Giriş yapmadınız.

1

01.02.2011, 17:46

İslam'da Başörtüsü var mıdır?

evet, basligi yanlis okumadiniz..

Bu fikirde olan müslüman bir bayanla tartistik.. Ne dedimse kar etmedi..

Ayette örtünün deniliyor ama sacinizi örtün denmiyor diyor.. Peygamberimizin Hayatini örnek gösterdim vs. ama anlamiyor.. Böyle düsünenler cogaldi etrafta aslinda..

Ricam, siz olsaydiniz nasil ikna ederdiniz? Neyi delil gösterirdiniz? (En büyük delil Kuran tabiiki ama anlamiyorlar) burada paylasalim, arsiv gibi dursun elimizde..

Simdiden tesekkür ederim..
Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir.

2

01.02.2011, 18:08

Bir atasözümüz vardır. "Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder." Bunların rehberi ilahiyatçı(!) Beyaz, Öztürk gibileri olursa böyle olur.
"Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım,.."
Bediüzzaman said Nursi

tafli38

Profesyonel

  • "tafli38" bir erkek

Mesajlar: 883

Konum: Aichach

Meslek: T-I-G

Hobiler: yüzmek gezmek araba ve tabiki Nursohbetleri :)

  • Özel mesaj gönder

3

01.02.2011, 20:49

Bir atasözümüz vardır. "Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder." Bunların rehberi ilahiyatçı(!) Beyaz, Öztürk gibileri olursa böyle olur.



güsel dooru bi cevap gercekten ama
bu gibi kisiler icin yetersis bi cevap
aslin da basörtüsü incil de bile var suan ki incil de
yaani bozulmus haalinde bile var...
ama arkadasimis icin vu da yetersis bi cevap...

4

01.02.2011, 21:04

Ben arkadaşımıza ceap olarak yazmadım. :dişler2: Bu iddiayı savunanların rehberi onlar diye düşünüyorum. Bu ilahiyatçıları ikna edemiyorlar, onların peşinde gidenleri ikna etmek biraz zor. Bunun için cevabı konu hakkında çok daha iyi bilgi sahibi olanların vermesini tercih ettim. Zaten kardeşimiz bazı örnekler vermiş karşısındaki kabul etmemiş.
"Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım,.."
Bediüzzaman said Nursi

5

01.02.2011, 21:09

“Cilbab ne demektir? Şekli nasıldır? Hükmü nedir? Bu hususta âlimlerin görüşleri nelerdir?”


Cilbab, lügatte, vücudu tepeden tırnağa kadar örten ridâ, kisve ve her türlü dış örtüdür. Kadının giyimine önem veren Kur’ân, bu giyimin biçimini çoğulu “Celâbîb” olan “cilbab” kelimesi ile gündemimize taşımış ve Müslüman kadının baştan ayağa bir dış örtü ile örtünmesini “farz” olarak hükme bağlamıştır. İlgili âyet şöyledir: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine cilbablarını (dış örtülerini) almalarını söyle. Bu, onların hür ve nâmuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder.”1

Ümmü Seleme (ra) anlatır: “Bu âyet nazil olduğunda Ensar kadınları geniş siyah kisveler giydiler.”2

Hazret-i Hafsâ (ra) anlatır: Kız kardeşim sordu:

“Yâ Resûlallah! Birimiz cilbab bulamadığı için cilbabsız çıksa bir mahzuru var mıdır?” Allah Resûlü (asm):

“Arkadaşı cilbabını ona versin, o da hayırlı bir işe öyle çıksın” buyurdu.3

Cilbabın şekli ve biçimi üzerinde yoğunlaşan âlimler, teferruâtta ihtilâfa girmiş olmalarına rağmen, esas meselede ittifak etmişlerdir. Cilbab; Kâmûs’a göre, kadınlara mahsus “üstlük” denilen geniş bir elbise; İbn-i Abbas’a göre, vücudu baştan sona örten şey; İbn-i Cerîr’e göre, peçe; İbn-i Kesîr’e göre, baştan omuzlara ve vücuda doğru düşen bir örtü; El-Cevherî’ye göre, çarşaf gibi bürünülen şey; İbnü’l-Esîr’e göre, kadının başını, sırtını ve göğsünü örttüğü etek ve uzun üstlük; El-Merâğî’ye göre, kadının gömleğinin ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarşaf; Elmalı’ya göre, baştan aşağıya örten çarşaf, ferâce ve dış kisvedir.4

Yirmi Dördüncü Lem’ayı cilbab âyetinin tefsirine tahsis eden Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri, teferruâttan çok, “esas ve temel” üzerinde yoğunlaşır ve açık saçıklığa karşı kadının örtünmesinin, yaratılışının zorunlu bir gereği olduğunu, kadın fıtratının örtünmeyi iktizâ ettiğini kaydeder. Üstad Bedîüzzaman, kadının örtünmesi meselesini “tesettür” ana başlığında dört mühim hikmetle izah eder:

Birinci Hikmet: Tesettür kadınlar için fıtrîdir. Kadınların fıtratları ve yaratılışları tesettürü ve örtülü bulunmayı gerektiriyor. Kadını ecnebî erkeklerin göz hapsine mahkûm eden sebepse, ref’-i tesettürdür, yani örtünmeyi kaldırarak açılmaktır.

