Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

15.11.2007, 11:46

Yaşar Alptekin´le Söyleşi

Namazla yeniden doğan bir yürek..!

Bir açılışa gitmek için eve gelmiş ve üzerini değiştirecekmiş. Televizyondan Sakıp Sabancı’nın vefat ettiğini öğrenmiş. Hiç namaz kılmadığı halde, Fatih Camii’nde kılınacak olan cenaze namazına katılmaya karar vermiş. Böylece başlıyor Yaşar Alptekin’in hikayesi. Ama hikaye devam ediyor. Onun hidayetini kitabından okuyan, konferanslarından dinleyen gençler, yaşlılar namaza başlıyor, “umuda yeniden sarıldık” diyorlar.

Yaşar Alptekin ismini 1980’li yıllarda çok duymuştum. Magazin dünyasını çok fazla izlemediğim için tek bildiğim şey, ünlü bir manken olmasıydı. Katıldığı defileler, oynadığı filmler, fırtınalı hayatından bildiğim hiçbir şey yoktu. Birkaç kez takım elbiseli fotoğrafını görmüştüm, hepsi o kadar.
Geçen yıl hiç tanımadığım bu mankenin “bir ömre değer” meşhur cümlesiyle karşılaştım. Bir arkadaşım aktarmıştı. Hidayete ermiş, namaza başlamış ve “Ben iki buçuk yaşındayım. Namazsız geçen yıllarımı yaşanmış kabul etmiyorum” diyormuş.
Bu cümle beni çok heyecanlandırmış ve zihnimde yepyeni ufuklar açmıştı. Yerli ve yabancı birçok hidayet müjdeleriyle sevinmiştik. Ancak yeniden doğuşun namazla başladığı bir hidayet nadir olmuştur. ışte Yaşar Alptekin, bu eşine ender rastlanan kimselerdendi.
Mecnun’un önüne gelen herkese Leylâ’yı sorması gibi, önüne gelene namazı soran, kurttan kuştan medet uman bu fakir için bundan daha sevinçli bir haber olamazdı. Hemen onunla tanışmalı, radyo ve televizyon programlarına misafir etmeli, namaz davasında omuz omuza çalışmalıydım.

“Geçmişimi çöpe attım”
Tevafuka bakın ki, henüz ben onu aramadan Risale-i Nur’un edebî yönüyle ilgili bir seminere katılmak için Moral FM’in binasına gelmiş, sürekli notlar almıştı. Seminer bitince tanıştım.
“Ağabey, ben sizi tanıyorum. Kitabınızı okudum, hatta Eyüp’ten birkaç tane alıp arkadaşlarıma dağıttım” dedi.
Çok mütevazı ve “bizden” birisiydi. Hani yeni hidayete ermiş kişilerde eski hayatına dair tortular olur ve bir süre bunlar hoşgörüyle karşılanır. Ama o eskiye ait ne varsa terk etmiş, “Geçmişimi çöpe attım” demişti.
Daha ilk görüşmemizde, namazla ilgili çalışmalarımızdan bahsettim. Moral FM’de ve Dost TV’de program misafiri etmek istediğimi söyledim. Sevinçle kabul etti. Nesil Yayınları Müdürü Selahaddin Arslan Bey’le kitap yazarsa basabileceğimizi söyledik. Bir kitap hazırladığını ve olabileceğini belirtti.

Hidayetini gözyaşları içinde anlattı
ıki hafta sonra Moral FM’deki Müminin Miracı Namaz programıma konuktu. Hidayete eriş hikâyesi de, anlatışı da muhteşemdi. Gözyaşları içinde, büyük bir heyecanla anlatıyor, sanki o günleri yeniden yaşıyordu. Önce hidayet sürecinin nasıl başladığını sordum.
Bir açılışa gitmek için eve gelmiş ve üzerini değiştirecekmiş. Televizyondan ünlü işadamı Sakıp Sabancı’nın vefat ettiğini öğrenmiş. Hiç namaz kılmadığı halde, Fatih Camii’nde kılınacak olan cenaze namazına katılmaya karar vermiş.
Ancak namaz kılmasını bilmediği için bir arkadaşıyla 12 Nisan 2004’te Fatih’in yolunu tutmuş.

