Giriş yapmadınız.

1

07.05.2010, 10:44

Tefekkürün Fazileti

Tefekkür´ün Fazileti

ALLAH Teâlâ, aziz kitabının birçok yerinde tefekkürü emretmiş ve tefekkür edenleri övmüştür.
Onlar ayakta iken otururken ve yatarken (daima) ALLAH´ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler ve şöyle derler: ´Ey rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın!´(Âlu İmran/191)

İbn Abbas şöyle demiştir: Bir grup, ALLAH´ın zatı hakkında tefekkür´e daldılar.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle dedi:

ALLAH´ın mahlukları hakkında düşünün. O´nun zatı hakkında düşünmeyiniz. Çünkü sizler ALLAH Teâlâ´yı gereği gibi takdir edemezsin.1
Hz. Peygamber bir gün tefekküre dalan bir grubun yanına vardı ve şöyle dedi:

- Neden konuşmuyorsunuz?
- Biz ALLAH´ın mahlukâtı hakkında düşünüyoruz!
- İşte böyle yapın! ALLAH´ın mahlûkları hakkında düşünün! O´nun zaı hakkında düşünmeyin; zira şu batı kısmında bir beyaz arazi vardır. Onun nûru beyazdır. Onun beyazı nûrludur. Onun nûrunun beyazlığı kırk günlük bir mesafe kadardır. Orada ALLAH´ın mahluklarından bir kısım vardır ki göz kırpacak kadar bir zaman bile ALLAH´a isyan etmemişlerdir.
- Şeytanın onlardan haberi yok mudur?
- Onlar Âdem´in yaratılıp yaratılmadığını bile bilmezler!
- Onlar Âdem´in evlatlarından mı?
- Onlar bilmezler ki Âdem yaratıldı mı veya yaratılmadı mı?
Atâ´dan şöyle rivayet ediliyor: “Birgün ben ve Ubeyd. b. Umeyr, Hz. Âişe´nin yanına gittik. Aramızda gerilmiş perde olduğu halde bizimle konuşarak şöyle dedi: ´Ey Ubeyd! Neden bizim ziyaretimize geliniyorsun?´ Ubeyd ´Ziyaretinizden (sık sık) beni meneden, Hz.
Peygamberi´n şu hadîs-i şerîfi´dir.Aralıklı ziyaret yap ki sevgin artsın!
Bu esnada İbn Umeyr ´Ey Âişe! Hz. Peygamber´den görmüş olduğun en garip şeyi bize haber verir misin?)´ dedi.

Hz. Âişe bu suâl karşısında ağladı ve şöyle dedi: ´Hz. Peygamber´in herşeyi garipti. Bir gece bana teni tenime dokununcaya kadar yaklaştı, sonra şöyle dedi: ´Beni bırak! ALLAH´a kulluk yapayım!´ Bunun üzerine su kırbasına varıp abdest aldı. Sonra durup namaz kıldı. Elbisesi ıslanıncaya kadar ağladı. Sonra secdeye varıp yeri ıslatıncaya kadar ağladı. Sonra yanı üzerine uzandı. Tâ ki Bilâl gelip sabah ezanını okudu ve ´ALLAH senin geçmiş ve gelecek kusurlarını affettiği halde seni ağlatan nedir?´ deyinceye kadar bu durumda kaldı. Sonra Bilâl´e şöyle hitap etti: ´Rahmet olasıca, ey Bilâl! Beni ağlamaktan meneden nedir? ALLAH Teâlâ bu gece bana şu ayeti indirdi:

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün gidip gelişinde elbette sağduyu sahipleri için ibretler vardır.(Âlu İmran/190)
Sonra şöyle dedi: ´Azap o kimseye olsun ki bu ayeti okur, fakat mânâsını düşünmez!´
Evzaî´ye ´Gökler ve yer, gece ve gündüzün birbirini takip etmesi hususundaki tefekkür´ün gayesi nedir?´ diye soruldu. Evzaî cevap olarak ´Bu ayetleri okuyup ayetlerde bahsedilen şeyleri düşünmektir´ dedi.

Muhammed b. Vâsi´den şöyle rivayet ediliyor: Basra´lı bir kişi Ebu Zer Gıfâri´nin ölümünden sonra, hanımı Ümmü Zer´in yanına gidip Ebu Zer´in ibadetini sordu. Hanımı dedi ki: ´Ebu Zer bütün gün evin bir köşesinde oturur, düşünürdü!´
Hasan Basrî´den şöyle rivayet ediliyor: ´Tefekkür, sana sevap ve günahlarını gösteren bir aynadır´.

İbrahim b Edhem´e ´Sen uzun uzun düşünüyorsun, (bunun sebebi nedir?)´ diye soruldu. İbrahim şöyle dedi: ´Tefekkür aklın iliğidir!

Süfyan b. Uyeyne çoğu kez şu şiiri okurdu: ´Kişinin tefekkürü oldu mu her şeyde onun için ibret vardır´.

Tavus´tan şöyle rivayet edildi: Havariler Hz. İsa´ya ´Ey ALLAH´tan gelen ruh! Bugün yeryüzünde senin gibi bir kimse var mı?´ dediler. İsa (a.s) ´Evet! Kimin konuşması zikir, susması tefekkür, bakması ibret ise, o benim gibidir!´ dedi.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Kimin konuşması hikmet değilse onun konuşması boştur! Kim susuşu tefekkür değilse, onun susuşu unutkanlıktır. Kimin susması ibret değilse, onun bakışı fuzûliliktir´.

Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım.(A´râf/146)
Bu ayetin mânâsı hakkında şöyle denmiştir: ´Onların kalplerini emrimi düşünmekten menedeceğim!´

Ebu Said el-Hudrî Hz. Peygamber´in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
- Gözlerinize, ibadetten olan nasiplerini verin!
- Gözlerin ibadetten olan nasipleri nedir?
- Kur´an´a bakmak, Kur´an üzerinde düşünmek, Kur´an´ın acaiplerinden ibret (almak)tır.2

Mekke-i Mükerreme´nin yakınında, çölde yaşayan saliha bir kadından şöyle rivayet ediliyor: ´Eğer muttakîlerin kalpleri, tefekkürle kendileri için gayb perdelerinden hazırlanan ahiret sevabını mütalaa etseydi, onlar için dünyada yaşamak neşeli olmazdı. Gözleri dünyada hiçbir zaman yaşsız kalmazdı´.

Lokman tek başına uzun uzadıya otururdu. Kölesi onun yanından geçer ve ´Ey Lokman! Sen tek başına, uzun zaman, oturuyorsun! Eğer insanlarla beraber otursaydın senin için daha iyi olurdu!´ derdi. Buna karşılık Lokman ´Tek başına uzun zaman oturmak tefekkürün gelişmesine yardım eder. Uzun düşünmek ise, cennet yolunun delilidir! ´ derdi.

Vehb b. Münebbih şöyle demiştir: ´Bir şahsın tefekkürü uzadıkça, o bilgin olur! Bir şahıs bilgin oldukça daha fazla amel eder!´

Ömer b. Abdülazîz şöyle demiştir: ´ALLAH´ın nimetleri hakkında düşünmek, ibadetlerin en üstünüdür!´

Abdullah b. Mübarek birgün Sehl b. Ali´yi düşünürken görünce şöyle demiştir: ´Nereye vardın?´ Cevap: Köprüye!

Bişr şöyle demiştir: ´Eğer insanlar ALLAH´ın azameti hakkında düşünseydi, ALLAH´a asla isyan etmezlerdi´.

İbn Abbas şöyle demiştir: ´Tefekkür içinde kılınan normal iki rek´at namaz, tefekkürsüz bütün bir geceyi ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır!´

Ebu Şureyh3 bir ara yürürken birden oturdu ve abasını başına çekerek ağlamaya başladı. Ona ´Seni ağlatan nedir?´ dediler. Cevap olarak şöyle dedi: ´Ömrümün boş olarak geçtiğini, amelimin azlığını ve ecelimin yaklaştığını düşündüm de!´
Ebu Süleyman şöyle demiştir: ´Dünya hakkında düşünmek, ahiretin perdesidir, velayet ehlinin cezasıdır. Ahiret hakkında düşünmek hikmeti elde ettirir, kalpleri diriltir´.

Hatem şöyle demiştir: ´İbretten ilim, zikirden sevgi, tefekkürden korku artar!
İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: ´Hayır hakkında tefekkür, insanı hayrı yapmaya teşvik eder. Şer üzerindeki pişmanlık insanı şerri terketmeye sevkeder!´

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Akıl sahipleri kalpleri hikmetle konuşuncaya kadar zikirle kendilerini tefekküre, fikirle de zikre alıştırırlar´.

İshak b. Halef şöyle anlatıyor: ´Dâvud et-Tâî, mehtaplı bir gecede damda bulunuyordu. Göklerin ve yerin melekûtu hakkında göğe bakıp ağlayarak düşünüyordu. Bu sırada bir komşunun evinin içine düştü. Ev sahibi onun hırsız olduğunu zannetti ve yatağından elinde kılıç bulunduğu halde fırladı. Dâvud´a bakınca dönüp kılıcı bıraktı ve şöyle dedi:
- Seni damdan içeri atan neydi?
- Bunu hissetmedim ki!

Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir: ´Meclislerin en şereflisi, tevhid meydanında tefekkür için oturmak, marifetin nesîmini kok-lamak, muhabbetin kadehiyle sevginin denizinden içmek, ALLAH hakkında hüsn-i zan göstermek suretiyle düşünmektir´.

Sonra şöyle demiştir: ´Ey cemaat! Büyük meclislerin o lezzetli şarabının nasip olduğu kimseye cennet vardır!´

İmâm Şâfiî (r.a) şöyle demiştir: ´Konuşmak için susmaktan, mânâları çıkarmak için düşünmekten yardım talep edin!

Yine şöyle dedi: İşlerde doğru bakış, gururdan kurtuluştur.
Görüşte azim, tefrit ve pişmanlıktan selamettir. Tefekkür kuvvet ve zekayı açar. Hâkimler için istişare etmek, nefiste sebat ve basirette kuvvettir. Bu bakımdan azmetmeden önce düşün! Hücum etmeden önce düşün ve yapmadan önce istişare et!
Yine şöyle demiştir: Faziletler dörttür: Onların biri hikmettir. Hikmetin direği tefekkürdür. İkincisi iffettir. İffetin direği şehvettedir. Üçüncüsü kuvvettir. Kuvvetin direği öfkedir. Dördüncüsü adalettir. Adaletin direği nefis kuvvetlerinin normal olmasıdır!´

İşte bunlar, âlimlerin tefekkür hakkındaki sözleridir. Âlimlerin hiç biri tefekkürün hakîkati ve yolları hakkında konuşmamıştır.
1) Ebu Nuaym el-İsfehanî, Tergîb ve Terhîb
2) İbn Ebî Dünya, Hâkim ve Beyhâkî
3) Adı Abdurrahman b. Şureyh el-Mâfurî´dir. H. 167´de İskenderiye´de vefat
etmiştir.

__________________

2

07.05.2010, 10:45

Bir Tatlı Tefekkür...


Gecenin karanlığında uyandı. Kalktı, hemen pencereyi açtı.

“-Sübhânellezî yuhyil mevtâ ve hüve alâ külli şey’in kadîr.”(Ölüleri dirilten ve her şeye gücü yeten Allâh’ı her türlü eksik ve noksan vasıftan tenzih ederim.) dedi.

Abdest aldı, biraz öyle kaldı. Seccadeye yöneldi, serdi, oturdu. Salavat getirdi, ellerini kaldırdı, boyun büktü, yalvardı. Birkaç damla gözyaşı döktü. İçini tesbihine döktü. Tesbih tanelerini gönlüne doldurdu, gönlü tesbih oldu. Elini semânın uçsuz bucaksız derinliklerine kaldırdı, heybesini doldurdu. Tevbe ve istiğfarda bulundu. Bütün zerreleri buna dâhil oldu.

“Estağfirullah el-azim”

(Sen ne kadar yüceler yücesisin, Sen’in mağfiretini dilerim.) derken kendisi küçüldü, küçüldü, eridi, kayboldu.

Sonra huzura alındı. Sanki cennet bahçelerinde salındı. Yüreği yandı, Rabbini hemencecik yanında sandı. Şimdi ne müthiş bir andı.

“-Allâh’ım özledim!..” derken gözünden yaşlar boşandı.

“Lâ ilâhe illâllâhu’l meliku’l hakku’l mübîn”

(Hiçbir ilâh yoktur, sadece apaçık bir hak ve her şeyin sahibi olan Allah vardır.) cümlesini tamamlayamadı. Ağladı, ağladı…

“Muhammedü’r-Rasûlullâh es-Sâdık’ul va’di’l emîn”

(Va’dine sâdık, güvenilir ve Allâh’ın Rasûlü olan Muhammed!..) dedi, ferahladı.

Sanki Rasûlullah yanındaydı demin. Salavâta başladı, dili tatlandı, salavât katlandı, o kanatlandı.

“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.”

(Ey Yüce Allâh’ım!.. Seyyidimiz, Efendimiz Muhammed’e, O’nun âilesine, ashâbına salât ü selâm olsun!..)

Rasûlullâh’ı görüyormuş gibi gözünde canlandırdı. Ayakları yerden kesildi, sanki Rasûlullâh’ın kalbine girdi. Orada kendini gördü. Sûreler okuyup Allâh’ın Habîbi’ne hediye etti.



Sonra gecenin derinliğinde, ölümün soğukluğunu düşündü.

“-Tefekkür-i mevt.” dedi.

İçi titredi. Sanki sur üzerine üflendi. Öldü, dirildi, telkin verildi. Kefen biçildi, salâ söylendi. Azrail’i gördü, sanki yakın tanıdığıymış gibi bir sıcaklık hissetti. Mezara girdi. Hiç kimsenin olmadığı, yalnızlar ve garipler mekânı burası...

Elhamdülillah, îmânı vardı. Bunun en büyük kâr olduğunu bilse de onu bir korku sardı. Sarardı… Allâh’ın izniyle amelleri, ona arkadaş olacaktı. Mahşere çıktı, mizana baktı, dizleri titredi, cehennem kükredi.

Rabbinin huzurunda durdu. Ve suâl olundu:

“-Ne getirdin?”

Yutkundu, yutkundu…

“-Gariplik.” diyebildi.

O gün orada Allah, mü’minleri rahmetinin içine alacak elbet… Ama rahmeti gibi gazabı da şiddetli olacak!.. Mücrimler kaçacak yer arayacak, her yer daralacak. O da endişe içinde Rasûl’ünü aradı.

Mahşer meydanında koşuştururken nûrdan bir topluluğa rastladı. Hepsinin önünde Âlemlerin Efendisi’ni gördü. Kalbini, O’nun kalbine rabtetti. Öylece kala kaldı. Nebevî feyz, bütün rûhunu sardı. Rabbi’ne yakınlaştı, huzur deryasına daldı. Bu tefekkürden ayrılıp, biraz önce tattığı beraberliği namazla taçlandırmak istedi. Tam seher vaktiydi. Üç kalbi birleştirdi. İnsanın kalbi, gecenin kalbi, Kur’ân’ın kalbi… Üç gül derdi. Birini Rabbi’ne, birini Rasûl’üne, birini üstâdına verdi. İkisi gonca, birisi tam yedi verendi.

Yeniden tesbihini eline aldı. Dili hep damağında kaldı.

“-Allah, Allah, Allah!..” nağmeleri, inci taneleri gibi kalbinden döküldü. Zikrin tadını buldu. Kalbinde ayrı bir sıcaklık duydu. Zikirle mutmain olmak bu muydu? Mânevî tahsil yapıyordu. Her sınıfta farklı dersler görüyordu. Kağıt, kalem ve satırlar kullanılmıyordu bu tahsilde... Derslerin mahalli kalpler ve sadırlar idi.

Diplomasını en büyük muallim olan Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- verecekti. Heyecanı kat be kat arttı. Rûhunun yelkenleri dalgalandı. Yolun sonu yok, mânevî ufuklar engin… Bu yolculuk sonsuzluğa, bu yolculuk sonsuz huzura…

Ne mutlu, yüz akı ile âhirete göç edebilenlere!.. Ne mutlu sıratı geçebilenlere, âb-ı Kevser’den doyasıya içebilenlere!..

Hatice Sena

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

3

07.05.2010, 14:40

tefekkür aslında eneyi kullanıp miftahül kainat yapmanın en iyi yolu belki de tek yoludur. Allah razı olsun
hy120 nickim değişti

Bu konuyu değerlendir