İkinci Hikmet: Ebedî hayatta da kocasının hayat arkadaşı olan kadın; kocasının kendisine karşı ebedî aşkını, ilgisini ve alâkasını ancak tesettürde sebat ederek ve örtünerek sağlayabilecektir. Yani yalnız gençliğinde ve güzellik zamanında değil; ihtiyarlık ve çirkinlik vaktinde de kocasının ciddî hürmet ve içten muhabbetini kazanmasının tek yolu, örtünerek ve tesettüre riâyet ederek güzelliklerini ve zîynetini yalnız kocasının nazarına tahsis etmesi, muhabbetini ve sevgisini yalnız kocasına hasretmesidir. İnsanlığın muktezâsı budur. Yoksa açılmakla kadın kazandığını zannetse de, aslında pek çok kaybetmektedir.

Üçüncü Hikmet: Bir âilenin saadeti eşler arasındaki karşılıklı emniyet, samîmî hürmet, içten saygı, derin sevgi ve fedâkârâne muhabbet ile sağlanır ve devam eder. Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık ise, o emniyeti bozar, o karşılıklı derin hürmeti ve içten muhabbeti kırar.

Dördüncü Hikmet: Açık-saçıklık güveni bozar ve âile saadetini dağıtır. Tesettür ise nâmus ve iffetin muhafazası için önemli bir ameldir. Açık-saçıklık fuhşiyâta teşvik eder. Tesettür ise meşrû evliliğe kapı açar. Toplum hayatının saadeti, terakkîsi ve gelişmesi ise fuhşiyatta değil; meşrû evliliklerle kurulan mes’ût aile yuvalarındadır.5

Görüldüğü gibi Bedîüzzaman Hazretlerinde cilbab, “tesettür ve geniş örtünme” mânâsında ele alınmış, işlenmiş ve açık-saçıklık kültürüne ve göreneğine karşı müdafaa edilmiştir. Öyleyse cilbab için teferrûatı, İslâm esaslarına göre şekillenmiş olan “İslâmî örfe” bırakmamız daha uygun olacaktır. Bulunduğumuz çevrede cilbab hususunda “Müslümanlar arası örf” nasıl teşekkül etmişse, buna itimad ederek uygulamamız halinde İnşaallah Cenâb-ı Hakk’ın emrine ittiba etmiş oluruz. Doğrusunu Allah bilir.


Dipnotlar:

1- Ahzâb Sûresi, 33/59
2- Sâbûnî, 11/382
3- Buhârî, Hayz, 23
4- Elmalı, Hak Dîni Kur’ân Dili, 6/3927
5- Lem’alar, s. 197-200

Kaynak http://www.fikih.info/kategoriler/kadin/1963-cilbab-ve-hukmu.html


Süleyman Kösmene
"Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım,.."
Bediüzzaman said Nursi

tafli38

Profesyonel

  • "tafli38" bir erkek

Mesajlar: 883

Konum: Aichach

Meslek: T-I-G

Hobiler: yüzmek gezmek araba ve tabiki Nursohbetleri :)

  • Özel mesaj gönder

6

01.02.2011, 21:11

Ben arkadaşımıza ceap olarak yazmadım. :dişler2: Bu iddiayı savunanların rehberi onlar diye düşünüyorum. Bu ilahiyatçıları ikna edemiyorlar, onların peşinde gidenleri ikna etmek biraz zor. Bunun için cevabı konu hakkında çok daha iyi bilgi sahibi olanların vermesini tercih ettim. Zaten kardeşimiz bazı örnekler vermiş karşısındaki kabul etmemiş.



evet furkan1905 arkidesim sana katiliyorum kesinlikle :tamam: :) :tamam3:
bir de diyer arkideslerin yorumlarni okuyalim bakalim ne diycekler :)

7

26.07.2011, 17:09

başörtüsü diye birşey olmasaydı başörtüsü olmaz omuz örtüsü olurdu neden başörtüsü deniyor?

8

26.07.2011, 21:06

Alıntı

başörtüsü diye birşey olmasaydı başörtüsü olmaz omuz örtüsü olurdu neden başörtüsü deniyor?


İlginç bir soru...

  • "iLtERiŞ" bir erkek

Mesajlar: 3

Konum: ANKARA

Meslek: MUHASEBE

  • Özel mesaj gönder

9

26.07.2011, 21:29

evet, basligi yanlis okumadiniz..

Bu fikirde olan müslüman bir bayanla tartistik.. Ne dedimse kar etmedi..

Ayette örtünün deniliyor ama sacinizi örtün denmiyor diyor.. Peygamberimizin Hayatini örnek gösterdim vs. ama anlamiyor.. Böyle düsünenler cogaldi etrafta aslinda..

Ricam, siz olsaydiniz nasil ikna ederdiniz? Neyi delil gösterirdiniz? (En büyük delil Kuran tabiiki ama anlamiyorlar) burada paylasalim, arsiv gibi dursun elimizde..

Simdiden tesekkür ederim..





DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Nur suresi 31.ayette
Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar. Ziynetlerini/ziynet sayılan yerlerini meydana çıkarmasınlar/göstermesinler. Ancak (kendiliğinden) görünen (el, yüz) bu emrin dışındadır. Başörtülerini, yakalarının üstüne kadar (boyunlarını örtecek şekilde) koysunlar.(1)buyurulmaktadır.

DİPNOTU;
1. Yani, kadınlar saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını, sînelerini açık tutmayıp bu suretle iyice örtsünler ve o halde bu emri yerine getirebilecek baş örtüsü kullansınlar. Buna Arapça’da “hımar” çoğuluna “humur” denir ve bu bilinen baş örtüsüdür.

Türban ise Fransızca’dan alınmış olup boyun kökünden alnın üstündeki kıl bitimine kadar saçları örten kulağı göğsü ve boynu açıkta bırakan bir örtüdür.

Bu âyetten önce câhiliye kadınları, baş örtülerini boyunlarına bağlarlar, uçlarını arkaya bırakırlar, gerdan ve gerdanlıklarını açık tutarlardı. İşte bu âyet-i kerîme ile câhiliye dönemi örtünme şekli kalktı.Elmalılı’nın da dediği üzere, anlatılan ölçüler dâhilinde müslüman kadınların başlarını örtmesi farzdır (Elmalılı, IV, 3507). Hz. Peygamber’den beri de uygulama böyledir. Bunun aksini düşünmek, yüce Kur’an’ın emrini, menfaate ve arzuya uydurmaktır. Allah’ın hükmü ve müslümanların uygulaması böyledir.

Buna karşılık “başını isteyen açsın, isteyen örtsün” ve benzeri söylemler Allah’ın emrine aykırıdır. İslâm, kadını bir bütün kabul eder. Bunun için de izin verilen yerlerin dışında kadının her yeri ziynettir, fıtraten güzeldir; erkeğin dikkatini çeker ve hislerinin uyanmasına sebep olur.
Böylece İslâm, kadınlara hem şehvetle bakışı, eliyle, diliyle onları rahatsız edişi, hem de kadınların şehveti tahrike sebep olan açılışlarını, cilveli konuşma ve davranışlarını, cinsel bir taciz olarak haram kılmıştır. Bu da temiz bir aile ve cemiyet kurulmasını temin içindir.Örtünmenin şekli ise 33/59’da ve (Müslim (Davudoğlu), II, “Libas” 125, hadis no:2128 gibi hadislerde belirtilmiştir.

TC Diyânet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu da 03.02.1993 tarih ve 6 nolu karar ile bu belirtilen ölçülere uygun olarak kadınların tesettürlerinin ve başlarını örtmelerinin farz olduğunu yayınlamıştır.

FEYZÜL FURKAN K.KERİM MEALİ.(HASAN TAHSİN FEYİZLİ

YAŞAR NURİ ÖZTÜRK’ÜN BÜYÜK HATASI

- Buharî, Ebu Dâvud, Nesaî'den gelen bazı hadislere göre Peygamber Efendimizin zamanında, kadın ve erkek müslümanlar ayni su kapından abdest almaktaydılar. Ebu Dâvud'un eserinde : Kadın ve erkek, ellerimizi aynı kaba sarkıtıp daldırarak toplu halde abdest alırdık. denmektedir. Bu da gösteriyor ki Asrısaadet'te kadınlar erkekler yanında abdest uzuvlarını açabiliyorlardı. O halde dirseklere kadar kollar, ayaklar, yüz ve başın abdeste, meshe esas olacak kısmı serbesttir. Bu yerleri de abdest dışındaki zamanlarda kapatmak hassasiyetini gösterenlere saygı duyulur, ancak bunu yapmayanlar hor görülmez.
(Bkz. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an'daki İslâm - Say: 615-616)



Öztürk, ayrıca Ebu Davut’da geçen ‘Biz kadın ve erkek, eİİerimizi aynı kaba sarkıtıp daldırarak toplu halde abdest alırdık” hadisini delil göstererek kadının namahremlerle birlikte abdest alabileceğini, dolayısıyla abdest azalarını (baş dahil) açabileceğini ifade etmektedir. Sözü edilen Ebu Davut hadisine gelince: “Artık su ile abdest almak” başlığı altında dört hadisi şerif, hemen devamında da bunun yasaklandığını bildiren iki hadisi şerif yer almaktadır.
Sırasıyla bu hadisi şerifler şunlardır:
1. Hz. Aişe’den şöyle rivayet edilmiştir: Ben ve Rasülullah (sav), cünüp iken bir kaptan yıkandık.
2. Ümmü Sabiyye’den şöyle rivayet edilmiştir (Bu, Peygamberimizin amcası Hz. Hamza’nın eşi, Havle binti Kays el Cüheniyyedir): Benim ve Raslullah’ın eli bir kaptan abdest alırken karıştı (yani birbirine dokundu).
Bu iki hadisi şeriften, birincisinin gusül abdesti, ikincisinin namaz abdesti ve her iki hadiste de abdest alan kimselerin mahrem şahıslar olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
3. İbni Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir: Rasülullah (sav) zamanında kadınlar ve erkekler bir kaptan abdest alıyorlardı.
4. İbni Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir: Biz Resülullah (sav) zamanında ellerimizi bir kaba salar, birlikte abdest alırdık.
Bu iki hadisi şerifte ise zikredilen özneler (birlikte abdest alan şahıslar) mahrem olanlar mı yoksa namahrem olanlar mı belli edilmemiştir. Namaz abdesti mi yoksa gusül abdesti mi o da belli değildir.
5. Ebu Hureyre’den şöyle rivayet edilmiştir: Rasülullah (sav) erkeğin artık suyu ile kadının, kadının artık suyu ile de erkeğin yıkanmasını yasakladı.
6. lbni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir: Resulüllah (sav), kadının temizlendiği suyun artığı ile erkeklerin abdest almalarını yasakladı..
Görüldüğü gibi bu hadis-i şeriflerde namahrem kadın ve erkeklerin birlikte aynı yerden abdest aldıklarına dair bir işaret yoktur. Mahrem kadın ve erkeklerin birlikte abdest almalarına da mani bir sebep yoktur. Aşağıdaki hadisi şerifler de dikkate alındığında; ‘namahrem erkeklerin ve hele Hz. Peygamberin namahrem kadınlarla birlikte abdest aldığını söylemek’ ve yukarıdaki hadisi şerifleri öyle yorumlamak mümkün değildir.
Hz. Aişe, Hz. Peygamber’in (sav) elinin hiçbir namahrem kadının eline değmediğini yeminle şöyle haber vermektedir: “Hayır Allah’a yemin ederim ki Resulüllah’ın eli, namahrem hiçbir kadının eline değmemiştir.”Yine Akabe biatleri yapılırken de kadınların ellerini tutmamış, Ben kadınlarla musafaha etmem, benim bir kadına olan sözüm, yüz kadına olan sözüm gibidir’ buyurmuştur. Bunu bilen ve gören sahabenin namahrem kadınlarla birlikte abdest almasını düşünmek doğru değildir.
Netice olara açıkça ortaya çıkan şu ki; hımar kelimesini asli anlamından çıkararak te’vil yoluna sapanlar, vahyin nüzulüne şahit olan ve kastedilen manayı ilk ağızdan alan sahabe topluluğu ile onları takip edenlerin uygulamalarını göz ardı etmişlerdir. Dolayısıyla Kur’an ayetlerini anlamada önyargısız bir bakış açısının ve iyi niyetin son derece önemli olduğunu burada belirtmenin faydalı olacağını düşünüyoruz.
KAYNAK: ZEHRA DAVARCI-YÜKSEK LİSANS TEZİ
http://www.belgeler.com/blg/1b4o/hak-dini-kur-an-dili-ve-kur-an-yolu-tefsirlerinde-kadinin-sosyal-statusu-social-statutes-of-women-in-interpretations-of-hak-dini-kur-an-dili-and-kur-an-yolu


Peygamber (s.a.v) Hz. Esma'ya"Ya Esma, kadın bülûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şudur." buyurmuş ve kendi mübarek yüzüne ve avuç içlerine işaret etmişlerdir..
Her türlü gurbetin iksiri, Allah'a kurbettir..(M.F.G)

Bu konuyu değerlendir