“Deri montla artist artist camiye gittim”
O kadar güzel anlatıyordu ki, benim gibi bütün dinleyiciler nefeslerini tutmuş, onu dinliyorlardı:
“Üzerimde siyah deri mont, küpeler, bandanalar falan. Çapulcuyuz ya. Artist artist gittim. Ne zaman ki avludan içeri girdim, o artist Yaşar Alptekin’in havası alınmaya başladı. Nasıl ki bir balonun havası alınır, o havamın söndüğünü hissettim.
Sırtımdaki deri mont bir anda bana ağır gelmeye başlamıştı. Omuzlarım çöküyor, ellerim titriyor ve her şeyim değişiyordu sanki. Ama bedenim çökerken içimden başka bir şey yavaş yavaş ayağa kalkıyordu. Adeta yılanın deri değiştirmesi gibi ruhum bedenimden ayrıldı ve insanlara bakmaya başladı.
ılk dikkatimi çeken onların çaktırmadan saatlerine baktığıydı. Kimi insanlar ‘meşhur bir insan görebilir miyim’ diye etrafına bakıyordu. Kimileri birbirlerine kartvizit uzatıyordu. Orası bana cenaze değil kokteyl salonu gibi göründü. Sanki ellerinde bir tek kadehleri eksikti. Ölüm değil, bir dernek buluşması gibi bir ortamdı. Kendi kendime içimden konuşuyordum:
‘Türkiye’nin en zengin adamı ölmüş orada yatıyor musalla taşında. O kadar çok fabrikası, malı, çevresi, şöhreti var. Ama hiçbirini götüremiyor. şu anda tabutta kefene sarılmış ve yapayalnız. Cenazesine gelenler de bir şey yapamıyor. Daha kabrine uğurlamadan unuttular onu.’”

“Tabutta yatan ben olsaydım, ne yapardım?”
Tam burada ölümün nasıl bir uyarıcı, nasihatçi ve ibret dersi olduğunu görüyoruz. Yaşar Alptekin, Fatih Camii avlusunda gördüğü manzaradan nasıl etkilendiğini şöyle anlatıyor:
“Bir an kendimi düşündüm. Nasıl olsa bir gün gelecek ve ben de ölecektim. Acaba şu tabut içinde yatan ben olsaydım, ondan farklı mı olacaktım? Birlikte götürebileceğim bir şey var mıydı? Ya da beni yapayalnız çıktığım yolculukta kurtaracak iyi bir amelim olmuş muydu?
Geçmişime baktım. ışlediğim günahlar gözümün önüne geldi. Ömrümü boşa geçirmiştim. Demek ki, ben, kırk iki sene boyunca havaya, suya yazı yazmıştım. Bir korku sardı içimi. Ben kendimi sıfır gibi görüyordum. Gençlere kötü örnek olmuş, hal ve hareketlerinde aşırıya kaçmış, dejenerasyona uğramış bir insandım ben.
Bu düşünceler içinde yavaş yavaş başımı gayri ihtiyari sol tarafıma çevirdim. Çınar ağacının dibinde yaşlı bir kadın, sürekli hiç kimseye bakmadan sallanarak dua okuyordu. Hipnoza girmiş gibi kadına bakakalmıştım. Etrafımdaki binlerce insanın sesi kesilmişti. Hiçbir şey duymuyordum. Kendi nefesimi bile. Sanki ben sadece bilinç olarak orada vardım ve o kadını izliyordum... Bir rüyanın gözleri gibiydim ve kadın da rüyanın kendisiydi sanki. Binlerce insanın sesi kesildi ve dünyanın geriye kalanı silindi gibi bir şey. Sonra aniden, sanki gündüz vakti kısacık bir uykudan uyanır gibi irkilip kendime geldim. Sağ tarafıma dönüp arkadaşıma daha önce hiç düşünmediğim ve tasarlamadığım bir cümle kurdum: ‘Bana namaz kılmasını öğretir misin?’”

Namazın kerameti
ışte burada namazın muhteşem bir kerametini görüyoruz. Hani hidayet öncesi insanlar önce dini araştırmaya başlar, bilgisini geliştirir, aylar belki yıllar sonra namaza başlar. Meselâ, Halit Ertuğrul’un bir öğrencisi iken hidayetle şereflenen Düzceli Mehmed, hidayet sürecine girdikten sekiz ay sonra namaza başlar. Yine onun Kendini Arayan Adam kitabının gerçek bir kahramanı olan Salih Gökkaya, Halit Hocayla yaptığı on beş saatlik bir konuşmadan sonra ilk namazını kılar.
Yaşar Alptekin’in hidayetle buluşmasının maddî bir sebebi yoktur. Bir kişiden, bir kitap veya konuşmadan etkilenmiş değildir. Bir anda cenaze namazına gitmek istemiş ve hiç hazırlanma süreci yaşamadan namaza başlamıştır. Dolayısıyla Cenab-ı Hak, Hadi ve Mühdî isimlerini âdeta sebepsiz, doğrudan doğruya tecelli ettirmiştir.
ılk namazını kılmak için evde arkadaşından namaz kılmasını öğrenmesi, sure ve duaları ezberlemesi de muhteşemdir. O gece saat 22:00’ye kadar sabah namazını nasıl kılacağını öğrenmiş, evde sabırsızlıkla 02:00’ye kadar beklemiş, neden sonra Mehmed Çavuş Camiinin yolunu tutmuştur.

“42 yıl kaçtığım Efendimin huzurundaydım”
Bundan sonrasını da samimî ifadelerinden okuyalım:
“Camiye yürüyerek vardım. Cami kapalıydı. Orada 2-3 saat üşüyerek bekledim. Sonra yaşlı bir amca geldi ve kapıyı açıp içeriye girdi. Peşinden ben de içeriye girdim. Beni görmesinler diye de sütunların arkasına gizlendim. Çünkü, yanlışım çıkarsa kovulmaktan korkuyordum. Daha önce de camiye gitmiştim elbette. Ama bir turist gibi. ılk defa bir camiye o niyetle ve o yürekle gittim.
ınceliyorum, bütün figürleri, bütün nesneleri, hatta halıları bile. O sırada yaşlı amcalar geldi. Birbirlerine hal hatır sordular, sonra hepsi dizildi en öne. Bense cesaret edemiyorum onların yanına gitmeye.
Camide tam diz çökmüş yerde otururken, bir sesle irkildim. Sanki deprem olmuş, yer gök sarsılıyordu. Ezan sesini duyduğum zaman, en küçük hücrelerim bile titremeye başladı.
ışte bu yıllardır hasret kaldığım ezandı. Ayağa kalktığımda hâlâ titriyordum. Ben ezan sesini daha önce de duymuştum, ama ilk defa o kadar kuvvetli, o kadar derinden hissetmiştim. Ben hâlâ titriyordum. Cemaatten o kadar gizliyim ki. Sütunların arkasındayım. Onlardan saklanıyorum. Dünyevî hiçbir şey düşünmeden, öyle bir namaz kıldım ki. ışte bir köle olduğum halde 42 yıldır kaçtığım Efendimin huzurundayım. Beni yaratan, büyüten, besleyen, her ihtiyacımı karşılayan, adeta koskoca kâinatı bana bağışlayan Yüceler Yücesiyle beraberim. O namazdaki duygu selini anlatacak kelime bulamıyorum.
O gün camiye gittim ve bakan gözlerim ‘gören gözlere’ dönüştü. Her gördüğüm bana Rabbimi hatırlattı ve yüzümdeki tebessüm her geçen gün daha da arttı. Belki de Bediüzzaman’ın, ‘ıman insanı insan eder, belki insanı sultan eder’ sözlerini yaşamaya başlamıştım.”

ılk namaz kıldığı günü doğum günüydü
Kendisi sürekli, “Ben üç yaşındayım” dediği için “hiç doğum gününü kutlayıp kutlamadığını” sormuştum. “Hayır” cevabını alınca, ilk sabah namazını kıldığı günün yıldönümü olan 13 Nisan 2007 Cuma günü bir grup arkadaşla sabah namazı için Eyüp Sultan Camiine davet ettik. Namazdan sonra kahvaltı yapıp ilk doğum gününü kutlayıp, seccade, tespih ve takke hediye ettik. Çok duygulandı ve gözyaşlarına boğuldu.
Sanırım, “Gözler yalan söylemez” sözü, ona çok yakışıyor. Üç yıldır gözyaşı döküyor ve hidayete ermenin sevincini çevresiyle paylaşıyor. Sürekli, “Bana gül bahçesi miras kalmadı. Ben çöplükten geldim. Bu yüzden gül bahçesinin yaprağını, dalını, dikenini bile seviyorum, kokluyorum” diyerek, belki de çoğumuzun farkında olmadığı en muhteşem zenginliği, en harika mutluluğu hatırlatıyor: Hidayet nimeti, iman saadeti, namaz cenneti.
Yaşar Alptekin, hem hidayet sürecini bütün ayrıntılarıyla anlatıyor, hem de başta gençlere ve herkese tavsiyelerde bulunuyordu. Radyo ve televizyonda anlattıklarının tümünü aktarmak isterdim. Ama bu yazımızın sınırlarını aşar. En iyisi Nesil Yayınlarından çıkan “Namazla Yeniden Doğdum” isimli muhteşem kitabını okuyun.

Yaşar Alptekin’in vesile olduğu hidayetler
Yaşar Alptekin’le birlikte olduğumuz radyo, televizyon, imza ve panel programlarında dikkatimi çeken ve beni en çok mutlu eden husus şuydu: O çok tanınıyor, onu insanlar çok seviyor, ondan çok etkileniyor.
Niçin çok etkileniyorlar?
Çünkü o, birçok gencin hayalini süsleyen “dışı süs içi pis” olan bir dünyayı hiçe saydı; kimilerinin özlemi olan para, şöhret, kadın ve eğlencenin zirvesini elinin tersiyle itti ve ıslam’ın güzelliğine, imana, ahlâka, namaza sığındı.
Yaşadığı değişimi anlatmak, insanları güzelliklere davet etmek için kitap yazdı. “Namazla Yeniden Doğdum” isimli kitabı, hem sevilerek okunuyor, hem de insanları etkiliyor. şimdiye kadar birçok genç, bir solukta okuduklarını ve namaza başladıklarını müjdeledi.

“Oğlum TV’de sizi gördü, namaza başladı”
ışte bunlardan birkaç örnek:
Bayrampaşa’dan arayan bir baba, “Oğlum sizi televizyonda izlemiş. Namaza başladı. Allah sizden razı olsun” diyerek müjdeyi veriyor.
50 yaşlarında bir hanım kitabını okuduktan sonra şöyle diyor Yaşar Alptekin’e: “Bir mankenin kitabıyla namaza başlayacağım hiç hatırıma gelmezdi.”
Denizli’den ıstanbul’a gelip öğrencileriyle ziyaret eden ve kitap imzalatan bir öğretmenin mesajı da ilginç: “Biz sizi unutamıyoruz. ıstanbul’un manevî havası ve sizin ihlâsınızla umuda yeniden sarıldık.”
Yakında evlenecek bir delikanlı ise, Eminönü’ne gelinlik almaya geldiklerini belirttikten sonra, “Cumayı Rüstem Paşa Camii’nde kıldık. Kendime şaşırdım, dua ettiğim isimlerdendin. Kitabın için sağ ol” diyor.
Çerkezköy’de verdiği konferansın arkasından namaza başladığını müjdeleyen bir genç ise, dualar ettiğini ve tekrar dinlemek istediğini söylüyor.
şu cep mesajı ise bir anneden geliyor: “Ben sabah namazına erken kalkmazdım. Kızım Duygu şimdi sabah namazı delisi oldu. Rabbim sizden ve Cemil Hocadan razı olsun.”

Ona yardımcı olmalıyız
şimdi hepimize düşen bir görev var: Onun hidayetini, dinimizi güzelce anlatmaya bir vesile kabul ederek, kitabına sahip çıkmak, çevreye tanıtmak, konferans programları düzenlemek, gerçekten de üç yaşındaki bir çocuk safiyetinde olan Yaşar Alptekin’e yardımcı olmak.
Çünkü o, “Gençlere kötü örnek oldum, çok günah işledim; iyi işler yapmak, geçmişimi tamir etmek istiyorum” diyor.
Biz de yürekten, “Hoş geldin gül bahçesine. ınşaallah hem geçmişin acısını çıkarır, hem daha ilerisine gidersin” diyoruz.

[img:132:200]http://www.hanimlar.com/image/yazi_img/yasaralptekin.jpg[/img]

Kaynak: Hanimlar.org

duygu

Profesyonel

  • "duygu" bir kadın

Mesajlar: 966

Konum: istanbul

Meslek: ev hanımı

Hobiler: hat ve ebru sanatı, tasarım, araştırmak ve farklılık.ney çalmak

  • Özel mesaj gönder

2

18.11.2007, 03:36

bana bu kitabı babam almıştı ama daha okumak nasip olmadı..gerçektende ibret verici bir hikayesi varmış..yinede okumam lazım kardeşim..
selametle..
Sus gönlüm...
Seni senden daha iyi bilen, Rabbinin hükmü vuk'u buluncaya kadar sus
...

3

19.11.2007, 10:26

açıkçası bende etkilendim...Rabbim isteyince gerisi boş kalıyo, çok sevindim inş. rabbim daim eder... Bende ilk fırsatta kitabi alıp okuycam merak ediyorum :)

4

19.11.2007, 10:40

Belki birşeyler anlatabilirim diye Pakize Suda denen kadının da olduğu, diğer sarışın kadınların unuttum isimlerini, bir sabah programına çıkmıştı. Hemen bazı kasetler de hazırlamışlar, arada gösteriyorlar, bir de üstüne sorularla köşeye sıkıştıracaklar. Program boyunca laf sokmaya çalıştılar. Ne zaman Yaşar Alptekin ismi geçse artık o çirkef kadınları hatırlıyorum, nefretle anıyorum.

şimdi aklıma geldi de, Hz.Peygamber a.s.m. , kaç kere Ebu Cehil'e gitmiş tebliğde bulunmuş, sabretmiş. Ben bu insan müsveddelerine bakıyorum, o tahammülü gösteremiyorum. O kadar alay edilmeye, o zulümlere, nasıl da sabretmiş Efendimiz a.s.m.

Kanaatim o ki, bu müsveddelerin sunumunu yaptığı programa çıkmamak gerekli. Çünkü yaptıkları oyunlarla, ancak kendileri gibi olanları sevindiriyorlar. Yaşar Alptekin'i küçük düşürmeye, onun ismi üzerinden dindar müslümanları da aşağılamaya çalıştılar. Ben bunu böyle algıladım. Allah bilir ne yapacağını, o Hakîm'dir...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

şahan

Orta Düzey

  • "şahan" bir erkek

Mesajlar: 300

Konum: izmir-tire

Meslek: üniversite öğrencisi(erzurum)

Hobiler: müzik(ney), tarih, fotoğrafcılık

  • Özel mesaj gönder

5

19.11.2007, 12:37

said abinin dediği programı baştan sona izlemiştim... ve orada fark etmiştim, maneviyata ve hislere en önemlisi günah sevap kavramına ne kadar uzak insanlar, inancı sadece yaşanması gereken 3., 4. sınıf kategorideki bir hayat felsefesi olarak görüyorlar, birde yanlarına zekeriya beyazı koymuşlar :) ne kadar sağlıklı bir program olabileceğini tahmin edebilirsiniz... gönül gözü kapalı olana inancın ve imanın genişliğini ferahlığını nasıl anlatacaksınız ki... Rabbim korusun kollasın, doğru insanlarla konuştursun muhatab etsin.....
Yum gözünü, kalbine heran yokluğa üfür!
'Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür'

6

19.11.2007, 14:12

Yaşar alptekinin o sabah programına çıktığını duyunca çok şaşırmıştım çünkü tv prg çıkmıyodu bildiğim kadarıyla sonradan öğrendimki oyun yapmışlar yaşar alptekine bayan konuk olmayacağını sölemişler vs. sonrada gidince mecbur kalmış katılmaya tamamen iğrençlik hele o zekeriya beyamıdır nedir o adam sinir oldum izlerken yaa :kızmak2:

8

19.11.2007, 16:32

Yaşar Alptekinin bu durumu mutluluk verici.. ilk fırsatta kitabını alıp okuyacağım..

Abdulkadir Said kardeşim, evet doğru algılamışsın.. o ve onun gibi programlarda ne gibi yalan ve dolanın döndüğünü biliyorum, insanların örnek aldığı, filmlerini severek seyrettiği bir çok kişi bile yalanın içine batmakla kalmamış kendilerine saf duygularla hayranlık duyan kimseleride tabiri caiz ise aptal yarine koymuşlar..
orası öyle bir dünyaki, yarın unutulmuş, ahiret unutulmuş, Allahın varlğı ise artık beyinlerinde, inançtan öte bir isim olarak kalmış.. ben onların içinde daha fazla yapamadım, yalan bana göre değildi.. pisikolojim şimdilerde düzelmeye başladı..

9

19.11.2007, 19:54

Yaşar Alptekin ile 3-4 dakika da olsa konuşmak isterdim o programdan sonra. Ne umdu, ne buldu diye. Ya da yakın çevresindekiler ona ne dediler bu konu hakkında, nasıl destek çıktılar, duymak için. Baya uğraştılar çünkü programda, ben sinirlendiğim için annem kanalı değiştirdi. ıyi de yapmış. Ben bu alayları kaldıramıyorum.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

10

20.11.2007, 10:22

inşallah isteğiniz en kısa zamanda gerçekleşir....

11

21.11.2007, 16:25

20.07.2007
Eyüp Sultan'da Bir Mecnun: Yaşar Alptekin


Yaşar Alptekin, 3 yıl önce bir televizyon programında, namaz kıldığını ve eski yaşantısını terk ettiğini söylediğinde herkesi şoke etmişti. Podyumların, dans pistlerinin aranan ismiydi. Erkek güzeliydi. Hayranları çoktu. Ama o bir anda değişti. Mensubu olduğu ama hiç yaşayamadığı ıslam dinine sımsıkı sarıldı. Onu bu yola götüren sebepleri çok kere dinledik. Sakıp Sabancı'nın cenazesinde başlayan dönüş hikâyesini geçtiğimiz günlerde, kitaplaştıran Alptekin'e karşı bir yıpratma kampanyası başlatıldı. Kanal D'de yayımlanan ‘Dobra Dobra' programında, kendisini beyni yıkanmış birisi olarak gören ve yazdığı kitapla gençlere kötü örnek olmakla suçlayan Zekeriya Beyaz'a olgunlukla karşılık veren Alptekin katıldığı program hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Alptekin'i programa çıkarmak için günlerce peşinden koşan Kanal D'nin başvurduğu çirkin yoldan, duygu ve din sömürüsü çıktı. Ünlü mankenle çok sevdiği Eyüp Sultan'da, hayranlarının imza almak ve resim çektirmek için sık sık böldüğü, bol katılımlı bir söyleşi yaptık. Yaşar Alptekin tam bir Eyüp-Sultan aşığı, oranın yerlisi gibi olmuş. "Abi nerelerdesin" diyeni de var aynı safta namaz kılmak isteyeni de.

Bu kadar ilgi ve alaka sıkmıyor mu sizi?

Ne haddime. Benim sıkılmak gibi bir lüksüm yok. ınsanlar bana selam vererek ne kadar doğru bir iş yaptığımı onaylıyorlar. Zaten daha önceden de selam veriliyordu. Fakat o başkaydı. O zamanlar filmlerden izledikleri Yaşar Alptekin'dim. Gördükleri zaman, ‘ne haber' deyip geçiyorlardı. şimdi durum değişti. Selamünaleyküm diyorlar. Sarılıyorlar. Nasıl sıkılayım ki. Bu kibirlenmek olur. şükürsüzlük olur.

Eskiden merhaba deyip geçenler şimdi ne yapıyor?

Yine diyen var. Demeyenler de var. Fakat saygı gösterip, halimi hatırımı soranlar çok fazla. (Geldiği camiadan bahsediyor) Bir dönem delirmiş gözüyle baktılar. Acıyanlar, doktora götürmek isteyenler çok oldu. Aksine ben de onlar için üzülüyordum. Sonra benim ciddiyetimi anlayınca, saygı göstermeye başladılar. Artık konuşup karşılıklı tartışıyoruz.

Yani o camiadan tam anlamıyla kopmadınız?

Bir dönem kopmuştum. Sarık, cüppe, şalvar giyip, dolanıp duruyordum. "Mümin adam film çevirmez, mankenlik yapmaz, açılışa gitmez, kot pantolon giymez" diyerek kendimi dünyadan soyutlamıştım. Haliyle onlar bana, ben onlara çok itici gelmeye başladık. Sonra bir takım kişilerin vesilesiyle, kot pantolon giymenin, gezmenin tozmanın sakıncalı olmadığını kavradım. Tabii zamanla eski çevremle eskisi kadar olmasa da kaynaştık. Mesela yanımda içki içmeyenler, hatta elinde içki varken benimle konuşmayanlar ve sigara içmek için izin isteyen arkadaşlarım bile var.


Dönüş yaptıktan sonra bir bocalama dönemi yaşamışsınız anlaşılan. O dönemde yanınızda kimler oldu. Kimlerle görüştünüz?

Reha Yeprem'in çok yararını, dostluğunu gördüm. Geçmişinde yaşadıklarından yola çıkarak beni doğru yönlendirdi. Bu camiada da oyunculuk ve mankenlik yapılabileceğini anlattı. "Biz sinemayı, mankenliği bunlara bırakırsak, oyuncu ve manken olmak isteyen binlerce gencin vebalini almış oluruz. Bu işlerin böyle de yapılabileceğini, namaz kılmanın, içinden geldiği gibi inanmanın, dinini yaşamanın böyle de olabileceğinin ispatı olmalıyız" dedi. Ben de sağlıklı düşününce böyle olması gerektiğine karar verdim ve bir anda silip, sırt çevirdiğim eski hayatıma, yeni Yaşar Alptekin olarak döndüm.


şimdi nasıl geliyor o hayat size? Neler yapıyorsunuz, yadırgadığınız çok şeyler olmalı?

Bir kere benim avantajlarım var. O hayatı çok iyi biliyorum. Fakat benim ölçülerim var ve bu ölçüleri aşmıyorum. Evet yadırgıyorum ama küçümsemiyorum. ıçmeden, abuk subuk hareketler yapmadan, çok laubali olmadan eğlenebileceğini insanlara gösteriyorum. Hakkın bana hak gördüğünün hakkını vererek yaşıyorum.

O hayattan çekip almaya çalıştıklarınız var mı peki?

Olmaz mı? Ben şu anda kime vesile olabilirim mücadelesi veriyorum. Fakat sorunlar da yaşamıyor değilim. Birçok eski arkadaşım bana, "Ne o Lambada Yaşar! Dans ettin, gezdin tozdun, şimdi de başımıza imam mı kesiliyorsun?" diyor. Bunun tam aksine olumlu yönde tutum gösterenler de var. Özellikle kitabımın çıkmasından sonra bana o çevreden ilgi ve alaka arttı. Kitabımı okuyup, çıkış yolu arayanlar var. 60'a yakin kişiyle iletişime geçtim. Yani bir dönüş listesi hazırladım.

Kimler var bu listede? Tanıdık isimler falan...

Benim için kimlerin olduğu çok önemli değil, ama diğer taraftan topluma mal olmuş kişilerin yaptığı hareketler ses getiriyor. Yani en azından bu hayatı bilmeyenlerin dikkatini çekiyor. Tanıdık birçok isim var. Fakat isim veremem. Verirsem medya hemen yıpratır. Daha yolun başında vazgeçerler. Zaten bu işler televizyonla falan olacak işler değil.

Geçmişinizden ‘cahiliye dönemim' diye bahsediyorsunuz. ıslam hakkında gerçekten hiçbir şey bilmiyor muydunuz?

Din hakkında bilgim yoktu ama bazı örf adetleri uygulardım. Mezarlığın önünden geçerken müziğin sesini kısardım. Ama ezan okunurken kısmazdım. Ben ezan sesi duymuyordum, bir de bu var. Türkiye'de beş vakit ezan okunduğunu dönüş yaptıktan sonra fark ettim. Ondan önce okunanları hiç duymamışım.

Bir dönem Budizm ve Reiki'yle ilgilenmişsiniz? Hıristiyanlığa merak sardınız mı hiç?

Bir dönem, "Ben kimim?" sorusunu çok sordum. Acayip bir arayış içindeydim. Reiki, Budizm gibi batıl şeylerle ilgilendim. Dünya dinler tarihini inceledim. Fakat bunlardan hiçbirisi beni tatmin etmedi. Hıristiyanlık hiç yakın gelmedi. Hatta bir dönem Yehova şahitleri benimle bayağı bir ilgilendi. Peşimi bırakmıyorlardı. Bir sürü kitap falan getirmişlerdi. Hıristiyanlığa olan tavrım beni onlardan kurtardı. Fakat ben o zaman her tarafa kaymaya müsaittim. Kandırılabilirdim.

Kendinizi hiç kandırılmış hissettiniz mi peki?

Yaşantı ve manevi olarak hissetmedim. Ben geçmiş yaşamım için hiç kimseyi suçlamıyorum. Suçlayamam da. Bana bu yaşantıyı nasip eden Allah'ım, geçmişimi de affeder inşallah. Fakat kandırılma konusunda ticari olarak çok sıkıntı çektim. O zamanlar iş yaptığım ortaklarım beni iyi niyetimden kazıkladılar. Annem ve babam dine dönüşümü bile o ortaklarıma bağladılar. Beni, ortaklarım kandırdı, tarikata soktu, şimdi de paramı yiyorlar sanıyordu annem.

Anneniz bu duruma şimdi ne diyor?

Dışlamadılar ama hiç tasvip etmiyorlardı. Benim namaz kıldığım 5-6 ay sonra ortaya çıktı. Annem, "Ben de kılıyorum. Nereden çıktı bu 5 vakit" dedi. Beni kandırdılar gözüyle bakarak, acıyordu. O dönemler sarık falan da sarıyordum. Sonra zamanla annem alıştı. Geçen sene abdest alırken bir baktım havlu tutuyor. Acayip oldum. Ağlamaktan gözlerim şişti. Annem beni tasvip etmişti.

Dini yaşantıya bakış açıları nasıl? Onlarda bir değişim var mı?

Bilgileri yok. Zamanında Selanik'ten göç etmiş bir sülaleden geliyor ailem. Babam felçli yatalak hasta. Anlatmaya çalışıyorum. Anlatıyorum. Kur'an-ı Kerim okuyorum. Bir şey demiyorlar ama yapmıyorlar da. Allah annem ve babama da hidayet versin. Annem aradı sırada kılıyor ama babamın namazı kılmasını çok istiyorum. Bir de hacca gitseler. O zaman benden mutlusu olmaz.


Röportaj; ERSıN ÇELıK
kaynak: gerçek hayat dergisi

12

22.11.2007, 10:41

Çok güzel bi paylaşım olmuş ellerine sağlık kardeşim...

13

22.11.2007, 10:59

teşekkür ederim, Allah razı olsun Edazra kardeşim.. senin sayende...

14

22.11.2007, 11:07

Estağfurullah kardeşim olurmu öle şey... Rabbim daima hayır söyleyip hayır dinleyebilmeyi nasip etsin inş. dua ile... :)

15

22.11.2007, 11:30

inşallah. Amin.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir