

Tesettür

Dosya konusu “Tesettür” olan KÖPRÜ’nün 84. sayısı çıktı.

1914 yılında, ısmail Hakkı [ızmirli] tarafından Sebilürreşad dergisinde yazılan bir makale şu cümle ile başlıyordu: "Bugün bizi en ziyade meşgul eden bir mesele-i ilmiye var ise, o da tesettür meselesidir." Bugün de kamuoyunu en çok meşgul eden, devletin en hassas olduğu konuların başında gelen ve haber bültenlerinde en çok geçen konulardan birisi tesettür/başörtüsü meselesidir.

Son olarak yakın zamanda, Cumhurbaşkanı’nın, milletvekillerinin başörtülü hanımlarını Çankaya Köşkü'ne davet etmemesi, Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Fadıl ınan'ın başörtülü bir sanığı duruşma salonundan çıkarması ve Kayseri Orduevinde yapılan toplantıya başörtülü milletvekili eşlerinin katılması dolayısıyla Genelkurmay'ın soruşturma açması olayları yaşandı. Türkiye'de bunlar olurken, başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa'da da başörtüsü bağlamında yapılan tartışmalar devam ediyordu.

Peki, başörtüsünü bu kadar gündemde tutan, uzun zamandır tartışıldığı halde, hâlâ üzerinde bir konsensüs sağlanamayan saik ne idi?

Kadınların başlarını kapatmak için kullandığı bir "örtü", bu kadar etkiyi nasıl meydana getirebiliyordu. Başörtüsü, korkulacak bir simge mi, yoksa varlığın özünde zaten var olan munis bir perde miydi?

***

Başörtüsüne yüklenen anlamları anlayabilmek için KÖPRÜ, konunun değişik boyutlarını ele alan makalelere yer veriyor.

Bu bakış açılarından birisi, varlığın genel bütünlüğü içerisinde başörtüsüne yüklenen anlamdır. Hakan Yalman'ın "esirden tesettüre" uzanan bir tefekkürle varlığın içindeki bütünlüğü arayan bu yazısında, varlık aleminde ism-i Settar'ın tecellilerine dikkat çekiliyor.

Varlık bir şekilde örtülmüştür. Ağaçlar, dağlar, bitkiler ve hayvanlar yaratılırken fıtrî birer elbise giydirilmiştir. ınsan da bu şuursuz hemcinsleriyle ortak fıtrat kanununu paylaşıp örtünmelidir. ınsan, ancak bu davranışıyla Yaratıcının bütün yaratanları kuşatan örtünme emrine uymuş olacak, yaratılma noktasında kardeşleri olan diğer varlıklarla aynı şekle bürünecektir.

Bediüzzaman, tesettürü böyle bir mentalite ile öne çıkarır. Kadının örtüsü onun yaratılışının bir gereğidir. Tesettürlü olarak, hayatında rahat ve hür olabilecektir.

***

Modernleşme döneminde, tesettür bağlamında yapılan tartışmalarda, tesettürün kadını esaret altına aldığı yönündeki görüşlere karşı Bediüzzaman 24. Lem'a'yı yazar. Ahzab Suresi 59. ayetinin tefsiri olan bu Lem'a ile tesettürün fıtri olması itibariyle kadının hürriyetini sağladığını vurgular.

Kadının, gençliğinde çeşitli şekillerdeki tacizden korunmak, kendinden daha güzellerin yanında çirkin düşmemek, eşinin kendisine karşı olan muhabbetini korumak için başka erkeklerin ilgisinden çekinmek, gayr-i meşru ilişkilerle ortaya çıkacak sosyal problemleri yaşamamak, nazik ruhunu yaşlılığında ortaya çıkan fıtri hali ile rencide etmemek için tesettürün gerekli olduğunu belirtir.

Tesettürlü bir hanım, bu kaygılardan korunacağından daha serbest ve daha hür olacağı açıktır. Bugün modern toplumlarda sıkça görülen taciz olayları karşısında kadının yaşadığı psikolojik travmalar dikkate alınırsa, tesettürün kadın hürriyeti için önemli unsur olduğu ortaya çıkar.

***

Başörtüsüyle ilgili önemli bir konu da dini hükmüdür. Gerçi, bu konuyu olayın hukukî yönüyle karıştırmanın doğru olmadığı açıktır. Nuri Çakır'ın yazısında da işlediği gibi, bu bağlamdaki tartışmaların başörtüsü yasaklarıyla hiçbir şekilde ilgisi kurulamaz. Demokratik bir devlette bir insanın "inancımdan dolayı başörtüsü takıyorum" sözü, onun inanç hürriyetinin korunması için yeterli bir nedendir. Bu konuda çeşitli kurumların başörtüsü hakkında ne söylediği çok önemli değildir. Yani başörtüsü, ister tavsiye kabul edilsin, ister emir kabul edilsin, sonuç değişmez; devlet inanç hürriyetini uygulamalıdır.

Başörtüsünün dindeki yeri hakkında Hayreddin Karaman'ın bir çalışması yer alıyor. Karaman, bu yazıda gelenek içinde bu konunun çok geniş boyutlu tartışmalara neden olduğunu söyleyerek, "Kadının başının örtülmesi gerektiği" hakkında "ittifak ve icmâ" olduğu hükmüne varmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi de, "Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon Müslümanların kudsî bir düstur-u hayat-ı içtimaîsi ve üç yüz elli bin tefsirin mânâlarının ittifaklarına iktidaen ve bin üç yüz elli senede geçmiş ecdatlarımızın itikatlarına ittibaen" (Emirdağ Lahikası, s. 361) tesettür konusunda geçmiş tefsirlerin ittifak ettiği görüşleri benimsediğini göstermiştir.

***

Dergideki yazıların bir kısmı ise olayın hukuki ve siyasi boyutuyla ilgili. Feyzullah Cihangir'in ifade ettiği gibi, olayın siyasi boyutunu modernleşme tarihi kadar eskilere götürmek mümkündür. ınsanların aşkın olanla ilişkisinin sorgulanmaya başlandığı modernleşme döneminde, başörtüsü hep dinin temsil ettiği değerlerin bir görünümü olarak algılanmış ve dolayısıyla da reddedilmiştir. II. Meşrutiyet döneminde bu görüşün en önemli temsilcilerinden birisi olan Abdullah Cevdet, kendi çıkardığı ıctihad dergisinde başörtüsü aleyhinde yazılar neşretmiştir. Bunun karşısında da ıslamî duyarlılığa sahip insanlar bunlara cevap vermişlerdir. Bu bağlamdaki çalışmalara Nazmi Eroğlu'nun hazırladığı iki makale örnek olarak sunuluyor.

Cumhuriyet döneminde, modern ulus-devletin yetiştirmeye çalıştığı "ideal insan tipi" vahiyden bağımsız düşünen, vahiyden kaynaklanan kültürel olgulara sırt dönen, dünyayı pozitivist nedensellikle algılamaya çalışan seküler bir insan tipinden oluşuyordu. Dolayısıyla dinden kaynaklanan bir örtünme şeklinin reddedildiği bir dönem yaşandı.

Cumhuriyetin kurucuları her ne kadar, kadınların kıyafetine dair bir kanun çıkarmamış iseler de, çeşitli pratiklerle kadının nasıl giyinmesi gerektiğini anlatmışlardır. Bu pratiklerin laboratuvarı Halkevleri olmuş, çeşitli eğlencelere katılan kadınların başlarını açmaları sağlanarak, başörtüsünü yavaş yavaş yok etme eğilimine girmişlerdir.

Sonraki dönemlerde, Cumhuriyet’in otoriter karakterini korumak isteyenler de başörtüsüne karşı aynı refleksi göstermişlerdir. Hatta, insanların başörtüsüne karşı takındıkları tavırlar, onların görüşlerini anlamada önemli ipuçları verir hale gelmiş, başörtüsüne taraf olanlar demokratik cumhuriyetten, karşı olanlar ise otoriter cumhuriyetten yana olduklarını göstermişlerdir.

Bediüzzaman, hayatı boyunca iki konuda şiddetli baskıya maruz kalmıştır. Bu iki husus da Cumhuriyet’in ideal insan tipine karşı olması açısından önemlidir. Tesettüre taraf, şapkaya muhalif olması, otoriter cumhuriyetin yetiştirmek istediği insan tipiyle zıtlaşmasına neden olmuştur. (Emirdağ Lahikası, s. 342)

***

Son zamanlarda otoriter cumhuriyet taraftarlarının başörtüsüne karşı çıkmak için gündeme getirdikleri "kamusal alan" kavramı bu açıdan dikkate değerdir.

Başörtüsüyle ilgili yapılan açıklamalarda, "kamusal alanda herkes her istediği gibi olamaz" anlayışı sık sık gündeme gelmeye başladı. Bu yaklaşımda resmi söylemde kamusal alan, ferdi/toplumu dışlayan, halkın dahil edilmediği bir alanı ifade ediyordu. Orada halk kendisi gibi olamaz, istediği gibi yaşayamaz ve görünemezdi.

En yalın tanımıyla, bireysel alanın dışındaki bütün etkinlikleri kapsayan bu kamusal alan kavramı, insan hayatının büyük bir kısmını içerir. Söyleşide Etyen Mahçupyan'ın ifade ettiği gibi "balkon metaforu" bu açıdan önemlidir. Yani kamusal alan devletin tasarrufunda bulunan yerler anlamında kullanılırsa, başörtüsüyle balkona çıkan genç kıza da devletin müdahale etmesi gerekirdi.

Aslında "kamusal alan" söylemiyle başörtüsünü belli yerlerde yasaklamaya çalışanlar, açıklanması güç bir basitliğin içine de girmiş oluyorlardı. Halkın kamusal alanda temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanması, otoriter devletin halka karşı bir baskı yönetimi kurmasından başka bir şey değildi. Bu tutum, insanların okulda, yolda, parkta, bahçede, hastanede, vergi dairesinde istediği gibi olamamasını gerektiriyordu.

Bugünkü başörtüsü yasaklarının, hukuk felsefesinin verdiği imkânlar ve Türkiye'de bugünkü geçerli hukuk açısından tutarlı bir yanından sözetmek mümkün değildir. Fatma Benli'nin makalesinde ifade ettiği gibi, bugünkü başörtüsü yasakları kanunsuz bir uygulamadan başka bir şey değildir. Türkiye'deki demokratikleşmeye paralel olarak, bu antidemokratik uygulamalar da ortadan kalkacaktır.

“Başörtüsü, bir taraftan, din ve vicdan hürriyetinin sonucu olarak, diğer taraftan da devletin resmi ideolojisine karşı durma hakkının bir gereği olarak savunulmalıdır.”

Doç. Dr. Nuri Çakır

“Sahâbe müfessirlerinden günümüze kadar her asırda yapılan ve kısmen yazılan tefsirlerde ‘hür, Müslüman kadınların, el, yüz ve ayakları hariç, bütün vücutlarının avret olduğu, örtülmesi gerektiği’ konusunda sözbirliği ve görüş beraberliği vardır.”

Prof. Dr. Hayreddin Karaman

“Devlet, simgelere ideolojik ve siyasal anlamlar yüklediği sürece başörtüsü problemi çözümsüz kalmaya devam edecektir. Oysa, modern devlet anlayışında hukuk vatandaşlık ilişkisine göre uygulanmakta ve bu uygulamalar ideolojilerin katı çerçevelerinden bağımsız tutulmaktadır.”

Feyzullah Cihangir

“Bizde devlet siyasi partiymiş gibi kamusal alanı tanımlıyor. ıçeriğini belirliyor. Vatandaştan ona uymasını istiyor. Bu alanda otoriter bir bakışımız var.”

Etyen Mahçupyan

“Mahrem ile namahrem alan arasındaki sınır çizgisini belirleyen kadın kıyafeti geleneksel ile modern, dini olanla seküler olanın mücadelesini en şiddetli yaşandığı alan olmuştur. Bu mücadelenin en önemli araçlarından biri medya olmuştur.”

Dr. Ufuk Özdemir

“ılginç bir şekilde ağırlıklı olarak ıslam dünyasında, hicabı üniversite kampuslerinde yasaklayan ülkeler de vardır. Bunun nedeni; hicabın, rejimin laik doğasına meydan okuyan dindarlık stilinin bir simgesi olarak görülmesidir.”

Prof. Dr. Oliver Leaman

“Tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü kadınlar hilkaten zayıf ve nazik olduklarından, kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var. Hem kadınların on adetten altı yedisi, ya ihtiyardır, ya çirkindir ki, ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek istemezler. Ya kıskançtır, kendinden daha güzellere nisbeten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan korkar; taarruza mâruz kalmamak ve kocası nazarında hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür isterler. Hattâ dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan, ihtiyarlardır. Ve on adetten ancak iki üç tanesi bulunabilir ki, hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini göstermekten sıkılmasın.”

Bediüzzaman Said Nursi
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir