Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

01.03.2006, 02:31

En sevgilinin hikayesi...

En Sevgili’nin hikayesi...

“Saçı fazla uzun olmazdı ve tam kıvırcık denilmeyecek derecede dalgalı idi. Saçını ortadan ayırır ve dört bölük halinde; ikisini omuzlarına, ikisini de kulaklarına doğru bırakırdı. Bazan kulaklarını açıkta bıraktığı da olurdu. Bu saçlar, misk gibi siyah renkli ve güzel kokulu idi.
Her iki mânâda alnı açıktı. Bu alın genişçe ve buğday renkli idi. Ancak ortasında daima bir nur parlardı.
Yüzü değirmi idi. Ona dikkatle bakılamazdı. Parlak bir çehresi vardı. Ayın ondördü gibi parlardı. Dolgun veya şişman olmadığı gibi kuru ve zayıf bir yüz de değildi. Yanakları ne etli ne de çöküktü. Yüzünün aklığı içinde yanaklarının kırmızısı gâlip idi. Terlediği zaman üzerine çiğ tâneleri kondurmuş gülü andırırdı. Öfkesi ve memnûniyeti, yüzünden anlaşılabilirdi. Uzun, ince ve hilal kaşlı idi. Kaşlarının ucunda kıvrım vardı. ıki kaşı arasında tüy yok idi ve bembeyaz görünürdü.
Kirpikleri siyah ve uzun idi.
Gözünde ezelden bir sürme mevcuttu. Beyazı katı beyaz; karası kapkara idi. Gözleri geceleyin de gündüz gibi görürdü. ılahî aşkın eseri bazan gözlerinde kızarıklık oluştururdu. Baktığı zaman karşısındaki kişi nazarına dayanamaz ve gözlerine dikkatle bakamazdı.
Burnu mütenasip idi. ıki kaşına yakın olan kısmı bir parça yüksekçe idi. Koku almakta çok hassastı.
Ağzı ne çok büyük; ne de çok küçük idi.
Dişleri aralıklı olup üst üste değildi. ınci gibi bembeyazdı. Konuşurken ön dişleri arasından bir nur çıkar gibi görünürdü. Güldüğü zaman dişleri dolu taneleri gibi parlardı.
Gülüşü tebessümden ibaretti. Kahkaha ile gülmekten hayâ ederdi. Eğer kahkaha ile gülecek olsa Arş-ı Âlâ titrerdi. Bu sebeple ömrü boyunca hiç kahkaha ile gülmedi.
Çenesi yuvarlak idi.
Sakalı sık ve siyah idi. Ömrü boyunca sakalında yalnızca 17 kılı ağarmıştı. Her yeri aynı uzunlukta kesilirdi.
Boynu ve gerdanı bembeyaz idi. Bu boyun, ne uzun; ne kısaydı. Gerdanı çok güzel görünüşlüydü.
Pazuları etli ve beyaz idi.
Omuzları genişti. Üzerinde tek tük kıllar mevcut idi. Yassı yağrınlı olup yağrının ortası etli idi. Nübüvvet mührü onun iki kürek kemiği arasında ve sağ omzuna yakın bir yerde bulunuyordu. Bu mühür, siyaha çalan sarı renkte olup çeyrek altın büyüklüğünde bir ben idi. Üzerinde dik duran siyah kıllar var idi.
Beden olarak ince yapılıydı. Vücut yapısının bir benzeri daha yaratılmamıştır. Giyecek olarak en çok beyaz; sonra yeşil rengi tercih ederdi. Yazın ince atlas kumaş; kısın yün giyerdi. Elbisesi asla gösterişli olmazdı. Ömrü boyunca aynı anda iki elbiseye birden sahip olmadı.
Bir yere yöneldiği zaman bedeniyle birlikte döner, asla başını çevirerek bakmazdı. Başını çevirip bakmak insanı hayasız eylediği için onun bu tavrı ümmetine sünnet olmuştur.
Vücudundaki kemikler irice ve muntazam idi.
Pazusu koluyla; uylukları da ayaklarıyla şekilce birbirine uygun idi. Kuru yâhut ince olmayıp dolgun idiler. Her azası birbirinden güzel idi. El ve ayak ayaları genişçe idi. El parmakları uygunluk içindeydi.
Göğsü ve karnı birbirine uygun ve aynı düzgünlükte idi. Göbeği yuvarlaktı. Göğsünden göbeğine kadar bir çizgi hâlinde kıllar uzanırdı.
Orta boylu sayılırdı. Göze çarpacak kadar kısa; dikkat çekecek kadar da uzun değildi. Orta boylu olmasına rağmen kendisinden uzun birinin yanında el ayası kadar uzun görünürdü. O kişi yanından ayrılınca yine orta boylu gösterirdi. Boyu selvi misâli düzgün idi. Bedeninde kıl yok idi. Teni gül gibi kokardı ve yaşı ilerledikçe âdetâ tazelenirdi. Ne zayıf; ne de etli ve göbekli idi. Her bir parmağı kalem gibi düzgün idi.
Yürürken hızlı yürürdü. O kadar ki ayakları altında yeryüzü dürülüyormuş gibi olurdu. Yürürken ona yetişebilmek zor idi. Hayasından yokuş iner gibi önüne eğik olarak yürür ve etrafına bakınmazdı.
Yolda birdenbire karşısına çıkıveren kişi ondan heybet duyar ve aciz kalırdı.
Konuştuğu kişiye güzel kokusu siner ve birkaç gün çıkmazdı. Bir çocuğun başını okşasa birçok günler çocuğun kokusundan, ona Peygamberimiz’in dokunduğu bilinirdi. O çocuk, diğer akranları arasında daima fark edilirdi. Konuştuğu her kişi sözlerindeki güzellik ve tatlılık ile onun kulu kölesi olmaya hazır olurdu. Etkili konuşması ile müşrikler Müslümanlığı seçerdi. Sözlerinde ruha ferahlık veren bir edâ var idi. Asla dedikodu ve malayâni konuşmazdı.
Kısacası yaratılış ve huyca ne o tam olarak kimseye benzer; ne de kimse O’na benzeyebilirdi. Bir hadîs-i şerîfte; “Ben en fazla babam Hz. Âdem’e benzerim; peygamberler içinde bana en çok bezeyen de atam Hz. ıbrahim’dir.” buyurmuştur.
ıskender Pala..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir